Kazanan takım değiştirilmez
02 Ağustos 2009 Akşam Gazetesi
Pragmatik olmanın nemenem bir şey olduğunu ancak zaman içinde kavrayabildim. Bu konuda kafama ilk dank eden aforizmalardan biri şöyleydi: 'Don't change the winning team.' (Kazanan takımı değiştirme.) Daha iyi, iyinin düşmanıdır. Erol Evgin dostum geçenlerde, 'Bir Şarkısın Sen'i nasıl buluyorsun dediğinde ağzımı açtım, birkaç saniye öylece kaldım. Sonra diyeceklerimin hepsini yutup; 'Bak Erolcuğum', dedim, 'Allah rızası için bu konuda fikrimi sorma. Sadece benim değil, kimsenin fikrini sorma. Durduk yerde aslanlar gibi yürüyen işi bozarsın.'
Aynı konu Acun Ilıcalı ile de aramızda geçmişti. 'Hiç girme o tartışmalara' demiştim, 'Yarışma programı gençleri kumara mı çağırıyor, etik mi değil mi, insanların ahlakını mı bozuyor, oralı olma. Neresini düzeltelim diye kimseye sorma... Tutan işi bozarsın'...
Acun da Erol gibi benim ücretsiz danışmanlık hizmeti verdiğim dostlarımdandır. 10 tane şey danışır, dokuz tanesinde benim dediklerimi kös dinler, ancak bir tanesini yaparlar. O da onlara çok iyi gelir. Tıpkı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Hoca, Sinan Çetin, Prof. Dr. Tarık Yılmaz vb. dostlarda olduğu gibi... Sorarlar fikrimi. Sonra bir geri dön de şöyle yaptım, böyle ettim de. Ne gezer! Ben de Osman Müftüoğlu'nun öğütlerini dinlemiyorum zaten (!). Yıllardır bir kilo bile vermedim.
Dönelim, kazanan takım değiştirilmez meselesine. Saba Tümer olayının perde arkasını bilmiyorum. Kendisini şahsen tanıma fırsatım olmadı. Programına da ölüp bayıldığımı söyleyemem, ancak iş tutmuş. Son bir yılın en flaş TV olaylarından biri. Habertürk'ün yıldızı olmuşsun. Bu statüyü yirmi sene götürmen gerekir. Aynı kanalda, aynı formatta, aynı saatte... Taşların yerinden oynatılmasına müsaade etmeyeceksin. Gereken 'konsesyonları' (uzlaşmaları) devreye sokacaksın ve kazanan takımı değiştirmeyeceksin.
Herkesin kazanacağı bir oyundan ne hikmetse biz de herkesin kaybedeceği oyunlara doğru bir gidiş vardır. Benzerleri ABD ve Avrupa'da onlarca yıl süregelirken bizde Avrupa Yakası yayından kalkar, Saba Tümer Hanım da Habertürk'ü bırakır CNN Türk'e gider.
Allah akıl fikir ihsan eylesin. Amin...
Benim derdim CHP ile değil zihniyeti ile
Ankara'daki Akay Kavşağı meselesinin Melih Gökçek tarafından çok başarılı bir şekilde iletişim adına kullanıldığını, CHP'nin tavrının ise, 'Yine neyin olmayacağını anlatıp halkı mağdur edecekler!' algısını güçlendirmeye hizmet ettiğini yazdık ya...
Yani durum tespiti yaptık... Eski deyişle 'somut durumun somut analizini'... Yani CHP'nin iletişimini nasıl yönetebileceğine, hak ettiğinin çok altında seyreden itibar kat sayısını nasıl yükseltilebileceğine kafa yormaya çalışıyoruz ya...
Bakın ne tür reaksiyonlar aldım...
Engin Öget:
'El insaf, İ.Melih bu süreci her zaman olduğu gibi her türlü şirretliğe başvurarak yönetti. CHP o geçitlerin mevzuata aykırı olarak yapıldığını ve birilerinin bunun hesabını vermesi gerektiğini belgelemiş oldu.
Ankara' da CHP'ye oy verenlerin hiç biri bu olaydan dolayı Çankaya Belediyesi'ni suçlamaz ve gidip A.K. Partisine oy vermez. Kapatılsaydı da bu değişmezdi. Biz Laik Demokrasi'nin kalesine küsecek değiliz ya...'
Prof. Dr. Nuri Akkaş:
'Akay geçidi konusunda, kanunsuzluğu 'ama halkın yararına' gerekçesiyle savunuyorsunuz. Metalciler konusunda, anti-demokratlığı 'ama metalcilerin de ne olduklarını biliyoruz' gerekçesiyle savunuyorsunuz. Gerçekten çok şaşırdım 'ama hiç olmazsa hukuk ve demokrasi konularında gerçek yüzünüzü görmüş oldum'. Bence de 'Akıl alır gibi değil...'
Başar Ergun:
'Halka antipatik geliyoruz ama haklıyız... Halka açılmak için de taviz veremeyiz... Medyanın da bu tutumunu değiştirecek gücümüz yok... Yok işte bir güçlü ulusal yayın yapan medyamız da esip gürleyelim...'
Deniz adını ve '[email protected]' adresini kullanan bir okur. Aslında yeri yurdu belli olmayanları buraya almıyorum ama bu çok veciz:
'Gejo Ali Saydam: En son ve muhteşem akepe yalakası! Keşke kafanın içi boş olacağına 125 cm.lik göbeğinin içi boş olsaydı!'
Nasıl?
İşte CHP'yi istikrarlı ve ebedi ana muhalefet yapan yaklaşım da bu zaten...
Pragmatik olmanın nemenem bir şey olduğunu ancak zaman içinde kavrayabildim. Bu konuda kafama ilk dank eden aforizmalardan biri şöyleydi: 'Don't change the winning team.' (Kazanan takımı değiştirme.) Daha iyi, iyinin düşmanıdır. Erol Evgin dostum geçenlerde, 'Bir Şarkısın Sen'i nasıl buluyorsun dediğinde ağzımı açtım, birkaç saniye öylece kaldım. Sonra diyeceklerimin hepsini yutup; 'Bak Erolcuğum', dedim, 'Allah rızası için bu konuda fikrimi sorma. Sadece benim değil, kimsenin fikrini sorma. Durduk yerde aslanlar gibi yürüyen işi bozarsın.'
Aynı konu Acun Ilıcalı ile de aramızda geçmişti. 'Hiç girme o tartışmalara' demiştim, 'Yarışma programı gençleri kumara mı çağırıyor, etik mi değil mi, insanların ahlakını mı bozuyor, oralı olma. Neresini düzeltelim diye kimseye sorma... Tutan işi bozarsın'...
Acun da Erol gibi benim ücretsiz danışmanlık hizmeti verdiğim dostlarımdandır. 10 tane şey danışır, dokuz tanesinde benim dediklerimi kös dinler, ancak bir tanesini yaparlar. O da onlara çok iyi gelir. Tıpkı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Hoca, Sinan Çetin, Prof. Dr. Tarık Yılmaz vb. dostlarda olduğu gibi... Sorarlar fikrimi. Sonra bir geri dön de şöyle yaptım, böyle ettim de. Ne gezer! Ben de Osman Müftüoğlu'nun öğütlerini dinlemiyorum zaten (!). Yıllardır bir kilo bile vermedim.
Dönelim, kazanan takım değiştirilmez meselesine. Saba Tümer olayının perde arkasını bilmiyorum. Kendisini şahsen tanıma fırsatım olmadı. Programına da ölüp bayıldığımı söyleyemem, ancak iş tutmuş. Son bir yılın en flaş TV olaylarından biri. Habertürk'ün yıldızı olmuşsun. Bu statüyü yirmi sene götürmen gerekir. Aynı kanalda, aynı formatta, aynı saatte... Taşların yerinden oynatılmasına müsaade etmeyeceksin. Gereken 'konsesyonları' (uzlaşmaları) devreye sokacaksın ve kazanan takımı değiştirmeyeceksin.
Herkesin kazanacağı bir oyundan ne hikmetse biz de herkesin kaybedeceği oyunlara doğru bir gidiş vardır. Benzerleri ABD ve Avrupa'da onlarca yıl süregelirken bizde Avrupa Yakası yayından kalkar, Saba Tümer Hanım da Habertürk'ü bırakır CNN Türk'e gider.
Allah akıl fikir ihsan eylesin. Amin...
Benim derdim CHP ile değil zihniyeti ile
Ankara'daki Akay Kavşağı meselesinin Melih Gökçek tarafından çok başarılı bir şekilde iletişim adına kullanıldığını, CHP'nin tavrının ise, 'Yine neyin olmayacağını anlatıp halkı mağdur edecekler!' algısını güçlendirmeye hizmet ettiğini yazdık ya...
Yani durum tespiti yaptık... Eski deyişle 'somut durumun somut analizini'... Yani CHP'nin iletişimini nasıl yönetebileceğine, hak ettiğinin çok altında seyreden itibar kat sayısını nasıl yükseltilebileceğine kafa yormaya çalışıyoruz ya...
Bakın ne tür reaksiyonlar aldım...
Engin Öget:
'El insaf, İ.Melih bu süreci her zaman olduğu gibi her türlü şirretliğe başvurarak yönetti. CHP o geçitlerin mevzuata aykırı olarak yapıldığını ve birilerinin bunun hesabını vermesi gerektiğini belgelemiş oldu.
Ankara' da CHP'ye oy verenlerin hiç biri bu olaydan dolayı Çankaya Belediyesi'ni suçlamaz ve gidip A.K. Partisine oy vermez. Kapatılsaydı da bu değişmezdi. Biz Laik Demokrasi'nin kalesine küsecek değiliz ya...'
Prof. Dr. Nuri Akkaş:
'Akay geçidi konusunda, kanunsuzluğu 'ama halkın yararına' gerekçesiyle savunuyorsunuz. Metalciler konusunda, anti-demokratlığı 'ama metalcilerin de ne olduklarını biliyoruz' gerekçesiyle savunuyorsunuz. Gerçekten çok şaşırdım 'ama hiç olmazsa hukuk ve demokrasi konularında gerçek yüzünüzü görmüş oldum'. Bence de 'Akıl alır gibi değil...'
Başar Ergun:
'Halka antipatik geliyoruz ama haklıyız... Halka açılmak için de taviz veremeyiz... Medyanın da bu tutumunu değiştirecek gücümüz yok... Yok işte bir güçlü ulusal yayın yapan medyamız da esip gürleyelim...'
Deniz adını ve '[email protected]' adresini kullanan bir okur. Aslında yeri yurdu belli olmayanları buraya almıyorum ama bu çok veciz:
'Gejo Ali Saydam: En son ve muhteşem akepe yalakası! Keşke kafanın içi boş olacağına 125 cm.lik göbeğinin içi boş olsaydı!'
Nasıl?
İşte CHP'yi istikrarlı ve ebedi ana muhalefet yapan yaklaşım da bu zaten...