Kalite ödüllerinde kalite sorunu...
10 HAZİRAN 2007
Geçen Cumartesi tam sayfa yayınlanan bir kalite ilanı dikkatinizden kaçmış olamaz... Altındaki imza iddialı: İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Mehmet Ali Susam... Koyu renk takımlı, papyon kravatlı, smokinli beyefendiler, bir ödülün ucundan tutup poz vermişler. Poster gibi tam sayfanın ortasına yerleşmişler...
Toplam Kalite Ödülü olduğu algısı yaratılan bir durum var ortada... İlandaki metin mealen, ödülün ne kadar muazzam, evrensel ve değerli olduğunu anlatıyor... Hem ödülü hem de bu ödülü almalarının önemini yere göğe sığdıramıyor. “Öyle evrensel ki! Öyle onurluyuz ki! Bu ödülü biz kazandık!”... Oscar ya da Nobel alınsa ancak bu kadar bağırılır... O da belki, hani!..
Bu kadar bağırıldı mı da, bende hemen “Fazla olan yanlıştır” ilkesi devreye girer ve öküz altında buzağı aramaya başlarım...
Ödülü kim vermiş? Business Initiative Directions. İnternete baktım. Adı İngilizce ama kendisi İspanyol oluyorlar... Web adresleri şu: www.bid-org.com. Sonra üşenmedim, kâr amacı gütmeyen bir vakıf olarak yıllardır Toplam Kalite Yönetimi ve Mükemmellik Modelini tüm ülkelere yayan ve uygulayan Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı EFQM’in Türkiye’deki tek ve resmi temsilcisi Kalder’i aradım ve sordum... Ne iş?
Bilmiyorlar!.. Evet yanlış okumadınız. İşleri kalite ve iş mükemmelliği olan uluslararası bir kuruluşun, bu ‘muazzam, acayip, şahane’ ödülden haberi yok...
Sonra gazeteci arkadaşlara sordum. Mesele yavaş yavaş anlaşıldı. Genelde İspanya menşeliymiş bu işi yapan kuruluşlar. Arıyorlar sizi;. “Size ödül verdik... Buyurun alın. Yalnız ödülü almak için gala gecesine katılma bedeli 3.000 Euro...” Türkiye’den her yıl bir iki kuruluş bu işe takılıyormuş. Medyada genel algı şu: Parayı veren düdüğü çalıyormuş...
Yetkililer, Kalder’in 5 Haziran günü düzenlediği Avrupa Kalite Yönetim Vakfı Kazananlar Konferansı’nda günü Başkan Çetin Nuhoğlu’nun yaptığı açılış konuşmasına gönderme yapıyorlar. Başkan o konuşmasında ödül sürecini şöyle özetlemiş:
- İyi tanımlanmış, şeffaf bir değerlendirme olması;
- Uluslararası kabul görmüş ve bilimsel değerlendirme ölçütlerinin bulunması;
- Menfaat ilişkisi olmayan ve tarafsız bir organ tarafından yönetilmesi;
- Ve, değerlendirmenin tarafsız ve yetkin değerlendiriciler tarafından yürütülmesi.
Umarız bu İspanyol şirketi bu işin ticaretini yapan bir kuruluş değildir ve bastırılan paraya göre değil yukarıdaki kriterlere göre ödül veriyordur... Mehmet Ali Susam Başkan’ın tongaya bastığını düşünmek dahi istemiyorum.
Başkan’ın bir hışım girdi bir hışım çıktı
Fırtına gibi girdiği siyaset sahnesinde fırtına gibi indi. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün Bey’e de böyle dramatik bir performans yakışırdı zaten...
Şimdi ben sayın Aygün’den bir kitap yazmansını bekliyorum. Örneğin, “Ben parti üyesiyken...” falan... Ya da derhal yeni araştırmalar: “ATO’nun yeni araştırması sonuçlandı: ‘Siyasi parti lideri olmasalardı ne olurlardı?”... Hani daha önce de yaptırmıştı: “Mafya babası olmasalardı, ne olurlardı?” Medya bu araştırma sonuçlarını saf saf yayınlamıştı da, biz de hasebelkader merak edip Oda’dan araştırmanın yöntemini öğrenmek istemiştik. Böylece işin “Polis emeklisi bir ağabeyimize havale edilmiş” olduğunu öğrenmiş bu bilimsel araştırma yönteminden çıkan sonuçları hetyecanla izlemiştik.
Yazık oldu... Çok yazık!.. Siyasete atladığını ilk duyduğumda yazdığım ve her zaman takdirlerimle birlikte dile getirdiğim gibi, iş ve iletişim dünyasının en yetenekli, en parlak publicity (medyada görünürlük) ustası sahneyi amatörlere terk etti. Oysa Sinan Bey aday olduğu gün PR ataklarına start vermiş, siyasi iletişimimiz renklenmeye başlamıştı... Sinan Bey’i iletişim sahalarında görmek istiyoruz...
Konferans CD’sini edinin!
Perakende sektörünün nabzı bir önceki hafta sonu 2. Perakende Liderler Konferansı ile Lizbon’da atmıştı... Atmıştı da bitti mi? Hayır, fiilen 2 günde bitmiş olan toplantı basında hâlâ devam ediyor(!). Haberler son derece derinlikli analizlerle yer aldı... Toplantıya katılan gazeteci arkadaşları kutluyorum. Hüsnü Özyeğin, Eski Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Mike Moore ve perakende düşünce ve eğitim merkezi Gottlieb Duttweiler Institut (GDI) CEO’su Dr. David Bosshard’ın özgün fikirlerini olağanüstü bir titizlikle sundular...
Bu arada toplantının en renkli konuşmacılarından Koç Finansal Hizmetler A.Ş. Baş Ekonomisti ve Koç Üniversitesi Cevdet Akçay çarpıcı tezlerinden pek kimse söz etmedi. Tabii bir de Euro RSCG’nin Ajans Başkanı Levent Erden dostuma haksızlık edilmemeli. Benim ‘pişekârlığım’da sergilediği ‘kavuklu’ rolüyle sahne performansı bence çok iyi idi... Benden tavsiye: Soysal Danışmanlık yakında bu konferansın CD’sini çıkaracak; mutlaka edinin bir tane!..
Bu kumbara sadece kumbara değildir
Ben İş Bankası kumbarasıyla büyüyenlerdenim. Yuvarlak hatlı o güzelim kumbara benim için bazen bir gemi olurdu, bazen büyük bir apartman... Uzay gemisi, ütü, uzay yaratığı, lokomotif de olmuştur zaman zaman...
O kumbaranın bana çağrıştırdıkları saymakla bitmez... Çocukluğumun geçtiği Feneryolu’ndaki evin, gözüme kocaman gelen bahçesini; annemle bankaya uğrayıp oradan alışverişe gidişlerimizi, Altıyol’da Rasim pastanesindeki fare şeklinde pastaları, ayakkabıcı bülentin ağzımın suyun akıtan parlak derili mokasenlerini... Beyaz Saray’ın supanglesini; Opera ve Süreyya sinemalarındaki Pazar 12.00 matinelerini... Daha neler, neler...
Şu sıra İş bankası bu büyük marka unsurunu yeniden keşfetmiş. Kumbara hesabı reklamıyla benim Kumbara yine başrolde. Küçük kızın gidip gelip para ve minik oyuncaklarını içine attığı o güzelim kumbarayı gördükçe geçmişe yolculuğa çıkıyorum... Geneli bilmem, ama beni ânında alıp götüren bir reklamı düşünenler de yapanlar da, bilsinler ki çok dua alıyorlar...
Toplam Kalite Ödülü olduğu algısı yaratılan bir durum var ortada... İlandaki metin mealen, ödülün ne kadar muazzam, evrensel ve değerli olduğunu anlatıyor... Hem ödülü hem de bu ödülü almalarının önemini yere göğe sığdıramıyor. “Öyle evrensel ki! Öyle onurluyuz ki! Bu ödülü biz kazandık!”... Oscar ya da Nobel alınsa ancak bu kadar bağırılır... O da belki, hani!..
Bu kadar bağırıldı mı da, bende hemen “Fazla olan yanlıştır” ilkesi devreye girer ve öküz altında buzağı aramaya başlarım...
Ödülü kim vermiş? Business Initiative Directions. İnternete baktım. Adı İngilizce ama kendisi İspanyol oluyorlar... Web adresleri şu: www.bid-org.com. Sonra üşenmedim, kâr amacı gütmeyen bir vakıf olarak yıllardır Toplam Kalite Yönetimi ve Mükemmellik Modelini tüm ülkelere yayan ve uygulayan Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı EFQM’in Türkiye’deki tek ve resmi temsilcisi Kalder’i aradım ve sordum... Ne iş?
Bilmiyorlar!.. Evet yanlış okumadınız. İşleri kalite ve iş mükemmelliği olan uluslararası bir kuruluşun, bu ‘muazzam, acayip, şahane’ ödülden haberi yok...
Sonra gazeteci arkadaşlara sordum. Mesele yavaş yavaş anlaşıldı. Genelde İspanya menşeliymiş bu işi yapan kuruluşlar. Arıyorlar sizi;. “Size ödül verdik... Buyurun alın. Yalnız ödülü almak için gala gecesine katılma bedeli 3.000 Euro...” Türkiye’den her yıl bir iki kuruluş bu işe takılıyormuş. Medyada genel algı şu: Parayı veren düdüğü çalıyormuş...
Yetkililer, Kalder’in 5 Haziran günü düzenlediği Avrupa Kalite Yönetim Vakfı Kazananlar Konferansı’nda günü Başkan Çetin Nuhoğlu’nun yaptığı açılış konuşmasına gönderme yapıyorlar. Başkan o konuşmasında ödül sürecini şöyle özetlemiş:
- İyi tanımlanmış, şeffaf bir değerlendirme olması;
- Uluslararası kabul görmüş ve bilimsel değerlendirme ölçütlerinin bulunması;
- Menfaat ilişkisi olmayan ve tarafsız bir organ tarafından yönetilmesi;
- Ve, değerlendirmenin tarafsız ve yetkin değerlendiriciler tarafından yürütülmesi.
Umarız bu İspanyol şirketi bu işin ticaretini yapan bir kuruluş değildir ve bastırılan paraya göre değil yukarıdaki kriterlere göre ödül veriyordur... Mehmet Ali Susam Başkan’ın tongaya bastığını düşünmek dahi istemiyorum.
Başkan’ın bir hışım girdi bir hışım çıktı
Fırtına gibi girdiği siyaset sahnesinde fırtına gibi indi. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün Bey’e de böyle dramatik bir performans yakışırdı zaten...
Şimdi ben sayın Aygün’den bir kitap yazmansını bekliyorum. Örneğin, “Ben parti üyesiyken...” falan... Ya da derhal yeni araştırmalar: “ATO’nun yeni araştırması sonuçlandı: ‘Siyasi parti lideri olmasalardı ne olurlardı?”... Hani daha önce de yaptırmıştı: “Mafya babası olmasalardı, ne olurlardı?” Medya bu araştırma sonuçlarını saf saf yayınlamıştı da, biz de hasebelkader merak edip Oda’dan araştırmanın yöntemini öğrenmek istemiştik. Böylece işin “Polis emeklisi bir ağabeyimize havale edilmiş” olduğunu öğrenmiş bu bilimsel araştırma yönteminden çıkan sonuçları hetyecanla izlemiştik.
Yazık oldu... Çok yazık!.. Siyasete atladığını ilk duyduğumda yazdığım ve her zaman takdirlerimle birlikte dile getirdiğim gibi, iş ve iletişim dünyasının en yetenekli, en parlak publicity (medyada görünürlük) ustası sahneyi amatörlere terk etti. Oysa Sinan Bey aday olduğu gün PR ataklarına start vermiş, siyasi iletişimimiz renklenmeye başlamıştı... Sinan Bey’i iletişim sahalarında görmek istiyoruz...
Konferans CD’sini edinin!
Perakende sektörünün nabzı bir önceki hafta sonu 2. Perakende Liderler Konferansı ile Lizbon’da atmıştı... Atmıştı da bitti mi? Hayır, fiilen 2 günde bitmiş olan toplantı basında hâlâ devam ediyor(!). Haberler son derece derinlikli analizlerle yer aldı... Toplantıya katılan gazeteci arkadaşları kutluyorum. Hüsnü Özyeğin, Eski Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Mike Moore ve perakende düşünce ve eğitim merkezi Gottlieb Duttweiler Institut (GDI) CEO’su Dr. David Bosshard’ın özgün fikirlerini olağanüstü bir titizlikle sundular...
Bu arada toplantının en renkli konuşmacılarından Koç Finansal Hizmetler A.Ş. Baş Ekonomisti ve Koç Üniversitesi Cevdet Akçay çarpıcı tezlerinden pek kimse söz etmedi. Tabii bir de Euro RSCG’nin Ajans Başkanı Levent Erden dostuma haksızlık edilmemeli. Benim ‘pişekârlığım’da sergilediği ‘kavuklu’ rolüyle sahne performansı bence çok iyi idi... Benden tavsiye: Soysal Danışmanlık yakında bu konferansın CD’sini çıkaracak; mutlaka edinin bir tane!..
Bu kumbara sadece kumbara değildir
Ben İş Bankası kumbarasıyla büyüyenlerdenim. Yuvarlak hatlı o güzelim kumbara benim için bazen bir gemi olurdu, bazen büyük bir apartman... Uzay gemisi, ütü, uzay yaratığı, lokomotif de olmuştur zaman zaman...
O kumbaranın bana çağrıştırdıkları saymakla bitmez... Çocukluğumun geçtiği Feneryolu’ndaki evin, gözüme kocaman gelen bahçesini; annemle bankaya uğrayıp oradan alışverişe gidişlerimizi, Altıyol’da Rasim pastanesindeki fare şeklinde pastaları, ayakkabıcı bülentin ağzımın suyun akıtan parlak derili mokasenlerini... Beyaz Saray’ın supanglesini; Opera ve Süreyya sinemalarındaki Pazar 12.00 matinelerini... Daha neler, neler...
Şu sıra İş bankası bu büyük marka unsurunu yeniden keşfetmiş. Kumbara hesabı reklamıyla benim Kumbara yine başrolde. Küçük kızın gidip gelip para ve minik oyuncaklarını içine attığı o güzelim kumbarayı gördükçe geçmişe yolculuğa çıkıyorum... Geneli bilmem, ama beni ânında alıp götüren bir reklamı düşünenler de yapanlar da, bilsinler ki çok dua alıyorlar...