Kendimden özür diliyor ve Bozcaada’ya gidiyorum
10 AĞUSTOS 2011
Bir büyük çelişkinin neden olduğu travmaları anında çözebilecek o sihirli iki sözcükten nasıl da bir hastalık virüsü bulaşacakmış gibi uzak durur insanlar. Oysa ki, dile getirildiğinde sonuçları itibarı ile dua etmek gibi yatıştırıcı bir etkisi olur insan bünyesinde.
Devlet Bahçeli, bir keresinde siyasetin darlığından sıyrıldığı ve derinliğini sergilemekten kaçınmadığı bir anında demişti ki: “Sevgi kişisel, saygı mecburidir.”
Bu cümle, her türlü ilişki ve iletişim sürecinde, hizmeti ya da ürünü veren ve alan taraflar için tümüyle geçerlidir.
Yeri mutlaka gelecektir. İşte ‘o yer geldiğinde’ fırsatı kaçırmadan irili ufaklı iletişim kazaları nedeniyle ortaya çıkmış sorunları silkelemenizin yolunuzu açacak o muhteşem iki sözcüğü yardımınıza çağırın, yeter: “Özür dilerim!”…
“Boş başak dik durur” demiş atalarımız.
Ben bu günlerde en çok, sıklıkla kendimden özür diliyorum… Bireysel gelişimimi ihmal ettiğim için… Spor yapamadığım için… Perhiz yapamadığım için… Eşimle birlikte yayına hazırladığımız, neredeyse bir yıl önce bitmiş olan 600 sayfalık ‘Halkla İlişkilerin El Kitabı”na son şeklini verip bastırmadığım için, okumak üzere oradan oraya taşıdığım en az 10 kitabı bitiremediğim için, bu yıl yine 9 ay sürecek olan Sinema Muhabbetleri 102’nin içeriğini ancak kısmen hazırlayabilmiş olduğum için ve nihayet eşimle uzun, keyifli sohbetlerimizi ertelediğim için…
İşte bütün bunlar için kendimden özür diledim…
Peki özrün içini doldurmak için ne yapıyoruz? Doğru Bozcaada’ya… ‘Çalışma yemeği kahvaltısı’ falan derler ya, bizimki de ‘çalışma tatili’… Hep öyle olur zaten… Her Bozcaada dönüşü yeni bir üretimle döneriz. Bu kez de yeni kitap kısmet olacak inşallah…
Bu yıl birini beklediğimiz için biraz geciktik. Alinihat beyin en az iki aylık olması gerekiyormuş… Evin, eşimin ve planlarımızın tek hâkimi bir süredir o. İbrelerin bana döneceği günler yakında… Sabırla bekliyoruz…
Bu arada Akşam yazılarına devam… Sohbet için Bozcaada’ya her zamanki gibi bekleriz… Dedik ya… ‘Çalışma Tatili’, ‘Çalışmama Tatili’ değil…
Şu sıra pusulayı şaşırmamak şart
Son kriz durumları ile ilgili benim favorilerim Deniz Gökçe ve Alkin kardeşlerin yorumları dışında size iki yazı tavsiye edeceğim: Şeref Oğuz’un “Panik yapan bedelini öder” başlıklı yazısı ile Süleyman Yaşar’ın “Amerikan ekonomisini bu defa savaş batırdı” başlıklı yazısı… İkisi de dün Sabah’taydı…
Bir de bizim Finans Danışmanı arkadaşımız Baybars Sezen’in tahminleri var ki, bunları buraya alırsam, dalga geçtiğimi düşünebilirsiniz. Hepsine tarih atıp deftere kaydettim… Baktıkça ben de şaşkınlığa düşüyorum… Bir insanın tahminleri bir yıldır sekmeden tutar mı? Olacak iş değil. “Abartıyordur” diye dinlemeyenler pusulayı zaman zaman şaşırdılar… Meraklısı için: Baybars Bey’in yazılarını bizim Enstitü’nün (BİE) bloguna bugün yarın koyacaklar. Bir bakın…
Süleyman Yaşar’ın kritik cümlesi ise şöyle: "Ankara hemen uzun vadeli sermaye girişini teşvik kararları almalı. Yeni Anayasa'nın yatırımcıya güven verecek demokratik ilkelerini hiç vakit kaybetmeden açıklamalı. Yargı ve asker vesayetinin yabancı yatırımcıları geçmişteki gibi keyfi olarak engelleyemeyeceğini bütün dünyaya duyurmalı. Unutmamalı, bu kriz Türkiye'de çıkmadı. Bu kriz Avrupa'da ve ABD'de çıktı. Artık küresel ekonomide ibre Türkiye'den yana döndü. Bu lehimize gelişen koşulları değerlendirmemiz şart. Yoksa aksi sadece yönetim hatası olur, başka bir şey olmaz."
Bu arada Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ne demiş peki? “Yeni kriz teğetin ötesinde olacak”… Aman Başbakan duymasın…
Devlet Bahçeli, bir keresinde siyasetin darlığından sıyrıldığı ve derinliğini sergilemekten kaçınmadığı bir anında demişti ki: “Sevgi kişisel, saygı mecburidir.”
Bu cümle, her türlü ilişki ve iletişim sürecinde, hizmeti ya da ürünü veren ve alan taraflar için tümüyle geçerlidir.
Yeri mutlaka gelecektir. İşte ‘o yer geldiğinde’ fırsatı kaçırmadan irili ufaklı iletişim kazaları nedeniyle ortaya çıkmış sorunları silkelemenizin yolunuzu açacak o muhteşem iki sözcüğü yardımınıza çağırın, yeter: “Özür dilerim!”…
“Boş başak dik durur” demiş atalarımız.
Ben bu günlerde en çok, sıklıkla kendimden özür diliyorum… Bireysel gelişimimi ihmal ettiğim için… Spor yapamadığım için… Perhiz yapamadığım için… Eşimle birlikte yayına hazırladığımız, neredeyse bir yıl önce bitmiş olan 600 sayfalık ‘Halkla İlişkilerin El Kitabı”na son şeklini verip bastırmadığım için, okumak üzere oradan oraya taşıdığım en az 10 kitabı bitiremediğim için, bu yıl yine 9 ay sürecek olan Sinema Muhabbetleri 102’nin içeriğini ancak kısmen hazırlayabilmiş olduğum için ve nihayet eşimle uzun, keyifli sohbetlerimizi ertelediğim için…
İşte bütün bunlar için kendimden özür diledim…
Peki özrün içini doldurmak için ne yapıyoruz? Doğru Bozcaada’ya… ‘Çalışma yemeği kahvaltısı’ falan derler ya, bizimki de ‘çalışma tatili’… Hep öyle olur zaten… Her Bozcaada dönüşü yeni bir üretimle döneriz. Bu kez de yeni kitap kısmet olacak inşallah…
Bu yıl birini beklediğimiz için biraz geciktik. Alinihat beyin en az iki aylık olması gerekiyormuş… Evin, eşimin ve planlarımızın tek hâkimi bir süredir o. İbrelerin bana döneceği günler yakında… Sabırla bekliyoruz…
Bu arada Akşam yazılarına devam… Sohbet için Bozcaada’ya her zamanki gibi bekleriz… Dedik ya… ‘Çalışma Tatili’, ‘Çalışmama Tatili’ değil…
Şu sıra pusulayı şaşırmamak şart
Son kriz durumları ile ilgili benim favorilerim Deniz Gökçe ve Alkin kardeşlerin yorumları dışında size iki yazı tavsiye edeceğim: Şeref Oğuz’un “Panik yapan bedelini öder” başlıklı yazısı ile Süleyman Yaşar’ın “Amerikan ekonomisini bu defa savaş batırdı” başlıklı yazısı… İkisi de dün Sabah’taydı…
Bir de bizim Finans Danışmanı arkadaşımız Baybars Sezen’in tahminleri var ki, bunları buraya alırsam, dalga geçtiğimi düşünebilirsiniz. Hepsine tarih atıp deftere kaydettim… Baktıkça ben de şaşkınlığa düşüyorum… Bir insanın tahminleri bir yıldır sekmeden tutar mı? Olacak iş değil. “Abartıyordur” diye dinlemeyenler pusulayı zaman zaman şaşırdılar… Meraklısı için: Baybars Bey’in yazılarını bizim Enstitü’nün (BİE) bloguna bugün yarın koyacaklar. Bir bakın…
Süleyman Yaşar’ın kritik cümlesi ise şöyle: "Ankara hemen uzun vadeli sermaye girişini teşvik kararları almalı. Yeni Anayasa'nın yatırımcıya güven verecek demokratik ilkelerini hiç vakit kaybetmeden açıklamalı. Yargı ve asker vesayetinin yabancı yatırımcıları geçmişteki gibi keyfi olarak engelleyemeyeceğini bütün dünyaya duyurmalı. Unutmamalı, bu kriz Türkiye'de çıkmadı. Bu kriz Avrupa'da ve ABD'de çıktı. Artık küresel ekonomide ibre Türkiye'den yana döndü. Bu lehimize gelişen koşulları değerlendirmemiz şart. Yoksa aksi sadece yönetim hatası olur, başka bir şey olmaz."
Bu arada Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ne demiş peki? “Yeni kriz teğetin ötesinde olacak”… Aman Başbakan duymasın…