"Kapatmayı anlatmayı, algılatmayı başarmak gerek"
12 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
İçeriğini, doğruluğunu yanlışlığını tartışmak benim haddimi aşar. İşin bir bölümü var ki o, tam da benim haddimin sınırları içindedir... O da bu kararın algılanmasının, sindirilmesinin yönetilmesidir... Toplum dinamikleri içinde sorunsuz bir şekilde eritilmesi, uluslararası platformlarda Türkiye'nin itibarının yerlerde sürünmesinin engellenmesi...
Bundan sonra mesele budur... Bu da, ilişki ve iletişim sorunudur... Burada bazı 'yazılı olmayan' kurallara dikkat çekmekte yarar var... Öte yandan 'dikkati' çekilmesi gereken 'unsurların' başında siyasi parti ve liderleri geliyor. Sonra tabii ki medya var sırada... Sonra bürokrasi... Nihayet STK'lar ve tabii akademik dünya... Ülkenin gelecek tasarımında bu 'kapatma' kararı bir tür kırılma noktası olacaksa; bu kırılma noktasının ülkenin kısmi de olsa hasar görmesine neden olmaması için özen göstermeleri gereken yukarıda sıraladığımız kişi, kurum ve kuruluşlar, sonradan 'nerede yanlış yaptık?' diye tepinmemek için ilişki ve iletişim kurallarına uymak durumundalar...
Nedir bu yazılı olmayan kurallar?
Bir: Kararın 11'e 0'la alınmış olması iyi bir şey midir? İyi bir şeydir... Ancak Anayasa Mahkemesi adına iyi bir şeydir... Sokaktaki adamın 'Bana ne Anayasa Mahkemesi'nden' dememesi için, kararın çok iyi anlatılması gerekir... Olay matematik bir sonuç değildir.
İki: Kamuoyu ve kamu vicdanı arasındaki fark adam gibi algılanmalı ve kamuoyu açısından yasalara saygı son derece doğal olmasına rağmen kamu vicdanı bu kararı kesinlikle kolay kolay hazmetmeyecektir... Kamu vicdanının hayatını kolaylaştırmak gerekir...
Üç: Tek başına ülkeyi yöneten AK Parti mensupları 'Parti kapatılması doğru bir şey değildir' diyorlar, doğru da söylüyorlar. Bu soyut hakikat gerçekliğin (realite) yanından bile geçmiyor. Hal böyleyken, durumu demokrasi havariliğine soyunmuş, aslında beşeri açıdan özürlü Batı'nın 'Tamam canım, bu sizin iç meselenizdir' diye 'geçiştireceğini', hiç sanmıyorum...
Dört: Kamu Diplomasisi (Public Diplomacy) denen aracın burada devreye girmesi şarttır. Yasa maddeleri okunarak, toplum huzurunu tesis etmek mümkün değildir... Ne yazık ki bu alanda Türkiye'de etkili bir birikim olduğunu söylemek, hiç de kolay değildir.
Beş: Kamu vicdanını kamuoyuna yaklaştırmanın tek yolu, bu durumdan siyasi çıkar sağlamaya çalışmamak, Genelkurmay Başkanı'nın uyardığı gibi olayı uzun bir dönemi kapsadığı izlenimi yaratılan 'asimetrik psikolojik harekat'ın daha da 'azgın' hale getirilmesi için bir fırsat olarak görmemek ve mümkün olduğu kadar birlik ve beraberlik duyarlılığını yaşamak ve yaşatmak; en azından bunu siyasi iletişim boyutunda hayata geçirmek, kritik başarı faktörü olarak ortaya çıkacaktır...
Ankara'da Orta Asya turu
Dün Ankara'daydım. Arada sırada payitahta uğramakta yarar var. İstanbul'da para, iş hedefi, bireysel ve kurumsal kariyer sorunlarıyla gereğinden fazla uğraşmak insanı bazen ülke bütününden koparabiliyor.
Genelkurmay'a bağlı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanlığı bir sempozyum düzenlemişti. Ona katıldık. Sevgili İlber Ortaylı Hoca'yla da hasret giderme fırsatını bulduğum toplantının konusu 'Orta Asya'da Değişen Dengeler ve Türkiye' idi.
Ne alaka değil mi? Onca günlük itiş kakışın, hayhuyun içerisinde sen otur Orta Asya'yı tartış. Zbigniew Brzezinski 'Büyük Satranç Tahtası' adlı kitabında, 'Avrasya'yı kontrol eden güç, dünyanın ileri ve ekonomik açıdan gelişmiş üç bölgesinden ikisini kontrol eder' demiş. Ne gam?..
Bazı insanlar bölgenin ve Türkiye'nin gelecek tasarımına kafa yormasalar ne olurdu acaba? Allah'tan herkes 'neşeli cahiliye devri' kültürünü sürdürmüyor da aramızdan, vur patlasın çal oynasın ortamından kafasını kaldırıp ufka bakabilenler çıkıyor ve etrafa biraz olsun ışık tutabiliyor.
Sempozyuma olağanüstü düzeyli katma değerlerini sunmuş olan Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden gelen öğretim üyelerini ve SAREM Başkanı Tuğgeneral Ethem Büyükışık'ı ve SAREM'in bağlı olduğu Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanı Korgeneral Abdullah Atay'ı kutluyorum.
İçeriğini, doğruluğunu yanlışlığını tartışmak benim haddimi aşar. İşin bir bölümü var ki o, tam da benim haddimin sınırları içindedir... O da bu kararın algılanmasının, sindirilmesinin yönetilmesidir... Toplum dinamikleri içinde sorunsuz bir şekilde eritilmesi, uluslararası platformlarda Türkiye'nin itibarının yerlerde sürünmesinin engellenmesi...
Bundan sonra mesele budur... Bu da, ilişki ve iletişim sorunudur... Burada bazı 'yazılı olmayan' kurallara dikkat çekmekte yarar var... Öte yandan 'dikkati' çekilmesi gereken 'unsurların' başında siyasi parti ve liderleri geliyor. Sonra tabii ki medya var sırada... Sonra bürokrasi... Nihayet STK'lar ve tabii akademik dünya... Ülkenin gelecek tasarımında bu 'kapatma' kararı bir tür kırılma noktası olacaksa; bu kırılma noktasının ülkenin kısmi de olsa hasar görmesine neden olmaması için özen göstermeleri gereken yukarıda sıraladığımız kişi, kurum ve kuruluşlar, sonradan 'nerede yanlış yaptık?' diye tepinmemek için ilişki ve iletişim kurallarına uymak durumundalar...
Nedir bu yazılı olmayan kurallar?
Bir: Kararın 11'e 0'la alınmış olması iyi bir şey midir? İyi bir şeydir... Ancak Anayasa Mahkemesi adına iyi bir şeydir... Sokaktaki adamın 'Bana ne Anayasa Mahkemesi'nden' dememesi için, kararın çok iyi anlatılması gerekir... Olay matematik bir sonuç değildir.
İki: Kamuoyu ve kamu vicdanı arasındaki fark adam gibi algılanmalı ve kamuoyu açısından yasalara saygı son derece doğal olmasına rağmen kamu vicdanı bu kararı kesinlikle kolay kolay hazmetmeyecektir... Kamu vicdanının hayatını kolaylaştırmak gerekir...
Üç: Tek başına ülkeyi yöneten AK Parti mensupları 'Parti kapatılması doğru bir şey değildir' diyorlar, doğru da söylüyorlar. Bu soyut hakikat gerçekliğin (realite) yanından bile geçmiyor. Hal böyleyken, durumu demokrasi havariliğine soyunmuş, aslında beşeri açıdan özürlü Batı'nın 'Tamam canım, bu sizin iç meselenizdir' diye 'geçiştireceğini', hiç sanmıyorum...
Dört: Kamu Diplomasisi (Public Diplomacy) denen aracın burada devreye girmesi şarttır. Yasa maddeleri okunarak, toplum huzurunu tesis etmek mümkün değildir... Ne yazık ki bu alanda Türkiye'de etkili bir birikim olduğunu söylemek, hiç de kolay değildir.
Beş: Kamu vicdanını kamuoyuna yaklaştırmanın tek yolu, bu durumdan siyasi çıkar sağlamaya çalışmamak, Genelkurmay Başkanı'nın uyardığı gibi olayı uzun bir dönemi kapsadığı izlenimi yaratılan 'asimetrik psikolojik harekat'ın daha da 'azgın' hale getirilmesi için bir fırsat olarak görmemek ve mümkün olduğu kadar birlik ve beraberlik duyarlılığını yaşamak ve yaşatmak; en azından bunu siyasi iletişim boyutunda hayata geçirmek, kritik başarı faktörü olarak ortaya çıkacaktır...
Ankara'da Orta Asya turu
Dün Ankara'daydım. Arada sırada payitahta uğramakta yarar var. İstanbul'da para, iş hedefi, bireysel ve kurumsal kariyer sorunlarıyla gereğinden fazla uğraşmak insanı bazen ülke bütününden koparabiliyor.
Genelkurmay'a bağlı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanlığı bir sempozyum düzenlemişti. Ona katıldık. Sevgili İlber Ortaylı Hoca'yla da hasret giderme fırsatını bulduğum toplantının konusu 'Orta Asya'da Değişen Dengeler ve Türkiye' idi.
Ne alaka değil mi? Onca günlük itiş kakışın, hayhuyun içerisinde sen otur Orta Asya'yı tartış. Zbigniew Brzezinski 'Büyük Satranç Tahtası' adlı kitabında, 'Avrasya'yı kontrol eden güç, dünyanın ileri ve ekonomik açıdan gelişmiş üç bölgesinden ikisini kontrol eder' demiş. Ne gam?..
Bazı insanlar bölgenin ve Türkiye'nin gelecek tasarımına kafa yormasalar ne olurdu acaba? Allah'tan herkes 'neşeli cahiliye devri' kültürünü sürdürmüyor da aramızdan, vur patlasın çal oynasın ortamından kafasını kaldırıp ufka bakabilenler çıkıyor ve etrafa biraz olsun ışık tutabiliyor.
Sempozyuma olağanüstü düzeyli katma değerlerini sunmuş olan Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden gelen öğretim üyelerini ve SAREM Başkanı Tuğgeneral Ethem Büyükışık'ı ve SAREM'in bağlı olduğu Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanı Korgeneral Abdullah Atay'ı kutluyorum.