“Sen neymişsin be abi?..”
16 Eylül 2021 - yeni Şafak
Muhalefet bloğunun Cumhurbaşkanı adayını tespit etmemesinin sebebinin en başında ne geliyormuş?.. Kargaların bile güleceği bir gerekçe: “Şimdiden adayı tespit edersek seçimlere kadar yıpranır.”
Cumhurbaşkanı 20 senedir aday. Yirmi senedir yıpranmıyor. Bunlarınki bir buçuk senede yıpranacak. Demezler mi adama: “Kardeşim, sen de yıpranmayacak, tam tersine her geçen gün gücüne güç katacak bir aday seç.”
Hayır!.. Bunlarınki ille de yıpranacak türden.
Aday konusunda müphemiyet, HDP ile ilişkiler konusunda müphemiyet, “Dostlarla iktidara geleceğiz” sözündeki ‘dostlar’ konusunda müphemiyet (örneğin, Biden ‘dostlar’ arasında mı değil mi?), ‘tekil’-‘çoğul’ vaatler konusunda müphemiyet, parlamenter sisteme geri dönüşün nasıl gerçekleşeceği konusunda müphemiyet, PYD’nin terörist olup olmadığı konusunda müphemiyet, Türkiye’nin ‘interregional power’ (bölgeler arası güç) stratejisi konusunda müphemiyet…
Tamamını saymaya kalksak bizim köşenin hacmi yetmeyecek. Millet İttifakı’nın ideolojik ve düşünsel ana eksenini müphemiyet oluşturuyor. Bilindiği gibi müphemiyet de algılamanın baş düşmanıdır.
İşte bu yüzden zaman zaman muhalefet bloğunda kesinlikle gündeme gelmesi söz konusu olmayacak çatlakları varmış gibi gösteren ‘serzenişlerin’, ‘uyarıların’ ortaya çıkması kaçınılmazdır.
İyi Parti Genel Başkanının ortaya attığı ‘benzetmeleri’ (!) bu çerçevede değerlendirmekte yarar vardır. Seçim ikinci tura kalırsa Sayın Cumhurbaşkanı’nın karşısına kimin çıkacağı çok önemli. Bütün araştırmacılar, Peter Drucker’ın kültür-strateji için kullandığı o ünlü sözüne atfen, diyorlar ki: “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu sabah kahvaltısında yer.”
Eee o zaman kim çıkmalı? İşte o noktada Meral Hanım İBB Başkanı’nı işaret ediyor. Önce bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan Fatih Sultan Mehmet’e benzetiyor. Eleştirilerin sesi yükselince de geri adım atacağına, tam tersine, benzetmelerine Sultan Alparslan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de ekliyor.
Ülkenin kaderine ilişkin son derece ciddi bir mesele olmasa, MFÖ’nün ünlü şarkısını hatırlayacağız: “Sen neymişsin be abi?” … Yemek, seyahat ustası, Latin müziklerinin en muazzamını yapan ve perküsyonu en iyi çalan Ayhan Sicimoğlu için yazıldığı söylenen sözler, Cihan Başkanı (Cihan Padişahı’ndan mülhem) Ekrem Bey’e, reklamcı deyişiyle, ‘cuk’ oturmuyor mu?
Ekrem Bey seçildiği günden beri, Cumhurbaşkanlığını ve CHP Genel Başkanlığını hedeflemedi mi? Bu da en doğal hakkı değil mi? Bütün PR çalışmalarını bu hedefe göre organize etmedi mi? İstanbul’u, metrolarını tamamını kendisi yapmış gibi göstermeye çalışırken aynı hedefe odaklanmıyor mu? Öte yandan İstanbul ve Ankara’da başarılı olduğuna inanılan seçim formülünü hayata en iyi onun geçireceğine inananların sayısı az mı?
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Yıpranırmış adaylar. Madem Fatih Sultan Mehmet Han kadar muazzam ve muhteşem bir “lider” (lider kavramını Meral Hanım kullanmış), çıkarın Ekrem Bey’i… HDP’yi de pek güzel idare ediyor, üstüne bu kadar hevesli ve iddialı, yıpranacağına şahlanarak yürüsün gitsin.
Ama hayır!.. Ana eksende müphemiyet var ya. İçimizde tartışacağız. Dışımızda tartışacağız. ‘Dostlarla’ tartışacağız. Televizyonlarda tartışacağız. Sonra ortak ve ‘tekil’ olmayan bir noktada buluşacağız…
Anglosaksonlar, bu durumlar için ilginç bir deyim kullanırlar: “Paralysis by analysis”… (“Analiz yapmaktan paralize olmak” diye Türkçede karşılayabiliriz.)
Bu tür muhalefet AK Parti’ye iyi mi geliyor; kötü mü geliyor? İşte bu sorunun yanıtını, itiraf etmeliyim ki, tam olarak veremiyorum.
Cumhurbaşkanı 20 senedir aday. Yirmi senedir yıpranmıyor. Bunlarınki bir buçuk senede yıpranacak. Demezler mi adama: “Kardeşim, sen de yıpranmayacak, tam tersine her geçen gün gücüne güç katacak bir aday seç.”
Hayır!.. Bunlarınki ille de yıpranacak türden.
Aday konusunda müphemiyet, HDP ile ilişkiler konusunda müphemiyet, “Dostlarla iktidara geleceğiz” sözündeki ‘dostlar’ konusunda müphemiyet (örneğin, Biden ‘dostlar’ arasında mı değil mi?), ‘tekil’-‘çoğul’ vaatler konusunda müphemiyet, parlamenter sisteme geri dönüşün nasıl gerçekleşeceği konusunda müphemiyet, PYD’nin terörist olup olmadığı konusunda müphemiyet, Türkiye’nin ‘interregional power’ (bölgeler arası güç) stratejisi konusunda müphemiyet…
Tamamını saymaya kalksak bizim köşenin hacmi yetmeyecek. Millet İttifakı’nın ideolojik ve düşünsel ana eksenini müphemiyet oluşturuyor. Bilindiği gibi müphemiyet de algılamanın baş düşmanıdır.
İşte bu yüzden zaman zaman muhalefet bloğunda kesinlikle gündeme gelmesi söz konusu olmayacak çatlakları varmış gibi gösteren ‘serzenişlerin’, ‘uyarıların’ ortaya çıkması kaçınılmazdır.
İyi Parti Genel Başkanının ortaya attığı ‘benzetmeleri’ (!) bu çerçevede değerlendirmekte yarar vardır. Seçim ikinci tura kalırsa Sayın Cumhurbaşkanı’nın karşısına kimin çıkacağı çok önemli. Bütün araştırmacılar, Peter Drucker’ın kültür-strateji için kullandığı o ünlü sözüne atfen, diyorlar ki: “Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu sabah kahvaltısında yer.”
Eee o zaman kim çıkmalı? İşte o noktada Meral Hanım İBB Başkanı’nı işaret ediyor. Önce bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan Fatih Sultan Mehmet’e benzetiyor. Eleştirilerin sesi yükselince de geri adım atacağına, tam tersine, benzetmelerine Sultan Alparslan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de ekliyor.
Ülkenin kaderine ilişkin son derece ciddi bir mesele olmasa, MFÖ’nün ünlü şarkısını hatırlayacağız: “Sen neymişsin be abi?” … Yemek, seyahat ustası, Latin müziklerinin en muazzamını yapan ve perküsyonu en iyi çalan Ayhan Sicimoğlu için yazıldığı söylenen sözler, Cihan Başkanı (Cihan Padişahı’ndan mülhem) Ekrem Bey’e, reklamcı deyişiyle, ‘cuk’ oturmuyor mu?
Ekrem Bey seçildiği günden beri, Cumhurbaşkanlığını ve CHP Genel Başkanlığını hedeflemedi mi? Bu da en doğal hakkı değil mi? Bütün PR çalışmalarını bu hedefe göre organize etmedi mi? İstanbul’u, metrolarını tamamını kendisi yapmış gibi göstermeye çalışırken aynı hedefe odaklanmıyor mu? Öte yandan İstanbul ve Ankara’da başarılı olduğuna inanılan seçim formülünü hayata en iyi onun geçireceğine inananların sayısı az mı?
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Yıpranırmış adaylar. Madem Fatih Sultan Mehmet Han kadar muazzam ve muhteşem bir “lider” (lider kavramını Meral Hanım kullanmış), çıkarın Ekrem Bey’i… HDP’yi de pek güzel idare ediyor, üstüne bu kadar hevesli ve iddialı, yıpranacağına şahlanarak yürüsün gitsin.
Ama hayır!.. Ana eksende müphemiyet var ya. İçimizde tartışacağız. Dışımızda tartışacağız. ‘Dostlarla’ tartışacağız. Televizyonlarda tartışacağız. Sonra ortak ve ‘tekil’ olmayan bir noktada buluşacağız…
Anglosaksonlar, bu durumlar için ilginç bir deyim kullanırlar: “Paralysis by analysis”… (“Analiz yapmaktan paralize olmak” diye Türkçede karşılayabiliriz.)
Bu tür muhalefet AK Parti’ye iyi mi geliyor; kötü mü geliyor? İşte bu sorunun yanıtını, itiraf etmeliyim ki, tam olarak veremiyorum.