Kanalizasyon kapıda…
16 Mart 2023 - Yeni Şafak
İletişim, durumu, sorunu, çözümü anlatmak için son derece önemli ve alternatifi de olmayan bir kanaldır… Ezeli ve ebedi iki düşmanıyla beraber yaşar: Müphemiyet ve boşluk…
Aslında aralarında bir tür ‘bağımlılık’ ilişkisi vardır… Çünkü iletişim (doğru iletişim), boşluğa, şüpheye yer bırakılmamasıyla yapılabilir… Ancak o zaman iş hedefine ulaşabilir ve başarılı olur.
Fakat, iletişim sürecinde bir aksama yaşanır da boşluklar ihmal edilirse, kimse sanmasın ki bu sonsuza kadar böyle sürer… Boşluk, illaki dolmak ister. Hem de hemen… O zaman o boşluğu ya insanların zihni, geçmiş tecrübeleri ve duyguları doldurur ya da başkaları… Her iki durumda da ‘hakikate aykırı’ bir tablo ortaya çıkar…
En beteri ise sizin dolduramadığınız boşluğu başkalarının, üstelik planlı bir ajanda doğrultusunda doldurmasıdır…
Önüne gelen bu kanala bir şeyler atar… O zaman da kanalınız, algı kaosu ve hiç istenmeyen bir kamu vicdanı yönlendirmesiyle dolabilir; bir anda kanalizasyon hâline geliverir…
Bunun sonucu karalamanın, tezviratın, kara propagandanın, manipülasyonun, dezenformasyonun hâkim olmasıdır… Hakikat perdelenir ya da tamamen tahrif edilir… Bir süre sonra yeniden gün yüzüne çıksa dahi etkisi sınırlıdır… Kanalizasyonun tortusu mutlaka kalır… Çünkü algılama başkaları tarafından yönetilmiştir bir kere… Ve malum sözde vurgulanmak istendiği gibi; “Algılamalar gerçektir. Çünkü insanlar ona inanırlar.”
Yalanın ve iftiranın başarılı olduğu, kamu vicdanını yönlendirdiği durumlarda, tahlil edilmesi gereken en önemli nokta; iletişim kanalını bizim ne kadar doldurabildiğimizdir…
Örneğin; kamu diplomasisi, siyasi iletişim için olduğu kadar geniş kitlelerle temastaki tüm kurum ve kişiler için geçerlidir. Yani doğru bilgi ve amaca yönelik kilit mesajlarla donatılmış iletişim çalışmalarıyla kanalın doldurulması şarttır. Doldurmadığınızda oluşacak bu kanalizasyonda da sorumluyu çok uzakta aramamak lazım...
Malumunuz, 15 Şubat akşamı düzenlenen “Türkiye Tek Yürek" ortak yayınıyla 115 milyar lira yardım toplandı. Yayın öncesinde bu bağışların, deprem bölgesi için AFAD ve Türk Kızılay’a aktarılacağı açıklanmıştı.
Şimdi bu paraların nereye harcandığı, harcanacağı, “Afet Yeniden İmar Fonu”na aktarılıp aktarılmayacağı, Sayıştay denetiminde olup olmayacağı tartışılıyor… Bir de ‘şartlı bağış’ ilkesine uymuyor, ‘genel bağış’ kapsamında, o nedenle de depreme harcanacağına ilişkin bağlayıcı hüküm yok, deniliyor…
Deniliyor da deniliyor… Sonuçta soruluyor: “115 milyar liranın hesabı nerede?”
Kanal boş… İlgili ya da ilgisiz, yerli ya da yersiz her türden malzeme atılmaya başlandı… “Şüyuu vukuundan beter” bir duruma doğru gidiliyor olabilir…
Oysa hâlâ vakit varken yapılması gereken belli… Mademki bağışların, deprem bölgesi için AFAD ve Türk Kızılay’a aktarılacağı açıklanmıştı… O hâlde süreçle ilgili son durum, paranın ne kadarının tahsil edildiği, bu miktarın ne kadarının nereye harcandığı bütün ayrıntılarıyla bu iki kurum tarafından en kısa zamanda ortaya konmalı… Bir daha başka boşluk yaratmayacak biçimde, yüksek frekansta sürdürülmelidir…
Müphemiyet, iletişimde yapılacak majör hatalardan biridir. En kötü sonuç ya da bilgilendirme bile belirsizlikten evlâdır...
Günün sözü
“Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.”
Gözümüze takılanlar…
Aslında aralarında bir tür ‘bağımlılık’ ilişkisi vardır… Çünkü iletişim (doğru iletişim), boşluğa, şüpheye yer bırakılmamasıyla yapılabilir… Ancak o zaman iş hedefine ulaşabilir ve başarılı olur.
Fakat, iletişim sürecinde bir aksama yaşanır da boşluklar ihmal edilirse, kimse sanmasın ki bu sonsuza kadar böyle sürer… Boşluk, illaki dolmak ister. Hem de hemen… O zaman o boşluğu ya insanların zihni, geçmiş tecrübeleri ve duyguları doldurur ya da başkaları… Her iki durumda da ‘hakikate aykırı’ bir tablo ortaya çıkar…
En beteri ise sizin dolduramadığınız boşluğu başkalarının, üstelik planlı bir ajanda doğrultusunda doldurmasıdır…
Önüne gelen bu kanala bir şeyler atar… O zaman da kanalınız, algı kaosu ve hiç istenmeyen bir kamu vicdanı yönlendirmesiyle dolabilir; bir anda kanalizasyon hâline geliverir…
Bunun sonucu karalamanın, tezviratın, kara propagandanın, manipülasyonun, dezenformasyonun hâkim olmasıdır… Hakikat perdelenir ya da tamamen tahrif edilir… Bir süre sonra yeniden gün yüzüne çıksa dahi etkisi sınırlıdır… Kanalizasyonun tortusu mutlaka kalır… Çünkü algılama başkaları tarafından yönetilmiştir bir kere… Ve malum sözde vurgulanmak istendiği gibi; “Algılamalar gerçektir. Çünkü insanlar ona inanırlar.”
Yalanın ve iftiranın başarılı olduğu, kamu vicdanını yönlendirdiği durumlarda, tahlil edilmesi gereken en önemli nokta; iletişim kanalını bizim ne kadar doldurabildiğimizdir…
Örneğin; kamu diplomasisi, siyasi iletişim için olduğu kadar geniş kitlelerle temastaki tüm kurum ve kişiler için geçerlidir. Yani doğru bilgi ve amaca yönelik kilit mesajlarla donatılmış iletişim çalışmalarıyla kanalın doldurulması şarttır. Doldurmadığınızda oluşacak bu kanalizasyonda da sorumluyu çok uzakta aramamak lazım...
Malumunuz, 15 Şubat akşamı düzenlenen “Türkiye Tek Yürek" ortak yayınıyla 115 milyar lira yardım toplandı. Yayın öncesinde bu bağışların, deprem bölgesi için AFAD ve Türk Kızılay’a aktarılacağı açıklanmıştı.
Şimdi bu paraların nereye harcandığı, harcanacağı, “Afet Yeniden İmar Fonu”na aktarılıp aktarılmayacağı, Sayıştay denetiminde olup olmayacağı tartışılıyor… Bir de ‘şartlı bağış’ ilkesine uymuyor, ‘genel bağış’ kapsamında, o nedenle de depreme harcanacağına ilişkin bağlayıcı hüküm yok, deniliyor…
Deniliyor da deniliyor… Sonuçta soruluyor: “115 milyar liranın hesabı nerede?”
Kanal boş… İlgili ya da ilgisiz, yerli ya da yersiz her türden malzeme atılmaya başlandı… “Şüyuu vukuundan beter” bir duruma doğru gidiliyor olabilir…
Oysa hâlâ vakit varken yapılması gereken belli… Mademki bağışların, deprem bölgesi için AFAD ve Türk Kızılay’a aktarılacağı açıklanmıştı… O hâlde süreçle ilgili son durum, paranın ne kadarının tahsil edildiği, bu miktarın ne kadarının nereye harcandığı bütün ayrıntılarıyla bu iki kurum tarafından en kısa zamanda ortaya konmalı… Bir daha başka boşluk yaratmayacak biçimde, yüksek frekansta sürdürülmelidir…
Müphemiyet, iletişimde yapılacak majör hatalardan biridir. En kötü sonuç ya da bilgilendirme bile belirsizlikten evlâdır...
Günün sözü
“Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.”
- Einstein
Gözümüze takılanlar…
- Generali Sigorta’nın “Çocuklara deprem bilinci nasıl kazandırılır?” başlıklı basın bülteni geldiğinde hayli heyecanlandık. Çünkü bir sigorta şirketinin ‘konu yönetimi’ çerçevesinde deprem hususunda aksiyon alması önemliydi. İçeriği gördüğümüzde ise düş kırıklığı yaşadığımızı itiraf edelim. İletişim sonuç odaklı bir disiplindir; temenni ve dileklerle yönetilmez. Görünen o ki konuyla ilgili basın bülteni dışında herhangi bir aksiyon alınmamış. Ayrıca basın bülteni, 5N1K unsurları başta olmak üzere ihtiva etmesi gereken içerikten de yoksun… Bazen iyi niyet yetmeyebiliyor…
- İyi haberlere ihtiyacımız var… Özellikle de kültür-sanat konusunda… Metin Bahtiyar, “Bach Uluslararası Müzik Yarışması”nın Orijinal Kompozisyon dalında birinci olmuş. Yarışmanın jürisi Qiang Weihao, Giuseppe Fabrizio gibi dünyaca ünlü besteci ve orkestra şeflerinden oluşuyormuş. Bahtiyar’a birincilik getiren “Far Away From Shore” adlı oda müziğinde kendisine kemanda Yonca Sülün, klarnette Merve Nuvasil, viyolada Verda Gül, piyanoda Zebokhon Ergesheva eşlik etmiş. (Ferda Kervan, FPR)
- Kalyon Holding tarafından Gaziantep Islahiye’de kurulan ve 3 bin depremzedeyi ağırlayan “Kalyon Konteyner Kent”in elektrik ihtiyacını karşılamak üzere tamamen yerli imkânlarla üretilen 500 kW güç kapasiteli 972 yeni nesil güneş panelinin kurulumu, Kalyon PV tarafından büyük ölçüde tamamlanmış. Bu sayede konteyner kentin enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü yenilenebilir enerji kaynağı güneşten sağlamak mümkün olacakmış.