Kumaşı kestireyim mi Cengizciğim?
04 NİSAN 2007
Konuyu en son Sevgili Cengiz Semercioğlu şöyle yazmıştı: “Tesadüfün güzeli böyle olur; geçenlerde Ali Saydam'la karşılaştık. ‘Havlu atmış gördüm seni abi’ dedim. ‘Haklısın, galiba iddiayı kazandın’ dedi. ‘Kurtlar Vadisi de kalkınca benim şansım çok azaldı’ diye ekledi... Ali Abi'yle iddiamız haziran sonunda bitecek ama ben şimdiden takım elbise aramaya başladım... (Ali Saydam eylül-haziran ortalamasında 1. Show 2. Kanal D 3. atv 4. Star olacak demişti. Ben ise 1. Kanal D 2. Show 3. Star 4. atv demiştim).”
Kurtlar Vadisi’nin yeniden yayına gireceği haberini vermek geçenlerde yine Cengiz kardeşime düştü... Bu kez içinde terör merör olmadığını; şiddet dozunun çocuk filmleri tadına düşürüldüğünü; ilkel milliyetçiliğe değil vatanseverliğe prim verdiğini, bu nedenle de kimselerin pek fazla itirazı olamayacağını Cengiz gibi ben de biliyordum ama yazmaya niyetli değildim. Avını köşeye sıkıştırmış aslanlar gibi bekleyecektim... Nisanın yarısından sonra dizi başladığında Semercioğlu’na son darbeyi vurmaya hazırlanıyordum. Şöyle diyerek mesela: “Cengizciğim, terziyi sen mi seçeceksin; ben mi seçeyim?”... Benimkisi belli: Kiğılı... Ulusalından yani...
‘Tease’ etmek risklidir
Toyota bunu sık sık yapmaya başladı. Sağ gösterip sol vurmaca... Bazıları şaşırıyor. Bizim millet öyle oyunlara gelmez. Sanki sağ vurulmuş gibi algılar. Yeni Corolla Sedan’ı ‘tease’ ederken (merak uyandırırken) verdiği ‘uçak pilotu aranıyor’ reklamlarından yola çıkıp oraya buraya başvurmaya çalışan pilotlar yoksa ben de Saydam değilim...
Şimdi de meteor Auris muhabbeti var. Geldi geliyor... Motor sesi geldi gelmedi... Haber gibi de değil hani. İki gün kaldı meteorun dünyaya çarpmasına... Aslında Auris’in ne olduğu sır değil. Aylar önce otomotiv yazarları yazdı. İnternette de var. Toyota’nın Corolla Hatchback modeline verdiği admış... Yani Sedan’ına Corolla; Hatchback’ine Auris denecekmiş. Auris’in üç kapılı olanı Türkiye’de üretilecekmiş; beş kapılısını ise İngiltere’ye vermişler.
‘Tease’ etmek ilginç bir iletişim numarasıdır. Ama risklidir. Umarız pilotun başına gelmiş olan meteorun başına gelmez...
Kitap daha çok kişiye yayılmalı
Kurumsal yayınlarda bu probleme sık sık rastlarız? Örneğin mükemmel bir kitap çıkarırsınız. Olağanüstü kalitede kâğıt, baskı ve cilt... Dokunmaya kıyamazsınız. Ağzınızın suyu akar... Ancak kitap, maliyeti yüksek olduğu için çok sayıda basılmaz. Sadece ‘mutlu azınlık’ içinde dağıtılır...
Umarız Memorial’in yayına hazırladığı sıra dışı karikatür kitabının başına bu işler gelmez... 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle hazırlanmış enfes bir eser... Çizgiler Yoğun Bakım Hekimi Dr. Kadir Doğruer’e ait... Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Aydın’ın bir mektubu ile göndermişler. Mektup, kitabın kendisi kadar zarif...
Turgut Bey’den ve aynı mektubun altında imzası bulunan Genel Müdür Yalçın Nak ve Medikal Direktör Doç. Dr. Cumhur Kılınç’dan ricamız, bu kitabın daha düşük maliyetle hazırlanmış halini basmaları ve bunu, örneğin hastaneye gelen herkese bedava dağıtmaları. Ve tabii iyi duyurmaları...
İnşallah başarırlar...
Çocuklar baş tacımız ama...
Kültür sanat alanında bu ülkede iyi şeyler de oluyor artık. Son dönemdeki sergiler, filmler, tiyatro oyunları, konserler, opera, bale, dans gösterileri... Yakında Cats, The Phantom of the Opera türü müzikaller de gözükmeye başlarsa şaşmayın. Sponsor adaylarına duyurulur. Bu işte ilk yumruğu vuran kazanır...
Arkadaşlar geçenlerde yıkılmasıyla gündemin ortasına oturan Atatürk Kültür Merkezi’nde Ali Baba ve Kırk Haramiler’i izlemişler. Yüzlerinden düşen bin parça. ‘Hayırdır, ne oldu?’ diye sordum. Hevesleri kursaklarında kalmış. Yüzlerce ilkokul çocuğu varmış. Nerede, ne zaman, nasıl alkışlayacağını bilmeyen çocukların, oyunun zamanlı zamansız her yerinde alkış tutması, bir süre sonra sıkılınca seslerini yükseltmeleri, ritmi düşük sahnelerde yerlerinde duramamaları millete işkence olmuş.
Yetmemiş, salondaki müziği arkalardan duyamamak, sahnedekilerin ne dediğini anlamamak da buna eklenmiş. Klasik AKM havasızlığı ve dar koltuklar cabasıymış... Bir işkence anlattılar ki, sorma gitsin.
Ben de onlara hafta sonunda gittiğimiz spa otelinde 14 yaşından küçükleri almadıklarını anlattım. Çocuklar, canlarımız ciğerlerimiz. Onlarla yapılacak şeyler var, yapılmayacak şeyler... Örneğin bazı gösteriler sırf onlara özel yapılabilir... Neden olmasın?..
Bütün sıkıntıya rağmen bizimkiler Ali Baba ve Kırk Haramiler’i çok beğenmişler. Devlet Opera ve Balesi’ne şükredip duruyorlar... Çünkü o olmasa böyle eserlerin çıkamayacağını biliyorlar...
Kurtlar Vadisi’nin yeniden yayına gireceği haberini vermek geçenlerde yine Cengiz kardeşime düştü... Bu kez içinde terör merör olmadığını; şiddet dozunun çocuk filmleri tadına düşürüldüğünü; ilkel milliyetçiliğe değil vatanseverliğe prim verdiğini, bu nedenle de kimselerin pek fazla itirazı olamayacağını Cengiz gibi ben de biliyordum ama yazmaya niyetli değildim. Avını köşeye sıkıştırmış aslanlar gibi bekleyecektim... Nisanın yarısından sonra dizi başladığında Semercioğlu’na son darbeyi vurmaya hazırlanıyordum. Şöyle diyerek mesela: “Cengizciğim, terziyi sen mi seçeceksin; ben mi seçeyim?”... Benimkisi belli: Kiğılı... Ulusalından yani...
‘Tease’ etmek risklidir
Toyota bunu sık sık yapmaya başladı. Sağ gösterip sol vurmaca... Bazıları şaşırıyor. Bizim millet öyle oyunlara gelmez. Sanki sağ vurulmuş gibi algılar. Yeni Corolla Sedan’ı ‘tease’ ederken (merak uyandırırken) verdiği ‘uçak pilotu aranıyor’ reklamlarından yola çıkıp oraya buraya başvurmaya çalışan pilotlar yoksa ben de Saydam değilim...
Şimdi de meteor Auris muhabbeti var. Geldi geliyor... Motor sesi geldi gelmedi... Haber gibi de değil hani. İki gün kaldı meteorun dünyaya çarpmasına... Aslında Auris’in ne olduğu sır değil. Aylar önce otomotiv yazarları yazdı. İnternette de var. Toyota’nın Corolla Hatchback modeline verdiği admış... Yani Sedan’ına Corolla; Hatchback’ine Auris denecekmiş. Auris’in üç kapılı olanı Türkiye’de üretilecekmiş; beş kapılısını ise İngiltere’ye vermişler.
‘Tease’ etmek ilginç bir iletişim numarasıdır. Ama risklidir. Umarız pilotun başına gelmiş olan meteorun başına gelmez...
Kitap daha çok kişiye yayılmalı
Kurumsal yayınlarda bu probleme sık sık rastlarız? Örneğin mükemmel bir kitap çıkarırsınız. Olağanüstü kalitede kâğıt, baskı ve cilt... Dokunmaya kıyamazsınız. Ağzınızın suyu akar... Ancak kitap, maliyeti yüksek olduğu için çok sayıda basılmaz. Sadece ‘mutlu azınlık’ içinde dağıtılır...
Umarız Memorial’in yayına hazırladığı sıra dışı karikatür kitabının başına bu işler gelmez... 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle hazırlanmış enfes bir eser... Çizgiler Yoğun Bakım Hekimi Dr. Kadir Doğruer’e ait... Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Aydın’ın bir mektubu ile göndermişler. Mektup, kitabın kendisi kadar zarif...
Turgut Bey’den ve aynı mektubun altında imzası bulunan Genel Müdür Yalçın Nak ve Medikal Direktör Doç. Dr. Cumhur Kılınç’dan ricamız, bu kitabın daha düşük maliyetle hazırlanmış halini basmaları ve bunu, örneğin hastaneye gelen herkese bedava dağıtmaları. Ve tabii iyi duyurmaları...
İnşallah başarırlar...
Çocuklar baş tacımız ama...
Kültür sanat alanında bu ülkede iyi şeyler de oluyor artık. Son dönemdeki sergiler, filmler, tiyatro oyunları, konserler, opera, bale, dans gösterileri... Yakında Cats, The Phantom of the Opera türü müzikaller de gözükmeye başlarsa şaşmayın. Sponsor adaylarına duyurulur. Bu işte ilk yumruğu vuran kazanır...
Arkadaşlar geçenlerde yıkılmasıyla gündemin ortasına oturan Atatürk Kültür Merkezi’nde Ali Baba ve Kırk Haramiler’i izlemişler. Yüzlerinden düşen bin parça. ‘Hayırdır, ne oldu?’ diye sordum. Hevesleri kursaklarında kalmış. Yüzlerce ilkokul çocuğu varmış. Nerede, ne zaman, nasıl alkışlayacağını bilmeyen çocukların, oyunun zamanlı zamansız her yerinde alkış tutması, bir süre sonra sıkılınca seslerini yükseltmeleri, ritmi düşük sahnelerde yerlerinde duramamaları millete işkence olmuş.
Yetmemiş, salondaki müziği arkalardan duyamamak, sahnedekilerin ne dediğini anlamamak da buna eklenmiş. Klasik AKM havasızlığı ve dar koltuklar cabasıymış... Bir işkence anlattılar ki, sorma gitsin.
Ben de onlara hafta sonunda gittiğimiz spa otelinde 14 yaşından küçükleri almadıklarını anlattım. Çocuklar, canlarımız ciğerlerimiz. Onlarla yapılacak şeyler var, yapılmayacak şeyler... Örneğin bazı gösteriler sırf onlara özel yapılabilir... Neden olmasın?..
Bütün sıkıntıya rağmen bizimkiler Ali Baba ve Kırk Haramiler’i çok beğenmişler. Devlet Opera ve Balesi’ne şükredip duruyorlar... Çünkü o olmasa böyle eserlerin çıkamayacağını biliyorlar...