“Felaket Kapitalizmi”ni anlamadan siyasi kurgu yapılamaz…
19 ARALIK 2010
Saat 23.00’ü geçiyordu. Eve biraz ileri saatlerde geldiğimde her zaman yaptığım gibi soyunup dökünüp TV’nin karşısına geçmiştim... ‘Geç haberler’e bakacaktım. Eskiden NTV’de Banu Güven’e takılırdım. Ama o bana ihanet edip (!), benim evde olmadığım erken saatlere geçti. Şimdiki favorim Sky Türk’deki “Son Nokta”. İlkin Güneş’in sunduğu program bana bütün günü özetler.
Son Nokta henüz başlamamıştı. Digiturk’de 30’lu kanallardan başladım 43’e doğru geliyorum. 24’de gözüm bir belgesele takıldı. Yarısından yakalamış olmama rağmen ayrılamadım 24’ten… Aklım haberlerde kaldı, ancak sonuna kadar izlemeden edemedim…
***
Abarttığım sanılabilir; ancak içtenlikle iddiamın arkasında durduğumun bilinmesinde yarar var. Eğer abartıyorsam da nedeni o içtenlikten başka bir şey değildir…
Aşağıda sıralayacağım durumların içinden çıkabilmek için bu TV belgeselini izlemek ve kitabı okumanın şart olduğunu söylemek istiyorum:
1. Şu sıra Türkiye’de nelerin olup bittiğini anlamak için…
2. Başta CHP, herhangi bir siyasi partinin ‘marka vaadini’ oluşturabilmesi, gelecek tasarımını ‘okuyabilmesi’, ‘okutabilmesi’ için…
3. Gençlerin uzun bir aradan ve ‘apolitizasyon’ döneminden sonra neden şimdi yeniden ‘kıpraştığını’ kavrayabilmek için…
4. Dünyada ve Türkiye’de 2011 seçimler sonrası da dâhil yakın gelecekte neler olabileceği üzerine akıl yürütebilmek için…
5. Çağa, dünyaya ve çevreye ‘attached’ (bağlı, ilişik, ilintili) olmak için…
Ezcümle ‘kopuk’ olmamak, tüketim toplumluluğunun yarattığı sahte parlaklıkla gözleri kamaştırıp, gerçek dışı bir körlüğün içine düşmemek için…
Kitap ve belgeselin adı “Şok Doktrini” (The Shock Doctrine)… Kitap bu yıl Agora Kitaplığı’ndan Selim Özgül’ün çevirisiyle çıkmış. Belgeselin senaryosu da, kitabın yazarı Naomi Klein’a ait… Klein aynı zamanda belgeselde rol de almış.
Kim Naomi Klein? “No Logo, Küresel Markalar Hedef Tahtasında”nın yazarı (Bilgi Yayınevi, 2002)…
İki de en az yazarı kadar ünlü yönetmeni var belgeselin: Michael Winterbottom ve Mat Whitecross… Bu ikilinin çektikleri “The Road to Guantanamo” dahil konulu ve belgesel filmleri izlemekte yarar var. Ne adına? Dünyada yere sağlam basmak adına…
***
Naomi Klein’in bir meselesi var. Üstünde durduğu kavram, “Felaket Kapitalizmi”… Çok kaba bir özetle diyor ki: “Neo-liberal kapitalizm, baskın gücünü elde tutmak için, doğal felaketlerden, savaşlardan ve terörden beslenir.”
Belgesel olağanüstü görüntülerle 1950’lerden başlayarak günümüze kadar dünyadaki küresel değişimleri sebep sonuç ilişki zinciri içinde iç içe aktararak günümüze kadar getiriyor…
Bize yıllarca insanlık, özgürlük ve demokrasi dersi vermiş olanların nerelerden geldiğini görmekte yarar var. Yakın tarihte bizde olup bitenle dünyada olanların ilişkisini kavramak, basit bir ‘interpolasyon’ ile (bkz. Vikipedi sözlük) yarın bizde ve dünyada ne olabileceği konusunda ayakları yere basan bir görüş sahibi olmayı kolaylaştırabilir.
Başta pek çok kişinin umut bağladığı ‘Yeni CHP’ olmak üzere, tüm siyasi inanç gruplarının bu belgeseli izlemesinde yarar olacaktır.
Umarım Kanal 24 yeniden gösterir. Ben, program müdürü Alkım Uyar vasıtasıyla ilgililerden izin alıp bütün çalışma arkadaşlarıma göstereceğim… Sizi de bekleriz…
CHP nasıl marka dersiniz?
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu yine bizim sahaya girmiş… Demiş ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal tarihine baktığınız zaman CHP dışında ayakta kalan hiçbir marka yok!”
Aklıma nedense hemen Ali Muhiddin Hacıbekir, Eyüp Sabri Tuncer veya Rebul Kolonyaları, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Oğulları, Hacı Şakir, Vefa Bozacısı geldi…
İyi ürünlerin altına imza atan, saygın, algıları son derece ruhumuza işleyen, köklü markalar… Peki uluslararası pazarlarda rekabetçi ticari başarıları (belki de CHP gibi istemiyor oldukları düşünülebilir) bugün için söz konusu mudur? Hayır. Kendi saygın dünyalarında öyle kalakalmış duygusu yaratırlar. Öyle olmasalar bile…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun çevresinde marka konusu bilen çok sayıda uzman var. Onlara bir sorsun…
Amma talimatname ha!..
Okuyup da “Yuh!” dememek çok zor… Bize ve tüm dünyaya her daim ‘insanlık ve medeniyet dersi’ vermeye kalkan İsviçre’nin devler tarafından kurtarıldıktan sonra toparlanmaya çalışan en büyük bankası UBS, yayımladığı 43 sayfalık kılık-kıyafet talimatnamesinde, kadın ve erkek çalışanların nasıl giyineceklerini belirlemeye kalkmış…
Kadınlar bol ve ten rengi iç çamaşırı giyecekmiş; dar etekten vazgeçecekmiş; göz alıcı mücevher takmayacaklarmış; dikkat çekici tırnak boyası sürmeyeceklermiş. İç çamaşırları ise dışarıdan belli olmayacak, sutyenleri falan da görünmeyecek, öğle yemeğinden sonra değil sadece duş aldıktan sonra makyaj yapıp parfüm sıkabileceklermiş. Kadınların 7 erkeklerin 3’ten fazla takı takmaları yasaklanmış…
Yasaklar ve sınırlamalar kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı böyle uzayıp gidiyor… Sonra da dönüp yıllardır gündemimizin kenarına bile değmemiş olan başörtüsünü bize tartıştırıp durmuyorlar mı, gel de şaşırma!..
Son Nokta henüz başlamamıştı. Digiturk’de 30’lu kanallardan başladım 43’e doğru geliyorum. 24’de gözüm bir belgesele takıldı. Yarısından yakalamış olmama rağmen ayrılamadım 24’ten… Aklım haberlerde kaldı, ancak sonuna kadar izlemeden edemedim…
***
Abarttığım sanılabilir; ancak içtenlikle iddiamın arkasında durduğumun bilinmesinde yarar var. Eğer abartıyorsam da nedeni o içtenlikten başka bir şey değildir…
Aşağıda sıralayacağım durumların içinden çıkabilmek için bu TV belgeselini izlemek ve kitabı okumanın şart olduğunu söylemek istiyorum:
1. Şu sıra Türkiye’de nelerin olup bittiğini anlamak için…
2. Başta CHP, herhangi bir siyasi partinin ‘marka vaadini’ oluşturabilmesi, gelecek tasarımını ‘okuyabilmesi’, ‘okutabilmesi’ için…
3. Gençlerin uzun bir aradan ve ‘apolitizasyon’ döneminden sonra neden şimdi yeniden ‘kıpraştığını’ kavrayabilmek için…
4. Dünyada ve Türkiye’de 2011 seçimler sonrası da dâhil yakın gelecekte neler olabileceği üzerine akıl yürütebilmek için…
5. Çağa, dünyaya ve çevreye ‘attached’ (bağlı, ilişik, ilintili) olmak için…
Ezcümle ‘kopuk’ olmamak, tüketim toplumluluğunun yarattığı sahte parlaklıkla gözleri kamaştırıp, gerçek dışı bir körlüğün içine düşmemek için…
Kitap ve belgeselin adı “Şok Doktrini” (The Shock Doctrine)… Kitap bu yıl Agora Kitaplığı’ndan Selim Özgül’ün çevirisiyle çıkmış. Belgeselin senaryosu da, kitabın yazarı Naomi Klein’a ait… Klein aynı zamanda belgeselde rol de almış.
Kim Naomi Klein? “No Logo, Küresel Markalar Hedef Tahtasında”nın yazarı (Bilgi Yayınevi, 2002)…
İki de en az yazarı kadar ünlü yönetmeni var belgeselin: Michael Winterbottom ve Mat Whitecross… Bu ikilinin çektikleri “The Road to Guantanamo” dahil konulu ve belgesel filmleri izlemekte yarar var. Ne adına? Dünyada yere sağlam basmak adına…
***
Naomi Klein’in bir meselesi var. Üstünde durduğu kavram, “Felaket Kapitalizmi”… Çok kaba bir özetle diyor ki: “Neo-liberal kapitalizm, baskın gücünü elde tutmak için, doğal felaketlerden, savaşlardan ve terörden beslenir.”
Belgesel olağanüstü görüntülerle 1950’lerden başlayarak günümüze kadar dünyadaki küresel değişimleri sebep sonuç ilişki zinciri içinde iç içe aktararak günümüze kadar getiriyor…
Bize yıllarca insanlık, özgürlük ve demokrasi dersi vermiş olanların nerelerden geldiğini görmekte yarar var. Yakın tarihte bizde olup bitenle dünyada olanların ilişkisini kavramak, basit bir ‘interpolasyon’ ile (bkz. Vikipedi sözlük) yarın bizde ve dünyada ne olabileceği konusunda ayakları yere basan bir görüş sahibi olmayı kolaylaştırabilir.
Başta pek çok kişinin umut bağladığı ‘Yeni CHP’ olmak üzere, tüm siyasi inanç gruplarının bu belgeseli izlemesinde yarar olacaktır.
Umarım Kanal 24 yeniden gösterir. Ben, program müdürü Alkım Uyar vasıtasıyla ilgililerden izin alıp bütün çalışma arkadaşlarıma göstereceğim… Sizi de bekleriz…
CHP nasıl marka dersiniz?
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu yine bizim sahaya girmiş… Demiş ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal tarihine baktığınız zaman CHP dışında ayakta kalan hiçbir marka yok!”
Aklıma nedense hemen Ali Muhiddin Hacıbekir, Eyüp Sabri Tuncer veya Rebul Kolonyaları, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Oğulları, Hacı Şakir, Vefa Bozacısı geldi…
İyi ürünlerin altına imza atan, saygın, algıları son derece ruhumuza işleyen, köklü markalar… Peki uluslararası pazarlarda rekabetçi ticari başarıları (belki de CHP gibi istemiyor oldukları düşünülebilir) bugün için söz konusu mudur? Hayır. Kendi saygın dünyalarında öyle kalakalmış duygusu yaratırlar. Öyle olmasalar bile…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun çevresinde marka konusu bilen çok sayıda uzman var. Onlara bir sorsun…
Amma talimatname ha!..
Okuyup da “Yuh!” dememek çok zor… Bize ve tüm dünyaya her daim ‘insanlık ve medeniyet dersi’ vermeye kalkan İsviçre’nin devler tarafından kurtarıldıktan sonra toparlanmaya çalışan en büyük bankası UBS, yayımladığı 43 sayfalık kılık-kıyafet talimatnamesinde, kadın ve erkek çalışanların nasıl giyineceklerini belirlemeye kalkmış…
Kadınlar bol ve ten rengi iç çamaşırı giyecekmiş; dar etekten vazgeçecekmiş; göz alıcı mücevher takmayacaklarmış; dikkat çekici tırnak boyası sürmeyeceklermiş. İç çamaşırları ise dışarıdan belli olmayacak, sutyenleri falan da görünmeyecek, öğle yemeğinden sonra değil sadece duş aldıktan sonra makyaj yapıp parfüm sıkabileceklermiş. Kadınların 7 erkeklerin 3’ten fazla takı takmaları yasaklanmış…
Yasaklar ve sınırlamalar kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı böyle uzayıp gidiyor… Sonra da dönüp yıllardır gündemimizin kenarına bile değmemiş olan başörtüsünü bize tartıştırıp durmuyorlar mı, gel de şaşırma!..