Küfür ve fikir...
23 TEMMUZ 2012
İkisindeki sessiz harfler, yerleri değişik olsa da, aynı. Sesliler de birbirine çok yakın… Uzaktan hısım akraba gibi iki kavram. Meclis’te hep kol kolalar. Şu benim ‘e-şerefsiz’ diye adlandırdığım toplum tortusu, sosyopat, zavallı müzahrefat tayfasının da en sık başvurduğu ikili…
Geçenlerde bizim sosyopatlar bu kez mal bulmuş Mağribi gibi bir gazeteci arkadaşa saldırmak üzere devredeydiler. Ben de buradan uyarmış, gazeteci arkadaşımız haksız dahi olsa böyle ‘asılamaz’ demiştim. Twitter ortamında hemen bir çamur atma teşebbüsü başladı. “Ali Saydam internet kullanıcılarına e-şerefsiz diyor”…
Açıkladım arkadaşlara: “Benim internet kullanıcılarına bir lafım olabilir mi? Kendim internet kullanıcısıyım. Benim lafım; internet ortalıkta yokken, kimliğini gizleyip, harfleri gazetelerden tek tek kesip yapıştırarak sağa sola tehdit ve hakaret mektupları yağdıran psiko- ve sosyopatlardan hiçbir farkı olmayan ruh hastalarına”.
Bu açıklamama rağmen bu kez de “İnternette anonimlik haktır” diye bir fikir atıldı ortaya. Bakın işte bu doğruydu. İnternet müthiş bir demokratik ortam sağlıyordu ve bu ortamın en önemli özelliklerinden biri de hiç şüphesiz anonimlikti.
Tamam da zurnanın zırt dediği yer de orası değil miydi zaten. Anonimliği ne adına kullandığınızın bir anlamı yok mu? Anonim kalma hakkını kullanarak insanların savunma hakkını da yok sayan –eğer interneti profesyonelce izletmiyorsa, insan saldırıdan çok geç haberdar olabilir- bireysel ve toplumsal itibarı sıfırlayan haksız bir ‘atak’ nasıl savuşturulabilir?..
Bu sosyopatların hakkından, benim de bizzat tanık olduğum gibi savcılık ve bilişim polisi pek bir güzel geliyor aslında. Ancak insanlar “Bu pislikle kim uğraşacak şimdi” diye boşladıkları için ruhlarını habaset sarmış bu fukaralar zaman zaman başlarını yine de kaldırabiliyorlar. İnsanlar üşenmemeli, yasalar nezdinde tüm haklarını aramalılar.
Geçenlerde yine böyle bir e-posta aldım. Konu Suriye meselesiydi. E-posta, burada yayınlayamayacağım içerikte hakaretlerle doluydu. Suriye konusunda kamu diplomasisinin çalıştırılması gerektiğini ve topyekûn iletişime ihtiyaç duyduğumuzu ifade eden bir yazımın içeriğine hiç değinmeden, kendinden geçmiş bir şekilde veriştiriyordu bir kimliksiz kişi.
Aynı gün içinde aynı adresten ikinci bir e-posta çıkageldi. Bu kez altta sahiciliği kesin olmasa bile bir imza vardı ve de bazı “görüşler” içeriyordu… Belli ki “fikri gelmişti” arkadaşın birden:“Suriye meselesine gelin başka bir açıdan bakalım. AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda toplam dış borcumuz 130 milyar dolardı. Bugün, yani 2012 mart ayı itibarı ile dış borcumuz 318.2 milyar dolar.”
Muhalefet dahil, tüm çevreler ekonomik ve finansal göstergeler konusunda hükümeti eleştirilerinde bir adım geri dururken, AK Parti’nin en güçlü olduğu yerden saldırmak, ne kadar akıl kârı siz takdir edin. Oysa iktidar partisinin kendilerine de ifade ettiğimiz gibi yumuşak karnı belli: ‘Soft İssues’ denen, kültür, bediî olan, yaratıcı alanlar, eğlence kültürü, popüler ve yüksek sanat gibi, ille tercüme edeceksek ‘yumuşak konular’. Ancak ‘değerler’ değil mesela. Orada da çok sağlamlar.
Özetle, şeref yoksunu e-posta sahiplerine (şerefsizin e’si m’si olmaz, diyenler de haklılar) ‘katiyen anlamayacakları bir dille’ hitap etmekte yarar var: Bilişim polisi!.. Anlayacakları dil, onları mutlu ediyor ve hatta gaza getiriyor çünkü...
Bu arada küçük bir not: “V for Vendetta” en beğendiğim filmlerden biridir. Şiddet ve kaosu bediî olanla birleştirip intikamla kilitleyen V’nin maskesini takıp kamu vicdanında ‘OH!’ dedirtecek ‘siber saldırılar’ düzenleyen takıma da uzaktan hayranlık duyduğumu söylesem, çok mu şizofrenik bir hal alır söylemim?.. Dünyanın en ilginç taraftarı olarak gördüğüm Beşiktaş’ın ‘Çarşısı’na duyduğum sempati gibi… Belki beğenmemek, ama gizliden gizliye sevmek yani…
Geçenlerde bizim sosyopatlar bu kez mal bulmuş Mağribi gibi bir gazeteci arkadaşa saldırmak üzere devredeydiler. Ben de buradan uyarmış, gazeteci arkadaşımız haksız dahi olsa böyle ‘asılamaz’ demiştim. Twitter ortamında hemen bir çamur atma teşebbüsü başladı. “Ali Saydam internet kullanıcılarına e-şerefsiz diyor”…
Açıkladım arkadaşlara: “Benim internet kullanıcılarına bir lafım olabilir mi? Kendim internet kullanıcısıyım. Benim lafım; internet ortalıkta yokken, kimliğini gizleyip, harfleri gazetelerden tek tek kesip yapıştırarak sağa sola tehdit ve hakaret mektupları yağdıran psiko- ve sosyopatlardan hiçbir farkı olmayan ruh hastalarına”.
Bu açıklamama rağmen bu kez de “İnternette anonimlik haktır” diye bir fikir atıldı ortaya. Bakın işte bu doğruydu. İnternet müthiş bir demokratik ortam sağlıyordu ve bu ortamın en önemli özelliklerinden biri de hiç şüphesiz anonimlikti.
Tamam da zurnanın zırt dediği yer de orası değil miydi zaten. Anonimliği ne adına kullandığınızın bir anlamı yok mu? Anonim kalma hakkını kullanarak insanların savunma hakkını da yok sayan –eğer interneti profesyonelce izletmiyorsa, insan saldırıdan çok geç haberdar olabilir- bireysel ve toplumsal itibarı sıfırlayan haksız bir ‘atak’ nasıl savuşturulabilir?..
Bu sosyopatların hakkından, benim de bizzat tanık olduğum gibi savcılık ve bilişim polisi pek bir güzel geliyor aslında. Ancak insanlar “Bu pislikle kim uğraşacak şimdi” diye boşladıkları için ruhlarını habaset sarmış bu fukaralar zaman zaman başlarını yine de kaldırabiliyorlar. İnsanlar üşenmemeli, yasalar nezdinde tüm haklarını aramalılar.
Geçenlerde yine böyle bir e-posta aldım. Konu Suriye meselesiydi. E-posta, burada yayınlayamayacağım içerikte hakaretlerle doluydu. Suriye konusunda kamu diplomasisinin çalıştırılması gerektiğini ve topyekûn iletişime ihtiyaç duyduğumuzu ifade eden bir yazımın içeriğine hiç değinmeden, kendinden geçmiş bir şekilde veriştiriyordu bir kimliksiz kişi.
Aynı gün içinde aynı adresten ikinci bir e-posta çıkageldi. Bu kez altta sahiciliği kesin olmasa bile bir imza vardı ve de bazı “görüşler” içeriyordu… Belli ki “fikri gelmişti” arkadaşın birden:“Suriye meselesine gelin başka bir açıdan bakalım. AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda toplam dış borcumuz 130 milyar dolardı. Bugün, yani 2012 mart ayı itibarı ile dış borcumuz 318.2 milyar dolar.”
Muhalefet dahil, tüm çevreler ekonomik ve finansal göstergeler konusunda hükümeti eleştirilerinde bir adım geri dururken, AK Parti’nin en güçlü olduğu yerden saldırmak, ne kadar akıl kârı siz takdir edin. Oysa iktidar partisinin kendilerine de ifade ettiğimiz gibi yumuşak karnı belli: ‘Soft İssues’ denen, kültür, bediî olan, yaratıcı alanlar, eğlence kültürü, popüler ve yüksek sanat gibi, ille tercüme edeceksek ‘yumuşak konular’. Ancak ‘değerler’ değil mesela. Orada da çok sağlamlar.
Özetle, şeref yoksunu e-posta sahiplerine (şerefsizin e’si m’si olmaz, diyenler de haklılar) ‘katiyen anlamayacakları bir dille’ hitap etmekte yarar var: Bilişim polisi!.. Anlayacakları dil, onları mutlu ediyor ve hatta gaza getiriyor çünkü...
Bu arada küçük bir not: “V for Vendetta” en beğendiğim filmlerden biridir. Şiddet ve kaosu bediî olanla birleştirip intikamla kilitleyen V’nin maskesini takıp kamu vicdanında ‘OH!’ dedirtecek ‘siber saldırılar’ düzenleyen takıma da uzaktan hayranlık duyduğumu söylesem, çok mu şizofrenik bir hal alır söylemim?.. Dünyanın en ilginç taraftarı olarak gördüğüm Beşiktaş’ın ‘Çarşısı’na duyduğum sempati gibi… Belki beğenmemek, ama gizliden gizliye sevmek yani…