Kaybetmeyi bilmek gerek
21 Kasım 2008 Akşam Gazetesi
Ülkemizdeki tüm siyasetçilere, siyasete soyunanlara ve siyasi iletişime kafa yoranlara küçük bir tavsiye: Mutlaka John McCain'i izleyin... McCain'in yenilgiyi nasıl yaşadığına bir bakın ki, siyasi iletişim 'Galiptir bu yolda mağlup' düsturu nasıl hayata geçirilebilirmiş görün...
Hayır; sadece seçimin hemen ardından Obama için 'Artık o benim Başkanım!' şeklindeki konuşmasından söz etmiyorum. İnternette dolaşan şu videoyu mutlaka izleyin...
Kerem Türkman kardeşimiz yollamış. ABD'nin David Letterman ile birlikte en başarılı 'talk-show'cularından (sohbet programcılarından) Jay Leno'nun son programlarından küçük bir bölüm... (http://www.nbc.com)Leno'nun konuğu McCain... Adı anons edildikten sonra sahneye geliyor ve ilk yaptığı şey orkestradaki zenci gitaristle kucaklaşmak... Seyirciyi orada teslim alıyor. Bu jest, sonraki sözlerinin içtenlik algısı üzerinde çarpan etkisi yapıyor:
n Bebek gibi uyuyorum... İki saatte bir kalkıp ağlıyorum...
n Arizona'dan başkan çıkmıyor...
n Ertesi gün kahve almaya gittim ama gazeteleri okumadım. Ne yazdıklarını biliyordum...
Kaybetmeyi öğrenemeyen kazanmayı bilemez... Bunu bir de bizimkiler öğrense...
//c
Şekersiz Tadelle bekliyorum...
Neyin yanlış ve kötü olduğu yolundaki haber ve yazılardan bıkkınlık geldi mi size de?..
İşte size bir hoşluk... Halkla ilişkiler adına son günlerde gördüğüm en buluşçu ve heyecan verici işlerden biri. Birkaç gün önce İletişim Danışmanlığı şirketi Grup 7'den bir paket gelmiş. Cart kırmızı... Kadife ile kaplanmış gibi... İçinde neler yok ki!.. Türkan Şoray fotoğrafı (gençlik hali), 3 adet PTT telefon jetonu, hakem / polis düdüğü, 10 adet misket (bilye), yoyo, plastik saç tarağı, beyaz kumaş mendil, Kadıköy Süreyya Sineması kartpostalı, eski dönemlere ait bir kartpostal, Moğollar'ın 'Düm-Tek' adlı kaseti, Arko kremli berber traş sabunu (stik), Perma-Sharp traş bıçağı, 100 Türk Lirası (Tedavülden kalkmış eski kâğıt para), 50 Türk Lirası (Tedavülden kalkmış eski kâğıt para), 1 eski metal Lira, yine eski paralardan 100 Lira, 2 adet 1000 Lira, 25 Kuruş, 5 Liralık 3 adet posta pulu...
Kutunun içinde bir de mektup var. Genellikle PR ajansından gelen bu tür metinler pek okunmaz. Ancak bu okuttu kendini. Bir de o kutunun içindekiler biniyor üstüne. Okumama gibi bir şansınız yok... Mektup 'çocukluğumuzun kutusunu' anlatıyor, o yılların küçük anı eşyaları ve olaylarından söz ediyor ve sonunda soruyor: 'Çocukluğunuzun kutusunda eksik olan şey neydi?'...
Bu mektup ve o anı eşyalarıyla baş başa kalıyorsunuz. 10 gün sonra bir kırmızı kutu ve bir mektup daha geliyor. Kutu Tadelle dolu... Mektup yine okutuyor kendisini...
Ve Tadelle'nin onca yıl öncesinden gelip hayatımızdaki yerini yeni ambalajıyla nasıl yeniden alacağını anlatıyor...
Tadelle'yi ve Grup 7'yi kutluyorum... Kutu ve içindekiler ofiste başköşeye yerleştiler... Tadelle'ler ise arkadaşlar tarafından kapışıldı... Ben ise şekersiz imal edilmiş Tadelle'yi bir süre daha bekleyeceğim herhalde...
//c
Morali bozulan ODTÜ'ye gitsin
Dün Ankara'daydık. Hazır gelmişken iki kapı yaptık. Sabah ODTÜ Münazara Topluluğu'nun düzenlediği etkinlikte 'Algılama Yönetimi' üzerine konferans verdik; öğleden sonra da Türkiye Bilişim Derneği'nin düzenlediği Bilişim '08 etkinlikleri çerçevesinde Türkiye'nin Bilişim ve Telekom sektörlerinin en büyük oyuncularının CEO'larının bir araya geldikleri 'CEO Forum' adlı 3 saatlik geniş katılımlı bir paneli yönettik...Panele yarın daha ayrıntılı değiniriz. Bugün ODTÜ'den söz edelim...
Cümle kapısından girerken çok heyecanlandım. ODTÜ'ye ne zaman gitsem, 60'lı yıllarda Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğrencilerle buluştuğumuz Tiyatro Şenlikleri düşer aklıma... Devrim ateşiyle yanıp tutuştuğumuz, yurtlarda tüm ülke gençliğiyle buluştuğumuz, salon ve Açıkhava etkinliklerinde coştuğumuz yıllardı... Bir tek ağaç yoktu ODTÜ'de...
Pek fazla değişiklik olmamış. Tek farkla; ağaçlar kocaman olmuş... Binalar yenilenmiş... İşletme Fakültesi, keşke öğrenci olsam dedirtecek hale gelmiş...
ODTÜ Münazara Topluluğu'nun Türkiye Şampiyonlukları var. Pek çok yurt dışı yarışmaya katılmışlar. Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale kadar çıkmışlar... Konferans salonunu dolduracak kadar da yaşamla ilgililer... 'Her şeyin başı derinliktir!' düsturuna inanmışlar sanki...
Bir dostum, ben gençleri övdükçe, 'Nerede bu senin pırıl pırıl Türk gençleri?' der, dalgasını geçerdi... Onu gelecek konferansa ODTÜ'ye yanımda götürmeye karar verdim... Tabii o kadar uzağa gitmeye de gerek olmayabilir. Gelecek sömestre Bahçeşehir'de benim derslerime de gelebilirler... Bin bir naz niyaz ile çıktığım Ankara seyahati, Türkiye'nin gelecek tasarımı ile ilgili umut tazelemek adına amacına ulaşmıştır...
Ülkemizdeki tüm siyasetçilere, siyasete soyunanlara ve siyasi iletişime kafa yoranlara küçük bir tavsiye: Mutlaka John McCain'i izleyin... McCain'in yenilgiyi nasıl yaşadığına bir bakın ki, siyasi iletişim 'Galiptir bu yolda mağlup' düsturu nasıl hayata geçirilebilirmiş görün...
Hayır; sadece seçimin hemen ardından Obama için 'Artık o benim Başkanım!' şeklindeki konuşmasından söz etmiyorum. İnternette dolaşan şu videoyu mutlaka izleyin...
Kerem Türkman kardeşimiz yollamış. ABD'nin David Letterman ile birlikte en başarılı 'talk-show'cularından (sohbet programcılarından) Jay Leno'nun son programlarından küçük bir bölüm... (http://www.nbc.com)Leno'nun konuğu McCain... Adı anons edildikten sonra sahneye geliyor ve ilk yaptığı şey orkestradaki zenci gitaristle kucaklaşmak... Seyirciyi orada teslim alıyor. Bu jest, sonraki sözlerinin içtenlik algısı üzerinde çarpan etkisi yapıyor:
n Bebek gibi uyuyorum... İki saatte bir kalkıp ağlıyorum...
n Arizona'dan başkan çıkmıyor...
n Ertesi gün kahve almaya gittim ama gazeteleri okumadım. Ne yazdıklarını biliyordum...
Kaybetmeyi öğrenemeyen kazanmayı bilemez... Bunu bir de bizimkiler öğrense...
//c
Şekersiz Tadelle bekliyorum...
Neyin yanlış ve kötü olduğu yolundaki haber ve yazılardan bıkkınlık geldi mi size de?..
İşte size bir hoşluk... Halkla ilişkiler adına son günlerde gördüğüm en buluşçu ve heyecan verici işlerden biri. Birkaç gün önce İletişim Danışmanlığı şirketi Grup 7'den bir paket gelmiş. Cart kırmızı... Kadife ile kaplanmış gibi... İçinde neler yok ki!.. Türkan Şoray fotoğrafı (gençlik hali), 3 adet PTT telefon jetonu, hakem / polis düdüğü, 10 adet misket (bilye), yoyo, plastik saç tarağı, beyaz kumaş mendil, Kadıköy Süreyya Sineması kartpostalı, eski dönemlere ait bir kartpostal, Moğollar'ın 'Düm-Tek' adlı kaseti, Arko kremli berber traş sabunu (stik), Perma-Sharp traş bıçağı, 100 Türk Lirası (Tedavülden kalkmış eski kâğıt para), 50 Türk Lirası (Tedavülden kalkmış eski kâğıt para), 1 eski metal Lira, yine eski paralardan 100 Lira, 2 adet 1000 Lira, 25 Kuruş, 5 Liralık 3 adet posta pulu...
Kutunun içinde bir de mektup var. Genellikle PR ajansından gelen bu tür metinler pek okunmaz. Ancak bu okuttu kendini. Bir de o kutunun içindekiler biniyor üstüne. Okumama gibi bir şansınız yok... Mektup 'çocukluğumuzun kutusunu' anlatıyor, o yılların küçük anı eşyaları ve olaylarından söz ediyor ve sonunda soruyor: 'Çocukluğunuzun kutusunda eksik olan şey neydi?'...
Bu mektup ve o anı eşyalarıyla baş başa kalıyorsunuz. 10 gün sonra bir kırmızı kutu ve bir mektup daha geliyor. Kutu Tadelle dolu... Mektup yine okutuyor kendisini...
Ve Tadelle'nin onca yıl öncesinden gelip hayatımızdaki yerini yeni ambalajıyla nasıl yeniden alacağını anlatıyor...
Tadelle'yi ve Grup 7'yi kutluyorum... Kutu ve içindekiler ofiste başköşeye yerleştiler... Tadelle'ler ise arkadaşlar tarafından kapışıldı... Ben ise şekersiz imal edilmiş Tadelle'yi bir süre daha bekleyeceğim herhalde...
//c
Morali bozulan ODTÜ'ye gitsin
Dün Ankara'daydık. Hazır gelmişken iki kapı yaptık. Sabah ODTÜ Münazara Topluluğu'nun düzenlediği etkinlikte 'Algılama Yönetimi' üzerine konferans verdik; öğleden sonra da Türkiye Bilişim Derneği'nin düzenlediği Bilişim '08 etkinlikleri çerçevesinde Türkiye'nin Bilişim ve Telekom sektörlerinin en büyük oyuncularının CEO'larının bir araya geldikleri 'CEO Forum' adlı 3 saatlik geniş katılımlı bir paneli yönettik...Panele yarın daha ayrıntılı değiniriz. Bugün ODTÜ'den söz edelim...
Cümle kapısından girerken çok heyecanlandım. ODTÜ'ye ne zaman gitsem, 60'lı yıllarda Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğrencilerle buluştuğumuz Tiyatro Şenlikleri düşer aklıma... Devrim ateşiyle yanıp tutuştuğumuz, yurtlarda tüm ülke gençliğiyle buluştuğumuz, salon ve Açıkhava etkinliklerinde coştuğumuz yıllardı... Bir tek ağaç yoktu ODTÜ'de...
Pek fazla değişiklik olmamış. Tek farkla; ağaçlar kocaman olmuş... Binalar yenilenmiş... İşletme Fakültesi, keşke öğrenci olsam dedirtecek hale gelmiş...
ODTÜ Münazara Topluluğu'nun Türkiye Şampiyonlukları var. Pek çok yurt dışı yarışmaya katılmışlar. Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale kadar çıkmışlar... Konferans salonunu dolduracak kadar da yaşamla ilgililer... 'Her şeyin başı derinliktir!' düsturuna inanmışlar sanki...
Bir dostum, ben gençleri övdükçe, 'Nerede bu senin pırıl pırıl Türk gençleri?' der, dalgasını geçerdi... Onu gelecek konferansa ODTÜ'ye yanımda götürmeye karar verdim... Tabii o kadar uzağa gitmeye de gerek olmayabilir. Gelecek sömestre Bahçeşehir'de benim derslerime de gelebilirler... Bin bir naz niyaz ile çıktığım Ankara seyahati, Türkiye'nin gelecek tasarımı ile ilgili umut tazelemek adına amacına ulaşmıştır...