Kamu Diplomasisi yoksa yalnız kalırız!
24 EKİM 2007
‘Kamu diplomasisi’ kavramının İngilizcesini yazıp internette arayın. Karşınıza 1 milyon 140 bin bulgu çıkıyor. İlk sırada ise şu adres var: www.publicdiplomacy.org
Amerikan devletinin resmi web sitesi. Organizasyonun adı USIA (United States Information Agency). Türkçesi, Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı…
Bir de USC Center on Public Diplomacy (Güney Kaliforniya Üniversitesi Kamu Diplomasisi Merkezi) var. Oradan da bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek mümkün.
Kavramın Türkçesini yazdığınızda karşınıza hatırı sayılır derecede kayıt geliyor (770). İlk sıraya da o zamanlar Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün bildiğimiz kadarıyla İsrail, Kanada ve ABD’den gelen uzmanların da katılımıyla düzenlediği konferansta yaptığı konuşmanın tam metni yerleşmiş… (Şubat 2006)
Bu kavram ilk kez 1965’de Tufts Üniversitesinde Fletcher School of Law and Diplomacy’nin Dekanı Edmund Gullion tarafından ortaya atılmış. Hedef ABD politikaları konusunda yabancı ülke halkları ve yönetimlerinin ‘ikna’ edilmeleri. Sonradan ülke içindeki sosyal paydaşların da ikna süreci buna eklenmiş. Ayrıca sitede Enver Sedat, Valery Giscard d'Estaing, Helmut Schmidt, Raul Alfonsin ve Margaret Thatcher gibi liderlerin de USIA’in rahle-i tedrisinden geçtiği ifade ediliyor.
Bizden örnek verecek olursak; 27 Mayıs’ın darbe değil, devrim, Kıbrıs çıkarmasının bir savaş durumu değil, bir barış hareketi, 12 Eylül’ün bir darbe değil, bir askeri müdahale olduğunu sosyal paydaşlara kabul ettirme çalışmalarından söz edebiliriz. Bu çalışma içeri doğru gayet iyi tutmuştu. Ancak dışarı doğru yemedi… ABD’nin Irak Barış ve Demokrasi Hareketi’ni ABD halkına bal gibi yuttururken dışarıda kimselere satamaması gibi...
Bunun başarılı örnekleri de var. Ermeni ve Yunan lobilerinin yıllardır yaptıkları çalışmaları hatırlayın. Terör örgütü PKK’nın bile kendisini AB nezdinde daha iyi ifade ettiği söylenebilir. Pazar günü PKK’ya yakın web sitelerine bakanlar, bizimkilerin resmi açıklamalarından çok daha önce kanlı saldırı ile ilgili bilgi almaya başlamışlar.
Biz ise medyayı suçlamakla meşgulüz… ‘Aman milleti sinirlendirecek yayın yapmayın…’
Kamu diplomasisi kural 1: Eğer sen kamuoyunu en hızlı ve doğru şekilde bilgilendirmezsen, kamuoyu kendi kendine bilgi kaynaklarını yaratır. Bu da senin kontrolünün dışında gerçekleşir…
Yani ev ödevini doğru yapmadığın için ortaya çıkan çarpık durumlardan dolayı başkalarını eleştirmeden önce bir kendine bak!
Gelin bir hayal edelim: Pazar sabahı saat 9’da oyunu kullanır kullanmaz Başbakan Erdoğan kurmaylarıyla Hakkari’ye gidip, krizi oradan yönetseydi, TBMM’de grubu bulunan parti liderlerini, Genelkurmay Başkanı’nı ve diğer bütün ilgilileri oraya çağırsaydı ve saat 17.00’den sonra değil, saat başı medyaya bilgi verseydi, hiçbir basın mensubu onun hoşuna gitmeyeceği soruları yöneltmeye cesaret edemezdi. Bu sadece bir örnek…
USIA’in resmi web sitesine girip okuyun. Müthiş bir örgütlenme… Size “Beyonce buraya gelseydi, USIA’in Türkiye’deki elemanları bir şekilde devreye gireceklerdi” desem; acaba durumun ilginçliğini yeterli derecede anlatmış olur muyum? Neden devrede olurlardı? Çünkü Beyonce anında ABD popüler kültürünün temsilcisi olarak konumlanırdı ve bu da USIA’in ilgi alanına girerdi de ondan…
Kamu diplomasisi meselesini en azından Abdullah Gül’ün bildiğini, biliyoruz (Bkz. Konuşma metni)… Bu işe çok önem verdiklerini de söylüyorlar. (Bkz. Aynı metin)… Peki neredeler? Medyaya kızmadan; onu bunu suçlamadan; kimseye hakaret etmeden!.. Neredeler?..
Eğer bu işin iletişimini doğru dürüst yapmadan yola çıkarlarsa yandı gülüm keten helva. Türkiye’yi yalnızlığa itiverir, Silahlı Kuvvetleri iletişim anlamında silahsız bırakırsınız… Silahlı Kuvvetler’in (eski adıyla) Psikolojik Harp Dairesi ülke içi çalışmalarda bu işin ustasıdır. Hükümetin, onlarla koordineli bir ‘kamu diplomasisi projesini’ derhal başlatması gerekir. Sakın kimse, gözlerini süzerek, “Biz bu işleri yürütüyoruz, sen işine bak arkadaş” ayağına yatmasın!
Kamu diplomasisi illegal bir iş değildir. Gizli kapaklı yürütülmez. Tam tersine. Apaçık yürütülür. Bir zahmet internette bir iki makale okuyacaksınız! Hepsi o…
Kitap falan almanız bile gereksiz şu aşamada…
Deniz Baykal bir zafer daha kazandı
Hiç unutmuyorum 22 Temmuzun hemen ardından CHP kurmayları Onur Öymen ve Mustafa Özyürek akıllara durgunluk verecek açıklamalar yaptılar. Önce CHP’nin puanını nasıl artırdığını anlattılar. Sonra halkı suçlar tavırlar takındılar. Daha sonra da işin içine hile karıştığını ima ettiler… Sayın Baykal da benzer yaklaşımlar sergileme konusunda fena değildi.
CHP üst yönetiminden, Referandum sonrası Latif Demirci’ye konu olacak yeni inciler bekledim. Bazı ‘ilerici’ yayın organları ve yazarlar ‘inci gibi’ tahliller ve hesaplar yaptılar ancak gergin bir Baykal’dan aynı şeyleri dinlemek başka olurdu. Şöyle mesela:
“Halkımız bizim siyasi irademize uymuş yüze 33 oranında seçimlere katılmamıştır. Hayır diyenlerin oylarını katılamayanlara eklersek (33 + 31) yüzde 64 gibi bir rakama ulaşırız ki, bu da büyük çoğunluğun bu değişikliğe hayır dediğini gösterir. Toplam seçmene göre evet oyu verenlerin oranı yüzde 46.5’ten ibarettir. (Dün bunu bir ilerici yazar aynen böyle yazdı)”
Trabzonspor Beşiktaş’a 3-2 yenildi diye Ziya Doğan istifa etti. Baykal ve yönetimi kaç sıfır yenik Allah aşkına?... Partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı araştırmalarla kanıtlanmış tek lider olan Sayın Baykal, istifa etmediğine göre, yine kendisinin bir yenilgiye uğramadığını, “Katılmayın, katılıyorsanız da hayır deyin!” çağrısına geniş kitlelerin uyduğunu düşünüyor olmalı. Bize de kendisini bu kazandığı zaferden dolayı kutlamak kalıyor… Kutluyorum sizi Sayın Baykal…
Amerikan devletinin resmi web sitesi. Organizasyonun adı USIA (United States Information Agency). Türkçesi, Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı…
Bir de USC Center on Public Diplomacy (Güney Kaliforniya Üniversitesi Kamu Diplomasisi Merkezi) var. Oradan da bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek mümkün.
Kavramın Türkçesini yazdığınızda karşınıza hatırı sayılır derecede kayıt geliyor (770). İlk sıraya da o zamanlar Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün bildiğimiz kadarıyla İsrail, Kanada ve ABD’den gelen uzmanların da katılımıyla düzenlediği konferansta yaptığı konuşmanın tam metni yerleşmiş… (Şubat 2006)
Bu kavram ilk kez 1965’de Tufts Üniversitesinde Fletcher School of Law and Diplomacy’nin Dekanı Edmund Gullion tarafından ortaya atılmış. Hedef ABD politikaları konusunda yabancı ülke halkları ve yönetimlerinin ‘ikna’ edilmeleri. Sonradan ülke içindeki sosyal paydaşların da ikna süreci buna eklenmiş. Ayrıca sitede Enver Sedat, Valery Giscard d'Estaing, Helmut Schmidt, Raul Alfonsin ve Margaret Thatcher gibi liderlerin de USIA’in rahle-i tedrisinden geçtiği ifade ediliyor.
Bizden örnek verecek olursak; 27 Mayıs’ın darbe değil, devrim, Kıbrıs çıkarmasının bir savaş durumu değil, bir barış hareketi, 12 Eylül’ün bir darbe değil, bir askeri müdahale olduğunu sosyal paydaşlara kabul ettirme çalışmalarından söz edebiliriz. Bu çalışma içeri doğru gayet iyi tutmuştu. Ancak dışarı doğru yemedi… ABD’nin Irak Barış ve Demokrasi Hareketi’ni ABD halkına bal gibi yuttururken dışarıda kimselere satamaması gibi...
Bunun başarılı örnekleri de var. Ermeni ve Yunan lobilerinin yıllardır yaptıkları çalışmaları hatırlayın. Terör örgütü PKK’nın bile kendisini AB nezdinde daha iyi ifade ettiği söylenebilir. Pazar günü PKK’ya yakın web sitelerine bakanlar, bizimkilerin resmi açıklamalarından çok daha önce kanlı saldırı ile ilgili bilgi almaya başlamışlar.
Biz ise medyayı suçlamakla meşgulüz… ‘Aman milleti sinirlendirecek yayın yapmayın…’
Kamu diplomasisi kural 1: Eğer sen kamuoyunu en hızlı ve doğru şekilde bilgilendirmezsen, kamuoyu kendi kendine bilgi kaynaklarını yaratır. Bu da senin kontrolünün dışında gerçekleşir…
Yani ev ödevini doğru yapmadığın için ortaya çıkan çarpık durumlardan dolayı başkalarını eleştirmeden önce bir kendine bak!
Gelin bir hayal edelim: Pazar sabahı saat 9’da oyunu kullanır kullanmaz Başbakan Erdoğan kurmaylarıyla Hakkari’ye gidip, krizi oradan yönetseydi, TBMM’de grubu bulunan parti liderlerini, Genelkurmay Başkanı’nı ve diğer bütün ilgilileri oraya çağırsaydı ve saat 17.00’den sonra değil, saat başı medyaya bilgi verseydi, hiçbir basın mensubu onun hoşuna gitmeyeceği soruları yöneltmeye cesaret edemezdi. Bu sadece bir örnek…
USIA’in resmi web sitesine girip okuyun. Müthiş bir örgütlenme… Size “Beyonce buraya gelseydi, USIA’in Türkiye’deki elemanları bir şekilde devreye gireceklerdi” desem; acaba durumun ilginçliğini yeterli derecede anlatmış olur muyum? Neden devrede olurlardı? Çünkü Beyonce anında ABD popüler kültürünün temsilcisi olarak konumlanırdı ve bu da USIA’in ilgi alanına girerdi de ondan…
Kamu diplomasisi meselesini en azından Abdullah Gül’ün bildiğini, biliyoruz (Bkz. Konuşma metni)… Bu işe çok önem verdiklerini de söylüyorlar. (Bkz. Aynı metin)… Peki neredeler? Medyaya kızmadan; onu bunu suçlamadan; kimseye hakaret etmeden!.. Neredeler?..
Eğer bu işin iletişimini doğru dürüst yapmadan yola çıkarlarsa yandı gülüm keten helva. Türkiye’yi yalnızlığa itiverir, Silahlı Kuvvetleri iletişim anlamında silahsız bırakırsınız… Silahlı Kuvvetler’in (eski adıyla) Psikolojik Harp Dairesi ülke içi çalışmalarda bu işin ustasıdır. Hükümetin, onlarla koordineli bir ‘kamu diplomasisi projesini’ derhal başlatması gerekir. Sakın kimse, gözlerini süzerek, “Biz bu işleri yürütüyoruz, sen işine bak arkadaş” ayağına yatmasın!
Kamu diplomasisi illegal bir iş değildir. Gizli kapaklı yürütülmez. Tam tersine. Apaçık yürütülür. Bir zahmet internette bir iki makale okuyacaksınız! Hepsi o…
Kitap falan almanız bile gereksiz şu aşamada…
Deniz Baykal bir zafer daha kazandı
Hiç unutmuyorum 22 Temmuzun hemen ardından CHP kurmayları Onur Öymen ve Mustafa Özyürek akıllara durgunluk verecek açıklamalar yaptılar. Önce CHP’nin puanını nasıl artırdığını anlattılar. Sonra halkı suçlar tavırlar takındılar. Daha sonra da işin içine hile karıştığını ima ettiler… Sayın Baykal da benzer yaklaşımlar sergileme konusunda fena değildi.
CHP üst yönetiminden, Referandum sonrası Latif Demirci’ye konu olacak yeni inciler bekledim. Bazı ‘ilerici’ yayın organları ve yazarlar ‘inci gibi’ tahliller ve hesaplar yaptılar ancak gergin bir Baykal’dan aynı şeyleri dinlemek başka olurdu. Şöyle mesela:
“Halkımız bizim siyasi irademize uymuş yüze 33 oranında seçimlere katılmamıştır. Hayır diyenlerin oylarını katılamayanlara eklersek (33 + 31) yüzde 64 gibi bir rakama ulaşırız ki, bu da büyük çoğunluğun bu değişikliğe hayır dediğini gösterir. Toplam seçmene göre evet oyu verenlerin oranı yüzde 46.5’ten ibarettir. (Dün bunu bir ilerici yazar aynen böyle yazdı)”
Trabzonspor Beşiktaş’a 3-2 yenildi diye Ziya Doğan istifa etti. Baykal ve yönetimi kaç sıfır yenik Allah aşkına?... Partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı araştırmalarla kanıtlanmış tek lider olan Sayın Baykal, istifa etmediğine göre, yine kendisinin bir yenilgiye uğramadığını, “Katılmayın, katılıyorsanız da hayır deyin!” çağrısına geniş kitlelerin uyduğunu düşünüyor olmalı. Bize de kendisini bu kazandığı zaferden dolayı kutlamak kalıyor… Kutluyorum sizi Sayın Baykal…