Kurumsal yönetim Türkiye'de çalışır mı?
13 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Benim de hasbelkader başında bulunduğum iletişim danışmanlığı şirketi 31 Ağustos günü kuruluşunun 19'uncu yılını kutladı. Hani herkesi kendileri gibi bilen bazı sözüm ona (pseudo) 'ahlak bekçilerinin' akıllarına estikçe kendime müşteri sağlamak adına burada yazdığımı iddia ettikleri, bu şirketlerimizden hizmet alan büyük kuruluşların da burada yazıyorum diye hizmet alacak kadar saf olduğunu düşündükleri kuruluş...
İşte o kuruluş, Ocak 2010 itibarıyla 20'nci yıl etkinliklerini hayata geçirmeye başlayacak. Bu çerçevede arkadaşlar dün Bersay İletişim Enstitüsü'nün büyük salonunda tüm gün süren bir çalışma yapmışlar. Konu şu: 'Şirketin gelecek tasarımı nasıl olmalı? Bizi gelecek 5-10 yıla taşıyacak olan hangi kurumsal süreçlerdir; bunları nasıl yönetmeliyiz?'
Bu çalışmadaki konuların benzerlerini 10 yıl önce Yaşam Kent'te iki gün süren bir toplantıda ele almışlardı. '10 yıl oldu. Bizi bugüne taşıyan 'dünya görüşü', kültür ve değerler artık eskidi' diye düşünmüş olmalılar. O çalışmaya ben de katılmıştım. Bu kez davet etmediler... İnsan bir tuhaf oluyor... Oyuncağı elinden alınmış gibi...
Dayanamadım, öğle yemeği için ara verdiklerinde denk düşürüp uğradım. Onlara tulumba tatlısı götürdüm. Toplantıyı yöneten Management Center Türkiye'nin Genel Müdürü kadim dostumuz Tanyer Sönmezer ile bir süre sohbet ettik.
'Biraz tuhaf' olduğumu o da hissetmiş olmalı ki, yüreğime su serpme edasıyla (Batılılar buna 'tone of voice' diyor) finans dünyasının ustalarından Burhan Karaçam'la aralarında geçmiş bir sohbetten söz etti.
Herkesin bu 'iş bilgeliğinden' kendisine çıkaracağı dersler olacağı inancı ile Tanyer kardeşimizden naklen buraya alıyoruz...
'Kurumsal yönetim - bazıları 'yönetişim' de diyor. İngilizcesi 'governance' ' demiş Burhan Bey, 'Bizim memlekette çalışmaz...'
Tanyer şaşırmış: 'Nasıl yani?...'
'Çok basit diye devam etmiş' Burhan Bey, 'Şöyle bakalım... Patron neyi yönetmeli? Serveti, değil mi? Şirketi kim yönetmeli? Profesyoneller herhalde...
Peki güce kim sahip olacak, gücü kim yönetecek? Tabii ki patron... Oysa itibarı kim yönetecek? Yanıt çok net: Profesyoneller...
Oysa bak etrafına... Ortada bir 'çorba' var. Karman çorman bir durum...'
Bizimki yıkılmış tabii bu akıl yürütme karşısında. 'Kurumsal Yönetim'in, 'Kurumsallaşma'nın çökmesi demek; pek çok şeyin gerçekliğinin tartışılması demek... Öte yandan tespit de son derece yerinde... Ortalıkta kör tuttuğunu öpüyor... Bazen profesyoneller hadlerini fersah fersah aşıyorlar... Beri tarafta ise patronlar -bir iki tanesi hariç- genellikle her şeye maydanoz olmak istiyorlar. Lafları da hazırdır hani: 'Trust is good; control is better!..' (Güven iyidir, denetlemek daha da iyidir...)
Biraz direnmiş Tanyer... Sonunda uzlaşma noktası bulunmuş: 'Önce profesyonellik yerleşecek... Sonra adam gibi profesyoneller yetişecek... Sonra da belki kurumsallaşılacak! Belki... Çünkü esas mesele, patronun 'dünya görüşünün' değişmesinde...'
Onları çalışmaları ile baş başa bırakıp evin yolunu tuttuğumda, 'Tanyer acaba iyi bir şey mi demek istedi, yoksa kötü bir şey mi' diye düşünüyordum...
Benim de hasbelkader başında bulunduğum iletişim danışmanlığı şirketi 31 Ağustos günü kuruluşunun 19'uncu yılını kutladı. Hani herkesi kendileri gibi bilen bazı sözüm ona (pseudo) 'ahlak bekçilerinin' akıllarına estikçe kendime müşteri sağlamak adına burada yazdığımı iddia ettikleri, bu şirketlerimizden hizmet alan büyük kuruluşların da burada yazıyorum diye hizmet alacak kadar saf olduğunu düşündükleri kuruluş...
İşte o kuruluş, Ocak 2010 itibarıyla 20'nci yıl etkinliklerini hayata geçirmeye başlayacak. Bu çerçevede arkadaşlar dün Bersay İletişim Enstitüsü'nün büyük salonunda tüm gün süren bir çalışma yapmışlar. Konu şu: 'Şirketin gelecek tasarımı nasıl olmalı? Bizi gelecek 5-10 yıla taşıyacak olan hangi kurumsal süreçlerdir; bunları nasıl yönetmeliyiz?'
Bu çalışmadaki konuların benzerlerini 10 yıl önce Yaşam Kent'te iki gün süren bir toplantıda ele almışlardı. '10 yıl oldu. Bizi bugüne taşıyan 'dünya görüşü', kültür ve değerler artık eskidi' diye düşünmüş olmalılar. O çalışmaya ben de katılmıştım. Bu kez davet etmediler... İnsan bir tuhaf oluyor... Oyuncağı elinden alınmış gibi...
Dayanamadım, öğle yemeği için ara verdiklerinde denk düşürüp uğradım. Onlara tulumba tatlısı götürdüm. Toplantıyı yöneten Management Center Türkiye'nin Genel Müdürü kadim dostumuz Tanyer Sönmezer ile bir süre sohbet ettik.
'Biraz tuhaf' olduğumu o da hissetmiş olmalı ki, yüreğime su serpme edasıyla (Batılılar buna 'tone of voice' diyor) finans dünyasının ustalarından Burhan Karaçam'la aralarında geçmiş bir sohbetten söz etti.
Herkesin bu 'iş bilgeliğinden' kendisine çıkaracağı dersler olacağı inancı ile Tanyer kardeşimizden naklen buraya alıyoruz...
'Kurumsal yönetim - bazıları 'yönetişim' de diyor. İngilizcesi 'governance' ' demiş Burhan Bey, 'Bizim memlekette çalışmaz...'
Tanyer şaşırmış: 'Nasıl yani?...'
'Çok basit diye devam etmiş' Burhan Bey, 'Şöyle bakalım... Patron neyi yönetmeli? Serveti, değil mi? Şirketi kim yönetmeli? Profesyoneller herhalde...
Peki güce kim sahip olacak, gücü kim yönetecek? Tabii ki patron... Oysa itibarı kim yönetecek? Yanıt çok net: Profesyoneller...
Oysa bak etrafına... Ortada bir 'çorba' var. Karman çorman bir durum...'
Bizimki yıkılmış tabii bu akıl yürütme karşısında. 'Kurumsal Yönetim'in, 'Kurumsallaşma'nın çökmesi demek; pek çok şeyin gerçekliğinin tartışılması demek... Öte yandan tespit de son derece yerinde... Ortalıkta kör tuttuğunu öpüyor... Bazen profesyoneller hadlerini fersah fersah aşıyorlar... Beri tarafta ise patronlar -bir iki tanesi hariç- genellikle her şeye maydanoz olmak istiyorlar. Lafları da hazırdır hani: 'Trust is good; control is better!..' (Güven iyidir, denetlemek daha da iyidir...)
Biraz direnmiş Tanyer... Sonunda uzlaşma noktası bulunmuş: 'Önce profesyonellik yerleşecek... Sonra adam gibi profesyoneller yetişecek... Sonra da belki kurumsallaşılacak! Belki... Çünkü esas mesele, patronun 'dünya görüşünün' değişmesinde...'
Onları çalışmaları ile baş başa bırakıp evin yolunu tuttuğumda, 'Tanyer acaba iyi bir şey mi demek istedi, yoksa kötü bir şey mi' diye düşünüyordum...