Kriz iletişimi nasıl yönetilmez?
21 mart 2023 - Yeni Şafak
Amerika’da üç bankanın yaşadığı problem, bizim buralarda da yankılanmaya başladı. Büyük bankalar ve FED devreye girdi; yangını söndürmeye çalışıyorlar…
Lenin’in “Dünyada en son batacak iki devletten biri” dediği İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse, Suudi Arabistan’ın yatırım kararından vazgeçmesi ve Norveç varlık fonunun aynı günlerde çektiği hareket üzerine ciddi sorun yaşamaya başladı.
Bunun üzerine önce İsviçre Merkez Bankası 54 milyar dolarlık yardım paketi açıkladı. Sonra da UBS, Credit Suisse’i 3 milyar İsviçre frankı karşılığında satın aldı ve bankanın 5,4 milyar dolar büyüklükteki borcunu üstlendi. İki bankanın birleşmesi, İsviçre’nin millî gelirinden 2 kat daha büyük (1,9 trilyon dolar) bir varlık ortaya koydu. Öte yandan piyasaları rahatlatmak için atılan bu adıma rağmen bankacılık hisseleri ve büyük bankaların ihraç ettiği tahviller sert değer yitirdi.
Bu arada dünyadaki 6 güçlü merkez bankası, İngiltere, Japonya, Kanada, Avrupa, Fed ve İsviçre merkez bankaları ortak kararlar aldılar. Vahşi kapitalist sistemin, itibar gibi pamuk ipliğine bağlı algılarla her an krizden krize sürüklenen yapısı, ‘2008 morgage vakası’nda olduğu gibi, krizin başta ‘gelişmekte olan’ ülkeler olmak üzere ABD tarafından ‘ihraç edilmesi’ tehlikesini doğurdu. “Amerika hapşırırsa dünya zatürre olur” ifadesi sanki bir kez daha doğrulanmak üzere…
Peki, bu her an büyüme ve yayılma tehlikesi gösteren banka yangınıyla ilgili Türkiye’de nasıl bilgileniyoruz?.. 1. Yabancı kaynaklardan, 2. Yanılma konusunda birbirleriyle yarışan, kerametleri kendilerinden menkul ‘ekonomi duduları’ndan, 3. Sosyal medyadan, 4. Hiçbir yerden…
Peki nereden bilgilenmemiz gerekir?
Herhâlde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ya da Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) lider veyahut sözcülerinin hem yazılı hem de sözlü medya açıklamalarından… Örneğin, BDDK’nın Ağustos 2008’de “ABD Morgage Krizi” başlıklı çalışma tebliğiyle yaptığı gibi…
Burada bir bankanın CEO’su için de iletişim fırsatı olduğunu, ‘konu yönetimi’ bağlamında devreye girdikleri taktirde önemli bir boşluğu dolduran ‘akil ve güvenilir kişi/kurum’ algılaması için mesafe kat edebileceklerini de söylemek lazım…
Bankacılıktaki bir başka iletişememe durumu da dijitalleşmede dünyaya örnek gösterilen, yalnızca finans alanında değil, kültür&sanat çalışmalarıyla da yüksek itibara sahip Türkiye’nin en büyük özel bankalarından Yapı Kredi cephesinde yaşandı… Hâlâ da yaşanıyor…
Hafta sonu duyulan elim olayda; Yapı Kredi Teknoloji şirketinin Bireysel Krediler Tahsis Uygulama Geliştirme Müdürü Efe Demir, camdan atlayarak hayatına son vermiş. Vefatından önce ise birkaç kişiye gönderdiği hayli uzun e-postayla bankanın gerek personeline davranışını gerekse de müşterilerine yönelik uygulamalarını şiddetle eleştirmiş.
Gencecik, aynı iş yerinden bir hanımla yeni evlenmiş, okul ve iş hayatı başarılarla dolu bir insan hayatına son vermiş… Analog ve dijital medyaya yansıma biçimi de hayli dramatik tabii ki: “Genç bankacı mobbing nedeniyle intihar etti” …
Ortada hasar var mı? Var. Müşteriler kitleler hâlinde mevduatlarını çekmiyor olabilirler. Ancak Yapı Kredi’nin büyük bir itibar kaybına uğraması muhtemeldir. İtibarın da ticari sonuçlara yansıdığını bilmeyen yoktur…
Yani, Demir ailesinin yaşadığından başka, sert sonuçlara gebe bir kriz daha var: Yapı Kredi’nin krizi…
Peki banka ne yapmalıydı?
1. İletişim süreci CEO tarafından yönetilmeliydi. Yani açıklama, onun ağzından tüm mecralarda yayınlanmalıydı… Oysa açıklama banka adına yapıldı ve yalnızca Twitter’da yayınlandı. Böylece olayın küçümsendiği algılamasına zemin sağlandı.
2. Açıklama, Demir’in kederli ailesini ve banka çalışanlarını tatmin etmekten çok uzaktı… ‘İddialar gerçek dışı’ savunmasına sığınılmaması, ‘ne olursa olsun sonuna kadar araştırılacak’ denmesi, mobbing iddialarında ihmali ya da sorumluluğu olan kişilerin iç soruşturma süresince görevden alınması ve bu durumun metinde de ifade edilmesi gerekirdi. Oysa inkâr yoluna gidilerek ‘konu kapandı ve mühürledi’ duygusunu hissettiren, eksik bırakan bir metin hazırlanmıştı… Rahmetlinin e-postalarına da gönderme yaparak seçilen bu yadsıma yolu, her zaman bumerang etkisi yapar. Nitekim, açıklamanın altına Twitter’da yazılan, bizce çok kıymetli bazı yorumlar da bu tespiti kanıtlamaktadır.
3. Demir’in e-postasındaki her biri ‘demir bilye’ sertliğindeki iddialarla ilgili soruşturma ve sonuçları, sorumlularıyla birlikte, çoktan açıklanmış olmalıydı. Ayrıca Demir’in eşi ve ailesiyle ne yoğunlukta ve boyutta ilgilenildiği de anlatılmalıydı. Zaman, kriz iletişimindeki en kritik unsurdur. Boşa geçen her dakika aleyhinize çalışır.
Günün sözü
“İtibar, itibar, itibar! / Ah, ki ne ah, yitirdim itibarımı. / Ölümsüz olan yanımı yitirdim; geriye ise bir tek hayvani yanım kaldı.
William Shakespeare
Lenin’in “Dünyada en son batacak iki devletten biri” dediği İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse, Suudi Arabistan’ın yatırım kararından vazgeçmesi ve Norveç varlık fonunun aynı günlerde çektiği hareket üzerine ciddi sorun yaşamaya başladı.
Bunun üzerine önce İsviçre Merkez Bankası 54 milyar dolarlık yardım paketi açıkladı. Sonra da UBS, Credit Suisse’i 3 milyar İsviçre frankı karşılığında satın aldı ve bankanın 5,4 milyar dolar büyüklükteki borcunu üstlendi. İki bankanın birleşmesi, İsviçre’nin millî gelirinden 2 kat daha büyük (1,9 trilyon dolar) bir varlık ortaya koydu. Öte yandan piyasaları rahatlatmak için atılan bu adıma rağmen bankacılık hisseleri ve büyük bankaların ihraç ettiği tahviller sert değer yitirdi.
Bu arada dünyadaki 6 güçlü merkez bankası, İngiltere, Japonya, Kanada, Avrupa, Fed ve İsviçre merkez bankaları ortak kararlar aldılar. Vahşi kapitalist sistemin, itibar gibi pamuk ipliğine bağlı algılarla her an krizden krize sürüklenen yapısı, ‘2008 morgage vakası’nda olduğu gibi, krizin başta ‘gelişmekte olan’ ülkeler olmak üzere ABD tarafından ‘ihraç edilmesi’ tehlikesini doğurdu. “Amerika hapşırırsa dünya zatürre olur” ifadesi sanki bir kez daha doğrulanmak üzere…
Peki, bu her an büyüme ve yayılma tehlikesi gösteren banka yangınıyla ilgili Türkiye’de nasıl bilgileniyoruz?.. 1. Yabancı kaynaklardan, 2. Yanılma konusunda birbirleriyle yarışan, kerametleri kendilerinden menkul ‘ekonomi duduları’ndan, 3. Sosyal medyadan, 4. Hiçbir yerden…
Peki nereden bilgilenmemiz gerekir?
Herhâlde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ya da Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) lider veyahut sözcülerinin hem yazılı hem de sözlü medya açıklamalarından… Örneğin, BDDK’nın Ağustos 2008’de “ABD Morgage Krizi” başlıklı çalışma tebliğiyle yaptığı gibi…
Burada bir bankanın CEO’su için de iletişim fırsatı olduğunu, ‘konu yönetimi’ bağlamında devreye girdikleri taktirde önemli bir boşluğu dolduran ‘akil ve güvenilir kişi/kurum’ algılaması için mesafe kat edebileceklerini de söylemek lazım…
Bankacılıktaki bir başka iletişememe durumu da dijitalleşmede dünyaya örnek gösterilen, yalnızca finans alanında değil, kültür&sanat çalışmalarıyla da yüksek itibara sahip Türkiye’nin en büyük özel bankalarından Yapı Kredi cephesinde yaşandı… Hâlâ da yaşanıyor…
Hafta sonu duyulan elim olayda; Yapı Kredi Teknoloji şirketinin Bireysel Krediler Tahsis Uygulama Geliştirme Müdürü Efe Demir, camdan atlayarak hayatına son vermiş. Vefatından önce ise birkaç kişiye gönderdiği hayli uzun e-postayla bankanın gerek personeline davranışını gerekse de müşterilerine yönelik uygulamalarını şiddetle eleştirmiş.
Gencecik, aynı iş yerinden bir hanımla yeni evlenmiş, okul ve iş hayatı başarılarla dolu bir insan hayatına son vermiş… Analog ve dijital medyaya yansıma biçimi de hayli dramatik tabii ki: “Genç bankacı mobbing nedeniyle intihar etti” …
Ortada hasar var mı? Var. Müşteriler kitleler hâlinde mevduatlarını çekmiyor olabilirler. Ancak Yapı Kredi’nin büyük bir itibar kaybına uğraması muhtemeldir. İtibarın da ticari sonuçlara yansıdığını bilmeyen yoktur…
Yani, Demir ailesinin yaşadığından başka, sert sonuçlara gebe bir kriz daha var: Yapı Kredi’nin krizi…
Peki banka ne yapmalıydı?
1. İletişim süreci CEO tarafından yönetilmeliydi. Yani açıklama, onun ağzından tüm mecralarda yayınlanmalıydı… Oysa açıklama banka adına yapıldı ve yalnızca Twitter’da yayınlandı. Böylece olayın küçümsendiği algılamasına zemin sağlandı.
2. Açıklama, Demir’in kederli ailesini ve banka çalışanlarını tatmin etmekten çok uzaktı… ‘İddialar gerçek dışı’ savunmasına sığınılmaması, ‘ne olursa olsun sonuna kadar araştırılacak’ denmesi, mobbing iddialarında ihmali ya da sorumluluğu olan kişilerin iç soruşturma süresince görevden alınması ve bu durumun metinde de ifade edilmesi gerekirdi. Oysa inkâr yoluna gidilerek ‘konu kapandı ve mühürledi’ duygusunu hissettiren, eksik bırakan bir metin hazırlanmıştı… Rahmetlinin e-postalarına da gönderme yaparak seçilen bu yadsıma yolu, her zaman bumerang etkisi yapar. Nitekim, açıklamanın altına Twitter’da yazılan, bizce çok kıymetli bazı yorumlar da bu tespiti kanıtlamaktadır.
3. Demir’in e-postasındaki her biri ‘demir bilye’ sertliğindeki iddialarla ilgili soruşturma ve sonuçları, sorumlularıyla birlikte, çoktan açıklanmış olmalıydı. Ayrıca Demir’in eşi ve ailesiyle ne yoğunlukta ve boyutta ilgilenildiği de anlatılmalıydı. Zaman, kriz iletişimindeki en kritik unsurdur. Boşa geçen her dakika aleyhinize çalışır.
Günün sözü
“İtibar, itibar, itibar! / Ah, ki ne ah, yitirdim itibarımı. / Ölümsüz olan yanımı yitirdim; geriye ise bir tek hayvani yanım kaldı.
William Shakespeare