Keşke…
29 Ağustos 2017 - Yeni Şafak
Dün internette bir Tweet dolaşıyordu. 860 kişi beğenmişti. Fena bir rakam değildir bu tür ciddî Tweet’ler için…
Alman TV’si ZDF’te 2008 yılında yayınlanmış Johannes B. Kerner adlı bir tartışma programından 2 dakika 8 saniyelik bir bölümü tercüme edip koymuşlar. Bu bölümde Jürgen Todenhöfer, konuşuyor. Video 9 yıl kadar eski. Ancak Todenhöfer’in söyledikleri, dün gibi yeni…
O iki dakikacık içinde bakın Alman katılımcı nasıl derinlikli bir analiz yapıyor:
- Tamamen ‘bir rastlantı sonucu’ 30 - 40 Iraklı’nın bir Amerikan bombasıyla öldürüldüğünü duyduğunuzda, Iraklıların canının Batılılar için çok fazla bir değer taşımadığını tespit edebilirsiniz. Yahudi kökenli (ABD’li) büyük yazar Susan Sontag ile ölümünden önce güzel bir sohbetimiz olmuştu. Sontag’a şöyle dedim: “Gözlemlediğime göre bir Amerikalı 10 Iraklı ediyor”. Bana şöyle cevap verdi: “Saçma! Bir Amerikalı 1000 Iraklı’dan daha değerlidir…
Bu tespit benim kadar onu da üzüyordu.
- Bu çarpık idrak nereden geliyor? Savaş makinelerinin pazarlanmasına yenik mi düştük? Herkes biliyor ki, ikisinin de hayatları aynı değerde. Neden başka türlü tesir ediyor?
- Sanırız biz kendimizi yaşamsal bir yalan içerisine yerleştirip orada huzur bulmuşuz. Bu yalan şu: “İyi olan, asil olan, yardımsever olan bizleriz.” Oysa gerçek bu değil. Böyle eğlenceli bir programda bu tür ciddî şeylerden söz etmek zor.
- Bizce uygun. Hayatın gerçekleri bunlar.
- İnanıyorum ki, biz Batılılar, dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmelliğiyle fethetmedik. Yalnızca, herkesten fazla acımasızca şiddet uyguladığımız için ele geçirdik. Daha da ciddî olmam gerekirse, Haçlı seferleri sırasında 4 milyon insanı katletmiş olanlar Müslümanlar değildi… Kolonyalizm döneminde 50 milyon insanı öldürmüş olanlar da Müslümanlar değildi… 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda 70 milyon insanın ölümüne neden olanlar da Müslümanlar değildi… 6 milyon Yahudi’yi de Müslümanlar öldürmedi…
Bütün bunlar Batı dünyasının şiddet uygulamalarıydı…
Bunu bu şekilde idrak etmemiz lazım…
Tabii ki geçmişle yüzleşmemiz gerekir; ancak bugünü de oradan yola çıkarak anlamaya çalışmalıyız…
Video’yu izlerken şu analizi, Genel Başkanı’ndan vazgeçtim, acaba herhangi bir CHP’li yetkili yapamaz mıydı, diye düşündüm…
Sadece bu tespiti yapmakla da kalmasaydı mesela… ABD’nin YPG’ye verdiği silahlarla PKK’yı donatmasına da karşı çıksaydı. Hatta gelişmiş bir Kuvâ-yi Milliyeci ruhuyla AK Parti’den daha şiddetli bir şekilde Millî Bağımsızlığı ve Misak-ı Millî sınırlarını savunsa; Kuzey Irak ve Suriye’de olan bitene, Türkiye’nin tecrit edilmesine karşı çıksalardı…
Almanya’nın bize sürekli parmak sallamasına da kızsalardı mesela. Ülkenin haysiyetini savunsalardı.
Yeni Havaalanı’na yapılan yatırım ve projeyi zayıf bulsalar, daha da büyüğünü isteselerdi. Marmaray’ı, köprüleri (ilk ikisinde yaptıkları gibi) kötüleyeceklerine, İstanbul metro inşaatını, “Köstebek gibi yerin altının kazılmadık yerini bırakmadılar, yer altındaki(!) tarihi eserleri mahvedecekler” diye eleştireceklerine, kültürel mirasa da sahip çıkarak daha gelişmiş köprü ve alt geçitler, daha geniş metro ağları talep etselerdi, halk için…
Keşke FETÖ ve FETÖ’yü koruyan Batı’nın diliyle konuşmaktan hicap duyarak, 15 Temmuz’u bir kurgu gibi gösterme saplantısından kurtulsalar, FETÖ yerine Türk halkının yanında yer alsalardı ve FETÖ’yü AK Parti’den daha da canhıraş bir tutumla lanetleselerdi…
Keşke siyasi mücadelelerinde, %50 artı 1 adına, PKK ile arasına hiçbir zaman mesafe koyamamaktan malul HDP ile işbirliğine gidip omuz omuza fotoğraf vereceklerine, dünyanın en zor işini başarmayı, yani ilkeli olmayı seçselerdi…
Ve nihayet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı olan her şeyin, herkesin yanında yer almak şeklindeki, 15 yıldır tutmamış 12 seçim kaybettirmiş stratejide ısrar etmeyip, siyasi iletişimin eksenine halkı koymayı başarabilselerdi…
Keşke… İşte o zaman Türkiye’de gerçek demokrasinin temeli için gerekli olan, vatanperver, yurtsever, tam bağımsızlıktan yana, büyük fikirleri olan, halktan yana güçlü bir muhalefet gelişebilirdi…
Alman TV’si ZDF’te 2008 yılında yayınlanmış Johannes B. Kerner adlı bir tartışma programından 2 dakika 8 saniyelik bir bölümü tercüme edip koymuşlar. Bu bölümde Jürgen Todenhöfer, konuşuyor. Video 9 yıl kadar eski. Ancak Todenhöfer’in söyledikleri, dün gibi yeni…
O iki dakikacık içinde bakın Alman katılımcı nasıl derinlikli bir analiz yapıyor:
- Tamamen ‘bir rastlantı sonucu’ 30 - 40 Iraklı’nın bir Amerikan bombasıyla öldürüldüğünü duyduğunuzda, Iraklıların canının Batılılar için çok fazla bir değer taşımadığını tespit edebilirsiniz. Yahudi kökenli (ABD’li) büyük yazar Susan Sontag ile ölümünden önce güzel bir sohbetimiz olmuştu. Sontag’a şöyle dedim: “Gözlemlediğime göre bir Amerikalı 10 Iraklı ediyor”. Bana şöyle cevap verdi: “Saçma! Bir Amerikalı 1000 Iraklı’dan daha değerlidir…
Bu tespit benim kadar onu da üzüyordu.
- Bu çarpık idrak nereden geliyor? Savaş makinelerinin pazarlanmasına yenik mi düştük? Herkes biliyor ki, ikisinin de hayatları aynı değerde. Neden başka türlü tesir ediyor?
- Sanırız biz kendimizi yaşamsal bir yalan içerisine yerleştirip orada huzur bulmuşuz. Bu yalan şu: “İyi olan, asil olan, yardımsever olan bizleriz.” Oysa gerçek bu değil. Böyle eğlenceli bir programda bu tür ciddî şeylerden söz etmek zor.
- Bizce uygun. Hayatın gerçekleri bunlar.
- İnanıyorum ki, biz Batılılar, dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmelliğiyle fethetmedik. Yalnızca, herkesten fazla acımasızca şiddet uyguladığımız için ele geçirdik. Daha da ciddî olmam gerekirse, Haçlı seferleri sırasında 4 milyon insanı katletmiş olanlar Müslümanlar değildi… Kolonyalizm döneminde 50 milyon insanı öldürmüş olanlar da Müslümanlar değildi… 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda 70 milyon insanın ölümüne neden olanlar da Müslümanlar değildi… 6 milyon Yahudi’yi de Müslümanlar öldürmedi…
Bütün bunlar Batı dünyasının şiddet uygulamalarıydı…
Bunu bu şekilde idrak etmemiz lazım…
Tabii ki geçmişle yüzleşmemiz gerekir; ancak bugünü de oradan yola çıkarak anlamaya çalışmalıyız…
Video’yu izlerken şu analizi, Genel Başkanı’ndan vazgeçtim, acaba herhangi bir CHP’li yetkili yapamaz mıydı, diye düşündüm…
Sadece bu tespiti yapmakla da kalmasaydı mesela… ABD’nin YPG’ye verdiği silahlarla PKK’yı donatmasına da karşı çıksaydı. Hatta gelişmiş bir Kuvâ-yi Milliyeci ruhuyla AK Parti’den daha şiddetli bir şekilde Millî Bağımsızlığı ve Misak-ı Millî sınırlarını savunsa; Kuzey Irak ve Suriye’de olan bitene, Türkiye’nin tecrit edilmesine karşı çıksalardı…
Almanya’nın bize sürekli parmak sallamasına da kızsalardı mesela. Ülkenin haysiyetini savunsalardı.
Yeni Havaalanı’na yapılan yatırım ve projeyi zayıf bulsalar, daha da büyüğünü isteselerdi. Marmaray’ı, köprüleri (ilk ikisinde yaptıkları gibi) kötüleyeceklerine, İstanbul metro inşaatını, “Köstebek gibi yerin altının kazılmadık yerini bırakmadılar, yer altındaki(!) tarihi eserleri mahvedecekler” diye eleştireceklerine, kültürel mirasa da sahip çıkarak daha gelişmiş köprü ve alt geçitler, daha geniş metro ağları talep etselerdi, halk için…
Keşke FETÖ ve FETÖ’yü koruyan Batı’nın diliyle konuşmaktan hicap duyarak, 15 Temmuz’u bir kurgu gibi gösterme saplantısından kurtulsalar, FETÖ yerine Türk halkının yanında yer alsalardı ve FETÖ’yü AK Parti’den daha da canhıraş bir tutumla lanetleselerdi…
Keşke siyasi mücadelelerinde, %50 artı 1 adına, PKK ile arasına hiçbir zaman mesafe koyamamaktan malul HDP ile işbirliğine gidip omuz omuza fotoğraf vereceklerine, dünyanın en zor işini başarmayı, yani ilkeli olmayı seçselerdi…
Ve nihayet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı olan her şeyin, herkesin yanında yer almak şeklindeki, 15 yıldır tutmamış 12 seçim kaybettirmiş stratejide ısrar etmeyip, siyasi iletişimin eksenine halkı koymayı başarabilselerdi…
Keşke… İşte o zaman Türkiye’de gerçek demokrasinin temeli için gerekli olan, vatanperver, yurtsever, tam bağımsızlıktan yana, büyük fikirleri olan, halktan yana güçlü bir muhalefet gelişebilirdi…