“Kurtar bizi usta!”…
30 nİSAN 2011
Bütün siyasi partilere küçük bir tavsiye:
Çağan Irmak’ın (Issız adam, Ulak, Babam Ve Oğlum, Çemberimde Gül Oya, Asmalı Konak) çektiği son “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası için çektiği reklam filmini izlesinler ve kendilerine sorsunlar… “Bizim yaptığımız kampanyalarda bu filmdeki duygusal mesajdan daha iyi bir iletişim taşıyıcısı var mı, yok mu?”
Masa başında oturup “İnsanlar bu seçimde de somut vaatlere değil, duygusal uyarılmalarına göre oy kullanacaklar; güvenle vaat arasındaki dengeyi sağlayacak olan duygusal ortamı yaratmak çok önemlidir” diye ahkâm kesmek yetmez. O duygusal ortamın yaratılması için 44 gün kaldı… Hâlâ zaman var…
Koyun bu filmi ortaya, çağırın reklamcılarınızı… “Daha duygusalını ve etkilisini yapabilecek misiniz?” diye sorun… Ya da, şahsen tanımıyor olmama rağmen uzaktan işine büyük saygı duyduğum Çağan Irmak’ı bizzat davet edin… “Kurtar bizi usta!” deyin… Bu işlere kalkışmadan da “Wag the Dog” (Başkanın Adamları) filmini izleyin. Oradaki tartışmalı yönteme değil Başkan’ı kurtaran formüle dikkat edin: Bir adet ‘Büyük Fikir’ ve bir adet ‘usta’ iletişimci (mesela, işte Çağan Irmak)… Kabul ederse teslim ediver kampanyanın ana eksenini… En az 10 puan fark eder…
“Baba Beni Okula Gönder”in konusu mesajı gibi son derece yalın:
Kırsal kesimde olduğu anlaşılan bir sınıfta öğretmen yoklama yapmaktadır. Erkekler sınıftadır. Sonra kız çocukların adları okunmaya başlar…
“Zehra!”… Sırtında çalı çırpı ile evin yolunu tutmuş olan bir kız çocuğu elini kaldırır, “Burada!”…
“Oya!”… Traktörün römorkunda diğer kadınlarla oturmuş tarlaya gitmekte olan kız çocuğu yanıt verir: “Burada!”…
Sonra sırasıyla, tavuklara yem veren Hatice; serada çalışan Gül, inekleri sağdığı ahırdan elinde güğümlerle çıkan Ayşegül ve düğün gecesi yatağa oturmuş kocasını bekleyen, hüzünlü fakat vakur Fatma; adları okundukça, ruh hallerine uygun ses tonuyla “Burada!” diye yanıt verirler…
Sonra dış ses: “Onların yeri burası değil; okul!”…
5 yılda 10 bin kız çocuğunun okula gönderildiğini, ayda 40 TL ödeyerek 10 bin çocuğun daha okuluna kavuşturulabileceğini kısa açıklamalardan öğreniriz…
Çok etkili… Ellerine, aklına, ruhuna sağlık sevgili Çağan Irmak… İnşallah bir gün kısmet olur tanışırız… Ancak benden önce seninle tanışması gereken siyasiler var tabii… Ya da daha doğrusu, olmalı…
Her şey yolunda mı?
1976 ve 1977’de Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nde aradan 35 yıl geçmiş olmasına rağmen hafızalardan silinmemiş olan, katılımcılarının akıl ve gönüllerinde derin izler bırakmış Sinema Semineri’ni yöneten sevgili üstat Üstün Barışta, çalışmalardan birinde tahtaya bir cümle yazmıştı. Bir iki dakika o cümleye bakmamızı sağladıktan sonra, tahtayı temizlemiş, cümle de silinmişti…
Barışta, katılımcılara dönüp sormuştu: “Ben şimdi bu cümleyi sildim mi?”…
Lafın tamamının aptallara söyleneceği gerçeğinden hareketle bu çalışmaların çıktısının ne olduğu yolundaki akıl yürütmeleri sizin ‘muhayyile gücünüze’ bırakıp, iletişim boyutuyla bakıldığında “majör hata” olarak görülebilecek olan son ÖSYM krizine göz atalım…
Savcıyla görüşüp sonuçları açıklamışlar… Hapishanedekiler için yapılmış Fen Bilimleri Sınavı iptal edilmiş. ALES de 278 aday için tekrarlanacakmış… Yanlış basılmış (ciltlenmiş) kitapçık yüzünden…
Yani her şey yolunda.
Acaba yolunda mı?.. Tortu yok mu? Güven sarsılmadı mı? Kafalardaki karmaşa ve müphemiyet tamamen kalktı mı? Hasar ortadan kalktı mı? Tamir edilecek herhangi bir algı yok mu?
Tahtayı sildiniz mi?
Çağan Irmak’ın (Issız adam, Ulak, Babam Ve Oğlum, Çemberimde Gül Oya, Asmalı Konak) çektiği son “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası için çektiği reklam filmini izlesinler ve kendilerine sorsunlar… “Bizim yaptığımız kampanyalarda bu filmdeki duygusal mesajdan daha iyi bir iletişim taşıyıcısı var mı, yok mu?”
Masa başında oturup “İnsanlar bu seçimde de somut vaatlere değil, duygusal uyarılmalarına göre oy kullanacaklar; güvenle vaat arasındaki dengeyi sağlayacak olan duygusal ortamı yaratmak çok önemlidir” diye ahkâm kesmek yetmez. O duygusal ortamın yaratılması için 44 gün kaldı… Hâlâ zaman var…
Koyun bu filmi ortaya, çağırın reklamcılarınızı… “Daha duygusalını ve etkilisini yapabilecek misiniz?” diye sorun… Ya da, şahsen tanımıyor olmama rağmen uzaktan işine büyük saygı duyduğum Çağan Irmak’ı bizzat davet edin… “Kurtar bizi usta!” deyin… Bu işlere kalkışmadan da “Wag the Dog” (Başkanın Adamları) filmini izleyin. Oradaki tartışmalı yönteme değil Başkan’ı kurtaran formüle dikkat edin: Bir adet ‘Büyük Fikir’ ve bir adet ‘usta’ iletişimci (mesela, işte Çağan Irmak)… Kabul ederse teslim ediver kampanyanın ana eksenini… En az 10 puan fark eder…
“Baba Beni Okula Gönder”in konusu mesajı gibi son derece yalın:
Kırsal kesimde olduğu anlaşılan bir sınıfta öğretmen yoklama yapmaktadır. Erkekler sınıftadır. Sonra kız çocukların adları okunmaya başlar…
“Zehra!”… Sırtında çalı çırpı ile evin yolunu tutmuş olan bir kız çocuğu elini kaldırır, “Burada!”…
“Oya!”… Traktörün römorkunda diğer kadınlarla oturmuş tarlaya gitmekte olan kız çocuğu yanıt verir: “Burada!”…
Sonra sırasıyla, tavuklara yem veren Hatice; serada çalışan Gül, inekleri sağdığı ahırdan elinde güğümlerle çıkan Ayşegül ve düğün gecesi yatağa oturmuş kocasını bekleyen, hüzünlü fakat vakur Fatma; adları okundukça, ruh hallerine uygun ses tonuyla “Burada!” diye yanıt verirler…
Sonra dış ses: “Onların yeri burası değil; okul!”…
5 yılda 10 bin kız çocuğunun okula gönderildiğini, ayda 40 TL ödeyerek 10 bin çocuğun daha okuluna kavuşturulabileceğini kısa açıklamalardan öğreniriz…
Çok etkili… Ellerine, aklına, ruhuna sağlık sevgili Çağan Irmak… İnşallah bir gün kısmet olur tanışırız… Ancak benden önce seninle tanışması gereken siyasiler var tabii… Ya da daha doğrusu, olmalı…
Her şey yolunda mı?
1976 ve 1977’de Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nde aradan 35 yıl geçmiş olmasına rağmen hafızalardan silinmemiş olan, katılımcılarının akıl ve gönüllerinde derin izler bırakmış Sinema Semineri’ni yöneten sevgili üstat Üstün Barışta, çalışmalardan birinde tahtaya bir cümle yazmıştı. Bir iki dakika o cümleye bakmamızı sağladıktan sonra, tahtayı temizlemiş, cümle de silinmişti…
Barışta, katılımcılara dönüp sormuştu: “Ben şimdi bu cümleyi sildim mi?”…
Lafın tamamının aptallara söyleneceği gerçeğinden hareketle bu çalışmaların çıktısının ne olduğu yolundaki akıl yürütmeleri sizin ‘muhayyile gücünüze’ bırakıp, iletişim boyutuyla bakıldığında “majör hata” olarak görülebilecek olan son ÖSYM krizine göz atalım…
Savcıyla görüşüp sonuçları açıklamışlar… Hapishanedekiler için yapılmış Fen Bilimleri Sınavı iptal edilmiş. ALES de 278 aday için tekrarlanacakmış… Yanlış basılmış (ciltlenmiş) kitapçık yüzünden…
Yani her şey yolunda.
Acaba yolunda mı?.. Tortu yok mu? Güven sarsılmadı mı? Kafalardaki karmaşa ve müphemiyet tamamen kalktı mı? Hasar ortadan kalktı mı? Tamir edilecek herhangi bir algı yok mu?
Tahtayı sildiniz mi?