“Şeytan, çekirgeye bayılır”
18 temmuz 2011
Varlığımıza anlam katanlar... Onlar kimlerdir ve nelerdir?
Lise yıllarımızda sevgili kardeşimiz şimdilerde Y. Mak. Müh. Latif Görece, -o zamanlar kendisine sadece okul numarası kullanılarak ‘78’ de denirdi-, çok ilginç bir takım dizilişi yapmıştı… 11 kişilik listede santrhaf mevkiinde FB’li Şeref Has vardı mesela… Santrfor mevkiinde Atatürk… Beklerden biri Antep fıstığı idi galiba… Diğeri, arkadaşımızın memleketi olan Uzunköprü… Karnıyarık hangi mevkideydi, tam olarak hatırlamıyorum. Ancak edebiyat hocamız İffet Erdem Hanım’ın ilk 11’deki yeri hiçbir zaman değişmezdi.
O zamanlar Latif’i tam olarak anlayamamışız... Oysa zaman içinde kısmen değişse de hepimizin her zaman kafasında “kendimize ait bir 11’imiz” varmış…
Somut olarak aile, eş, sevgili, dost, akraba, dünya görüşümüzü oluşturmamıza katkıda bulunan ve onu yansıtan düşünce adamlarından siyasetçilere, beğeni duygumuzu geliştiren sanatçılara kadar uzanabilecek bir listemiz her zaman olmuştur...
Bir de örneğin dedenizden kalma saatten başlayarak miras hanenize yazabileceklerinizi düşünün. Hayatınızı yaşanmaya değer kılan ne varsa tek tek, canlı ve cansız üzerinde birer dakika düşünüp her biri ile hayatta ilk kez ne zaman tanıştığınızı, sonra da gerçek anlamda ne zaman ‘tanıştığınızı’ keşfettiğinizi hatırlayın...
Ölçüleri farklı olsa da her biri ile oluşmuş bağların tümünü birbiriyle birleştirin…
İşte bütün o parçacıklardan geçen teğetin gelip düğümlendiği noktadaki değerler bütününün izdüşümü, sizin itibarınızın ana eksenini oluşturur…
Öyle bir eksen ki, telgraf telindeki kuş gibidir… En küçük bir dikkatsiz ya da gürültülü harekette kaçar gider ve bir daha getirip aynı yere kondurmanız imkânsızdır…
Bu durum gerçekten de çok acımasız, insafsız, adaletsiz bir ortam yaratabilir zaman zaman…
İşte son yuhalanan ‘süper güç’... Dünya basınının 80 yaşındaki imparatoru Rupert Murdoch… “Özür dileriz” başlığıyla İngiliz gazetelerine tam sayfa ilan verse, bin defa özür dilese de ‘Telekulak Skandalı’nı bağışlatamayacak olan iletişim ilahı… Öncelikli olarak ailesinden özür dilemiş ve “Babamın gazetecilik standartlarını koruyamadım. Üzgünüm” demiş.
İtibarlı bir savaş muhabiri olan Sir Keith Murdoch’ın çok üzgün olduğunu ifade eden oğlu zor durumda…
Diyelim ki, haberi yoktu, bilmiyordu… Diyelim ki, yasalar karşısında bir sorunu yok… Diyelim ki, kurumu adına özür dileme büyüklüğünü gösterdi…
Çok geç… Kuş bir kere kaçmış artık… “İlk 11” dağılmış, çözülmüş…
Aziz Yıldırım Başkan’ın durumu farklı olmayabilir… Her suçlamadan aklansa dahi, algıda kuşu yerine kondurması zor artık… İtibar kuşu geri dönebilir, bir ihtimal. Ancak aynı yere konması zor… Yukarıda da belirttiğimiz gibi ‘acımasız, insafsız, adaletsiz bir ortam’ ama, gerçeklik ne yazık ki böyle…
Bertolt Brecht’i anmadan geçersek ayıp olur. “Şeytan, çekirgeye bayılır...” demiş usta… (Sinema Yazıları, Görsel Yayınlar 1977)…
Neden öyle demiş?
Çekirgenin nereye doğru ne zaman sıçrayacağı bilinmezmiş. Her an bir munzurluk, hınzırlık yapma olasılığı var gibi dururmuş ya… Çelişkiden hoşlanan ve ondan beslenen şeytan da bu duruma bayılırmış işte…
İtibar, kişinin veya kurumun –daha genelleştirilirse ülkenin- şahdamarıdır.
Bir başka deyişle, zıp zıp zıplayan çekirgeleri koklayarak kovalayan şeytanın nihai hedefe kilitlendiği yer...
Şeytan’ı yenmenin tek yolu vardır…
Kamuoyunda değil, kamu vicdanında aklanmayı başarmak…
Lise yıllarımızda sevgili kardeşimiz şimdilerde Y. Mak. Müh. Latif Görece, -o zamanlar kendisine sadece okul numarası kullanılarak ‘78’ de denirdi-, çok ilginç bir takım dizilişi yapmıştı… 11 kişilik listede santrhaf mevkiinde FB’li Şeref Has vardı mesela… Santrfor mevkiinde Atatürk… Beklerden biri Antep fıstığı idi galiba… Diğeri, arkadaşımızın memleketi olan Uzunköprü… Karnıyarık hangi mevkideydi, tam olarak hatırlamıyorum. Ancak edebiyat hocamız İffet Erdem Hanım’ın ilk 11’deki yeri hiçbir zaman değişmezdi.
O zamanlar Latif’i tam olarak anlayamamışız... Oysa zaman içinde kısmen değişse de hepimizin her zaman kafasında “kendimize ait bir 11’imiz” varmış…
Somut olarak aile, eş, sevgili, dost, akraba, dünya görüşümüzü oluşturmamıza katkıda bulunan ve onu yansıtan düşünce adamlarından siyasetçilere, beğeni duygumuzu geliştiren sanatçılara kadar uzanabilecek bir listemiz her zaman olmuştur...
Bir de örneğin dedenizden kalma saatten başlayarak miras hanenize yazabileceklerinizi düşünün. Hayatınızı yaşanmaya değer kılan ne varsa tek tek, canlı ve cansız üzerinde birer dakika düşünüp her biri ile hayatta ilk kez ne zaman tanıştığınızı, sonra da gerçek anlamda ne zaman ‘tanıştığınızı’ keşfettiğinizi hatırlayın...
Ölçüleri farklı olsa da her biri ile oluşmuş bağların tümünü birbiriyle birleştirin…
İşte bütün o parçacıklardan geçen teğetin gelip düğümlendiği noktadaki değerler bütününün izdüşümü, sizin itibarınızın ana eksenini oluşturur…
Öyle bir eksen ki, telgraf telindeki kuş gibidir… En küçük bir dikkatsiz ya da gürültülü harekette kaçar gider ve bir daha getirip aynı yere kondurmanız imkânsızdır…
Bu durum gerçekten de çok acımasız, insafsız, adaletsiz bir ortam yaratabilir zaman zaman…
İşte son yuhalanan ‘süper güç’... Dünya basınının 80 yaşındaki imparatoru Rupert Murdoch… “Özür dileriz” başlığıyla İngiliz gazetelerine tam sayfa ilan verse, bin defa özür dilese de ‘Telekulak Skandalı’nı bağışlatamayacak olan iletişim ilahı… Öncelikli olarak ailesinden özür dilemiş ve “Babamın gazetecilik standartlarını koruyamadım. Üzgünüm” demiş.
İtibarlı bir savaş muhabiri olan Sir Keith Murdoch’ın çok üzgün olduğunu ifade eden oğlu zor durumda…
Diyelim ki, haberi yoktu, bilmiyordu… Diyelim ki, yasalar karşısında bir sorunu yok… Diyelim ki, kurumu adına özür dileme büyüklüğünü gösterdi…
Çok geç… Kuş bir kere kaçmış artık… “İlk 11” dağılmış, çözülmüş…
Aziz Yıldırım Başkan’ın durumu farklı olmayabilir… Her suçlamadan aklansa dahi, algıda kuşu yerine kondurması zor artık… İtibar kuşu geri dönebilir, bir ihtimal. Ancak aynı yere konması zor… Yukarıda da belirttiğimiz gibi ‘acımasız, insafsız, adaletsiz bir ortam’ ama, gerçeklik ne yazık ki böyle…
Bertolt Brecht’i anmadan geçersek ayıp olur. “Şeytan, çekirgeye bayılır...” demiş usta… (Sinema Yazıları, Görsel Yayınlar 1977)…
Neden öyle demiş?
Çekirgenin nereye doğru ne zaman sıçrayacağı bilinmezmiş. Her an bir munzurluk, hınzırlık yapma olasılığı var gibi dururmuş ya… Çelişkiden hoşlanan ve ondan beslenen şeytan da bu duruma bayılırmış işte…
İtibar, kişinin veya kurumun –daha genelleştirilirse ülkenin- şahdamarıdır.
Bir başka deyişle, zıp zıp zıplayan çekirgeleri koklayarak kovalayan şeytanın nihai hedefe kilitlendiği yer...
Şeytan’ı yenmenin tek yolu vardır…
Kamuoyunda değil, kamu vicdanında aklanmayı başarmak…