“The Untouchables” (Dokunulmazlar)!…
04 TEMMUZ 2011
Yönetmenliğini Brian De Palma’nın yaptığı, Kevin Costner, Sean Connery, Andy Garcia, Robert De Niro’nun başrolleri paylaştıkları ünlü filmin adı, “Dokunulmazlar” idi… Bu kavram yakın geçmişimize kadar Türkiye’de geçerliydi… Sonra sarsıldı bu inanç sistemi… Kimsenin göz yaşına bakılmamaya başladı…
Tamam da… Yine de durum kritik…
Eskilerin sık sık kullandıkları bir deyiştir: “Zurnanın zırt dediği” yer… Adalet sistemi, tutuklama süreçlerinde yaşadığı sıkıntının içinden henüz çıkamamışken, bir de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım başta futbol dünyamızın birçok ünlü ismiyle ‘içeride’ uğraşmak durumunda kalacak…
Sorun üç tanedir aslında: 1. Adaletin geç tecellisi,2. Tutukluluk sürelerinin, kamu vicdanını rencide edecek boyutta uzaması. 3. Bu kabul edilmesi zor tutukluluk sürelerinin karalama, itibarsızlaştırma, cezalandırma aracı olarak kullanıma açık olduğu algısının toplumda giderek yaygınlık kazanması. Bunun da doğal olarak gidip birinci maddeyi olumsuz yönde etkilemesi; bir ‘fasit daire’ (Facit markası ile alakası yoktur) sendromu yaratması…
Devlet’in işlevi nedir? Özetle üç başlıkta toplayabilir miyiz?..
1. Vatandaşların kendi aralarında ve devletle olan ilişkilerinde adaleti sağlama, 2. Güvenliği sağlamak ve 3. Ekonomik ve sosyal hayatı ‘kısmen’ düzenleyip denetlemek…
Bu üçlü içinde bir numaralı madde son yıllarda ciddi oranda hasar görmektedir… Bu hasarın temel nedeni ABD gibi demokrasinin tabana iyice yayıldığı, hâkim ve savcıların halk tarafından seçildiği ülkelerde çok yaygın olan ‘konuşma, açıklama, ifade etme’ diye özetleyebileceğimiz ‘iletişim’ süreçlerinin bizim yargı sistemimiz için söz konusu olmamasıdır… Adalet kendisini ifade edemez bizde…
Şimdi bir fırsat çıkmıştır sistemin önüne… Yıllardır elini kolunu sallayarak etrafta dolaşan ve “Bunlara kimse dokunamaz” diye anılan, fakat Susurluk’ta balonu patlayıp çivisi çıkmış olan ‘mafya – iş adamı – siyasetçi – Güvenlikçi’ dörtgeni dağılmaktadır… Pek çok mafya babası içeridedir…
Ancak yine de dikkatli olmak gerekir… Milletvekillerinden, generallerden, amirallerden, gazetecilerden oluşan, içeride ‘adaletin tecellisi’ için bekleşen, suçluluğu kanıtlanmamış ‘zanlılar ordusuna’ şimdi de futbol adamları katılmıştır…
Bu sefer olay, popüler kültürün en geniş alanını kapsadığı için tesir gücü çok daha yüksek bir ortam içinde cereyan etmektedir. Tek çıkış yolu vardır: Hız!..
Bu kez diğerlerine yapılmış olan yapılamaz… Bu insanlar aylarca ‘içeride’ tutulamaz. Kitle tepkisi ölçülemeyecek boyutlara gelebilir… O nedenle yargı ve karar sürecinin süratle sonuçlandırılması gerekir…
Kapitalizm Diyarbakır’a girdiğinde...
Bölgeden yeni dönmüş bir arkadaşımızın tespiti şöyleydi:
“Diyarbakır’daki billboardlarda ve benzeri reklam panolarında dev markalarımızın sloganlarını Kürtçe görmedikçe ve size rehberlik etmek için peşinize takılan, hatta eteğinize yapışan o güzelim yoksul çocuklar sokaklardan okullarına ya da evlerine dönmedikçe, Türkiye Cumhuriyeti’ni, başını ağrıtan bu büyük sorundan henüz kurtulmuş sayamayız.”
19 Ağustos’ta Kalender İnşaat’ın 60 milyon avroluk yatırımla Ninova Park AVM’yi hizmete açacakmış; Mango, Accessorize, Jeanslab ve LeeCooper da Diyarbakır’a girme hazırlığı içindeymiş… Kiler Gıda Grubu bölgeye ve Diyarbakır’a ciddi yatırım içinde… 21. yüzyılda sektörlerimiz bölgeyi yeni keşfediyorlar… İnşaat, başı çekti; sırada hizmet sektörü var...
Diyarbakır’a ya da Güneydoğu’ya yatırım yapılmasının eğitim gibi ‘şart’ olduğu gerçeği ağızlara sakız olup gitmiştir… Gelmiş geçmiş tüm muktedirlerin bunca yıllık çabalarının ‘gelir’ olarak hayata bir türlü doğru dürüst yansıyamayışına dertlenmemek elde değil. Bölgede kapitalizm gelişmezse hiçbir sorun çözülmez… Kapitalizmin en sofistike ve onu kalıcı kılıp kollayan ürünü ise marka ve iletişimdir… Bölgeye bu açıdan baktığımızda da gidilecek hayli yol var…
Diyarbakır’a kapitalizmin bir an önce girmesi lazım anlayacağınız...
Tamam da… Yine de durum kritik…
Eskilerin sık sık kullandıkları bir deyiştir: “Zurnanın zırt dediği” yer… Adalet sistemi, tutuklama süreçlerinde yaşadığı sıkıntının içinden henüz çıkamamışken, bir de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım başta futbol dünyamızın birçok ünlü ismiyle ‘içeride’ uğraşmak durumunda kalacak…
Sorun üç tanedir aslında: 1. Adaletin geç tecellisi,2. Tutukluluk sürelerinin, kamu vicdanını rencide edecek boyutta uzaması. 3. Bu kabul edilmesi zor tutukluluk sürelerinin karalama, itibarsızlaştırma, cezalandırma aracı olarak kullanıma açık olduğu algısının toplumda giderek yaygınlık kazanması. Bunun da doğal olarak gidip birinci maddeyi olumsuz yönde etkilemesi; bir ‘fasit daire’ (Facit markası ile alakası yoktur) sendromu yaratması…
Devlet’in işlevi nedir? Özetle üç başlıkta toplayabilir miyiz?..
1. Vatandaşların kendi aralarında ve devletle olan ilişkilerinde adaleti sağlama, 2. Güvenliği sağlamak ve 3. Ekonomik ve sosyal hayatı ‘kısmen’ düzenleyip denetlemek…
Bu üçlü içinde bir numaralı madde son yıllarda ciddi oranda hasar görmektedir… Bu hasarın temel nedeni ABD gibi demokrasinin tabana iyice yayıldığı, hâkim ve savcıların halk tarafından seçildiği ülkelerde çok yaygın olan ‘konuşma, açıklama, ifade etme’ diye özetleyebileceğimiz ‘iletişim’ süreçlerinin bizim yargı sistemimiz için söz konusu olmamasıdır… Adalet kendisini ifade edemez bizde…
Şimdi bir fırsat çıkmıştır sistemin önüne… Yıllardır elini kolunu sallayarak etrafta dolaşan ve “Bunlara kimse dokunamaz” diye anılan, fakat Susurluk’ta balonu patlayıp çivisi çıkmış olan ‘mafya – iş adamı – siyasetçi – Güvenlikçi’ dörtgeni dağılmaktadır… Pek çok mafya babası içeridedir…
Ancak yine de dikkatli olmak gerekir… Milletvekillerinden, generallerden, amirallerden, gazetecilerden oluşan, içeride ‘adaletin tecellisi’ için bekleşen, suçluluğu kanıtlanmamış ‘zanlılar ordusuna’ şimdi de futbol adamları katılmıştır…
Bu sefer olay, popüler kültürün en geniş alanını kapsadığı için tesir gücü çok daha yüksek bir ortam içinde cereyan etmektedir. Tek çıkış yolu vardır: Hız!..
Bu kez diğerlerine yapılmış olan yapılamaz… Bu insanlar aylarca ‘içeride’ tutulamaz. Kitle tepkisi ölçülemeyecek boyutlara gelebilir… O nedenle yargı ve karar sürecinin süratle sonuçlandırılması gerekir…
Kapitalizm Diyarbakır’a girdiğinde...
Bölgeden yeni dönmüş bir arkadaşımızın tespiti şöyleydi:
“Diyarbakır’daki billboardlarda ve benzeri reklam panolarında dev markalarımızın sloganlarını Kürtçe görmedikçe ve size rehberlik etmek için peşinize takılan, hatta eteğinize yapışan o güzelim yoksul çocuklar sokaklardan okullarına ya da evlerine dönmedikçe, Türkiye Cumhuriyeti’ni, başını ağrıtan bu büyük sorundan henüz kurtulmuş sayamayız.”
19 Ağustos’ta Kalender İnşaat’ın 60 milyon avroluk yatırımla Ninova Park AVM’yi hizmete açacakmış; Mango, Accessorize, Jeanslab ve LeeCooper da Diyarbakır’a girme hazırlığı içindeymiş… Kiler Gıda Grubu bölgeye ve Diyarbakır’a ciddi yatırım içinde… 21. yüzyılda sektörlerimiz bölgeyi yeni keşfediyorlar… İnşaat, başı çekti; sırada hizmet sektörü var...
Diyarbakır’a ya da Güneydoğu’ya yatırım yapılmasının eğitim gibi ‘şart’ olduğu gerçeği ağızlara sakız olup gitmiştir… Gelmiş geçmiş tüm muktedirlerin bunca yıllık çabalarının ‘gelir’ olarak hayata bir türlü doğru dürüst yansıyamayışına dertlenmemek elde değil. Bölgede kapitalizm gelişmezse hiçbir sorun çözülmez… Kapitalizmin en sofistike ve onu kalıcı kılıp kollayan ürünü ise marka ve iletişimdir… Bölgeye bu açıdan baktığımızda da gidilecek hayli yol var…
Diyarbakır’a kapitalizmin bir an önce girmesi lazım anlayacağınız...