“AK Parti sosyal demokratlaşıyor…”
17 EKİM 2010
Yukarıdaki sözü tartışmadan önce gazeteler ve TV’lerdeki bir haberi burada tekrar hatırlamaya çalışalım:
“Kamp sırasında aileler de unutulmadı. Kampın ilk gün bitiminde akşam, Kadın Kolları Başkanlığı’nca düzenlenen özel programda yazar ve konuşmacı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu milletvekillerine ve eşlerine ‘Aile İçi İletişim ve Mutluluk’ başlıklı bir konferans verecek.”
Hocayı yakından tanıma fırsatı buldum. İşinin dünya standartlarında uzmanıdır. AK Parti’nin ille de ‘kendi mahallesine’ yönelmemesi, her türlü mahallenin üzerinde bir yer tutmayı başaran böyle büyük bir ustayı davet ederek, ‘işi ehline teslim etmesi’ şayan-ı dikkattir…
Halkın tüm zamanlarda en çok itibar ettiği güven unsuru Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, TBMM dahil pek çok kurumun zor durumda kalmasına neden olan algılamadaki bir numaralı sorumlunun muhalefet olduğunu dile getirmeye, bu durum değişmeye başlayana kadar devam edeceğiz: Türkiye’de iktidar değil muhalefet sorunu vardır!..
Demokrasinin güçlenmesi adına muhalefetin güçlenmesi gerekir… En son araştırmaların da gösterdiği gibi, iktidar hâlâ alternatifsiz, muhalefet ise hâlâ güçsüzdür… En azından algı böyledir. En azından seçmen tercihi ölçümlemeleri durumun böyle olduğunu söylemektedir.
Doğan Cüceloğlu haberini duyunca, yine aklımdan kıyaslamalar geçti durdu…
***
Yazının başlığına aldığımız ‘kelam’, uzun zamandır duymaya alıştığımız bir tespittir. “Ne kadar ilerlemeci politika varsa AK Parti tarafından savunuluyor; sanki sosyal demokrat olan AK Parti de, CHP, neo-con (yeni-muhafazakâr) olmuş çıkmış…”
Ahmet Hakan’ın takıldığı ve kısmen de Mehmet Şevket Eygi’nin eleştirdiği, ‘estetik’, ‘life-style’ (yaşam üslûbu), köylülüğü öykünen tutumları; çevre konusundaki eksik duyarlılıkları hariç tutulursa, AK Parti’nin çizgisi ‘sosyal demokrat ilkeler açısından’ dikkatle izlenmeye değer…
Herhalde CHP de pür dikkat izliyor olmalı ki ‘me too’ (ben de yaparım, taklit) stratejisi olarak algılanmasını göze alıp, Başbakan’ın aylar önceden başlattığı İstanbul’daki çalışma ortamında düzenlenen toplantıları birer birer kopyalamaya başlamış… En azından algı bu. Tabii bildiğiniz gibi, “Algılar gerçektir, çünkü insanlar ona inanırlar”…
Kuramsal olarak ve yıllardır Türk aydınlarına yerleşmiş olan düşünce reflekslerine göre, Avrupa Birliği entegrasyonunu, özelleştirmeleri, Türkiye’nin aktif ve çözümlemeci dış siyaset yaklaşımını, sosyal devlet anlayışına uygun sağlık politikalarını, bölgedeki lider duruşunu, devlet bürokrasisinin yönetime damgasını vurma çabalarının engellenme meselesini, aslında kim savunmalıydı?
Aynı reflekslere göre yanıtlayalım: Herhalde sosyal demokratlar!..
Peki kim karşı çıkmalı bu adımlara? Tutucu muhafazakârlar değil mi?..
***
Oysa durum tam tersi!..
En azından egemen ‘hissiyat’ bu… Nerede? İnsanların ‘akıl haritası’nda…
Uluslar arası mesleki jargonda buna ‘mind map’ diyorlar… Bunu okumadan siyasi iletişimde yolunuzu bulmanız mümkün değil… Peki CHP’nin bunu acilen okumasını gerektiren sinyaller var mı? Var, hem de mebzul miktarda:
Başkanın başkanlıktan gidişi. Genel sekreterin Başkanın gidişini perde arkasından yönettiğini açıklaması...
Aynı genel sekreterin yeni başkanı “getirdiği”ni ifade etmesi...
Grup Başkanvekili’nin “29 Ekim resepsiyonuna katılmayacağız”, diye açıklama yaparken, hemen arkasından Başkanı “Hele durun bakalım, 29 Ekim’e daha çok var!” demesi...
Türban konusunda hazırlıksız bir çıkış yapıldıktan sonra parti içinde eski ve yeni dünya görüşünün amansız bir çatışmaya girmesi...
CHP’nin neredeyse tüm adımlarında iktidar partisini taklit ettiği izlenimini yaratması...
Ve nihayet, “yarın seçim olsa araştırmaları”nın sonuçları...
Tüm bunlara rağmen CHP yönetiminde ‘mind map’i adam gibi okuma konusunda hâlâ en ufak bir kırmızı ışık yanmıyorsa…
“Sizi ben bile kurtaramam” (*)…
(*) İsmet İnönü. 18 Nisan 1960
“Kamp sırasında aileler de unutulmadı. Kampın ilk gün bitiminde akşam, Kadın Kolları Başkanlığı’nca düzenlenen özel programda yazar ve konuşmacı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu milletvekillerine ve eşlerine ‘Aile İçi İletişim ve Mutluluk’ başlıklı bir konferans verecek.”
Hocayı yakından tanıma fırsatı buldum. İşinin dünya standartlarında uzmanıdır. AK Parti’nin ille de ‘kendi mahallesine’ yönelmemesi, her türlü mahallenin üzerinde bir yer tutmayı başaran böyle büyük bir ustayı davet ederek, ‘işi ehline teslim etmesi’ şayan-ı dikkattir…
Halkın tüm zamanlarda en çok itibar ettiği güven unsuru Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, TBMM dahil pek çok kurumun zor durumda kalmasına neden olan algılamadaki bir numaralı sorumlunun muhalefet olduğunu dile getirmeye, bu durum değişmeye başlayana kadar devam edeceğiz: Türkiye’de iktidar değil muhalefet sorunu vardır!..
Demokrasinin güçlenmesi adına muhalefetin güçlenmesi gerekir… En son araştırmaların da gösterdiği gibi, iktidar hâlâ alternatifsiz, muhalefet ise hâlâ güçsüzdür… En azından algı böyledir. En azından seçmen tercihi ölçümlemeleri durumun böyle olduğunu söylemektedir.
Doğan Cüceloğlu haberini duyunca, yine aklımdan kıyaslamalar geçti durdu…
***
Yazının başlığına aldığımız ‘kelam’, uzun zamandır duymaya alıştığımız bir tespittir. “Ne kadar ilerlemeci politika varsa AK Parti tarafından savunuluyor; sanki sosyal demokrat olan AK Parti de, CHP, neo-con (yeni-muhafazakâr) olmuş çıkmış…”
Ahmet Hakan’ın takıldığı ve kısmen de Mehmet Şevket Eygi’nin eleştirdiği, ‘estetik’, ‘life-style’ (yaşam üslûbu), köylülüğü öykünen tutumları; çevre konusundaki eksik duyarlılıkları hariç tutulursa, AK Parti’nin çizgisi ‘sosyal demokrat ilkeler açısından’ dikkatle izlenmeye değer…
Herhalde CHP de pür dikkat izliyor olmalı ki ‘me too’ (ben de yaparım, taklit) stratejisi olarak algılanmasını göze alıp, Başbakan’ın aylar önceden başlattığı İstanbul’daki çalışma ortamında düzenlenen toplantıları birer birer kopyalamaya başlamış… En azından algı bu. Tabii bildiğiniz gibi, “Algılar gerçektir, çünkü insanlar ona inanırlar”…
Kuramsal olarak ve yıllardır Türk aydınlarına yerleşmiş olan düşünce reflekslerine göre, Avrupa Birliği entegrasyonunu, özelleştirmeleri, Türkiye’nin aktif ve çözümlemeci dış siyaset yaklaşımını, sosyal devlet anlayışına uygun sağlık politikalarını, bölgedeki lider duruşunu, devlet bürokrasisinin yönetime damgasını vurma çabalarının engellenme meselesini, aslında kim savunmalıydı?
Aynı reflekslere göre yanıtlayalım: Herhalde sosyal demokratlar!..
Peki kim karşı çıkmalı bu adımlara? Tutucu muhafazakârlar değil mi?..
***
Oysa durum tam tersi!..
En azından egemen ‘hissiyat’ bu… Nerede? İnsanların ‘akıl haritası’nda…
Uluslar arası mesleki jargonda buna ‘mind map’ diyorlar… Bunu okumadan siyasi iletişimde yolunuzu bulmanız mümkün değil… Peki CHP’nin bunu acilen okumasını gerektiren sinyaller var mı? Var, hem de mebzul miktarda:
Başkanın başkanlıktan gidişi. Genel sekreterin Başkanın gidişini perde arkasından yönettiğini açıklaması...
Aynı genel sekreterin yeni başkanı “getirdiği”ni ifade etmesi...
Grup Başkanvekili’nin “29 Ekim resepsiyonuna katılmayacağız”, diye açıklama yaparken, hemen arkasından Başkanı “Hele durun bakalım, 29 Ekim’e daha çok var!” demesi...
Türban konusunda hazırlıksız bir çıkış yapıldıktan sonra parti içinde eski ve yeni dünya görüşünün amansız bir çatışmaya girmesi...
CHP’nin neredeyse tüm adımlarında iktidar partisini taklit ettiği izlenimini yaratması...
Ve nihayet, “yarın seçim olsa araştırmaları”nın sonuçları...
Tüm bunlara rağmen CHP yönetiminde ‘mind map’i adam gibi okuma konusunda hâlâ en ufak bir kırmızı ışık yanmıyorsa…
“Sizi ben bile kurtaramam” (*)…
(*) İsmet İnönü. 18 Nisan 1960