Kemal bey kaybetmeye mahkûm…
31 Temmuz 2018 - Yeni Şafak
Sayın Kılıçdaroğlu bu sefer de kaybedecek. Hem de kazansa da kaybedecek… İkametgâh işini halledemediği için Kağıthane’de oy kullanamamış olması gibi sakarlıkları bir kenara bıraksak dahi, “Benim adım Kemal, bana açılmış olan her davayı kazanırım” deyip kendisine karşı açılmış olan her davayı kaybetmiş olmasını ne yapacağız? Ya da “En az yüzde 60 alırız” deyip çakıldığı seçimlerden sonra o seçimin kazananıymış gibi davrandığı durumları göz önüne alarak, bu son kurultay itişmesinde de bir kez daha zor duruma düşeceğini tahmin etmek için müneccim olmak mı gerekir?..
Muharrem İnce’nin toplayabileceği imza sayısının da çok önemi yok aslında. Kemal Bey’in iktidarını konsolide etmek, safları sıklaştırmak, partisinde ve toplumda gerekli güveni sağlamak için her şıkta kurultaya gitmesi gerekmez miydi? Tabi ki gerekirdi. Bunun için sadece bir tek şey lazımdı: Bir miktar özgüven.
Özgüven olmayınca yan yollara başvurmak ve anti demokratik davranışlar içerisine girmek kaçınılmaz oluyor. Demokrasi, hani azınlığın da haklarının korunduğu sistemdir ya… Muharrem İnce’nin parti delegeleri arasında ille de çoğunluğu ele geçirmesini beklememek, bir an önce inisiyatifi ele almak güçlü liderlik göstergesi olurdu. Ama olmadı…
Öte yandan, Muharrem İnce’nin de CHP’ye getireceği çok fazla bir şey yok gibi. Biraz daha beşerî, biraz daha açık, biraz daha şeffaf, biraz daha katılımcı bir siyaset adamı profili belki. Oysa CHP’nin ihtiyacı, liderlik koltuğunun böyle bir profille değiştirilmesiyle karşılanacak gibi değil. Artık demode hale gelmiş altı ok ile başlamak gerekebilir mesela…
İçinde devletçilik bulunan bir ‘varoluş nedeni’ ile Türkiye’yi geleceğe taşımak mümkün olabilir mi? CHP’nin ihtiyacı fikrî değişikliktir, paradigma değişikliğidir; ezcümle bir ‘dünya görüşü ve duruşu’ değişikliğidir. Buna bağlı olarak da tüzüğünün, kadrolarının bu yeni anlayış doğrultusunda tamamen değiştirilmesidir.
Gardaşım…
İnsanların sıcaklığa, ilgiye, dostluğa, şefkate ne kadar çok ihtiyacı varmış… Basit bir slogan, günlük hayat içinde sıradanlığın simgesi olarak düşünülebilecek bir ifade biçimi, bir anda hem insanların hem de markaların kendilerini ifade aracı olarak sarıldıkları bir umut ışığı haline dönüşüverdi: “Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım?”
İlk olarak kimin bu deyişi ortaya attığı bilinmiyor. Hangi maksatla söylenmiş olduğuna dair de ip ucu yok. Bilinen şu: Sosyal medyada ‘gardaşım’dan geçilmiyor. Bakın, bu söylemi kullanan markaların bazılarından örnekler: Dominos Pizza, Turknet, Lifecell, Burger King, Papara, BluTV, Keskinoğlu Tavuk…
Twitter ortamında zekâ ve mizah anlayışı sahibi birtakım kullanıcılar da markalardan yola çıkarak hoşluklar yapmışlar. Adı geçen markaların hoşgörüsüne sığınarak paylaşalım.
“Üniversite sınavı açıklanır…
Bilkent Üniversitesi: Buraya paran yetmez
Marmara Üniversitesi: Para değil beyin yetmez
Koç Üniversitesi: Adımı ağzına bile alma sakın
Burger King: Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım… “
Bir başka örnek:
“Alışveriş yaparken…
Zara: İyi bir alışveriş için belli bir miktarı gözden çıkarman lazım
Beymen: Maddi durumun iyiyse anca
Vakko: Ne olursan ol zengin ol
Koton: Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım…”
Dünya o kadar gaddar ve gayri insani bir dönemden geçiyor ki bu deyişteki sıcaklık insanlara iyi geliyor…
Muharrem İnce’nin toplayabileceği imza sayısının da çok önemi yok aslında. Kemal Bey’in iktidarını konsolide etmek, safları sıklaştırmak, partisinde ve toplumda gerekli güveni sağlamak için her şıkta kurultaya gitmesi gerekmez miydi? Tabi ki gerekirdi. Bunun için sadece bir tek şey lazımdı: Bir miktar özgüven.
Özgüven olmayınca yan yollara başvurmak ve anti demokratik davranışlar içerisine girmek kaçınılmaz oluyor. Demokrasi, hani azınlığın da haklarının korunduğu sistemdir ya… Muharrem İnce’nin parti delegeleri arasında ille de çoğunluğu ele geçirmesini beklememek, bir an önce inisiyatifi ele almak güçlü liderlik göstergesi olurdu. Ama olmadı…
Öte yandan, Muharrem İnce’nin de CHP’ye getireceği çok fazla bir şey yok gibi. Biraz daha beşerî, biraz daha açık, biraz daha şeffaf, biraz daha katılımcı bir siyaset adamı profili belki. Oysa CHP’nin ihtiyacı, liderlik koltuğunun böyle bir profille değiştirilmesiyle karşılanacak gibi değil. Artık demode hale gelmiş altı ok ile başlamak gerekebilir mesela…
İçinde devletçilik bulunan bir ‘varoluş nedeni’ ile Türkiye’yi geleceğe taşımak mümkün olabilir mi? CHP’nin ihtiyacı fikrî değişikliktir, paradigma değişikliğidir; ezcümle bir ‘dünya görüşü ve duruşu’ değişikliğidir. Buna bağlı olarak da tüzüğünün, kadrolarının bu yeni anlayış doğrultusunda tamamen değiştirilmesidir.
Gardaşım…
İnsanların sıcaklığa, ilgiye, dostluğa, şefkate ne kadar çok ihtiyacı varmış… Basit bir slogan, günlük hayat içinde sıradanlığın simgesi olarak düşünülebilecek bir ifade biçimi, bir anda hem insanların hem de markaların kendilerini ifade aracı olarak sarıldıkları bir umut ışığı haline dönüşüverdi: “Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım?”
İlk olarak kimin bu deyişi ortaya attığı bilinmiyor. Hangi maksatla söylenmiş olduğuna dair de ip ucu yok. Bilinen şu: Sosyal medyada ‘gardaşım’dan geçilmiyor. Bakın, bu söylemi kullanan markaların bazılarından örnekler: Dominos Pizza, Turknet, Lifecell, Burger King, Papara, BluTV, Keskinoğlu Tavuk…
Twitter ortamında zekâ ve mizah anlayışı sahibi birtakım kullanıcılar da markalardan yola çıkarak hoşluklar yapmışlar. Adı geçen markaların hoşgörüsüne sığınarak paylaşalım.
“Üniversite sınavı açıklanır…
Bilkent Üniversitesi: Buraya paran yetmez
Marmara Üniversitesi: Para değil beyin yetmez
Koç Üniversitesi: Adımı ağzına bile alma sakın
Burger King: Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım… “
Bir başka örnek:
“Alışveriş yaparken…
Zara: İyi bir alışveriş için belli bir miktarı gözden çıkarman lazım
Beymen: Maddi durumun iyiyse anca
Vakko: Ne olursan ol zengin ol
Koton: Gardaşım, bir şeye ihtiyacın var mı gardaşım…”
Dünya o kadar gaddar ve gayri insani bir dönemden geçiyor ki bu deyişteki sıcaklık insanlara iyi geliyor…