Kotler’i kaçıranlara notlar
20 KASIM 2007
Yazık...
Pazarlama iletişiminin Mekke’si olarak kabul edilen Northwestern Üniversitesi’nin dünya çapındaki hocası, başlı başına bir ekol olarak kabul edilen Prof. Philip Kotler Türkiye’ye geliyor, İstanbul Swissotel’de konferans veriyor. “İletişim guruları” karmaşasının tamamen dışında konumlandırılması gereken ve dinlemek için insanların onca para verip, Amerika’ya uçmayı göze aldıkları hocanın ta kendisi burada. Burnumuzun dibinde…
Turquality’nin geleneksel hale gelen ‘guru toplantıları’ndan biri. Hani, 13 sektörden 41 firmaya ait 45 markaya destek veren dünyada eşi benzeri olmayan devlet projesi. Hedefi: ‘10 yılda Türkiye’den 10 Dünya markası yaratmak’…
Kotler işte bu proje çerçevesinde geliyor. İş ve iletişim yönetimine önem veren aklı başında her iş adamı, akademisyen, iletişimci için büyük olay. Peki salonda kaç kişi var? Taş çatlasa 500 – 600. Swissotel’in Balo Salonu’nu üçe bölmüşler. Herhalde proje dahilindeki firmalara öncelik vermişler. Benim duyduğum, Kotler’i dinlemek isteyen pek çok kişi gelmeye cesaret edememiş.
Yazık… Sadece insanların Kotler’in konuşmasını kaçırdıkları için değil. Açılış konuşmasını yapan Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdür Yardımcısı Ziya Altunyaldız’ın ve içtenlikli adanmışlığıyla proje ve konferansı sahiplenen Bakan Kürşat Tüzmen’in konuşmalarına tanık olamadıkları için de yazık… Keşke etkinlik Lütfi Kırdar’da olsaydı, keşke sadece üç-beş akademisyen, beş-on gazeteci ve bir-iki iletişimci bu olayı izlemek durumunda kalmasaydı. Yazık…
Turquality inşallah Kotler’in konuşmasının bir özetini web sitesine koyar da insanlar hiç değilse şu kavramları, tespitleri duymuş olurlar:
- İhracat odaklı değilsen marka geliştiremezsin
- Eskiden sadece akla ve duygulara hitap edilirdi şimdi üçüncü bir alana daha hitap etmek gerekiyor: Ruha
- Eğer iyi bir fikrin varsa; PR, reklamdan çok daha iyidir
- Perakendede dükkancılık değil, tiyatro işletmeciliği yapmak gerekir
- Pazarlama, şirketler için hikaye oluşturmak demektir. En iyi marka yöneticisi en iyi hikaye anlatıcısıdır
- Eğer Chief Marketing Officer (Pazarlamadan Sorumlu Başkan) veya Chief Branding Officer (Markadan Sorumlu Başkan) yoksa işiniz zor
- Stratejiyi oluşturmaktan daha önemlisi stratejiyi yönetmek ve uygulamayı ölçmektir
- İnsanların sevdiği şirketler daha kârlıdır
- İmaj ile otantik yaklaşım arasından ikincisini tercih etmek gerekir
- Ülke markasını yönetmeden ürün veya kurum markanızı yönetemezsiniz.
Kotler iki de kitap önerdi: Thomas Gad’in 4D Branding kitabı ve Prof. Robert Kaplan’ın Strategy Management.
Turquality kapsamında emeği geçenlerin aklına eline sağlık.
Biraz ben bir şeyler yapmalıymışım…
Eşi Prof. Dr. Zuhal Baltaş’ın, yedinci onluğu bozdurması şerefine liseden sonra sektörden de dostumuz Prof. Dr. Acar Baltaş için düzenlediği ‘sürpriz yaş günü partisi’ için Sait Halim Paşa Yalısı’ndaydık. Yine bizim Liseden Erol Evgin, Sedat Aloğlu, beyin cerrahı Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu ve Dr. Sabri Derman ile sohbet etme fırsatı bulduk.
Derman, ‘uyku apnesi’ sorunumu çözmemde yardımcı olmuştu. Sayesinde uyanık saatlerimin çok daha ‘uyanık’ geçtiği CPAP’a o alıştırmıştı beni. O aleti bırakmam da mümkündü. Ancak zayıflamam gerekiyordu. Sabri’ye, “Şu kilo fazlasını de halletsen Sabriciğim!” diyecek oldum, bana bir fıkra ile yanıt verdi…
Olacak iş değil ya, fıkra işte; Ege, Orta Anadolu ve Doğu kökenli, üniversite yıllarından bu yana dostlukları süren üç sınıf arkadaşı, bir seyahat sırasında kazaya kurban giderler. Ruhlarını tam olarak teslim etmeden önce son yoklama için azrailin karşısına getirilirler. Üçü birden çok genç olduklarını, kendilerine bir şans daha verilmesi gerektiğini söyleyerek yalvarmaya başlarlar.
Azrail, “Peki” der, “Belki adam başı 5.000 Avroya bu işi halledebiliriz…”
Egeli bir saniye bile düşünmeden 5.000 Avro’yu bastırır; hayata döner; kaza mahallinde gözlerini açar. Çevresindekiler hemen sorar, “Nerede ötekiler?”..
“Kayserili hâlâ pazarlık halinde” der Egeli, “Ben yola çıktığımda 3.500 Avroya kadar gelmişlerdi…”
“Ya Doğu kökenli arkadaşın nerede?” diye sorarlar başına üşüşenler.
“Onun işi zor” der Egeli, “Kaç paraysa gidin, devlet ödesin, diye direniyor”…
Pazarlama iletişiminin Mekke’si olarak kabul edilen Northwestern Üniversitesi’nin dünya çapındaki hocası, başlı başına bir ekol olarak kabul edilen Prof. Philip Kotler Türkiye’ye geliyor, İstanbul Swissotel’de konferans veriyor. “İletişim guruları” karmaşasının tamamen dışında konumlandırılması gereken ve dinlemek için insanların onca para verip, Amerika’ya uçmayı göze aldıkları hocanın ta kendisi burada. Burnumuzun dibinde…
Turquality’nin geleneksel hale gelen ‘guru toplantıları’ndan biri. Hani, 13 sektörden 41 firmaya ait 45 markaya destek veren dünyada eşi benzeri olmayan devlet projesi. Hedefi: ‘10 yılda Türkiye’den 10 Dünya markası yaratmak’…
Kotler işte bu proje çerçevesinde geliyor. İş ve iletişim yönetimine önem veren aklı başında her iş adamı, akademisyen, iletişimci için büyük olay. Peki salonda kaç kişi var? Taş çatlasa 500 – 600. Swissotel’in Balo Salonu’nu üçe bölmüşler. Herhalde proje dahilindeki firmalara öncelik vermişler. Benim duyduğum, Kotler’i dinlemek isteyen pek çok kişi gelmeye cesaret edememiş.
Yazık… Sadece insanların Kotler’in konuşmasını kaçırdıkları için değil. Açılış konuşmasını yapan Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdür Yardımcısı Ziya Altunyaldız’ın ve içtenlikli adanmışlığıyla proje ve konferansı sahiplenen Bakan Kürşat Tüzmen’in konuşmalarına tanık olamadıkları için de yazık… Keşke etkinlik Lütfi Kırdar’da olsaydı, keşke sadece üç-beş akademisyen, beş-on gazeteci ve bir-iki iletişimci bu olayı izlemek durumunda kalmasaydı. Yazık…
Turquality inşallah Kotler’in konuşmasının bir özetini web sitesine koyar da insanlar hiç değilse şu kavramları, tespitleri duymuş olurlar:
- İhracat odaklı değilsen marka geliştiremezsin
- Eskiden sadece akla ve duygulara hitap edilirdi şimdi üçüncü bir alana daha hitap etmek gerekiyor: Ruha
- Eğer iyi bir fikrin varsa; PR, reklamdan çok daha iyidir
- Perakendede dükkancılık değil, tiyatro işletmeciliği yapmak gerekir
- Pazarlama, şirketler için hikaye oluşturmak demektir. En iyi marka yöneticisi en iyi hikaye anlatıcısıdır
- Eğer Chief Marketing Officer (Pazarlamadan Sorumlu Başkan) veya Chief Branding Officer (Markadan Sorumlu Başkan) yoksa işiniz zor
- Stratejiyi oluşturmaktan daha önemlisi stratejiyi yönetmek ve uygulamayı ölçmektir
- İnsanların sevdiği şirketler daha kârlıdır
- İmaj ile otantik yaklaşım arasından ikincisini tercih etmek gerekir
- Ülke markasını yönetmeden ürün veya kurum markanızı yönetemezsiniz.
Kotler iki de kitap önerdi: Thomas Gad’in 4D Branding kitabı ve Prof. Robert Kaplan’ın Strategy Management.
Turquality kapsamında emeği geçenlerin aklına eline sağlık.
Biraz ben bir şeyler yapmalıymışım…
Eşi Prof. Dr. Zuhal Baltaş’ın, yedinci onluğu bozdurması şerefine liseden sonra sektörden de dostumuz Prof. Dr. Acar Baltaş için düzenlediği ‘sürpriz yaş günü partisi’ için Sait Halim Paşa Yalısı’ndaydık. Yine bizim Liseden Erol Evgin, Sedat Aloğlu, beyin cerrahı Prof. Dr. Ali Çetin Sarıoğlu ve Dr. Sabri Derman ile sohbet etme fırsatı bulduk.
Derman, ‘uyku apnesi’ sorunumu çözmemde yardımcı olmuştu. Sayesinde uyanık saatlerimin çok daha ‘uyanık’ geçtiği CPAP’a o alıştırmıştı beni. O aleti bırakmam da mümkündü. Ancak zayıflamam gerekiyordu. Sabri’ye, “Şu kilo fazlasını de halletsen Sabriciğim!” diyecek oldum, bana bir fıkra ile yanıt verdi…
Olacak iş değil ya, fıkra işte; Ege, Orta Anadolu ve Doğu kökenli, üniversite yıllarından bu yana dostlukları süren üç sınıf arkadaşı, bir seyahat sırasında kazaya kurban giderler. Ruhlarını tam olarak teslim etmeden önce son yoklama için azrailin karşısına getirilirler. Üçü birden çok genç olduklarını, kendilerine bir şans daha verilmesi gerektiğini söyleyerek yalvarmaya başlarlar.
Azrail, “Peki” der, “Belki adam başı 5.000 Avroya bu işi halledebiliriz…”
Egeli bir saniye bile düşünmeden 5.000 Avro’yu bastırır; hayata döner; kaza mahallinde gözlerini açar. Çevresindekiler hemen sorar, “Nerede ötekiler?”..
“Kayserili hâlâ pazarlık halinde” der Egeli, “Ben yola çıktığımda 3.500 Avroya kadar gelmişlerdi…”
“Ya Doğu kökenli arkadaşın nerede?” diye sorarlar başına üşüşenler.
“Onun işi zor” der Egeli, “Kaç paraysa gidin, devlet ödesin, diye direniyor”…