“Bir bildikleri vardır!” durumu…
02 Mart 2023 - Yeni Şafak
Başlıktaki ifade hangi durumlarda kullanılır?.. Son günlerde bu soru kafama takılıp duruyor…
Şöyle açıklanabilir mi?..
Güvenmek ve inanmak istediğiniz insanlardan beklentileriniz vardır. Onlar zaten beklentileri ‘doğru yöneterek’ güveninizi kazanmışlardır… Vaatleri, vicdanınızda yer bulmuş, o vaatler yerine getirilince de ‘güven ilişkiniz’, inanca dönüşmüştür.
Öte yandan bazen öyle şeyler olur veya yapılır ki; bütün güveninize ve inancınıza rağmen ikna olamazsınız… Bununla birlikte inancınız ve güveniniz, nihai kararı vermenizi ertelemenize, günü kurtarmak için bir duyguya ‘sığınma’nıza neden olabilir: “Bir bildikleri vardır!” der geçersiniz…
Bir de “Şapkadan tavşan çıkarma” beklentisi vardır ki; en vahimi de budur. “Sonunda mutlaka bir şey bulunur, çıkmaz sokağın önü açılır…” inancı, geniş kadroların rehavetiyle sonlanırsa o zaman da başlıktaki cümle devreye girebilir…
Ancak bu cümleyi hangi sıklıkla ifade etmek zorunda kaldığınız, sizin güveninizi sorgulamanıza neden olabilir…
Öyle ki, “Bir bildikleri vardır” cümlesi sizin için bile ‘anlamsız gönül yelpazesi’ hâline gelebilir. Kritik kırılma noktasına yaklaşıldığının ifadesi de budur sanki…
İktidara ya da muhalefete sadakatle bağlı olanların bile “Acaba şimdi bunu neden yaptılar?”, “Acaba şimdi bunu neden yapmadılar?” diye sorguladığı ve bu sorgulamanın sonunda artık “Bir bildikleri vardır” tespitiyle tatmin olmadıkları o kritik kırılma noktası…
Acaba o noktanın öncesinde miyiz; üstünde miyiz; yoksa o sınırı geçtik mi?.. Bunu tespit etmek çok da kolay değil…
Genç kuşak iletişim ustalarından Furkan Demirci kardeşimiz üşenmemiş, Japon “Yeniden İnşa Ajansı”nın yüzlerce sayfalık raporlarının içine dalmış ve bir özet çalışmayı geliştirerek ilgili mercilere ulaştırmış (https://www.reconstruction.go.jp/english/index.html).
11 Mart 2011’de Tohoku’da meydana gelen 9.0 şiddetinde deprem ve oluşan tsunami sonrası Fukushima Nükleer Santrali’nde sızıntı ve patlama meydana gelmişti. Çernobil’den sonra en büyük nükleer felakete yol açan depremde 20 bin kişi can vermiş, 122 bin bina tamamen yıkılmış, yaklaşık 1 milyon bina orta ve hafif hasar almış, 1.150 km2’lik alan ve 470 bin kişi bölgeden tahliye edilmiş…
Japonya deprem ve nükleer felaketin maliyetini 154 milyar dolar olarak belirlemiş. Dünya Bankası hesaplarına göre ise bu rakam 235 milyarı bulmuş.
“Yeniden İnşa Ajansı”, depremden yaklaşık bir sene sonra, Şubat 2012’de kurulmuş. Bilimsel bir planlamayı 10 yıl içinde adım adım devreye sokmuşlar. Bugün gelinen noktada hâlâ bazı hususlarda 2011 öncesinin sosyoekonomik durumuna erişmemiş olduklarını da tespitle bu çalışmalarını 2030 yılına kadar sürdüreceklerini söylüyorlar.
Bizce ‘şapkadan çıkarılacak tavşan’ budur… Halka gerçekleri söylemek, süreç yönetimi için Japonya’nın adı geçen ajansından danışmanlık almak, en az 10 yıllık planlama yapmak, bu plana sıkı sıkıya bağlı kalmak, bütün demokratik kanalları açık tutmak ve kamuoyunu, yalnızca iyi gelişmeler hakkında değil, sürecin her aşamasıyla ilgili ayrıntılı biçimde bilgilendirmek… 1999’da yapılmayanı, şimdi yapabilmek…
Belki o zaman “Bir bildikleri vardır!” cümlesinden kurtulmak mümkün olabilir… Çünkü günümüz Türkiye’sinde ne muhalefet ne de iktidar sırtını bu cümleye yaslayarak muktedir olamaz…
Günün sözü
“Söylediklerimin yarısı anlamsızdır, ama diğer yarısı anlaşılsın diye bunları söylüyorum.”
Halil Cibran
Gözümüze takılanlar…
Şöyle açıklanabilir mi?..
Güvenmek ve inanmak istediğiniz insanlardan beklentileriniz vardır. Onlar zaten beklentileri ‘doğru yöneterek’ güveninizi kazanmışlardır… Vaatleri, vicdanınızda yer bulmuş, o vaatler yerine getirilince de ‘güven ilişkiniz’, inanca dönüşmüştür.
Öte yandan bazen öyle şeyler olur veya yapılır ki; bütün güveninize ve inancınıza rağmen ikna olamazsınız… Bununla birlikte inancınız ve güveniniz, nihai kararı vermenizi ertelemenize, günü kurtarmak için bir duyguya ‘sığınma’nıza neden olabilir: “Bir bildikleri vardır!” der geçersiniz…
Bir de “Şapkadan tavşan çıkarma” beklentisi vardır ki; en vahimi de budur. “Sonunda mutlaka bir şey bulunur, çıkmaz sokağın önü açılır…” inancı, geniş kadroların rehavetiyle sonlanırsa o zaman da başlıktaki cümle devreye girebilir…
Ancak bu cümleyi hangi sıklıkla ifade etmek zorunda kaldığınız, sizin güveninizi sorgulamanıza neden olabilir…
Öyle ki, “Bir bildikleri vardır” cümlesi sizin için bile ‘anlamsız gönül yelpazesi’ hâline gelebilir. Kritik kırılma noktasına yaklaşıldığının ifadesi de budur sanki…
İktidara ya da muhalefete sadakatle bağlı olanların bile “Acaba şimdi bunu neden yaptılar?”, “Acaba şimdi bunu neden yapmadılar?” diye sorguladığı ve bu sorgulamanın sonunda artık “Bir bildikleri vardır” tespitiyle tatmin olmadıkları o kritik kırılma noktası…
Acaba o noktanın öncesinde miyiz; üstünde miyiz; yoksa o sınırı geçtik mi?.. Bunu tespit etmek çok da kolay değil…
Genç kuşak iletişim ustalarından Furkan Demirci kardeşimiz üşenmemiş, Japon “Yeniden İnşa Ajansı”nın yüzlerce sayfalık raporlarının içine dalmış ve bir özet çalışmayı geliştirerek ilgili mercilere ulaştırmış (https://www.reconstruction.go.jp/english/index.html).
11 Mart 2011’de Tohoku’da meydana gelen 9.0 şiddetinde deprem ve oluşan tsunami sonrası Fukushima Nükleer Santrali’nde sızıntı ve patlama meydana gelmişti. Çernobil’den sonra en büyük nükleer felakete yol açan depremde 20 bin kişi can vermiş, 122 bin bina tamamen yıkılmış, yaklaşık 1 milyon bina orta ve hafif hasar almış, 1.150 km2’lik alan ve 470 bin kişi bölgeden tahliye edilmiş…
Japonya deprem ve nükleer felaketin maliyetini 154 milyar dolar olarak belirlemiş. Dünya Bankası hesaplarına göre ise bu rakam 235 milyarı bulmuş.
“Yeniden İnşa Ajansı”, depremden yaklaşık bir sene sonra, Şubat 2012’de kurulmuş. Bilimsel bir planlamayı 10 yıl içinde adım adım devreye sokmuşlar. Bugün gelinen noktada hâlâ bazı hususlarda 2011 öncesinin sosyoekonomik durumuna erişmemiş olduklarını da tespitle bu çalışmalarını 2030 yılına kadar sürdüreceklerini söylüyorlar.
Bizce ‘şapkadan çıkarılacak tavşan’ budur… Halka gerçekleri söylemek, süreç yönetimi için Japonya’nın adı geçen ajansından danışmanlık almak, en az 10 yıllık planlama yapmak, bu plana sıkı sıkıya bağlı kalmak, bütün demokratik kanalları açık tutmak ve kamuoyunu, yalnızca iyi gelişmeler hakkında değil, sürecin her aşamasıyla ilgili ayrıntılı biçimde bilgilendirmek… 1999’da yapılmayanı, şimdi yapabilmek…
Belki o zaman “Bir bildikleri vardır!” cümlesinden kurtulmak mümkün olabilir… Çünkü günümüz Türkiye’sinde ne muhalefet ne de iktidar sırtını bu cümleye yaslayarak muktedir olamaz…
Günün sözü
“Söylediklerimin yarısı anlamsızdır, ama diğer yarısı anlaşılsın diye bunları söylüyorum.”
Halil Cibran
Gözümüze takılanlar…
- İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) “Enstrüman Destek Fonu” oluşturmuş. 18 Mart’taki Tamino konseri de dâhil olmak üzere tüm 2023 bütçesinden, deprem bölgesinde kültür-sanat alanındaki çalışmalar için kaynak ayrılacakmış. Deprem felaketinden etkilenen müzik öğrencilerine ve eğitmenlerine enstrüman temin edilecekmiş. Pozitif Müzik’in de katkıda bulunacağı proje, doremusic ve Zuhal Müzik iş birliğiyle hayata geçirilecekmiş. Ayrıca yeni kurum ve kuruluşların da katkılarıyla fonun daha da genişletilmesi hedefleniyormuş. Fona başvurmak isteyen öğretmenler ve öğrencilerin, 30 Mayıs tarihine kadar şuradaki formu doldurmaları gerekiyormuş: shorturl.at/uwEJK. Depremin kültürel yaşamı da derinden sarstığını unutmadan bu türden yatırımları desteklemek çok kıymetli. (İKSV Medya İlişkileri)
- İGA İstanbul Havalimanı’nda yolculara uçuş öncesi ve sonrası yiyecek ve içecek hizmeti sunan TUM, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Avşar Kampüsü’ne kurduğu sahra mutfağında, günlük 5000 adet 3 öğün sıcak yemeği afetzedelere servis ediyormuş. Ayrıca bölgede ulaşım imkânı az olan köylere gıda ve sıcak yemek yardımı götürüyormuş. Firma, her biri günlük 10 bin adet ekmek üretim kapasitesine sahip 8 endüstriyel fırını da Kahramanmaraş, Gaziantep ve Hatay’a ulaştırmak üzere ilgili yerel yönetimlere teslim etmiş. Bu ve bunun gibi desteklerin bölgede ihtiyaç devam ettiği sürece ulaşması son derece kıymetli.
- Global Marketer Week, 12 yıl sonra yeniden İstanbul’da düzenlenecekmiş. Dünya Reklamverenler Federasyonu (WFA) ve Reklamverenler Derneği iş birliğiyle Nisan ayında Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’ndeki gerçekleşecek Küresel Pazarlama Konferansı’nın ana teması olan “Sürdürülebilir Büyüme” üç ana başlık altında ele alınacakmış: Etkin İş Ortaklıkları; Ölçümleme; İnovasyon ve Yaratıcılık… Bu üç kavram, neredeyse her sorunun cevabı olarak karşımıza çıkıyor… Artık iyice inceleyip, iş alanlarımıza uyarlamayı daha fazla geciktirmesek mi?.. (marketingturkiye.com)