“Benim adım Ali!” yemedi…
31 ARALIK 2010
Yılın son günü yine her yılki ekip muhasebeye oturduk. Geçen yıl 2010 için kendimize, iş hayatının tamamen dışında bireysel ne hedefler koymuşuz? Hangilerini gerçekleştirmişiz? Hangilerinde çakılmışız? Arkadaşlar benim ‘kendime koyduğum hedeflere ulaşma performansımı’ yüz üzerinden 60 olarak belirlediler. Hiç olmazsa yüzde 80’lik bir puanı hak ettiğimi söyleyip 60’a itiraz etsem de, “Benim adım Ali!” falan desem de gözümün yaşına bakmadılar…
Bir arkadaş daha 60 aldı; diğerleri 50… Onlar bize armağan alacaklar. Ben, üzerinde imzamı taşıyan bi dolu kurşun kalem istedim.
Hiç de sevinilecek bir durum değil aslında. Sınıfı geçmiş gibi gözüküyoruz; ancak gerçekleştiremediğimiz bir dolu hedef kalmış…
Bu tür ‘soft’ (fikirsel) işlerde 70’in altı kabul edilemez bir skordur… Yarışı kazanmışız ama hayatta çakmışız aslında…
***
Sanırım Sabah gazetesiydi; bir araştırma yapmış. Falcıların geçen yıl 2010 için söylediklerine bakmışlar. Durum vahim. Hepsi çakılmış… Bir sürü palavra…
Keşke Sabah gazetesi, bir de spor yazarlarıyla ekonomi yazarlarının zaman zaman ortaya attıkları tahminlerine de bir baksaymış… Hele bu arkadaşlarımızın oyuncu ve takımların analizlerinde ortaya koydukları değerlendirmelerle, Türkiye’nin finansal durumu ve ekonomik rasyoları konusunda ileri sürdükleri görüşleri bir yıl sonra bir muhasebeye tabi tutsalarmış…
Dış politika yazarlarını hiç saymıyorum. Onlar ‘Siyasi Doğruculuk’ (Political Correctness) ustası oldukları için; bir yıl önce dedikleri ile şimdi söylediklerini karşılaştırmak çok zordur. Her zaman kesecekleri bir ahkâm, ‘ben demiştim’ (ya da yazmıştım) diyecekleri bir cümleleri vardır…
Aynı araştırmada kulüp başkanlarının sözleri de karşılaştırılabilir… Kaç kupa alacaklarını söylemişler ve sonuç ne olmuş, mesela…
***
Bu anlamda siyasilerin durumu hayli acıklıdır… En az özürlü olanlardan biri şüphesiz AK Parti’dir herhalde… Bir yandan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek beyin Meclis’te Bütçe görüşmeleri sırasında; öte yandan ne hikmetse giderek geç saatlerde yayınlanmaya başlayan ‘Ulusal Sesleniş’ konuşmasında Sayın Başbakan’ın 8 yılda nereden nereye gelindiğini anlattıkları konuşmalarında yaptıkları kıyaslamalar çok çarpıcıydı.
Buna rağmen, kamuoyu bazı sözleri kolay kolay unutmaz. YÖK’ün kaldırılacağı, Seçim Barajı’nın düşürtüleceği, dokunulmazlıkların kaldırılacağı ya da sınırlarının çok net çizilerek daraltılacağı konusunda verilmiş sözler AK Parti mensuplarının karşısına getirilmiyor mu?..
***
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Benim adım Kemal!” teminatıyla -ki bu halk ona bu krediyi vermeye çoktan hazır, böyle feodal bir ‘teminata’ hiç gerek yoktu- ortaya koyduğu 41 vaat, şimdiden kendisine ayak bağı olmaya başladı…
Bırakın gerçekleşme ihtimallerinin düşük olup olmamasını, kaynaklarının bulunup bulunamayacağı tartışmasını; sadece bu yaklaşım bile, siyasi iletişim açısından en kusurlu zihniyet örneklerinden biridir…
Türk seçmenin zaten odaklanma sorunu vardır… ‘Balık hafızasına sahip olmakla’ eleştirilen seçmene böyle bir mesaj bombardımanı yapılır mı? Hepsi birbirine çarpan değil bölen etkisi yapar ve akıllarda sadece “Recep Bey” diye istihza yapan ve bir türlü iktidar olamayan ‘muhalif’ tavır kalıverir…
Oysa yıllar içinde seçmen davranışı değişmiştir; ‘irrasyonel’ (duygusal) karar sistematiği yerini son derece ‘rasyonel’ (aklî) bir muhakeme düzenine terk etmiştir…
Onun için vaatlerde dikkat etmek gerekir… Aynen yıllık tahmin yaparken olduğu gibi.
Hepinize esenlik dolu bir yıl diliyorum…
Bir arkadaş daha 60 aldı; diğerleri 50… Onlar bize armağan alacaklar. Ben, üzerinde imzamı taşıyan bi dolu kurşun kalem istedim.
Hiç de sevinilecek bir durum değil aslında. Sınıfı geçmiş gibi gözüküyoruz; ancak gerçekleştiremediğimiz bir dolu hedef kalmış…
Bu tür ‘soft’ (fikirsel) işlerde 70’in altı kabul edilemez bir skordur… Yarışı kazanmışız ama hayatta çakmışız aslında…
***
Sanırım Sabah gazetesiydi; bir araştırma yapmış. Falcıların geçen yıl 2010 için söylediklerine bakmışlar. Durum vahim. Hepsi çakılmış… Bir sürü palavra…
Keşke Sabah gazetesi, bir de spor yazarlarıyla ekonomi yazarlarının zaman zaman ortaya attıkları tahminlerine de bir baksaymış… Hele bu arkadaşlarımızın oyuncu ve takımların analizlerinde ortaya koydukları değerlendirmelerle, Türkiye’nin finansal durumu ve ekonomik rasyoları konusunda ileri sürdükleri görüşleri bir yıl sonra bir muhasebeye tabi tutsalarmış…
Dış politika yazarlarını hiç saymıyorum. Onlar ‘Siyasi Doğruculuk’ (Political Correctness) ustası oldukları için; bir yıl önce dedikleri ile şimdi söylediklerini karşılaştırmak çok zordur. Her zaman kesecekleri bir ahkâm, ‘ben demiştim’ (ya da yazmıştım) diyecekleri bir cümleleri vardır…
Aynı araştırmada kulüp başkanlarının sözleri de karşılaştırılabilir… Kaç kupa alacaklarını söylemişler ve sonuç ne olmuş, mesela…
***
Bu anlamda siyasilerin durumu hayli acıklıdır… En az özürlü olanlardan biri şüphesiz AK Parti’dir herhalde… Bir yandan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek beyin Meclis’te Bütçe görüşmeleri sırasında; öte yandan ne hikmetse giderek geç saatlerde yayınlanmaya başlayan ‘Ulusal Sesleniş’ konuşmasında Sayın Başbakan’ın 8 yılda nereden nereye gelindiğini anlattıkları konuşmalarında yaptıkları kıyaslamalar çok çarpıcıydı.
Buna rağmen, kamuoyu bazı sözleri kolay kolay unutmaz. YÖK’ün kaldırılacağı, Seçim Barajı’nın düşürtüleceği, dokunulmazlıkların kaldırılacağı ya da sınırlarının çok net çizilerek daraltılacağı konusunda verilmiş sözler AK Parti mensuplarının karşısına getirilmiyor mu?..
***
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Benim adım Kemal!” teminatıyla -ki bu halk ona bu krediyi vermeye çoktan hazır, böyle feodal bir ‘teminata’ hiç gerek yoktu- ortaya koyduğu 41 vaat, şimdiden kendisine ayak bağı olmaya başladı…
Bırakın gerçekleşme ihtimallerinin düşük olup olmamasını, kaynaklarının bulunup bulunamayacağı tartışmasını; sadece bu yaklaşım bile, siyasi iletişim açısından en kusurlu zihniyet örneklerinden biridir…
Türk seçmenin zaten odaklanma sorunu vardır… ‘Balık hafızasına sahip olmakla’ eleştirilen seçmene böyle bir mesaj bombardımanı yapılır mı? Hepsi birbirine çarpan değil bölen etkisi yapar ve akıllarda sadece “Recep Bey” diye istihza yapan ve bir türlü iktidar olamayan ‘muhalif’ tavır kalıverir…
Oysa yıllar içinde seçmen davranışı değişmiştir; ‘irrasyonel’ (duygusal) karar sistematiği yerini son derece ‘rasyonel’ (aklî) bir muhakeme düzenine terk etmiştir…
Onun için vaatlerde dikkat etmek gerekir… Aynen yıllık tahmin yaparken olduğu gibi.
Hepinize esenlik dolu bir yıl diliyorum…