Kendi söküğümüzü dikmeye başladık
19 EKİM 2003
Laf boşuna söylenmemiş: ‘Terzi kendi söküğünü dikemez!”... Özellikle biz iletişimcilerin en beceriksiz olduğumuz alan kendi iletişimimizi yönetmektir. Fakat bu kez şeytanın bacağı iyice kırıldı. SABAH gazetesinin okurların katkılarıyla Bingöl’de yaptırdığı SABAH İlköğretim Okulu’nun açılışı, öncesi, sırası ve sonrasıyla SABAH gazetesinde geniş ve anlamına yakışır şekilde verildi.
Bizim yazı işlerini ve oraya gidip konuya köşelerinde yer veren köşe yazarlarımızı kutluyorum. Geldiğimiz kültür ve değerlerde, eve gelen misafirin yanında kendi çocuğumuza sevgi gösterisinde bulunmak bile ayıp sayılır. O yüzden kendimizden övgüyle söz etmeyi pek sevmeyiz...
Oysa sosyal sorumluluk alanında tamamen tersi geçerlidir. SABAH sadece kendinin değil genel anlamda medyanın pek yükseklerde gezinmeyen itibarını ancak bu tür toplumsal sorumluluk kampanyalarını yeterince duyurarak yükseltebilir. Sabah’ın satış gelirinin bir kısmını TEMA Vakfı ve Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladığı uzun soluklu kampanyayı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Bu arada bir kutlamada Milliyet’e... Küçük olsun hiç mühim değil. SABAH’ın adını vererek yaptırdığı okuldan söz etmiş. Bu önemli bir adımdır. İşi şahsi hakarete vardırmadan birbirinin yanlışlarını söylemek ve rekabeti, düzeyli, medeni bir ortamda sürdürmek başka bir şeydir; medyanın toplam itibarını artıracak etkinlikleri karşılıklı desteklemek başka bir şey...
Örneğin, “Basında en iyiler reklam ödülleri - Kırmızı”yı düzenleyen Hürriyet’in de bu çerçevede haberlerini SABAH grubu yayınlarında görmeliyiz... Çünkü bu etkinlik sadece bir gazetenin değil bütün yazılı basının reklam gelirinin artmasına katkı sağlar.
SABAH’ın okul haberini, bazıları bir kaç değişik kez olmak üzere şu TV kanalları geçmiş: ATV, CNN Türk, Expo Channel, Haber Türk, Kanal 7, NTV, SkyTürk, Star TV, STV, Show TV, TGRT, TRT 1, TRT 2, TV 8... Onlar da doğru yapmışlar. Bizim işimiz değil” gibi bindiği dalı kesen bir mantıkla konuyu ‘es’ geçmemişler. Bu aralanan kapı bir fırsattır...
Tebrikler Pabetland! Devam!
Hani ‘Gök kubbenin altında yeni bir şey yok’ derler. Halkla İlişkiler (Hİ) dünyasında da yeni şeyler bulmak zordur. Bu nedenle Turkcell’in “Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş kızları”, Cif’in Topkapı sarayının temizlenmesi, Tofaş’ın Guiness Rekorlar Kitabı’na alınan “2500 davul” gibi kampanyalarına her gün rastlanmaz.
Hedef sadece yaratıcılık değil aynı zamanda tüm tarafların kazançlı çıkacağı sistemler kurmaktır.
Pabetland ve onun Hİ ajansı Leo PR, işte böyle bir çözüm yakalamışlar. Pabetland’in 19’uncu kuruluş yılı. 19 ünlü kişi biraraya getirilmiş: Adalet Ağaoğlu, Aşkın Nur Yengi, Cemil İpekçi, Demet Akbağ, Deniz Akkaya, Derya Tuna, Fatih Terim, Hande Ataizi, Haşmet Babaoğlu, Hıncal Uluç, Hülya Avşar, İclal Aydın, Kenan Doğulu, Kezban Arca Batıbeki, Leyla Umar, Mehmet Ali Erbil, Nurcan Akad, Sezen Aksu ve Zeynep Erol...
Her birinden yastık kılıfı tasarımları çizmeleri istenmiş. Üç ay içinde her yastıktan ikişer adet üretilmiş. Biri tasarımı yapana verilmiş... Sonra yastıklar 1 hafta Pabetland’da sergilenmiş ve en yüksek teklifi verene, üzerinde ünlülerin imzalarıyla takdim edilmiş.
Böylece gökten 7 elma düşmüş. Biri Pabetland’ın başına: İtibarı yüksek bir iletişim etkinliği yaptığı için. İkincisi Leo PR’ın başına: Böyle bir çalışmayı tasarlayıp yönetme başarısını gösterdiği için. Üçüncüsü bu etkinliğe katılan ünlülerin başına: Kendi tanıtımlarına doğru bir katma değer sağladıkları için. Dördüncüsü toplanan paranın teslim edildiği Umut Çocukları Derneği’nin başına: Pek çok çocuğun hayatını kurtarabilecekleri için. Beşincisi yastıkları alanların başına: Böyle özgün bir yastığa sahip oldukları için. Altıncısı magazin medyasının başına: Sıradan ‘Kim kimle’ haberleri yapmaktan bunaldıkları bir dönemde ellerine böyle güzel bir haber olanağı geçtiği için. Yedincisi PR sektörünün ve iletişim eğitimi verenlerin başına: Böyle üç başı mamur(!) mükemmellikte örnek olay elde ettikleri için.
Proje ne zaman ‘dört başı’ mamur olacak? Bu çalışmanın devamını getirdikleri zaman. “Gelecek yılı bekle, 20’inci yılda 20 yastık yaparız”, olmaz... Hİ’de süreklilik esas...
Futbol böyle düzelir
6 Ekim Türk Futbol tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olarak hatırlanacak. Panasonic bir ara ‘Fairplay’ ödülleri verirdi. Derimod da ayın golü...
Turkcell bunların hepsini toplamış. Olağanüstü bir ödül töreni organizasyonu... Futbol denince akla gelen herkesi biraraya getirmiş. ‘Aman şaibe olmasın’ diye de karmaşık bir seçim sistemi oluşturmuş: Halk jürisi ve büyük jüri. Ağırlıklı puanlar vs...
Benim açımdan futbolun çehresini etkileyebilecek en anlamlı ödüller şöyleydi: Futbol Değeri (Beşiktaş), En İstikrarlı Futbolcu (Bülent Korkmaz), En Centilmen Futbolcu (Ergun Pembe), Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Lefter Küçükandonyadis).
Turkcell halkla ilişkiler çalışmalarında sürekliliği hiç ihmal etmez. Bu çalışma da umarız geçen yılki hızıyla devam eder. Algılama yönetiminde iyiyi göstermek kötüyü eleştirmekten çok daha etkilidir. Bütün bunlar iyi de, futbolda hooligan’lığı, kötü tezahüratı, kavgayı eleştirenler, acaba niçin bu etkinliğe köşe ve sayfalarında gereken önemi vermediler. Biri bunun nedenlerini bana anlatsa çok sevinirim.
Efes’in filmi enfes
Efes’in sinemalarda oynamaya başlayan reklam filmini gördünüz mü? Görmedinizse bu hafta sinemaya gittiğinizde 5-10 dakika önce girin salona ve filmin keyfini çıkarın. Pek çok insan oynuyor filmde. Barda oturuyorlar. Kamera barı uzunlamasına kat ederken biz o insanların kendi aralarındaki konuşmalarına tanık oluyoruz. Çeşitli meslek gruplarından olduklarını giysilerinden ve sohbetlerinden anlıyoruz. Film Efes’in 35’inci yıl logosuyla bitiyor. Hakikaten enfes. Bu filmleri görüp herkesin alkolik olacağı korkusundan kurtulsak da bunları TV’lerde izleyebilsek...
Bebek olacağım geldi...
Reklam afişlerinde (billboard) görüyorsunuzdur. Hülya Koçyiğit ve Berna Laçin bebek emziriyorlar. Fotoğraflar çok hoş ve çarpıcı... Amaç ilk 6 ayda anne sütü ile beslenmenin önemini vurgulamak. Bizce son derece başarılı bir Hİ kampanyası. Devlet – Özel sektör – Sivil Toplum işbirliği her zaman büyük Hİ değeri sağlar. Burada ilk ikisi var. Ya da biz öyle biliyoruz. Çünkü bilgi almaya kalktık. Yok!...
Sadece ntvmsnbc.com ve Habersaglik.com’da iki bilgiye rastladık. Oradan da Koçyiğit ve Laçiner’in bu işe gönüllü katıldıklarını, kampanyanın İstanbul ve Diyabakır’da yürütüldüğünü, Sağlık Bakanlığı, Unicef Türkiye Temsilciliği ve Coca-Cola’nın su şirketi Turkuaz’ın ortak projesi olduğunu öğrendik.
Ne Turkuaz’ın web sitesinde ayrıntılı bilgi ve görsel malzeme var ne de Sağlık Bakanlığı’nın... Bu kadar düzgün ve hayırlı bir proje için yazık değil mi? Nerede TV reklamları?... Hiç değilse proje sürdükçe bilgi akışını sağlasalar da, ne oluyor ne bitiyor öğrensek...
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabetten nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 400… Nerdeyse hiç reklam yapmadan 2 ay öncesinden salonun dörtte üçü dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin belgelerini MCT’den edinmesinde yarar var.
Bizim yazı işlerini ve oraya gidip konuya köşelerinde yer veren köşe yazarlarımızı kutluyorum. Geldiğimiz kültür ve değerlerde, eve gelen misafirin yanında kendi çocuğumuza sevgi gösterisinde bulunmak bile ayıp sayılır. O yüzden kendimizden övgüyle söz etmeyi pek sevmeyiz...
Oysa sosyal sorumluluk alanında tamamen tersi geçerlidir. SABAH sadece kendinin değil genel anlamda medyanın pek yükseklerde gezinmeyen itibarını ancak bu tür toplumsal sorumluluk kampanyalarını yeterince duyurarak yükseltebilir. Sabah’ın satış gelirinin bir kısmını TEMA Vakfı ve Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladığı uzun soluklu kampanyayı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Bu arada bir kutlamada Milliyet’e... Küçük olsun hiç mühim değil. SABAH’ın adını vererek yaptırdığı okuldan söz etmiş. Bu önemli bir adımdır. İşi şahsi hakarete vardırmadan birbirinin yanlışlarını söylemek ve rekabeti, düzeyli, medeni bir ortamda sürdürmek başka bir şeydir; medyanın toplam itibarını artıracak etkinlikleri karşılıklı desteklemek başka bir şey...
Örneğin, “Basında en iyiler reklam ödülleri - Kırmızı”yı düzenleyen Hürriyet’in de bu çerçevede haberlerini SABAH grubu yayınlarında görmeliyiz... Çünkü bu etkinlik sadece bir gazetenin değil bütün yazılı basının reklam gelirinin artmasına katkı sağlar.
SABAH’ın okul haberini, bazıları bir kaç değişik kez olmak üzere şu TV kanalları geçmiş: ATV, CNN Türk, Expo Channel, Haber Türk, Kanal 7, NTV, SkyTürk, Star TV, STV, Show TV, TGRT, TRT 1, TRT 2, TV 8... Onlar da doğru yapmışlar. Bizim işimiz değil” gibi bindiği dalı kesen bir mantıkla konuyu ‘es’ geçmemişler. Bu aralanan kapı bir fırsattır...
Tebrikler Pabetland! Devam!
Hani ‘Gök kubbenin altında yeni bir şey yok’ derler. Halkla İlişkiler (Hİ) dünyasında da yeni şeyler bulmak zordur. Bu nedenle Turkcell’in “Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş kızları”, Cif’in Topkapı sarayının temizlenmesi, Tofaş’ın Guiness Rekorlar Kitabı’na alınan “2500 davul” gibi kampanyalarına her gün rastlanmaz.
Hedef sadece yaratıcılık değil aynı zamanda tüm tarafların kazançlı çıkacağı sistemler kurmaktır.
Pabetland ve onun Hİ ajansı Leo PR, işte böyle bir çözüm yakalamışlar. Pabetland’in 19’uncu kuruluş yılı. 19 ünlü kişi biraraya getirilmiş: Adalet Ağaoğlu, Aşkın Nur Yengi, Cemil İpekçi, Demet Akbağ, Deniz Akkaya, Derya Tuna, Fatih Terim, Hande Ataizi, Haşmet Babaoğlu, Hıncal Uluç, Hülya Avşar, İclal Aydın, Kenan Doğulu, Kezban Arca Batıbeki, Leyla Umar, Mehmet Ali Erbil, Nurcan Akad, Sezen Aksu ve Zeynep Erol...
Her birinden yastık kılıfı tasarımları çizmeleri istenmiş. Üç ay içinde her yastıktan ikişer adet üretilmiş. Biri tasarımı yapana verilmiş... Sonra yastıklar 1 hafta Pabetland’da sergilenmiş ve en yüksek teklifi verene, üzerinde ünlülerin imzalarıyla takdim edilmiş.
Böylece gökten 7 elma düşmüş. Biri Pabetland’ın başına: İtibarı yüksek bir iletişim etkinliği yaptığı için. İkincisi Leo PR’ın başına: Böyle bir çalışmayı tasarlayıp yönetme başarısını gösterdiği için. Üçüncüsü bu etkinliğe katılan ünlülerin başına: Kendi tanıtımlarına doğru bir katma değer sağladıkları için. Dördüncüsü toplanan paranın teslim edildiği Umut Çocukları Derneği’nin başına: Pek çok çocuğun hayatını kurtarabilecekleri için. Beşincisi yastıkları alanların başına: Böyle özgün bir yastığa sahip oldukları için. Altıncısı magazin medyasının başına: Sıradan ‘Kim kimle’ haberleri yapmaktan bunaldıkları bir dönemde ellerine böyle güzel bir haber olanağı geçtiği için. Yedincisi PR sektörünün ve iletişim eğitimi verenlerin başına: Böyle üç başı mamur(!) mükemmellikte örnek olay elde ettikleri için.
Proje ne zaman ‘dört başı’ mamur olacak? Bu çalışmanın devamını getirdikleri zaman. “Gelecek yılı bekle, 20’inci yılda 20 yastık yaparız”, olmaz... Hİ’de süreklilik esas...
Futbol böyle düzelir
6 Ekim Türk Futbol tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olarak hatırlanacak. Panasonic bir ara ‘Fairplay’ ödülleri verirdi. Derimod da ayın golü...
Turkcell bunların hepsini toplamış. Olağanüstü bir ödül töreni organizasyonu... Futbol denince akla gelen herkesi biraraya getirmiş. ‘Aman şaibe olmasın’ diye de karmaşık bir seçim sistemi oluşturmuş: Halk jürisi ve büyük jüri. Ağırlıklı puanlar vs...
Benim açımdan futbolun çehresini etkileyebilecek en anlamlı ödüller şöyleydi: Futbol Değeri (Beşiktaş), En İstikrarlı Futbolcu (Bülent Korkmaz), En Centilmen Futbolcu (Ergun Pembe), Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Lefter Küçükandonyadis).
Turkcell halkla ilişkiler çalışmalarında sürekliliği hiç ihmal etmez. Bu çalışma da umarız geçen yılki hızıyla devam eder. Algılama yönetiminde iyiyi göstermek kötüyü eleştirmekten çok daha etkilidir. Bütün bunlar iyi de, futbolda hooligan’lığı, kötü tezahüratı, kavgayı eleştirenler, acaba niçin bu etkinliğe köşe ve sayfalarında gereken önemi vermediler. Biri bunun nedenlerini bana anlatsa çok sevinirim.
Efes’in filmi enfes
Efes’in sinemalarda oynamaya başlayan reklam filmini gördünüz mü? Görmedinizse bu hafta sinemaya gittiğinizde 5-10 dakika önce girin salona ve filmin keyfini çıkarın. Pek çok insan oynuyor filmde. Barda oturuyorlar. Kamera barı uzunlamasına kat ederken biz o insanların kendi aralarındaki konuşmalarına tanık oluyoruz. Çeşitli meslek gruplarından olduklarını giysilerinden ve sohbetlerinden anlıyoruz. Film Efes’in 35’inci yıl logosuyla bitiyor. Hakikaten enfes. Bu filmleri görüp herkesin alkolik olacağı korkusundan kurtulsak da bunları TV’lerde izleyebilsek...
Bebek olacağım geldi...
Reklam afişlerinde (billboard) görüyorsunuzdur. Hülya Koçyiğit ve Berna Laçin bebek emziriyorlar. Fotoğraflar çok hoş ve çarpıcı... Amaç ilk 6 ayda anne sütü ile beslenmenin önemini vurgulamak. Bizce son derece başarılı bir Hİ kampanyası. Devlet – Özel sektör – Sivil Toplum işbirliği her zaman büyük Hİ değeri sağlar. Burada ilk ikisi var. Ya da biz öyle biliyoruz. Çünkü bilgi almaya kalktık. Yok!...
Sadece ntvmsnbc.com ve Habersaglik.com’da iki bilgiye rastladık. Oradan da Koçyiğit ve Laçiner’in bu işe gönüllü katıldıklarını, kampanyanın İstanbul ve Diyabakır’da yürütüldüğünü, Sağlık Bakanlığı, Unicef Türkiye Temsilciliği ve Coca-Cola’nın su şirketi Turkuaz’ın ortak projesi olduğunu öğrendik.
Ne Turkuaz’ın web sitesinde ayrıntılı bilgi ve görsel malzeme var ne de Sağlık Bakanlığı’nın... Bu kadar düzgün ve hayırlı bir proje için yazık değil mi? Nerede TV reklamları?... Hiç değilse proje sürdükçe bilgi akışını sağlasalar da, ne oluyor ne bitiyor öğrensek...
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabetten nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 400… Nerdeyse hiç reklam yapmadan 2 ay öncesinden salonun dörtte üçü dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin belgelerini MCT’den edinmesinde yarar var.