“Vahşi yaratık…”
18 Şubat 2023 - Yeni Şafak
Halkın bir kesimi için yapılmış bu tanımın kime ait olduğu yazımızın sonunda anlaşılacaktır.
Görüşlerine çok kıymet verdiğim dostumuz Fazıl Oral ile uzun bir telefon konuşmasında ‘fikir teatisi’nde bulunduk. ‘Dertleştik’ dememek için böyle dedik…
Sohbetimizden upuzun bir makale çıkardı aslında. Ancak bu kez sadece bana hatırlattığı bir tespitle yetineceğiz: “İktidar olmak için ittifakları yönetmek şarttır.”
İttifak, kısa vadeli birliktelikler oluşturmak anlamına gelme. İlkesiz birlikten, tek hedefli bir araya gelmelerden söz edilemez.
İttifak kurulabilmesi için gerekli, bundan 18 yıl önce tespit ettiğimiz, iki adım daha var: 1. İstişare, 2. İkna (Bkz. “Algılama Yönetimi” adlı kitabımız IV. Bölüm, Madde 11: 3C ve 3İ Kuralı, s.219, 2005).
Yani, istişare ve ikna yoksa, geniş tabanlı, uzun edimli bir ittifakın tesisinin de mümkün olamayacağını söylemiş durmuşuz.
“Tek Yürek” kampanyasında bunu kısmen yaşayabildik. Fikrimizi soran büyük kuruluşlara “Çok dikkatli” davranmalarını, “Reklam kokan hareketlerden” kaçınmalarını söyledik.
Depremzedeler dâhil küçücük çocukların kumbaralarını boşaltıp bağışta bulunmaları ‘geniş tabanlı’ ittifakın kanıtıydı. Gözlerimiz bazı büyük kuruluşları ve varlıklı kişileri aradı. Onlar da bu ‘beşerî’ ittifak içinde yer alsalardı, o zaman devlet kuruluşlarının ellerindeki olanakları kârla büyüterek buradan sağladıkları fonlar üzerinden verdikleri destekler göze batmayacaktı.
Peki bazıları bu beşerî ittifakın içinde yer almaya neden direndiler?.. Bu hâle gelinmesi öyle birkaç günde olmadı… Yol, ilmek ilmek örülmüştü… Bu ilmeklerden birini ve sorumuzun cevabını Whatsapp gruplarından onlarca kez gönderilen, dün de yine dolaşıma sokulan 2014 tarihli, “Erdoğan Sebep Midir, Sonuç Mu?” başlıklı Zülfü Livaneli yazısının (https://www.livaneli.gen.tr/erdogan-sebep-midir-sonuc-mu/) bir bölümünde bulmak mümkün…
“[…] Tayyip Erdoğan sebep değil, bir sürecin sonucudur. Ve sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir.
Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü körüne peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür.
Bu halk yığının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lümpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu. […]”
Nasıl?
Ülkemiz siyasasına yıllarca hâkim olmuş, “Halka karşı halk için” sloganıyla özetlenen zihniyet bundan daha iyi nasıl anlatılabilirdi.
Biz hâlâ deprem bölgesine destek için canını dişine takarak koşturan 10 binlerin ve “Anadolu halkının acı çeken büyük insanlığıyla geleceğimizi aydınlatacağına” inananlardanız.
Günün sözü
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
M.K. Atatürk
Gözümüze takılanlar…
Görüşlerine çok kıymet verdiğim dostumuz Fazıl Oral ile uzun bir telefon konuşmasında ‘fikir teatisi’nde bulunduk. ‘Dertleştik’ dememek için böyle dedik…
Sohbetimizden upuzun bir makale çıkardı aslında. Ancak bu kez sadece bana hatırlattığı bir tespitle yetineceğiz: “İktidar olmak için ittifakları yönetmek şarttır.”
İttifak, kısa vadeli birliktelikler oluşturmak anlamına gelme. İlkesiz birlikten, tek hedefli bir araya gelmelerden söz edilemez.
İttifak kurulabilmesi için gerekli, bundan 18 yıl önce tespit ettiğimiz, iki adım daha var: 1. İstişare, 2. İkna (Bkz. “Algılama Yönetimi” adlı kitabımız IV. Bölüm, Madde 11: 3C ve 3İ Kuralı, s.219, 2005).
Yani, istişare ve ikna yoksa, geniş tabanlı, uzun edimli bir ittifakın tesisinin de mümkün olamayacağını söylemiş durmuşuz.
“Tek Yürek” kampanyasında bunu kısmen yaşayabildik. Fikrimizi soran büyük kuruluşlara “Çok dikkatli” davranmalarını, “Reklam kokan hareketlerden” kaçınmalarını söyledik.
Depremzedeler dâhil küçücük çocukların kumbaralarını boşaltıp bağışta bulunmaları ‘geniş tabanlı’ ittifakın kanıtıydı. Gözlerimiz bazı büyük kuruluşları ve varlıklı kişileri aradı. Onlar da bu ‘beşerî’ ittifak içinde yer alsalardı, o zaman devlet kuruluşlarının ellerindeki olanakları kârla büyüterek buradan sağladıkları fonlar üzerinden verdikleri destekler göze batmayacaktı.
Peki bazıları bu beşerî ittifakın içinde yer almaya neden direndiler?.. Bu hâle gelinmesi öyle birkaç günde olmadı… Yol, ilmek ilmek örülmüştü… Bu ilmeklerden birini ve sorumuzun cevabını Whatsapp gruplarından onlarca kez gönderilen, dün de yine dolaşıma sokulan 2014 tarihli, “Erdoğan Sebep Midir, Sonuç Mu?” başlıklı Zülfü Livaneli yazısının (https://www.livaneli.gen.tr/erdogan-sebep-midir-sonuc-mu/) bir bölümünde bulmak mümkün…
“[…] Tayyip Erdoğan sebep değil, bir sürecin sonucudur. Ve sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir.
Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü körüne peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür.
Bu halk yığının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lümpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu. […]”
Nasıl?
Ülkemiz siyasasına yıllarca hâkim olmuş, “Halka karşı halk için” sloganıyla özetlenen zihniyet bundan daha iyi nasıl anlatılabilirdi.
Biz hâlâ deprem bölgesine destek için canını dişine takarak koşturan 10 binlerin ve “Anadolu halkının acı çeken büyük insanlığıyla geleceğimizi aydınlatacağına” inananlardanız.
Günün sözü
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
M.K. Atatürk
Gözümüze takılanlar…
- Depremzedeler için hazırlanan yardımları Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı Denizcilik Genel Müdürlüğü ve İstanbul Liman Başkanlığı koordinasyonunda bölgeye götüren İDO’nun Adnan Menderes feribotu görevini tamamlamış. 3 karavan, 2 çekici, 2 mobil büfe aracı, büyük ve küçük jeneratörler, pompalar, 320 ton içme suyu, battaniye, maske, yetişkin ve çocuk kıyafetleri Mersin Limanı’nda tahliye edilmiş. Ardından İskenderun Limanı’ndan 636 depremzedeyi alan gemi, Alanya, Antalya ve Çeşme’ye uğrayarak İstanbul’a dönmüş. (Arma PR)
- LÖSEV, depremzedelere yardım malzemelerini 10 “İyilik TIRI ve Kamyonu” ile ulaştırmış. Tahliye edilen lösemi ve kanser hastası depremzedelerin Türkiye genelinde barınma ihtiyaçlarıyla da ilgilendiğini açıklayan Vakıf, lösemi ve kanser hastası depremzedelerin tedavilerini LÖSANTE Hastanesi’nde ücretsiz karşılıyormuş. Ayrıca depremzedelere doğum hizmeti de veriyorlarmış. (LÖSEV)
- Kahramanmaraşlı tekstil firması BLC Group Yönetim Kurulu Başkanı Şahin Balcıoğlu açıklamalarda bulunmuş: “İstihdam konusunda zor bir süreç bizi bekliyor. Yeri dolmayacak birçok çalışma arkadaşımızı kaybettik. Bazı çalışma arkadaşlarımız da psikolojik olarak çok hasar aldı. Kahramanmaraş ülkemiz için önemli sanayi kentlerinden biri. Depremden zarar gören diğer iller ile birlikte Türkiye ekonomisinin %20’sini oluşturuyor. Çalışma arkadaşlarımızı kaybetmemek için elimizden geleni yapmalıyız, aksi hâlde hem ülke ekonomisi için hem de ihracat için büyük bir kayıp olur. İstihdamı korumak için devlet, yabancı şirket, sektörler ve sektör temsilcilerinin desteklerinin en üst düzeyde verilmesi gerekir.” (Güldem Sağbili, Tılsım İletişim)
- Youthall, deprem bölgesinde ailesini, evini veya işini kaybetmiş 18-35 yaş arası gençler ile onların istihdamına katkı sağlamak isteyen şirketleri ve kurumları bir araya getirmek için çalışıyormuş. youthall.com/seninleyiz web sitesi üzerinden; depremden etkilenen gençler, “İş ve Staj Arıyorum” ve “Destek istiyorum” seçenekleri aracılığıyla ihtiyaçlarını belirtebiliyorlarmış. Şirket ve kurumlar da “İstihdam Sağlayacağım” ve “Destek Vereceğim” bölümleriyle taleplerini iletiyorlarmış (Sezen Mutlu Cingiz, Eti Danismanlik). Bu arada gazetemizin de bağlı olduğu Albayrak Grubu da afetten etkilenen vatandaşlara işe alımlarda öncelik vereceğini açıkladı.