Kara Propaganda ve İçimizdeki İrlandalılar
15 Ekim 2019 - Yeni Şafak
Güvenlik ve terör uzmanı Abdullah Ağar’ın, dış ülkelerin basın kuruluşlarına Barış Pınarı Harekâtı’nı ve ülkemizin tezlerini anlatmasından bir önceki yazımızda bahsetmiştik. Ağar’ın bu sorumlu davranışının örnek olmasını dilemiştik...
Bu temennimiz etap etap gerçekleşiyor sanki.
Ülkemizin itibarına zeval gelmemesi için onurlu bir davranış örneği sergileyen kuruluşlar harekete geçti.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB) birer mektup hazırlayarak yurtiçi ve yurtdışındaki paydaşlarını bilgilendirmek üzere aksiyon aldılar.
Mektuplarda, operasyonun, sivillere zarar vermeyerek kendi sınır güvenliğimizi güvence altına alma amacı taşıdığı, yurdundan edilmiş Suriyeliler’in ülkelerine dönmeleri için bölgenin terörist unsurlardan temizlenmesinin hedeflendiği yazıyor...
NATO ve BM Genel Sekreterlikleri ile BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye tarafından bilgi verildiği belirtiliyor... Operasyonun uluslararası hukuk çerçevesinde yürütüldüğü ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinden doğan ‘meşru müdafaa’ hakkının Türkiye tarafından kullanıldığı vurgulanıyor...
Yani özetle, Prof. Dr. Gülnur Aybet’in CNN International’da Christiane Amanpour’un sorularını yanıtlarken mükemmelen ifade ettiği hususlar anlatılıyor...
Bu mektuplar çok önemli...
İki kurum, bu vesileyle ettikleri sözlerle, gerçek sonuçlar elde edebilmek, uluslararası etki doğurabilmek, Türkiye’nin tezlerini anlatabilmek için girişmişler bu işe...
‘Dezenformasyon’ ya da ‘kara propaganda’ gibi tekniklerle operasyonun amacının çarpıtılmasının, ülkemizin itibarının zedelenmesinin önüne geçmek için bu hamleler çok değerli…
Bu, ülkesini seven, insanına değer veren herkesin ödevidir bizim gözümüzde…
Olmazsa ne mi olur?
Yurtdışı kamuoyu yalanlarla kandırılır… Bu da Türkiye aleyhine yapılacak her türlü siyasi ve ekonomik hamle için ‘meşru’ bir zemin oluşturur.
Son birkaç gündür yayılan yalanları sıralayalım:
Şaşırmayın, bunlar karalama listesinin sadece bir parçası… Benzer yalanları uydurup yaygınlaştırmak isteyecekler, hatta daha da iyi prodüksiyonlara girişeceklerdir…
O nedenle DEİK ve HİB’in yurtdışındaki paydaşlarına gerçekte olan biteni anlatma refleksi çok kıymetli. Ortalığı boş bırakmadan doğru bilginin yaygınlaşması bakımından hayati önem taşıyor.
Öte yandan, zaman zaman birer siyasi parti gibi davranan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den oluşan başka bir cenah da kalkmış, bu operasyonu “macera” olarak niteleyen bir bildiri yayınlamış…
Bir tarafta yurtdışı kamuoyuna durumu anlatabilmek için canını dişine takanlar, diğer yanda ülkemiz kamuoyunda oluşan birliği dağıtmak için çomak sokanlar…
Ekrem İmamoğlu’nun açıklamasının da pek tatmin edici bulunmadığını biliyoruz… Belediye görevlerinden başka her konuda açıklama yapmasına alıştığımız, kayyum atanan belediyelere ziyaretleriyle bildiğimiz İmamoğlu, “barış” demiş, “demokrasi” demiş ama PKK/PYD teröründen bahsetmemiş… Ülkemizin maruz kaldığı güvenlik tehdidini ağzına almamış bile…
Bu sürecin herkesin rengini belli etmesine neden olacağını yazmıştık. Renkler yavaş yavaş belirmeye başladı…
Bu temennimiz etap etap gerçekleşiyor sanki.
Ülkemizin itibarına zeval gelmemesi için onurlu bir davranış örneği sergileyen kuruluşlar harekete geçti.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Hizmet İhracatçıları Birliği (HİB) birer mektup hazırlayarak yurtiçi ve yurtdışındaki paydaşlarını bilgilendirmek üzere aksiyon aldılar.
Mektuplarda, operasyonun, sivillere zarar vermeyerek kendi sınır güvenliğimizi güvence altına alma amacı taşıdığı, yurdundan edilmiş Suriyeliler’in ülkelerine dönmeleri için bölgenin terörist unsurlardan temizlenmesinin hedeflendiği yazıyor...
NATO ve BM Genel Sekreterlikleri ile BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye tarafından bilgi verildiği belirtiliyor... Operasyonun uluslararası hukuk çerçevesinde yürütüldüğü ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinden doğan ‘meşru müdafaa’ hakkının Türkiye tarafından kullanıldığı vurgulanıyor...
Yani özetle, Prof. Dr. Gülnur Aybet’in CNN International’da Christiane Amanpour’un sorularını yanıtlarken mükemmelen ifade ettiği hususlar anlatılıyor...
Bu mektuplar çok önemli...
İki kurum, bu vesileyle ettikleri sözlerle, gerçek sonuçlar elde edebilmek, uluslararası etki doğurabilmek, Türkiye’nin tezlerini anlatabilmek için girişmişler bu işe...
‘Dezenformasyon’ ya da ‘kara propaganda’ gibi tekniklerle operasyonun amacının çarpıtılmasının, ülkemizin itibarının zedelenmesinin önüne geçmek için bu hamleler çok değerli…
Bu, ülkesini seven, insanına değer veren herkesin ödevidir bizim gözümüzde…
Olmazsa ne mi olur?
Yurtdışı kamuoyu yalanlarla kandırılır… Bu da Türkiye aleyhine yapılacak her türlü siyasi ve ekonomik hamle için ‘meşru’ bir zemin oluşturur.
Son birkaç gündür yayılan yalanları sıralayalım:
- İngiltere İşçi Partisi üyesi David Lammy, operasyon sırasında öldüğü iddia edilen bir çocuğun annesinin kucağındaki görüntülerini paylaştı. Ancak video dikkatlice izlendiğinde çocuğun hayatta olduğu anlaşıldı. Videoyu ilk paylaşan hesap da çocuğun ölü olmadığını kabul etti.
- PYD/PKK’ya yakın bir sosyal medya hesabından Türkiye’nin harekât sırasında ‘fosfor bombası’ kullanıldığı iddia edildi ve sahte bir fotoğraf paylaşıldı. Fotoğrafın, Irak’ın Musul kentine ABD’nin Haziran 2017’de düzenlediği operasyon sırasında çekildiği ortaya çıktı.
- New York Times gazetesi yazarı Kurt Eichenwald, 1983 yılında Erzurum depremi sırasında hayatını kaybetmiş çocuklarının başında acı içindeki bir annenin fotoğrafını harekâtta çekilmiş gibi paylaştı.
- 1975 yılında Fas’ın güneyindeki Batı Sahra bölgesinde yüz binlerce Faslı’nın katıldığı Yeşil Yürüyüş sırasında çekilmiş sembolik fotoğraf yine operasyon sırasında çekilmiş gibi paylaşıldı.
- Suriye iç savaşı sırasında İdlib kentinde Ruslar’ın hava bombardımanı sırasında, elinde hayatını kaybetmiş bir bebeği tutan adamın 17 Ağustos tarihli fotoğrafı sosyal medyaya yüklenerek dolaşıma sokulmak istendi.
- Kasım 2018’de Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun Yemen’e müdahalesi sırasında yaralanmış bir kız çocuğunun fotoğrafı yine aynı amaçlarla kullanılmak istendi…
Şaşırmayın, bunlar karalama listesinin sadece bir parçası… Benzer yalanları uydurup yaygınlaştırmak isteyecekler, hatta daha da iyi prodüksiyonlara girişeceklerdir…
O nedenle DEİK ve HİB’in yurtdışındaki paydaşlarına gerçekte olan biteni anlatma refleksi çok kıymetli. Ortalığı boş bırakmadan doğru bilginin yaygınlaşması bakımından hayati önem taşıyor.
Öte yandan, zaman zaman birer siyasi parti gibi davranan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den oluşan başka bir cenah da kalkmış, bu operasyonu “macera” olarak niteleyen bir bildiri yayınlamış…
Bir tarafta yurtdışı kamuoyuna durumu anlatabilmek için canını dişine takanlar, diğer yanda ülkemiz kamuoyunda oluşan birliği dağıtmak için çomak sokanlar…
Ekrem İmamoğlu’nun açıklamasının da pek tatmin edici bulunmadığını biliyoruz… Belediye görevlerinden başka her konuda açıklama yapmasına alıştığımız, kayyum atanan belediyelere ziyaretleriyle bildiğimiz İmamoğlu, “barış” demiş, “demokrasi” demiş ama PKK/PYD teröründen bahsetmemiş… Ülkemizin maruz kaldığı güvenlik tehdidini ağzına almamış bile…
Bu sürecin herkesin rengini belli etmesine neden olacağını yazmıştık. Renkler yavaş yavaş belirmeye başladı…