Kemal Bey aday olmalı
25 TEMMUZ 2012
Sağ olsun, kendisini şahsen çok sevdiğim fakat ana muhalefet lideri olarak çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, yine medyaya malzeme vermiş…
Gündemi belirlemek siyasi iletişimin temelidir. Ancak belirlediğiniz gündem dönüp bumerang gibi sizi vurmamalı. Oysa Kemal bey sık sık tam tersini yapabiliyor. Taraf’a verdiği demeç gibi.
Ne demiş Genel Başkan?
“Ben Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum. Daha özgürlükçü, toplumun her kesimini kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, yüreğinde kin değil insan sevgisi olan birinin cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum.”
Daha sıradan bir Cumhurbaşkanı tanımı nasıl olurdu acaba?
Sayın Başkan’ın “Kendi kendine gelin güvey olduğunu, bunun bile onun demokrasiye saygısı olmadığını gösterdiğini” söylediği Erdoğan’ın yerine Cumhurbaşkanlığı makamı için düşündüğü kimmiş peki?
“Aklımda bir kişi yok ama bir profil var tabii” demiş Genel Başkan… Size bir yerlerden tanıdık geliyor mu bu genel tavır? Neyin olmayacağını söyle! Neyin olması gerektiğini ileriye ertele!...
Kılıçdaroğlu devam ediyor: “Bu bir erkek ya da kadın olabilir ama temel özelliği bu ülkede herkesin kabul edebileceği biri olması.”
Genel Başkan’dan son inci de şu: “Ben aday olmayacağım… Zaten partili kimliği öne çıkmamış birisinin aday olması çok daha önemli”…
Genel Başkan, Genel Başkanlık konusunda da “Olmayacağım” demiş, 24 saat sonra adaylığını açıklamıştı… Haydi hayırlısı. Kemal Bey aslında Cumhurbaşkanlığı adaylığına (!) bayağı da yakışır hani…
Bir hüzünlendim ki, sormayın
Bozburun koyunda karşılaştığımızda heyecandan uzun süre bakakaldım… O ne endam… O ne sülün gibi süzülme… O ne mütevazı ihtişam…
Savarona, bütün bir gün ve gece karşımdaydı… Hele gece… Işıklandırıldığında insanı bir başka sihirli dünyaya götürüyordu. Tom Hanks’in The Polar Express filmindeki tren gibi…
Dalmış gitmişken, birden içimin cız ettiğini hissettim. Hani ‘büyük devlettik’ ya… Savarona’nın en ucuz Brezilya ya da Meksika dizilerine bile taş çıkartacak derecede trajik öyküsü aklıma geliverdi. Sustum kaldım…
Vefatından kısa bir süre önce, herhangi bir ekonomik işlevsellik hedeflenmeksizin, sadece duygulardan hareketle, vefa ve saygı yüklü bir yaklaşımla Cumhurbaşkanı’na hediye ettiği o ‘gönül yatına’ sahip çıkamayan ‘yalnız ve güçlü, geçmişinin büyüklüğü ile itibarını yücelten, fakat zaman zaman sıradanlığa düşmekten kendini alamayan devletim’i düşündüm.
Bugünkü Cumhurbaşkanımız dahil tüm devlet büyüklerinin yabancı konukları ağırlamaları için tahsis edilebilecek ve ‘büyük devletin’ ancak ‘duygusal mirasına sahip çıkan’ bir devlet olabileceğinin kanıtı olarak halkın gözdesi halinde Türkiye sularında süzülecek bir Savarona’yı yaşatamamış olmamamızın hüznünü yaşadım.
Tersine kötü yola düşürülmüş. İtibarı yerlerde sürünen, adeta seyyar genel ev olarak kullanılmasına izin verilmiş bir ‘ihanet’ tablosu ile karşı karşıya olmanın aczini yaşadım. Özelleştirmeden satın alıp dilediğine kiraya veren iş dünyasını suçlamak aklıma gelmedi. Kendimi suçladım. Kendimizi suçladım. Bu hallere izin verdik diye… Padişah kayıklarını müzelere çekmeyi bilirken, Cumhurbaşkanlığı yatını makus talihine terk ettik diye…
Küçük tahta parçalarından hatıra plaketi, iskeletinden ‘jilet’ yapılmış olan Yavuz Zırhlısı gibi…
Adamlar Titanik’i yeniden inşa etmeye kalkıyor. Biz Cumhurbaşkanlığı mülkünün randevu evi haline gelmesine izin veriyoruz.
Ne yazık!..
Gündemi belirlemek siyasi iletişimin temelidir. Ancak belirlediğiniz gündem dönüp bumerang gibi sizi vurmamalı. Oysa Kemal bey sık sık tam tersini yapabiliyor. Taraf’a verdiği demeç gibi.
Ne demiş Genel Başkan?
“Ben Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum. Daha özgürlükçü, toplumun her kesimini kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, yüreğinde kin değil insan sevgisi olan birinin cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum.”
Daha sıradan bir Cumhurbaşkanı tanımı nasıl olurdu acaba?
Sayın Başkan’ın “Kendi kendine gelin güvey olduğunu, bunun bile onun demokrasiye saygısı olmadığını gösterdiğini” söylediği Erdoğan’ın yerine Cumhurbaşkanlığı makamı için düşündüğü kimmiş peki?
“Aklımda bir kişi yok ama bir profil var tabii” demiş Genel Başkan… Size bir yerlerden tanıdık geliyor mu bu genel tavır? Neyin olmayacağını söyle! Neyin olması gerektiğini ileriye ertele!...
Kılıçdaroğlu devam ediyor: “Bu bir erkek ya da kadın olabilir ama temel özelliği bu ülkede herkesin kabul edebileceği biri olması.”
Genel Başkan’dan son inci de şu: “Ben aday olmayacağım… Zaten partili kimliği öne çıkmamış birisinin aday olması çok daha önemli”…
Genel Başkan, Genel Başkanlık konusunda da “Olmayacağım” demiş, 24 saat sonra adaylığını açıklamıştı… Haydi hayırlısı. Kemal Bey aslında Cumhurbaşkanlığı adaylığına (!) bayağı da yakışır hani…
Bir hüzünlendim ki, sormayın
Bozburun koyunda karşılaştığımızda heyecandan uzun süre bakakaldım… O ne endam… O ne sülün gibi süzülme… O ne mütevazı ihtişam…
Savarona, bütün bir gün ve gece karşımdaydı… Hele gece… Işıklandırıldığında insanı bir başka sihirli dünyaya götürüyordu. Tom Hanks’in The Polar Express filmindeki tren gibi…
Dalmış gitmişken, birden içimin cız ettiğini hissettim. Hani ‘büyük devlettik’ ya… Savarona’nın en ucuz Brezilya ya da Meksika dizilerine bile taş çıkartacak derecede trajik öyküsü aklıma geliverdi. Sustum kaldım…
Vefatından kısa bir süre önce, herhangi bir ekonomik işlevsellik hedeflenmeksizin, sadece duygulardan hareketle, vefa ve saygı yüklü bir yaklaşımla Cumhurbaşkanı’na hediye ettiği o ‘gönül yatına’ sahip çıkamayan ‘yalnız ve güçlü, geçmişinin büyüklüğü ile itibarını yücelten, fakat zaman zaman sıradanlığa düşmekten kendini alamayan devletim’i düşündüm.
Bugünkü Cumhurbaşkanımız dahil tüm devlet büyüklerinin yabancı konukları ağırlamaları için tahsis edilebilecek ve ‘büyük devletin’ ancak ‘duygusal mirasına sahip çıkan’ bir devlet olabileceğinin kanıtı olarak halkın gözdesi halinde Türkiye sularında süzülecek bir Savarona’yı yaşatamamış olmamamızın hüznünü yaşadım.
Tersine kötü yola düşürülmüş. İtibarı yerlerde sürünen, adeta seyyar genel ev olarak kullanılmasına izin verilmiş bir ‘ihanet’ tablosu ile karşı karşıya olmanın aczini yaşadım. Özelleştirmeden satın alıp dilediğine kiraya veren iş dünyasını suçlamak aklıma gelmedi. Kendimi suçladım. Kendimizi suçladım. Bu hallere izin verdik diye… Padişah kayıklarını müzelere çekmeyi bilirken, Cumhurbaşkanlığı yatını makus talihine terk ettik diye…
Küçük tahta parçalarından hatıra plaketi, iskeletinden ‘jilet’ yapılmış olan Yavuz Zırhlısı gibi…
Adamlar Titanik’i yeniden inşa etmeye kalkıyor. Biz Cumhurbaşkanlığı mülkünün randevu evi haline gelmesine izin veriyoruz.
Ne yazık!..