Komşunun tavuğu komşuya kaz...
01 Temmuz 2009 Akşam Gazetesi
Türkçesini okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Oysa Oruç Aruoba çok zor bir işi aslanlar gibi başarmıştı... Wittgenstein'ın Tractatus'u bana 'zeka testi' gibi gelmişti... Sonra şunu bir de Almancasından deneyeyim demiştim. Serde Goethe Enstitüsü'nde Almanca öğretmenliği yapabilir diye sertifika almışlık vardı ya... Tractatus'un Almancası biraz daha yakın geldiydi sanki... Ancak onu da 'kıvırdığımı' söyleyemem... Buna rağmen kitaptan aklımda, kızımla İsviçre dönüşü Wittgenstein'ın ünlü sözü üzerine ukalalık edecek kadar bir şeyler kalmış olduğunu fark ettim:
'Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır!'
Kızım sordu: 'Nereden bağlayacaksın ki bu lafı bugünkü yazına?..'
'Bak gör' dedim...
Sözümona bana refakat ediyor... Tüm diğer görevlerini mükemmel yerine getirdi... Neleri yememem gerekiyor... Neleri yemem gerekiyor... İlaçlar ne zaman alınacak... Düzenli aralıklarla su içmeyi nasıl unutmayacağım...
Fakat uçak korkumu yenmeme yardım etme görevinde çuvalladı... Benden daha çok korkuyormuş... Azıcık sallandık mı, elimi tutup alabildiğine sıkmaya başlamaz mı? Şöyle gönlümce korkmak nasip olmadı yol boyunca...
Bu arada Zürih'e uçarken gözlüğünü unuttu uçakta... Ucuz atlattık aslında. Sakarlık konusunda benimle yarışabilir... Geçenlerde ben de bilgisayarımı unutmuştum taksinin birinde. Taksi şoförü Allahtan çiğ süt emmemiş. Aradı bizi. Bizim çocuklar gidip aldılar dizüstü bilgisayarımı da, sayısal 'hafızam' kurtuldu...
Kloten'den uçağa bindik. Tam yerlerimize oturduk ki, THY'den bir bey belirdi giriş kapısında. Doğru kızımın yanına geldi: 'Deniz Saydam siz misiniz?'... Bizimkinde bir heyecan... Şimdi uçaktan indirecekler... Bilmem ne nedenden dolayı...
Hayır... Adının Cüneyt olduğunu öğreneceğimiz beyefendi bizimkinin gözlüğünü getirmiş. Ta uçağa kadar... Asistanım THY medya ilişkilerinden dostlarımızı öylesine aramıştı. Pek de ümidimiz yoktu aslında. Zürih bürosuna bırakıldığını öğrendiğimiz gözlüğü almak için saat 9'a kadar beklemeye üşenmiştik... Şımarıklık işte... Sosyal cinsinden...
'Helal paraymış!' dedim... 'İtalya'dan almıştım... Annemin ya da senin paranla. O zamanlar daha çalışmıyordum!'...
Müthiş keyifli bir yolculuk yaptık dün... Aynen gidişteki gibi servis dört dörtlük... Yemekler bir harika... Oysa kendimize ait olandan hoşnut olmamak gerekir değil mi? Başka hava yolları daha iyidir... Başka şirketler, bizim çalıştığımızdan daha 'şahanedir'... Hollywood filmleri 'Issız adam'dan daha 'etkili'dir... Başkasının eşi daha 'çekici'dir... Başkasının annesi, babası, kardeşi daha 'iyi'...
İşte şimdi Wittgenstein'a geliyoruz...
Düşündüm... Siz de düşünün... Şu atasözünün karşılığı başka hangi dilde, hangi dünyalarda var: 'Komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı da kız görünürmüş!..'
Almanca'yı ben taradım... Fransızca'yı kızım... İngilizce'ye birlikte baktık... Yok!..
Dili yoksa, dünyası da yok... Sadece bize mahsus, bize ait olanla mutlu olmamak... Yanlış mı?..
Anlayana anlamayana not: Göğsümü gere gere söyleyebilirim: Bizim THY süper... Hele müzikleri... Macar Radyo Senfoni Orkestrası eşliğinde İncesaz... Onların özgün bestesi ve CD'si: 'Yol'. Yoksa siz o CD'den hala bir tane edinmediniz mi?..
Türkçesini okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Oysa Oruç Aruoba çok zor bir işi aslanlar gibi başarmıştı... Wittgenstein'ın Tractatus'u bana 'zeka testi' gibi gelmişti... Sonra şunu bir de Almancasından deneyeyim demiştim. Serde Goethe Enstitüsü'nde Almanca öğretmenliği yapabilir diye sertifika almışlık vardı ya... Tractatus'un Almancası biraz daha yakın geldiydi sanki... Ancak onu da 'kıvırdığımı' söyleyemem... Buna rağmen kitaptan aklımda, kızımla İsviçre dönüşü Wittgenstein'ın ünlü sözü üzerine ukalalık edecek kadar bir şeyler kalmış olduğunu fark ettim:
'Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır!'
Kızım sordu: 'Nereden bağlayacaksın ki bu lafı bugünkü yazına?..'
'Bak gör' dedim...
Sözümona bana refakat ediyor... Tüm diğer görevlerini mükemmel yerine getirdi... Neleri yememem gerekiyor... Neleri yemem gerekiyor... İlaçlar ne zaman alınacak... Düzenli aralıklarla su içmeyi nasıl unutmayacağım...
Fakat uçak korkumu yenmeme yardım etme görevinde çuvalladı... Benden daha çok korkuyormuş... Azıcık sallandık mı, elimi tutup alabildiğine sıkmaya başlamaz mı? Şöyle gönlümce korkmak nasip olmadı yol boyunca...
Bu arada Zürih'e uçarken gözlüğünü unuttu uçakta... Ucuz atlattık aslında. Sakarlık konusunda benimle yarışabilir... Geçenlerde ben de bilgisayarımı unutmuştum taksinin birinde. Taksi şoförü Allahtan çiğ süt emmemiş. Aradı bizi. Bizim çocuklar gidip aldılar dizüstü bilgisayarımı da, sayısal 'hafızam' kurtuldu...
Kloten'den uçağa bindik. Tam yerlerimize oturduk ki, THY'den bir bey belirdi giriş kapısında. Doğru kızımın yanına geldi: 'Deniz Saydam siz misiniz?'... Bizimkinde bir heyecan... Şimdi uçaktan indirecekler... Bilmem ne nedenden dolayı...
Hayır... Adının Cüneyt olduğunu öğreneceğimiz beyefendi bizimkinin gözlüğünü getirmiş. Ta uçağa kadar... Asistanım THY medya ilişkilerinden dostlarımızı öylesine aramıştı. Pek de ümidimiz yoktu aslında. Zürih bürosuna bırakıldığını öğrendiğimiz gözlüğü almak için saat 9'a kadar beklemeye üşenmiştik... Şımarıklık işte... Sosyal cinsinden...
'Helal paraymış!' dedim... 'İtalya'dan almıştım... Annemin ya da senin paranla. O zamanlar daha çalışmıyordum!'...
Müthiş keyifli bir yolculuk yaptık dün... Aynen gidişteki gibi servis dört dörtlük... Yemekler bir harika... Oysa kendimize ait olandan hoşnut olmamak gerekir değil mi? Başka hava yolları daha iyidir... Başka şirketler, bizim çalıştığımızdan daha 'şahanedir'... Hollywood filmleri 'Issız adam'dan daha 'etkili'dir... Başkasının eşi daha 'çekici'dir... Başkasının annesi, babası, kardeşi daha 'iyi'...
İşte şimdi Wittgenstein'a geliyoruz...
Düşündüm... Siz de düşünün... Şu atasözünün karşılığı başka hangi dilde, hangi dünyalarda var: 'Komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı da kız görünürmüş!..'
Almanca'yı ben taradım... Fransızca'yı kızım... İngilizce'ye birlikte baktık... Yok!..
Dili yoksa, dünyası da yok... Sadece bize mahsus, bize ait olanla mutlu olmamak... Yanlış mı?..
Anlayana anlamayana not: Göğsümü gere gere söyleyebilirim: Bizim THY süper... Hele müzikleri... Macar Radyo Senfoni Orkestrası eşliğinde İncesaz... Onların özgün bestesi ve CD'si: 'Yol'. Yoksa siz o CD'den hala bir tane edinmediniz mi?..