Kim olursan ol, yine de ölç!
19 KASIM 2006
British Telecom’un efsanevi CEO’su Sir Ian Vallance’a atfen söylenir. Üstat net ve sade bir şekilde demiş ki: “Ölçmüyorsan, Yapma!” Kasten veya tesadüfen bir iki siyasi araştırma çakıldı diye ölçümlemeyi tamamen reddedenler, bu tür özdeyişleri pek sevmeyebilirler... Ölçümlemeyi, araştırmayı reddedeceksin ki, bireysel, sübjektif kelamın daha fazla ağırlık kazansın; seni bir şey sanmaya devam etsinler... Kerameti kendinden menkul durumları ancak böyle yaratabilirsin... Oysa özellikle iş dünyası ‘akıl ekseni’ üzerinde hareket eder. Yani rasyoneldir. ‘Bence’ diye başlayan tespitlere değil, daha çok rakamlara dayanır... İşte size taze rakamlar...
Dün Akşam gazetesinde vardı. (Niye diğer gazetelerde yoktu bilmiyorum). 7-8 Aralık’taki Pazarlama Zirvesi çerçevesinde AC Nielsen profesyonellere ve tüketicilere ayrı ayrı ‘en yenilikçi buldukları ürün ve markaları’ sormuş. Tüketiciler de profesyoneller de birinci sırada Arçelik’i saymışlar.
Bu sonuç sürpriz değil. Arçelik araştırmalarda her zaman ‘Kıyas Noktası’ (Benchmark) olarak çıkar.
Araştırmalarına bir göz atmak için Arçelik Genel Müdürü A. Gündüz Özdemir’i aradım. Sütlüce’deki genel müdürlük binasında, mütevazı ancak son derece şık odasında bir araya geldik. Gündüz Bey Koç Topluluğu’nun tamamına yönelik yürütülen Müşteri Bağımlılığı Araştırması’nı benimle paylaştı. Heyecan verici bir belgeydi... O bilgilerin değerini parayla ölçmek mümkün değildir...
Temel Aksoy’un yönettiği Synovate şirketinin yaptığı dev araştırma kapsamında 25 sektörde, 149 marka/firma müşterisi olmak üzere toplam 45.000 kişi ile yüz yüze görüşülmüş... İnanılır gibi değil... 149 marka/firmanın 45’i Koç şirketlerine, 104’ü de rakiplere ait.
Koç Topluluğu, Müşteri Bağımlılığı Araştırması’nı 2003’ten bu yana yapıyormuş. Yıllara göre kıyaslama da yapılıyor yani. Beyaz eşya ve TV sektöründe müşteri bağımlılığını şu markalar için ölçmüşler: Arçelik, Beko, Vestel, Profilo, Sony, Philips, Telefunken, Bosch, Ariston, Siemens. Arçelik beyaz eşyada birinci, TV’de ise Sony’nin ardından ikinci sırada çıkmış...
Kıssadan hisse: Bir: Bırak zirve için mücadele etmeyi, zirveye yerleşmiş olsan da ölçümlemeyi elden bırakmayacaksın. İki: Araştırma için yaptığın harcama sokağa atılmış para değil, gelecek için yatırımdır. Üç: Veriler biriktiğinde müthiş bir bilgi hazinesi oluştururlar...
Ajdar’a acımıyorsanız, çocuklara acıyın...
Hepimizin gözü önünde ciddi boyutta bir insanlık suçu işleniyor. Şu Ajdar olayından söz ediyorum... Onu TV programına çıkaranlar da, onu TV programlarına malzeme edenler de bu insanlık suçunda pay sahibiler. En son Reha Muhtar’ın ve Armağan Çağlayan’ın programlarında gördüm. Duyduğuma göre Ajdar kanal kanal dolaşıyormuş...
Onu etik kurallarını dibine kadar zorlayarak program sofralarına meze yapanlar, alay edenler, rating uğruna iki şey üzerindeki etkilerini hesaba katamıyorlar herhalde. Bir: Ajdar üzerinde. İki: Programı izleyen çocuklar üzerinde...
Ajdar’ın şarkıcı olmadığını, detone ve çirkin sesiyle komik duruma düştüğünü; durumunu kavramakta zorlandığını Ajdar’ın kendisi bilmiyor ki... Peki onu düşürdüğünüz o hali gören çocuklar ne hissetmeli sizce?..
Ajdar’ın dramının beyaz perdede bir filme aktarıldığını bir düşünün... Çok yakın bir tarihte Ajdar’ı makus kaderiyle başbaşa, yapayalnız bırakacaksınız. Semra Hanım’ı bıraktığınız gibi. Onu ve oğlunu biraz da siz yok etmediniz mi? Ajdar da Sema Hanım gibi feryat edecek: “Beni sap gibi bıraktılar!”
Ajdar’ın filmini izlerken boğazınıza bir düğüm gelip oturmayacak mı? Gözünüzden iki damla yaş düşmeyecek mi? Gelin bırakın şu zavallının peşini. Ona acımıyorsanız; acımasızlığınız karşısında etkilenecek olan çocuklara acıyın!..
İnşallah ‘dağ fare doğurmaz’!
Nihayet açıklayacaklarmış. NİB- (Ne İdüğü Bilinmeyen) bir girişim olan, Google araştırmalarına göre ya Çin işi spor ayakkabı ve giyim, ya da Türk işi bir mühendislik firması olduğu ileri sürülen, bazılarına göre ise bir siyasi hareket bile olabileceği iddia edilen Erke’ciler nihayet NİB+ (Ne İdüğü Bilinen) bir hale gelmeye karar vermişler. 21 Kasım’da açıklayacaklarmış ne olduklarını. Aferin onlara...
Çok ciddi rakamlar ödeyerek, çarşaf çarşaf ilanlar vererek, merak yarattıkları doğru. Fakat bu işlerde ROI diye bir şeyden söz edilir. Yani ‘yatırımın geri dönüşü’ (Return of Investment). Bu merakı yaratmak için bu kadar mı bağırmak gerekirdi? Böyle mi bağırmak gerekirdi? Çünkü, geçmişte pek çok örneğini gördüğümüz gibi, biraz inovatif (yenilikçi – buluşçu) bir yaklaşımla bunun onda biri harcamalarla, belki biraz da TV kullanılarak, çok daha etkili bir ‘teasing’ (meraklandırma) kampanyası yürütülebilirdi... Bir de ‘merak uyandırma’ süreci bu kadar uzun olmaz. Olursa ‘kabak tadı’ verebilir. Ya “Dağ fare doğurdu” duygusuna zemin hazırlayabilir...
İnşallah yanılırız ve pazarlama iletişimi başarıya ulaşır. Çünkü bu alandaki her başarısızlık, bir sonraki yatırım çalışmalarını olumsuz yönde etkiler... Bunu da kimse istemez...
Dün Akşam gazetesinde vardı. (Niye diğer gazetelerde yoktu bilmiyorum). 7-8 Aralık’taki Pazarlama Zirvesi çerçevesinde AC Nielsen profesyonellere ve tüketicilere ayrı ayrı ‘en yenilikçi buldukları ürün ve markaları’ sormuş. Tüketiciler de profesyoneller de birinci sırada Arçelik’i saymışlar.
Bu sonuç sürpriz değil. Arçelik araştırmalarda her zaman ‘Kıyas Noktası’ (Benchmark) olarak çıkar.
Araştırmalarına bir göz atmak için Arçelik Genel Müdürü A. Gündüz Özdemir’i aradım. Sütlüce’deki genel müdürlük binasında, mütevazı ancak son derece şık odasında bir araya geldik. Gündüz Bey Koç Topluluğu’nun tamamına yönelik yürütülen Müşteri Bağımlılığı Araştırması’nı benimle paylaştı. Heyecan verici bir belgeydi... O bilgilerin değerini parayla ölçmek mümkün değildir...
Temel Aksoy’un yönettiği Synovate şirketinin yaptığı dev araştırma kapsamında 25 sektörde, 149 marka/firma müşterisi olmak üzere toplam 45.000 kişi ile yüz yüze görüşülmüş... İnanılır gibi değil... 149 marka/firmanın 45’i Koç şirketlerine, 104’ü de rakiplere ait.
Koç Topluluğu, Müşteri Bağımlılığı Araştırması’nı 2003’ten bu yana yapıyormuş. Yıllara göre kıyaslama da yapılıyor yani. Beyaz eşya ve TV sektöründe müşteri bağımlılığını şu markalar için ölçmüşler: Arçelik, Beko, Vestel, Profilo, Sony, Philips, Telefunken, Bosch, Ariston, Siemens. Arçelik beyaz eşyada birinci, TV’de ise Sony’nin ardından ikinci sırada çıkmış...
Kıssadan hisse: Bir: Bırak zirve için mücadele etmeyi, zirveye yerleşmiş olsan da ölçümlemeyi elden bırakmayacaksın. İki: Araştırma için yaptığın harcama sokağa atılmış para değil, gelecek için yatırımdır. Üç: Veriler biriktiğinde müthiş bir bilgi hazinesi oluştururlar...
Ajdar’a acımıyorsanız, çocuklara acıyın...
Hepimizin gözü önünde ciddi boyutta bir insanlık suçu işleniyor. Şu Ajdar olayından söz ediyorum... Onu TV programına çıkaranlar da, onu TV programlarına malzeme edenler de bu insanlık suçunda pay sahibiler. En son Reha Muhtar’ın ve Armağan Çağlayan’ın programlarında gördüm. Duyduğuma göre Ajdar kanal kanal dolaşıyormuş...
Onu etik kurallarını dibine kadar zorlayarak program sofralarına meze yapanlar, alay edenler, rating uğruna iki şey üzerindeki etkilerini hesaba katamıyorlar herhalde. Bir: Ajdar üzerinde. İki: Programı izleyen çocuklar üzerinde...
Ajdar’ın şarkıcı olmadığını, detone ve çirkin sesiyle komik duruma düştüğünü; durumunu kavramakta zorlandığını Ajdar’ın kendisi bilmiyor ki... Peki onu düşürdüğünüz o hali gören çocuklar ne hissetmeli sizce?..
Ajdar’ın dramının beyaz perdede bir filme aktarıldığını bir düşünün... Çok yakın bir tarihte Ajdar’ı makus kaderiyle başbaşa, yapayalnız bırakacaksınız. Semra Hanım’ı bıraktığınız gibi. Onu ve oğlunu biraz da siz yok etmediniz mi? Ajdar da Sema Hanım gibi feryat edecek: “Beni sap gibi bıraktılar!”
Ajdar’ın filmini izlerken boğazınıza bir düğüm gelip oturmayacak mı? Gözünüzden iki damla yaş düşmeyecek mi? Gelin bırakın şu zavallının peşini. Ona acımıyorsanız; acımasızlığınız karşısında etkilenecek olan çocuklara acıyın!..
İnşallah ‘dağ fare doğurmaz’!
Nihayet açıklayacaklarmış. NİB- (Ne İdüğü Bilinmeyen) bir girişim olan, Google araştırmalarına göre ya Çin işi spor ayakkabı ve giyim, ya da Türk işi bir mühendislik firması olduğu ileri sürülen, bazılarına göre ise bir siyasi hareket bile olabileceği iddia edilen Erke’ciler nihayet NİB+ (Ne İdüğü Bilinen) bir hale gelmeye karar vermişler. 21 Kasım’da açıklayacaklarmış ne olduklarını. Aferin onlara...
Çok ciddi rakamlar ödeyerek, çarşaf çarşaf ilanlar vererek, merak yarattıkları doğru. Fakat bu işlerde ROI diye bir şeyden söz edilir. Yani ‘yatırımın geri dönüşü’ (Return of Investment). Bu merakı yaratmak için bu kadar mı bağırmak gerekirdi? Böyle mi bağırmak gerekirdi? Çünkü, geçmişte pek çok örneğini gördüğümüz gibi, biraz inovatif (yenilikçi – buluşçu) bir yaklaşımla bunun onda biri harcamalarla, belki biraz da TV kullanılarak, çok daha etkili bir ‘teasing’ (meraklandırma) kampanyası yürütülebilirdi... Bir de ‘merak uyandırma’ süreci bu kadar uzun olmaz. Olursa ‘kabak tadı’ verebilir. Ya “Dağ fare doğurdu” duygusuna zemin hazırlayabilir...
İnşallah yanılırız ve pazarlama iletişimi başarıya ulaşır. Çünkü bu alandaki her başarısızlık, bir sonraki yatırım çalışmalarını olumsuz yönde etkiler... Bunu da kimse istemez...