Lay's ve Coca-Cola 'sebat' etmeliler...
11 Kasım 2009 Akşam Gazetesi
Sonunda Lay's de 'şöhret'e teslim oldu... Aslında markalara kolay kolay nasip olmayan çok başarılı bir iş yapmış, kendi starını kendisi yaratmıştı. Ödemişli kadın çiftçi Ayşe Elmacı'nın oynadığı 'Yiyin Gari!' sloganlı kampanya, ürünü iletişimci jargonuyla 'bir yerden alıp bambaşka bir yerlere götürmüştü'...
Lay's'in yurtdışı reklamlarında Antonio Banderas, Victoria Beckham gibi dünyaca ünlü isimler rol alırken bizim Ödemişli Ayşe teyze kilit mesajları çok iyi taşımış, aynı dönemde benzer kategoriden ve aynı şirketler grubundan bir başka markanın reklamına çıkan Cem Yılmaz'ın harika reklam filmleriyle (Doritos Alaturka) kahramanca baş etmeyi bilmişti...
Lay's şimdi aynı ailenin ürünü olan Pepsi'den -tabir yerindeyse- devralacağı (!) Seda Sayan'la iletişim serüveni için yola çıkıyormuş... Pepsi'de çok başarılı satış rakamlarına ulaşılmış.
Kampanyadan sonra satışların üç katına çıktığı iddia ediliyor.
Biz Seda Sayan ile Pepsi markaları yan yana geldiğinde, 'Pepsi herhalde hedef kitlesini değiştiriyor' diye yazmıştık... Çünkü Pepsi'nin uluslararası düzeydeki marka vaadi ve özdeşleştiği 'yüzler' Seda Sayan'ın simgelediği değerlerden çok farklıydı... Risk vardı işin içinde... Ancak 'risk yoksa kazanç da yoktur' ilkesi bir kez daha kendisini doğruladı ve Sayan'lı Pepsi'nin satışlarında herhangi bir sorun yaşanmadı...
Gazeteler, Seda Sayan'ın bir yıllık kampanya karşılığı 2 milyon dolar alacağını yazdılar.
Bu arada televizyonların en 'inandırıcı' ve 'ikna edici' yüzlerinden biri olan Acun Ilıcalı da Coca-Cola ile anlaşmış.
Özellikle 'hızlı tüketim maddeleri' dünyasında markaların şöhretlerle birlikte çalışmaları en sık rastlanan reklam araçlarından biridir. Burada en kritik nokta işin ne kadar süreceği meselesidir... Zırt pırt marka değiştirmek ne şöhrete yarar ne de şöhreti 'kullanan' markaya...
Müphemiyet algılamanın en büyük düşmanıdır. Eğer insanlar 'Yahu, bilmem kim hangi reklamda oynuyordu?' ya da 'Şu ürünün reklamlarında hangi sanatçı rol alıyordu?' diye soruyorlarsa, iş bitmiş, paralar yine sokağa gitmiş demektir...
Umarız Lay's de Coca-Cola da maymun iştahlılık etmez, stratejilerinde sebat eder ve şöhretlerle yaptıkları anlaşmaları 'anlamlı' uzunlukta tutarlar...
Aynaya baktım, moralim bozuldu
Popüler ve klasik birbirin zıddı gibi görünen kavramlardır... Popüler olan çabuk tüketilir; klasik ise tüketilemez, kadim ve ebed” olandır (yani başlangıcı ve sonu belli olmayan)...
Popüler olan, o an modadır... Klasik olan, ise her zaman moda...
Popüler olan, kelimenin kökeninin de işaret ettiği gibi 'halk'a yakın durur; klasik olan ise 'elit'e (seçkinlere)...
Bu karşılaştırmayı, zıtlığı çeşitli alanlarda uzatmak, zenginleştirmek mümkündür...
Peki 'pop klasiği' neyin nesi bir şey olabilir ki?
Hem popüler hem klasik?
1960'ların pek çok müzik parçası öyledir... 'Kült' olarak kabul edilen filmler mesela... Pop klasiğe en zor rastlanan alan ise 'moda' olmalı, diye düşünmüşümdür hep... Adı üstünde 'moda'... Ne için moda yapılır?
Bir an önce demode olsun ve endüstrinin, kapitalizmin çarkları hızla dönsün, tüketim ve kazanç daha da hızlansın, diye...
Hal böyleyken, Coco Chanel filmi bana bir anda moda alanında da pop klasiğin mümkün olabileceğini gösterdi...
Ne kadar da benzetmişler Audrey Tautou'yu ünlü modacıya... Ne kadar da iyi oynamış Tautou... Film, ahım şahım değil...
Ancak mutlaka görülmeli... Erkek egemen bir dünyada ufacık bir kadın nasıl bir varlık ve varoluş mücadelesi vermiş, görmeye değer...
Yoksa iş 'ufacık' kadınlarda mı?... Edith Piaf gibi, Sezen Aksu gibi... Tabii 'ufacık' erkeklerde de?.. Pek çok sanatçı, 'muktedir' devlet adamı gibi...
Bir ara gözüm aynaya takıldı; moralim bozuldu...
Sonunda Lay's de 'şöhret'e teslim oldu... Aslında markalara kolay kolay nasip olmayan çok başarılı bir iş yapmış, kendi starını kendisi yaratmıştı. Ödemişli kadın çiftçi Ayşe Elmacı'nın oynadığı 'Yiyin Gari!' sloganlı kampanya, ürünü iletişimci jargonuyla 'bir yerden alıp bambaşka bir yerlere götürmüştü'...
Lay's'in yurtdışı reklamlarında Antonio Banderas, Victoria Beckham gibi dünyaca ünlü isimler rol alırken bizim Ödemişli Ayşe teyze kilit mesajları çok iyi taşımış, aynı dönemde benzer kategoriden ve aynı şirketler grubundan bir başka markanın reklamına çıkan Cem Yılmaz'ın harika reklam filmleriyle (Doritos Alaturka) kahramanca baş etmeyi bilmişti...
Lay's şimdi aynı ailenin ürünü olan Pepsi'den -tabir yerindeyse- devralacağı (!) Seda Sayan'la iletişim serüveni için yola çıkıyormuş... Pepsi'de çok başarılı satış rakamlarına ulaşılmış.
Kampanyadan sonra satışların üç katına çıktığı iddia ediliyor.
Biz Seda Sayan ile Pepsi markaları yan yana geldiğinde, 'Pepsi herhalde hedef kitlesini değiştiriyor' diye yazmıştık... Çünkü Pepsi'nin uluslararası düzeydeki marka vaadi ve özdeşleştiği 'yüzler' Seda Sayan'ın simgelediği değerlerden çok farklıydı... Risk vardı işin içinde... Ancak 'risk yoksa kazanç da yoktur' ilkesi bir kez daha kendisini doğruladı ve Sayan'lı Pepsi'nin satışlarında herhangi bir sorun yaşanmadı...
Gazeteler, Seda Sayan'ın bir yıllık kampanya karşılığı 2 milyon dolar alacağını yazdılar.
Bu arada televizyonların en 'inandırıcı' ve 'ikna edici' yüzlerinden biri olan Acun Ilıcalı da Coca-Cola ile anlaşmış.
Özellikle 'hızlı tüketim maddeleri' dünyasında markaların şöhretlerle birlikte çalışmaları en sık rastlanan reklam araçlarından biridir. Burada en kritik nokta işin ne kadar süreceği meselesidir... Zırt pırt marka değiştirmek ne şöhrete yarar ne de şöhreti 'kullanan' markaya...
Müphemiyet algılamanın en büyük düşmanıdır. Eğer insanlar 'Yahu, bilmem kim hangi reklamda oynuyordu?' ya da 'Şu ürünün reklamlarında hangi sanatçı rol alıyordu?' diye soruyorlarsa, iş bitmiş, paralar yine sokağa gitmiş demektir...
Umarız Lay's de Coca-Cola da maymun iştahlılık etmez, stratejilerinde sebat eder ve şöhretlerle yaptıkları anlaşmaları 'anlamlı' uzunlukta tutarlar...
Aynaya baktım, moralim bozuldu
Popüler ve klasik birbirin zıddı gibi görünen kavramlardır... Popüler olan çabuk tüketilir; klasik ise tüketilemez, kadim ve ebed” olandır (yani başlangıcı ve sonu belli olmayan)...
Popüler olan, o an modadır... Klasik olan, ise her zaman moda...
Popüler olan, kelimenin kökeninin de işaret ettiği gibi 'halk'a yakın durur; klasik olan ise 'elit'e (seçkinlere)...
Bu karşılaştırmayı, zıtlığı çeşitli alanlarda uzatmak, zenginleştirmek mümkündür...
Peki 'pop klasiği' neyin nesi bir şey olabilir ki?
Hem popüler hem klasik?
1960'ların pek çok müzik parçası öyledir... 'Kült' olarak kabul edilen filmler mesela... Pop klasiğe en zor rastlanan alan ise 'moda' olmalı, diye düşünmüşümdür hep... Adı üstünde 'moda'... Ne için moda yapılır?
Bir an önce demode olsun ve endüstrinin, kapitalizmin çarkları hızla dönsün, tüketim ve kazanç daha da hızlansın, diye...
Hal böyleyken, Coco Chanel filmi bana bir anda moda alanında da pop klasiğin mümkün olabileceğini gösterdi...
Ne kadar da benzetmişler Audrey Tautou'yu ünlü modacıya... Ne kadar da iyi oynamış Tautou... Film, ahım şahım değil...
Ancak mutlaka görülmeli... Erkek egemen bir dünyada ufacık bir kadın nasıl bir varlık ve varoluş mücadelesi vermiş, görmeye değer...
Yoksa iş 'ufacık' kadınlarda mı?... Edith Piaf gibi, Sezen Aksu gibi... Tabii 'ufacık' erkeklerde de?.. Pek çok sanatçı, 'muktedir' devlet adamı gibi...
Bir ara gözüm aynaya takıldı; moralim bozuldu...