Kapalı kutu kendini halka açtı
07 ARALIK 2003
Daha önceleri kendisini buradan sık sık eleştirmiştim. Ama TBMM Başkanı Bülent Arınç, iletişimini 6- 7 aydır adam gibi yönetmeye başladığından bu yana Meclis'in algılanmasında ciddi değişim var. Uyguladıkları planlı iletişim projelerinden biri çerçevesinde beni de davet ettiler. Diğerlerine sordukları soruyu bana da sordular: "Meclis'te dilediğiniz tüm kapıları size açacağız. Öncelikli olarak görmek istediğiniz bir yer var mı?" Ben de Sayın Arınç'a "Bir ülkenin gelişmişliğini, en iyi o ülkenin üretime doğrudan katkısı olmayan insanlarına ve mekana verdiği önemden anlarsınız" deyip, arşivi, yemekhaneyi, tuvaletleri, bir de milletvekili odalarını görmek istediğimi söyledim. Tüm kapılar açıldı. Ayaklarıma kara sular inene kadar gezdim. En çok etkilendiğim yer, kapıları ancak özel izinle açılan arşivdi. Meclis'e halk tarafından verilen dilekçelerin takip sistematiği de bir o kadar ilginçti. 1920'de el yazısı ile küçücük bir kağıt üstüne yazılıp imzalanmış 1 numaralı kanunu elimde tuttuğum; istiklal mahkemeleri tutanaklarına göz attığım; ilk günden bu yana tüm gizli açık tutanaklarla başbaşa kaldığım anlarda, cumhuriyeti adım adım kurmuş ve yaşatmış siyasileri rahmet ve saygıyla andım. Hafızası olmayan ulusların geleceklerinin de olamayacağını o arşivi gezerken anlıyorsunuz... Yemekler çok ucuz. Meclis, pazartesi ve salı günleri halkın ziyaretine açık. O günlerde 20'şer bin kişi geliyormuş. 5'er binden haftada 10 bin kişi yemeğe davet ediliyormuş. Bunların paralarını da milletvekilleri ödüyormuş... Bu rakamları duyunca yemeklerin neden bu kadar ucuz olduğunu anlıyorsunuz. Bir küçük rakam daha: TBMM'de günde 15 kuzu ve 5 dana tüketiliyormuş... Başkan'ın beşeri bir hale getirdiği tünellerden geçerek milletvekillerinin ofislerinin bulunduğu binalara geçtiğinizde ise durumu en iyi anlatan söz: 'Dar alanda kısa paslaşmalar...' Belli ki, milletvekillerini 5 yıldızlı otel tuvaletlerinden daha küçük olan odalara bilhassa tıkıştırmışlar. Oralarda çok takılmayıp Meclis çalışmalarına katılsınlar diye herhalde... Master, doktora diplomalı milletvekili danışmanları ve sekreterlerinin üçerli beşerli doluştukları, telefon kulübesi büyüklüğündeki mekan ise, istenildiğinde rahatlıkla işkence odaları olarak kullanılabilir... Bunun yanı sıra milletvekillerine hayatı kolaylaştırmak için pek çok şeyin yapıldığı da bir başka gerçek. O günün önemli haberlerinden oluşan kapsamlı bültenler, herkese ücretsiz dağıtılan dizüstü bilgisayarlar, cep telefonları, elektronik ortamda her türden bilgiye kolay erişim... Başkan Arınç gün geçmiyor ki, bir başka yenilik getirmesin... İki milletvekili ile uzun boylu görüştük: AKP'den Dr. Zeynep Karahan Uslu ve CHP'den Prof. Dr. Gaye Erbatur. Minicik odalarını son derece kişilikli döşemişler. Birbirleriyle mükemmel anlaşıyorlar. Farklı görüşlerde olsalar da, iş memleket meselelerine gelince yekvücut olabilen, medeni, olgun kişiler... Öte yandan Meclis'e yakışan, o son derece şık, ceylan derisi koltuklarda yerlerini aldılar mı, sanki onlar gidiyor, başkaları geliyor. Birinin ak dediğine beriki kara demeye başlıyor hemen... Anlaşılır gibi değil. Gezinin sonunda Meclis TV'ye geldik. Mükemmel bir stüdyo... Yüksek teknolojinin tüm nimetleri orada. Her partiye eşit zaman ayırma geleneğini koruyorlar. Bir ihtimal TRT, 3'üncü kanalı olduğu gibi TBMM'ye satacak. Fakat Meclis oturumları dışında ne yapacaklarını pek bilemiyorlar henüz... Gün sonunda hayli şaşırmış, heyecanlanmıştım. Kapalı kutu TBMM kendini halka açıyordu... Parmak demokrasisi, yerini 'milli iradeye' terketmeye başlamıştı sanki (bkz. 'tezkere')... TBMM'nin her köşesinde iletişim açısından başlatılan değişimi hissediyorsunuz.
‘Vizyon misyon anlamam!’
Kasım ayının 12 ve 13'üncü günleri Berlin'de Almanya'nın bin kadar perakendecisini bir araya getiren bir kongre vardı. Tansaş Genel Müdürü Servet Topaloğlu da bu kongreye katılmış. Verilen iki ödül sahibi çok etkilemiş Servet Bey'i. Biri 2003 Alman Ticaret ödülünü alan Fielman AG. Almanya'da satın alınan her gözlükten ikisini bu firma satıyormuş. Almanya gibi bir ülkede bir sektörde % 50 pazar payı kapmak mucize çünkü. İkinci ödül ise Almanya'nın en güçlü kozmetik firması Douglas'ın eski Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Jörn Kreke'ye verilen yaşam boyu başarı ödülü. Firmanın kuruluş öyküsü şöyleymiş: Genç yaşında bir gün Kreke'nin eşi kendisine "Şu kozmetik ürünlerinden çok kazıklanıyoruz, bir şey yapamaz mısın?" demiş. Kreke hemen Frankfurter Allgemeine Zeitung'a bir ilan vermiş: "Dünyanın en büyük kozmetik perakendecisi CEO arıyor!"... Karstadt'ın Kozmetik Departmanı kategori yöneticisi ilana başvurmuş. Kreke, adamla karşılaştığında "Kusura bakma ama ortada hiçbir şey yok... O bir vizyondu" demiş. Fakat adamı ikna etmiş. Kurdukları şirketi imparatorluk haline getirmişler ve bugün de hâlâ birliktelermiş... "Neymiş o vizyon misyon kardeşim. Yıllık kâra bakarım" diyen miyop yönetici ve patronların belki kulaklarına küpe olur...
Bilene benden bir armağan!
Gelin, bu hafta minik bir yarışma da biz yapalım! Aşağıda bir iletişim problemi soracağım. Bana gönderilecek e-postalar içinde en iyi yorum ve açıklamayı yapan kişiye güzel bir kitap armağan edeceğim. Tabii ki gelecek hafta da kazanan yanıtı burada yayınlayacağım. İki koşul var: Birincisi, yanıt 1600 vuruşu geçmeyecek. İkincisi, en geç 12 Aralık 16.00'ya kadar elime geçmiş olacak. Soru şu: "Türkiye'nin çılgınlar gibi rating yapan TV yarışma programı Popstar'da engelli bir yarışmacı var: Serkül Kan. 25 yaşında İzmirli. Ofisboy olarak çalışıyor. 4 kişilik jüri Serkül Kan'ın Türkiye'nin popstar'ı olamayacağını düşündü ve ilk 12'ye almadı. Serkül'ün kendisi de 'Ben bu halimle popstar olamam!' diyor... Buna rağmen halk jürisi Serkül'ü önce 13'üncü aday olarak finale soktu. Sonra da her hafta birinciliğe yani Türkiye'nin popstar'lığına layık gördü. Neden?.." Haydi kolay gelsin. Bu sefer Armağan Bey yok jüride. Ben tekim. Ona göre.
Reklam dünyasında Erener fırtınası
Reklam dünyası biraz karışacak gibi. Serdar Erener, Türkiye'nin en büyük ajanslarından Young & Rubicam /Reklamevi ile ilişkilerini kesmiş. Hisselerini Y&R'a satarken verdiği sözü son gününe kadar tutmuş. Yani 5 yıl Y&R'dan ayrılmamış. 5 yıl 31 Aralık'ta doluyor. Anlaşılan o ki, Y&R, Serdar'ı kendi bünyesinde tutmayı başaramamış ya da başarmak istememiş. Ajansın neredeyse bütün başarılı işlerinde onun imzası var: Arçelik (Çelik), Turkcell (Cello), Garanti Bankası ve Garanti Emeklilik, Cola Turka (David), Bonus Card (Peruklular) vs. Şimdi ne olacak? Kendisiyle konuştum. Bağımsız marka yöneticisi ve uygulayıcısı olarak çalışmak istediğini söyledi. Bu arada eski ajansından ayrılanların kuracağı yeni bir ajanstan sözediliyor. Gönlü onlardan yana. Ama onlar da dahil tüm ajanslara eşit uzaklıkta durmak istediğini söylüyor. Amacı komisyon falan almadan doğrudan reklam verene hizmet etmek ve onların iletişim çalışmalarına yön vermek. Pekiyi, Y&R ne yapacak? İşleri zor. Önce hiç zaman kaybetmeden bir 'kriz iletişimi' planı yapmaları yerinde olur. Sonra da Erener'in yerine kimi getireceklerini ve bu değişiklikten müşterilerinin nasıl olup da etkilenmeyeceğini öncelikle müşterilerine anlatmaları gerekir. Bakalım terzi kendi söküğünü dikebilecek mi?..
Bu ülkeyi niye batıramıyorlar?..
Geçen hafta yazmıştım: "İşin içinde pek fazla seks, şiddet ve sansasyon olmadığı için 'bir takım' necip basınımızda fazla yankı bulmadı" demiştim. Geçen pazartesi 19 yaşındaki kızımı da alıp gittim. Türk Eğitim Vakfı'nın Safiye Ayla Targan ve Zeki Müren anısına düzenlediği Türk Müziği Ses Yarışması finali tek kelime ile muhteşemdi... Lütfi Kırdar dolmuştu. Seyirciler arasında çok sayıda genç vardı... Hepsi birbirinden yetenekli 10 genç izledik. Basın bu 'sansasyonsuz' işi çok düzgün bir şekilde verdiler. İçimden bir kez daha, "Türkiye'yi işte bu yüzden batıramıyorlar" diye geçirdim... Başta Dr. Yahya Laleli Bey ve Gürsel Bilal Hanım olmak üzere etkinliğe emeği geçen tüm gönüllüleri ve yarışmanın sponsorları Şişli Belediyesi'ni, MÜYAP'ı, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ı, Cem Ofset'i, 3. Boyut Proje Üretim'i yürekten kutluyorum...
‘Vizyon misyon anlamam!’
Kasım ayının 12 ve 13'üncü günleri Berlin'de Almanya'nın bin kadar perakendecisini bir araya getiren bir kongre vardı. Tansaş Genel Müdürü Servet Topaloğlu da bu kongreye katılmış. Verilen iki ödül sahibi çok etkilemiş Servet Bey'i. Biri 2003 Alman Ticaret ödülünü alan Fielman AG. Almanya'da satın alınan her gözlükten ikisini bu firma satıyormuş. Almanya gibi bir ülkede bir sektörde % 50 pazar payı kapmak mucize çünkü. İkinci ödül ise Almanya'nın en güçlü kozmetik firması Douglas'ın eski Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Jörn Kreke'ye verilen yaşam boyu başarı ödülü. Firmanın kuruluş öyküsü şöyleymiş: Genç yaşında bir gün Kreke'nin eşi kendisine "Şu kozmetik ürünlerinden çok kazıklanıyoruz, bir şey yapamaz mısın?" demiş. Kreke hemen Frankfurter Allgemeine Zeitung'a bir ilan vermiş: "Dünyanın en büyük kozmetik perakendecisi CEO arıyor!"... Karstadt'ın Kozmetik Departmanı kategori yöneticisi ilana başvurmuş. Kreke, adamla karşılaştığında "Kusura bakma ama ortada hiçbir şey yok... O bir vizyondu" demiş. Fakat adamı ikna etmiş. Kurdukları şirketi imparatorluk haline getirmişler ve bugün de hâlâ birliktelermiş... "Neymiş o vizyon misyon kardeşim. Yıllık kâra bakarım" diyen miyop yönetici ve patronların belki kulaklarına küpe olur...
Bilene benden bir armağan!
Gelin, bu hafta minik bir yarışma da biz yapalım! Aşağıda bir iletişim problemi soracağım. Bana gönderilecek e-postalar içinde en iyi yorum ve açıklamayı yapan kişiye güzel bir kitap armağan edeceğim. Tabii ki gelecek hafta da kazanan yanıtı burada yayınlayacağım. İki koşul var: Birincisi, yanıt 1600 vuruşu geçmeyecek. İkincisi, en geç 12 Aralık 16.00'ya kadar elime geçmiş olacak. Soru şu: "Türkiye'nin çılgınlar gibi rating yapan TV yarışma programı Popstar'da engelli bir yarışmacı var: Serkül Kan. 25 yaşında İzmirli. Ofisboy olarak çalışıyor. 4 kişilik jüri Serkül Kan'ın Türkiye'nin popstar'ı olamayacağını düşündü ve ilk 12'ye almadı. Serkül'ün kendisi de 'Ben bu halimle popstar olamam!' diyor... Buna rağmen halk jürisi Serkül'ü önce 13'üncü aday olarak finale soktu. Sonra da her hafta birinciliğe yani Türkiye'nin popstar'lığına layık gördü. Neden?.." Haydi kolay gelsin. Bu sefer Armağan Bey yok jüride. Ben tekim. Ona göre.
Reklam dünyasında Erener fırtınası
Reklam dünyası biraz karışacak gibi. Serdar Erener, Türkiye'nin en büyük ajanslarından Young & Rubicam /Reklamevi ile ilişkilerini kesmiş. Hisselerini Y&R'a satarken verdiği sözü son gününe kadar tutmuş. Yani 5 yıl Y&R'dan ayrılmamış. 5 yıl 31 Aralık'ta doluyor. Anlaşılan o ki, Y&R, Serdar'ı kendi bünyesinde tutmayı başaramamış ya da başarmak istememiş. Ajansın neredeyse bütün başarılı işlerinde onun imzası var: Arçelik (Çelik), Turkcell (Cello), Garanti Bankası ve Garanti Emeklilik, Cola Turka (David), Bonus Card (Peruklular) vs. Şimdi ne olacak? Kendisiyle konuştum. Bağımsız marka yöneticisi ve uygulayıcısı olarak çalışmak istediğini söyledi. Bu arada eski ajansından ayrılanların kuracağı yeni bir ajanstan sözediliyor. Gönlü onlardan yana. Ama onlar da dahil tüm ajanslara eşit uzaklıkta durmak istediğini söylüyor. Amacı komisyon falan almadan doğrudan reklam verene hizmet etmek ve onların iletişim çalışmalarına yön vermek. Pekiyi, Y&R ne yapacak? İşleri zor. Önce hiç zaman kaybetmeden bir 'kriz iletişimi' planı yapmaları yerinde olur. Sonra da Erener'in yerine kimi getireceklerini ve bu değişiklikten müşterilerinin nasıl olup da etkilenmeyeceğini öncelikle müşterilerine anlatmaları gerekir. Bakalım terzi kendi söküğünü dikebilecek mi?..
Bu ülkeyi niye batıramıyorlar?..
Geçen hafta yazmıştım: "İşin içinde pek fazla seks, şiddet ve sansasyon olmadığı için 'bir takım' necip basınımızda fazla yankı bulmadı" demiştim. Geçen pazartesi 19 yaşındaki kızımı da alıp gittim. Türk Eğitim Vakfı'nın Safiye Ayla Targan ve Zeki Müren anısına düzenlediği Türk Müziği Ses Yarışması finali tek kelime ile muhteşemdi... Lütfi Kırdar dolmuştu. Seyirciler arasında çok sayıda genç vardı... Hepsi birbirinden yetenekli 10 genç izledik. Basın bu 'sansasyonsuz' işi çok düzgün bir şekilde verdiler. İçimden bir kez daha, "Türkiye'yi işte bu yüzden batıramıyorlar" diye geçirdim... Başta Dr. Yahya Laleli Bey ve Gürsel Bilal Hanım olmak üzere etkinliğe emeği geçen tüm gönüllüleri ve yarışmanın sponsorları Şişli Belediyesi'ni, MÜYAP'ı, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ı, Cem Ofset'i, 3. Boyut Proje Üretim'i yürekten kutluyorum...