Krizi yönetmek ve kriz iletişimini yönetmek...
25 HAZİRAN 2012
İçiçe girmiş aslında iki ayrı kavram: Kriz yönetimi ve kriz iletişimi yönetimi… Şu sıra genel algım şu: Hükümet, Suriye krizini, büyük devlet tutumuna yakışır bir şekilde, son derece ciddi, güvenli, vakur, stratejik, kılı kırk yaran bir anlayışla yönetmekte. Ancak aynı şeyi krizin iletişimini yönettiği konusunda söylemek çok zor…
Dün dedik ki: “Bu bir ‘kriz’ durumudur. Kriz durumunda ‘Kriz İletişimi’ kuralları uygulanır. Nedir bunlar: 1. Hızlı reaksiyon. Geçen her an algılamayı bozma lehine çalışır 2. Saat başı bilgilendirme 3. Bilgilendirmenin birinci elden yapılması.
Daha fazlası da sıralanabilir. Ancak bu ilk üçü hayati öneme sahiptir. Olmazsa ne olur? İletişim boşluğu sevmez. Boşluk, dedikodu ve medyanın kafasına göre takılıp bir dolu uzmanla yaptığı programlarla, yaratacağı algı kaosu ve hiç istenmeyen bir kamu vicdanı yönlendirmesiyle dolabilir…”
Dışişleri Bakanımız dün Suriye krizinin başlamasından bir hayli zaman geçtikten sonra (24 saat) TRT kameralarının karşısına geçti ve bir genel değerlendirme yaparak, ‘Sayın Başbakanımızın Salı günü kamuoyunu gerekli açıklamalarla bilgilendireceğini’ söyledi… Tüm ikili görüşmeler, içerideki ve dışarıdaki, siyasi parti liderleri, ülke büyük elçileri, uluslar arası kuruluş Başkan ve Genel Sekreterleri gibi ‘paydaşların’ ikili görüşmelerle bilgilendirilmeleri, ilişki yönetimi çerçevesi içinde ele alınmalıdır; iletişim yönetimi çerçevesinde değil…
Dün Dışişleri Bakanlığı ile Başbakanlığın web sitelerine baktım. Kriz iletişimine ilişkin herhangi bir işaret görmek mümkün değil. Oysa başlıbaşına bir bölüm açılabilirdi. Hadi diyelim saat başı olmadı, ancak 2 ya da 3 saatte bir, yani medyaya önceden bildirilen zaman aralıklarında Hükümet Sözcüsü olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Başbakanlık mekânında kürsünün arkasına geçip bilgilendirme yapabilirdi…
Görünen o ki, Suriye’yi dünya kamuoyu nezdinde mazur gösterecek ihtimallerin en önemlisi ortadan kalkmış durumda.
Sayın bakan dünkü açıklamasında “Uçağın kimliği kamufle değildi. Herkes tarafından gözlemlenebilen bir kimliği vardı. Bu görevi yaptığını dünyaya ilan etmiş uçaktır. Böyle bir uçuştan tehdit çıkarmak ya art niyettir ya amatörcedir” derken, elbette bu iki ihtimalin hangisinin doğru olduğunu kendisi gayet iyi bilmekteydi.
Bu meselede ‘amatörlük’ bahsinin katiyen hafife alınmaması gerektiğini düşünenlerin sayısı az değil. Amatörlüğü ‘kaza oldu’ anlamına indirerek değil, tam tersine Batı basınının olay öncesindeki ‘tavşana kaç, tazıya tut’ misali yoruma açık haberlerinin Suriyeli karar vericiler tarafından ciddiye alınması ihtimali bağlamında ele almakta yarar var.
Can kaygısıyla Türkiye’ye sığınan yüzlerce yurttaşınıza biz kol kanat gerelim, bıkıp usanmadan, yumuşaktan serte, gereken tüm diplomatik uyarılarımızı yapalım, dünya üstüne üstüne gelirken ‘Türkiye’den nasıl destek alabilirim?’ sorusunu vakti zamanında aklınıza bile getirmeyin, ülkenizde vatandaşınızın kanı göl olsun ve Hatay’daki üç beş ajanınızın haberinden çıkardığınız ‘Geliyorlar!’ manasından paniğe kapılarak, ‘Bi uyaralım’ falan demeden verin emri ve düşürün uçağı!
Hatay’daki hareketliliğin tam da istihbaratçı mantığının istediği bir işi yapıp yapmadığını aklınıza bile getirmeyin… Eğer bu kadar sisin pusun ardında şu değerlendirmede birazcık doğruluk payı var ise, o zaman Suriyeli karar verici konumundaki komutan ve siyasetçilerin gerçekten de ‘vizyon sahibi olma’ ihtimallerini çoktan es geçtim, paçadan akan bir ‘süzme amatör’lük davranışı içinde olduklarını rahatlıkla söylemek mümkün olur.
Bizimkiler krizi büyük devlet tavrıyla yönettiler şu ana kadar. Bir de kriz iletişimini büyük devlet tavrıyla yönetseler…
Dün dedik ki: “Bu bir ‘kriz’ durumudur. Kriz durumunda ‘Kriz İletişimi’ kuralları uygulanır. Nedir bunlar: 1. Hızlı reaksiyon. Geçen her an algılamayı bozma lehine çalışır 2. Saat başı bilgilendirme 3. Bilgilendirmenin birinci elden yapılması.
Daha fazlası da sıralanabilir. Ancak bu ilk üçü hayati öneme sahiptir. Olmazsa ne olur? İletişim boşluğu sevmez. Boşluk, dedikodu ve medyanın kafasına göre takılıp bir dolu uzmanla yaptığı programlarla, yaratacağı algı kaosu ve hiç istenmeyen bir kamu vicdanı yönlendirmesiyle dolabilir…”
Dışişleri Bakanımız dün Suriye krizinin başlamasından bir hayli zaman geçtikten sonra (24 saat) TRT kameralarının karşısına geçti ve bir genel değerlendirme yaparak, ‘Sayın Başbakanımızın Salı günü kamuoyunu gerekli açıklamalarla bilgilendireceğini’ söyledi… Tüm ikili görüşmeler, içerideki ve dışarıdaki, siyasi parti liderleri, ülke büyük elçileri, uluslar arası kuruluş Başkan ve Genel Sekreterleri gibi ‘paydaşların’ ikili görüşmelerle bilgilendirilmeleri, ilişki yönetimi çerçevesi içinde ele alınmalıdır; iletişim yönetimi çerçevesinde değil…
Dün Dışişleri Bakanlığı ile Başbakanlığın web sitelerine baktım. Kriz iletişimine ilişkin herhangi bir işaret görmek mümkün değil. Oysa başlıbaşına bir bölüm açılabilirdi. Hadi diyelim saat başı olmadı, ancak 2 ya da 3 saatte bir, yani medyaya önceden bildirilen zaman aralıklarında Hükümet Sözcüsü olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Başbakanlık mekânında kürsünün arkasına geçip bilgilendirme yapabilirdi…
Görünen o ki, Suriye’yi dünya kamuoyu nezdinde mazur gösterecek ihtimallerin en önemlisi ortadan kalkmış durumda.
Sayın bakan dünkü açıklamasında “Uçağın kimliği kamufle değildi. Herkes tarafından gözlemlenebilen bir kimliği vardı. Bu görevi yaptığını dünyaya ilan etmiş uçaktır. Böyle bir uçuştan tehdit çıkarmak ya art niyettir ya amatörcedir” derken, elbette bu iki ihtimalin hangisinin doğru olduğunu kendisi gayet iyi bilmekteydi.
Bu meselede ‘amatörlük’ bahsinin katiyen hafife alınmaması gerektiğini düşünenlerin sayısı az değil. Amatörlüğü ‘kaza oldu’ anlamına indirerek değil, tam tersine Batı basınının olay öncesindeki ‘tavşana kaç, tazıya tut’ misali yoruma açık haberlerinin Suriyeli karar vericiler tarafından ciddiye alınması ihtimali bağlamında ele almakta yarar var.
Can kaygısıyla Türkiye’ye sığınan yüzlerce yurttaşınıza biz kol kanat gerelim, bıkıp usanmadan, yumuşaktan serte, gereken tüm diplomatik uyarılarımızı yapalım, dünya üstüne üstüne gelirken ‘Türkiye’den nasıl destek alabilirim?’ sorusunu vakti zamanında aklınıza bile getirmeyin, ülkenizde vatandaşınızın kanı göl olsun ve Hatay’daki üç beş ajanınızın haberinden çıkardığınız ‘Geliyorlar!’ manasından paniğe kapılarak, ‘Bi uyaralım’ falan demeden verin emri ve düşürün uçağı!
Hatay’daki hareketliliğin tam da istihbaratçı mantığının istediği bir işi yapıp yapmadığını aklınıza bile getirmeyin… Eğer bu kadar sisin pusun ardında şu değerlendirmede birazcık doğruluk payı var ise, o zaman Suriyeli karar verici konumundaki komutan ve siyasetçilerin gerçekten de ‘vizyon sahibi olma’ ihtimallerini çoktan es geçtim, paçadan akan bir ‘süzme amatör’lük davranışı içinde olduklarını rahatlıkla söylemek mümkün olur.
Bizimkiler krizi büyük devlet tavrıyla yönettiler şu ana kadar. Bir de kriz iletişimini büyük devlet tavrıyla yönetseler…