“İş adamı olarak oyum AK Parti’ye; ama…”
16 NİSAN 2011
Devleti küçültmek lazım mı?.. Lazım… Fabrikaları falan özelleştirmek lazım mı? Lazım… Devlet verimsiz işlerden çıkmalı mı?.. Çıkmalı..
O halde kütüphaneleri kapatalım…
Hoppala…
Devleti şirket gibi yönetmek, o yönetime de kapitalizm ve liberalizmin en vahşi ve uç nitelikleriyle yaklaşmak, ancak yukarıdaki gibi tamamen bize has bir ‘Aristo mantığı’ ile mümkündür…
Bu görüşler arada bir “vahşi kapitalist ve sınırsız sorumsuz liberal” dünya görüşüne sahip arkadaşların aklına eser durur…
***
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay diyor ki:
“İlerde gelecek soru şudur: Devletin hâlâ bu tür kurumları taşıması gerekir mi? Türkiye’de devletin kadrolu sanatçısı olur mu? Bunu bütünüyle özel kurumlara ya da topluma terk etsek? Devlet tiyatrolarının yılda 100 milyon TL cari masrafları var özel tiyatrolara da yılda 3 milyon TL veriyorum. Halbuki 50 milyon lira özel tiyatrolara dağıtsam bütün Türkiye tiyatro sahnesi haline gelebilir. Devletin sanata asıl desteği böyle olur. Önümüzdeki dönem bu gündemimizde olacak”
Buyurun buradan yakın…
Cumhurbaşkanlığı Devlet Senfoni orkestrasını da dağıtın. Devlet Opera ve Balesi’ni de… T hesabına vurdunuz mu bunların pasifleri aktiflerinden fazladır… Sağ alt köşedeki rakam negatif verir.
Sonra müzeler var… Onları da artık kapatmakta yarar var. Çünkü pek çok müze, devlet elini çekerse yaşayamaz…
***
Dönüp dönüp baktığım Almanca bir tarih ansiklopedisi var. Propylaen Dünya Tarihi… On yılda yazılmış ve 1937’de 10 cilt (6200 küsur sayfa) olarak yayınlanmış. Sonra da Nazi’ler imha etmiştir herhalde. Tamamı gotik harflerle basılmış olan ciltlerin 630 sayfalık ikincisinin adı şu: “Yunan ve Roma, Hıristiyanlığın Ortaya Çıkışı”…
Bu cildin hemen başında “Antik dönemin dünya tarihi açısından önemi” başlıklı makalesinde Walter Goetz şöyle diyor:
“Eğer güçlü devletler tarafından sırtlanılmamış ve büyük bir incelikle sınırların ötesine taşınmamış olsalardı, bu ‘kültür değerleri’ varlıklarını sürdürebilirler miydi?.. Aslında vatandaşlarının kültür alanındaki bir yaratısı olan devlet, en ilkel düzeydeki varoluş meselelerini hallettikten sonra, kültürün koruyucu, kollayıcı efendisi ve geliştiricisi haline gelir…”
Keşke tamamını aktarabilsem.. Mükemmel bir makale… “Ulusların kültürleri, ancak kurdukları ve yaşattıkları devletlerin güçleri ve yaşama süreleri oranında kalıcı olabiliyorlar” demeye getiriyor… “Kültürleri ancak devletler taşır” diyor…
Peki, bizim Kültür Bakanımız ne diyor? Devlet tiyatrodan çıksın, diyor. Onu da öyle bir zamanlama ve öyle bir eda ile diyor ki… “Tiyatrodaki bir oyunda, oyunculardan birinin tavrından Başbakanımızın kızı mutazarrır olmuş”
Eee?
“O halde tiyatroları kapatalım…”
Kraldan çok kralcı bir tavır alıp, “Vay benim kızım rahatsız mı olmuş! Tiz elden tüm devlet tiyatroları kapatıla!” şeklinde ferman verdiği algısına çanak tutmak, Başbakan’a yapılacak en büyük kötülüktür…
Kültür Bakanı’nın mantığı ile akıl yürütecek olursak, başta Ahmet Adnan Saygun olmak üzere Türk beşlerinin hepsinin eseri ‘gıygıdı’dır; çalınmaması vaciptir. Çünkü kimse uzun boylu para verip gelip bunları izlemez… İonesco, Brecht, Shakespeare, Becket oyunları sahnelenemez… İşi özel sektöre vermeli. O da zaten sadece kâr edecek popüler kültür işlerine yatacağı için, vur patlasın çal oynasın. Gelsin yeniden, sevgili dostum Mehmet Koçak’ın deyişiyle 1980’lerin “Neşeli Cahiliye Devri”…
Bir dostum diyor ki: “İş adamı olarak kesinlikle oyum AK Parti’ye. Ancak özel hayatımdaki kültür ve değerler yüzünden bir yanım da CHP’ye gidiyor!”
Ne dediğini tam çıkaramıyordum… İş dünyasındaki dinamizmin kültür birikimine dönüşememesinden rahatsızlık duyduğunu anlayabilmeme Sayın Kültür Bakanımız yardımcı oldu…
O halde kütüphaneleri kapatalım…
Hoppala…
Devleti şirket gibi yönetmek, o yönetime de kapitalizm ve liberalizmin en vahşi ve uç nitelikleriyle yaklaşmak, ancak yukarıdaki gibi tamamen bize has bir ‘Aristo mantığı’ ile mümkündür…
Bu görüşler arada bir “vahşi kapitalist ve sınırsız sorumsuz liberal” dünya görüşüne sahip arkadaşların aklına eser durur…
***
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay diyor ki:
“İlerde gelecek soru şudur: Devletin hâlâ bu tür kurumları taşıması gerekir mi? Türkiye’de devletin kadrolu sanatçısı olur mu? Bunu bütünüyle özel kurumlara ya da topluma terk etsek? Devlet tiyatrolarının yılda 100 milyon TL cari masrafları var özel tiyatrolara da yılda 3 milyon TL veriyorum. Halbuki 50 milyon lira özel tiyatrolara dağıtsam bütün Türkiye tiyatro sahnesi haline gelebilir. Devletin sanata asıl desteği böyle olur. Önümüzdeki dönem bu gündemimizde olacak”
Buyurun buradan yakın…
Cumhurbaşkanlığı Devlet Senfoni orkestrasını da dağıtın. Devlet Opera ve Balesi’ni de… T hesabına vurdunuz mu bunların pasifleri aktiflerinden fazladır… Sağ alt köşedeki rakam negatif verir.
Sonra müzeler var… Onları da artık kapatmakta yarar var. Çünkü pek çok müze, devlet elini çekerse yaşayamaz…
***
Dönüp dönüp baktığım Almanca bir tarih ansiklopedisi var. Propylaen Dünya Tarihi… On yılda yazılmış ve 1937’de 10 cilt (6200 küsur sayfa) olarak yayınlanmış. Sonra da Nazi’ler imha etmiştir herhalde. Tamamı gotik harflerle basılmış olan ciltlerin 630 sayfalık ikincisinin adı şu: “Yunan ve Roma, Hıristiyanlığın Ortaya Çıkışı”…
Bu cildin hemen başında “Antik dönemin dünya tarihi açısından önemi” başlıklı makalesinde Walter Goetz şöyle diyor:
“Eğer güçlü devletler tarafından sırtlanılmamış ve büyük bir incelikle sınırların ötesine taşınmamış olsalardı, bu ‘kültür değerleri’ varlıklarını sürdürebilirler miydi?.. Aslında vatandaşlarının kültür alanındaki bir yaratısı olan devlet, en ilkel düzeydeki varoluş meselelerini hallettikten sonra, kültürün koruyucu, kollayıcı efendisi ve geliştiricisi haline gelir…”
Keşke tamamını aktarabilsem.. Mükemmel bir makale… “Ulusların kültürleri, ancak kurdukları ve yaşattıkları devletlerin güçleri ve yaşama süreleri oranında kalıcı olabiliyorlar” demeye getiriyor… “Kültürleri ancak devletler taşır” diyor…
Peki, bizim Kültür Bakanımız ne diyor? Devlet tiyatrodan çıksın, diyor. Onu da öyle bir zamanlama ve öyle bir eda ile diyor ki… “Tiyatrodaki bir oyunda, oyunculardan birinin tavrından Başbakanımızın kızı mutazarrır olmuş”
Eee?
“O halde tiyatroları kapatalım…”
Kraldan çok kralcı bir tavır alıp, “Vay benim kızım rahatsız mı olmuş! Tiz elden tüm devlet tiyatroları kapatıla!” şeklinde ferman verdiği algısına çanak tutmak, Başbakan’a yapılacak en büyük kötülüktür…
Kültür Bakanı’nın mantığı ile akıl yürütecek olursak, başta Ahmet Adnan Saygun olmak üzere Türk beşlerinin hepsinin eseri ‘gıygıdı’dır; çalınmaması vaciptir. Çünkü kimse uzun boylu para verip gelip bunları izlemez… İonesco, Brecht, Shakespeare, Becket oyunları sahnelenemez… İşi özel sektöre vermeli. O da zaten sadece kâr edecek popüler kültür işlerine yatacağı için, vur patlasın çal oynasın. Gelsin yeniden, sevgili dostum Mehmet Koçak’ın deyişiyle 1980’lerin “Neşeli Cahiliye Devri”…
Bir dostum diyor ki: “İş adamı olarak kesinlikle oyum AK Parti’ye. Ancak özel hayatımdaki kültür ve değerler yüzünden bir yanım da CHP’ye gidiyor!”
Ne dediğini tam çıkaramıyordum… İş dünyasındaki dinamizmin kültür birikimine dönüşememesinden rahatsızlık duyduğunu anlayabilmeme Sayın Kültür Bakanımız yardımcı oldu…