“İyi ki Erdoğan var”…
18 Mayıs 2017 - Yeni Şafak
Herkese pek inandırıcı gelmeyebilir, ancak başlıktaki tespit, yandaş / candaş pek çok insanın ortak kanaati…
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihî Çin ve ABD ziyaretinin önemini özellikle sosyal medyada azaltmak, küçümsemek hatta aşağılamak için elinden geleni ardına koymayanları bir kenara bırakırsak, neredeyse tüm ciddi yorumcular, gereken önemi verip bu görüşmelerin Türkiye’nin hayrına olduğu kanaatinde hemfikir oldular…
Örneğin, Trump’ın Türk heyeti ile görüşmeye ne kadar zaman ayırdığı bile bir tartışma meselesi…
Bazıları “Trump Erdoğan’a sadece 23 dakika ayırdı” diyerek hükmünü ‘sadece’ sözcüğüyle verirken, işini ciddiye alan tüm medya grupları ikili ve heyetler arası görüşmelerin toplam 2 saat sürdüğünü belirttiler…
ABD basınının da büyük önem verdiği buluşmayı küçümseyen bizim ecnebi aydınlarımız, bu sefer bir hayli yalnız kaldılar… CHP’den bile sözcüsü Bülent Tezcan’ın ağzından “Görüşmeler Türkiye’nin lehine sonuçlar verirse saygıyla karşılarız” şeklinde medenî bir tavır dile getirildi.
Bizce bu görüşmelerin bir numaralı çıktısı, ülkemizin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından haysiyetli ve saygın bir şekilde temsil edilmiş olması ve Türkiye’ye karşı uygulanmak istenen tecrit zincirinin kırılmasında önemli bir adım atılmış olmasıdır ki, bu da dünyanın çivisinin çıkarılmaya çalışıldığı bir ortamda son derece önemlidir.
İçinde geçilen şu dünya ve çevre konjonktüründe, “Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” şeklindeki, tepe tepe kullandıkları iflah olmaz nefret söylemi içinde debelenen bazı yurt dışı ve yurt içi oluşumlar dışında, AK Parti muhalifi pek çok memleket sevdalısının bile “Şu dönemde ülkenin başında iyi ki Tayyip Erdoğan var” dediğine tanık olmuşluğum çoktur.
2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde esas soru da bu olacaktır:
“Dünya liderleri ile aynı karede kimi görmek istiyorsunuz?”…
Yiyecek sektörü turizmin fırsat alanı
Türkiye’nin en önemli dış kaynaklı gelir kaynaklarından biri hiç şüphesiz turizm. Turizmde iki değişik strateji var. Biri mevsim odaklı, tur turizmine bel bağlayan, yabancılara ‘her şey dahil’ hayli ucuz tatil seçenekleri sunan, geniş kitlelere hitap eden kitle turizmi anlayışı…
Bir diğeri ise mevsime bağlı olmadan yani dört mevsim sürmek üzere, ülkemizin tarih, kültür, sanat gibi entelektüel zenginlik ve derinliğini ön plana çıkarmayı amaçlayan, daha çok büyük kent merkezli turizm stratejisi…
Katma değeri çok yüksek olan, bu nedenle de kitle turizmine oranla adam başı harcamada çok daha büyük verimlilik sağlayan bu ikincisinin içinde yemek kültürü ve restoranlar hatırı sayılır bir ağırlık taşımakta.
Özellikle İstanbul’daki nitelikli ve belli bir standardın üzerinde hizmet veren restoranların üye oldukları TURYİD (Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Deneği) adlı bir kuruluş var. Biz de hasbelkader bu kuruluşun yılda 3-4 kez toplanan Yüksek İstişare Kurulu (YİK) içinde görev alıyoruz.
Heyet son kez geçen hafta içinde bir araya geldi. Başkan Kaya Demirel bu toplantıya İstanbul’un Turizmden Sorumlu Vali Yardımcısı İsmail Gültekin beyi de davet etmişti. İsmail bey toplantıda müthiş bir performans sergiledi. Önce herkesi dinledi. Ortaya atılan görüş ve öneriler karşısında net tavrını açıkladı ve gerekli notlarını aldı. Bana sorarsanız bir Özel sektör – STK – Devlet üçgeninin mükemmel bir örneği verildi o toplantıda. Keşke bir sonrakine bugüne kadar yaptıkları çalışmalarla gerçekten önemli işler başarmış olan Kültür ve Turizm Bakanlığımız da katılsa bu toplantılara.
Dernek Başkanı Demirel ve YİK Başkanı Barış Tansever’in toplantı başında sözünü ettikleri araştırmadan iki ilginç tabloyu sizlerle paylaşalım.
Bu iki tabloya bakıldığında özellikle nitelikli ve katma değeri yüksek turizm konusunda gidilecek bir hayli yolumuzun bulunduğunu ve bu yolda Türkiye için ciddî rakamların söz konusu olduğunu, milli gelirimizi artırmak için bir gelişim alanı fırsatı sunduğunu tespit etmek için uzman olmaya gerek yok; rakamları doğru okumak yeterli…
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihî Çin ve ABD ziyaretinin önemini özellikle sosyal medyada azaltmak, küçümsemek hatta aşağılamak için elinden geleni ardına koymayanları bir kenara bırakırsak, neredeyse tüm ciddi yorumcular, gereken önemi verip bu görüşmelerin Türkiye’nin hayrına olduğu kanaatinde hemfikir oldular…
Örneğin, Trump’ın Türk heyeti ile görüşmeye ne kadar zaman ayırdığı bile bir tartışma meselesi…
Bazıları “Trump Erdoğan’a sadece 23 dakika ayırdı” diyerek hükmünü ‘sadece’ sözcüğüyle verirken, işini ciddiye alan tüm medya grupları ikili ve heyetler arası görüşmelerin toplam 2 saat sürdüğünü belirttiler…
ABD basınının da büyük önem verdiği buluşmayı küçümseyen bizim ecnebi aydınlarımız, bu sefer bir hayli yalnız kaldılar… CHP’den bile sözcüsü Bülent Tezcan’ın ağzından “Görüşmeler Türkiye’nin lehine sonuçlar verirse saygıyla karşılarız” şeklinde medenî bir tavır dile getirildi.
Bizce bu görüşmelerin bir numaralı çıktısı, ülkemizin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından haysiyetli ve saygın bir şekilde temsil edilmiş olması ve Türkiye’ye karşı uygulanmak istenen tecrit zincirinin kırılmasında önemli bir adım atılmış olmasıdır ki, bu da dünyanın çivisinin çıkarılmaya çalışıldığı bir ortamda son derece önemlidir.
İçinde geçilen şu dünya ve çevre konjonktüründe, “Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” şeklindeki, tepe tepe kullandıkları iflah olmaz nefret söylemi içinde debelenen bazı yurt dışı ve yurt içi oluşumlar dışında, AK Parti muhalifi pek çok memleket sevdalısının bile “Şu dönemde ülkenin başında iyi ki Tayyip Erdoğan var” dediğine tanık olmuşluğum çoktur.
2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde esas soru da bu olacaktır:
“Dünya liderleri ile aynı karede kimi görmek istiyorsunuz?”…
Yiyecek sektörü turizmin fırsat alanı
Türkiye’nin en önemli dış kaynaklı gelir kaynaklarından biri hiç şüphesiz turizm. Turizmde iki değişik strateji var. Biri mevsim odaklı, tur turizmine bel bağlayan, yabancılara ‘her şey dahil’ hayli ucuz tatil seçenekleri sunan, geniş kitlelere hitap eden kitle turizmi anlayışı…
Bir diğeri ise mevsime bağlı olmadan yani dört mevsim sürmek üzere, ülkemizin tarih, kültür, sanat gibi entelektüel zenginlik ve derinliğini ön plana çıkarmayı amaçlayan, daha çok büyük kent merkezli turizm stratejisi…
Katma değeri çok yüksek olan, bu nedenle de kitle turizmine oranla adam başı harcamada çok daha büyük verimlilik sağlayan bu ikincisinin içinde yemek kültürü ve restoranlar hatırı sayılır bir ağırlık taşımakta.
Özellikle İstanbul’daki nitelikli ve belli bir standardın üzerinde hizmet veren restoranların üye oldukları TURYİD (Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Deneği) adlı bir kuruluş var. Biz de hasbelkader bu kuruluşun yılda 3-4 kez toplanan Yüksek İstişare Kurulu (YİK) içinde görev alıyoruz.
Heyet son kez geçen hafta içinde bir araya geldi. Başkan Kaya Demirel bu toplantıya İstanbul’un Turizmden Sorumlu Vali Yardımcısı İsmail Gültekin beyi de davet etmişti. İsmail bey toplantıda müthiş bir performans sergiledi. Önce herkesi dinledi. Ortaya atılan görüş ve öneriler karşısında net tavrını açıkladı ve gerekli notlarını aldı. Bana sorarsanız bir Özel sektör – STK – Devlet üçgeninin mükemmel bir örneği verildi o toplantıda. Keşke bir sonrakine bugüne kadar yaptıkları çalışmalarla gerçekten önemli işler başarmış olan Kültür ve Turizm Bakanlığımız da katılsa bu toplantılara.
Dernek Başkanı Demirel ve YİK Başkanı Barış Tansever’in toplantı başında sözünü ettikleri araştırmadan iki ilginç tabloyu sizlerle paylaşalım.
Bu iki tabloya bakıldığında özellikle nitelikli ve katma değeri yüksek turizm konusunda gidilecek bir hayli yolumuzun bulunduğunu ve bu yolda Türkiye için ciddî rakamların söz konusu olduğunu, milli gelirimizi artırmak için bir gelişim alanı fırsatı sunduğunu tespit etmek için uzman olmaya gerek yok; rakamları doğru okumak yeterli…