“Zaten Türk değildi” diyecekler...
17 ARALIK 2006
Yaşam gibi ölümü de dramatikti. Onun filmini yapsaydım, o düşüş sahnesiyle başlardım. Slow motion... Bir konser salonundan çıkarken. Takılıp düşmeye başlama ânıyla başlar. Geri dönüşlerle bütün yaşamın dramatik anları yaşanır. Aralarda geri gelip düşme hareketinin devamı izlenir ve final... Başını çarptığı ve bir devrin, bir yaşamın noktalandığı an...
Eğer Ray adlı film olmasaydı, Ahmet Ertegün’ü ABD’lilerin nasıl gördüğünü hiçbir zaman tam olarak anlamayacaktık. En azından ben... Popüler kültür penceresinden bakıldığında, ABD’de Türkiye algısının altını Orhan Pamuk dahil herkesten fazla çizmiş olan Ertegün’ün yukarıdakine benzer bir filmini yapmak da eminim yine Amerikalılara düşecektir. Hayıflanmaya gerek yok. Atatürk ve döneminin filmini yapamamış bir ulusun çocuklarıyız biz. Ertegün kim ki?..
Eğer ABD’de ayrı tören yapılmaz; tek tören İstanbul’da organize edilirse, bakın kimler dünyanın dört bir tarafından kopup gelecekler...
Şimdi bazı kafatasçı, kıskanç, muhteris tayfası kalkıp Ahmet Ertegün’ün ne kadar Türk olduğunu tartışacak... TGRT işinde adamcağızı sarsmaya başlamışlardı zaten... Hiç sesinizi çıkarmayın. İçinizden “Kurt ulur, kervan yürür”, deyin... Sadece “Adı Türktü, Kendine sorulduğunda ‘Türküm’ derdi, Bodrum’da evi vardı, Üsküdar’daki Özbek Tekkesine gömülmek istemiş” diye ekleyin... O kadar yeter...
Türkiye’den ama Türkiye’de yok!
Pazarlamanın geldiği son nokta hiç de şaşırtıcı değil. Yıllardır bas bas bağırıyor akademisyenler, uzmanlar, hemen hemen her sektörden herkes: ‘Yerellik ve kültüre özen, iletişimde önemli bir meseledir. Bunu anlayan ve buna yatırım yapanların farklılaşmak adına şansları vardır’...
Coca Cola’nın her ülkenin kültür ve değerlerine gösterdiği saygı ile iletişim stratejisini, planlamasını ve uygulamasını yerelleştirmesi sadece takdir edilecek değil, örnek alınacak bir yaklaşımdır.
Bana sorarsanız, örnek alınacak ikinci bir marka daha oldu bu alanda: Adidas. Yeni projesi ‘Materials of the world’ (Dünyanın malzemeleri) uzun süre belli ki adından söz ettirecek. Türk kilimi motifli, Çin ipeğinden üretilen ve ejderha figürlü, Japon kimono desenli, Endonezya’dan esintili ayakkabılar, eşofmanlar, şapkalar...
Lütfen uzmanlarınızı dinleyin!
“Biz her şeyi biliriz. İletişim neymiş ki?” tavrı içinde olursan, olacak budur. Sana ait, senin adını taşıyan bir alışveriş merkezinde 3,5 yaşında bir kız çocuğu, bir süre önce 16 yaşında bir gencin yaşamına mal olan merdivenlerden düşer, ölür. Aynı yerde... Sen de hastaneye gider beyanat verirsin: “Burası sirk değil ki. Çarşı... Bu bir eğitim meselesidir!..”
Cevahir Alışveriş Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Aydoğan Cevahir’in sözlerini kamuoyu nasıl anlar biliyor musunuz? Şöyle: “Anne de cahil, çocuk da... Burada sirk hareketleri yapmanın ne alemi vardı? Kendi düşen ağlamaz!” Aydoğan Bey’in böyle demek istemediğine adım gibi eminim. Ama anlaşılan budur... Çünkü aynı saatlerde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Burak Hacıkasımoğlu, Cevahir’in sütten çıkmış ak kaşık olmadığını tespit eden bir açıklama yapmıştır.
Siz hâlâ “Kriz durumlarında iletişim nasıl yönetilir?” diye kimselere sormayın e mi? Bunun Acarlar’ın başına gelmiş krizden de büyük hasarlar bırakacağını söylersem, acaba uyanır, bir uzmana danışır mısınız? Hem de âcilen... Ya da danıştığınız biri varsa onun sözlerini dinler misiniz?... Siz kazançlı çıkarsınız...
Her şeyin tek düze olduğu dünyada farklılık yaratacak bir çalışma.
Bir de Türkiye’den giden malzemeler ile yapılan ayakkabı ve eşofmanları Türkiye’de de satsalarmış şahane olurmuş!
Taklit değil konsept
Akbank’ın Neo adını verdiği kart ile ilgili yaptığı reklam kampanyası çok şık. Kampanyanın reklam filminin Coca-Cola’nın benzer bir çalışmasından biraz fazla esinlendiğini iddia edenlerin sayısı az değil.
Hani gençler bir otomata para atarlar. Ondan sonra otomatın içini görürüz. Fantastik bir alemde, renk ve hareket cümbüşü içindeki bir masal beldesinde sevimli yaratıkçıklar tarafından üretilen Coca-Cola sonunda otomatın ağzından çıkıp gençlerin eline ulaşır. Neo da bu reklam filmine benziyormuş...
Evet. Diyelim ki benziyor... Hadi daha da ileri gidelim ve “Çok benziyor!” diyelim. Ne olacak! Bu konuyu burada çok tartıştık. Bir kez daha söyleyelim. Bu bir konsepttir. Sanat eseri değil. Onun için rahatlıkla alınır ve uygulanır. Binlerce örnek verebilirim. Bir tane vereyim, hepsine bedel. Hani deterjan reklamları için kullanılan ‘test formatı’ vardır. Neredeyse hepsi birbirinin aynıdır. “Üç paket bıraktık. Üç gün sonra gidip Mukaddes hanıma sorduk: ‘Hangisi daha beyaz yıkadı?’ O da ‘şu paket’ dedi: Şimdi gelin açalım o paketi. Aaa Dodo markaymış!” Ben çişimi tutmayı öğrendiğim günden beri bu format tüm deterjancılar tarafından kullanılır. Kim hırsız şimdi?
Eğer Ray adlı film olmasaydı, Ahmet Ertegün’ü ABD’lilerin nasıl gördüğünü hiçbir zaman tam olarak anlamayacaktık. En azından ben... Popüler kültür penceresinden bakıldığında, ABD’de Türkiye algısının altını Orhan Pamuk dahil herkesten fazla çizmiş olan Ertegün’ün yukarıdakine benzer bir filmini yapmak da eminim yine Amerikalılara düşecektir. Hayıflanmaya gerek yok. Atatürk ve döneminin filmini yapamamış bir ulusun çocuklarıyız biz. Ertegün kim ki?..
Eğer ABD’de ayrı tören yapılmaz; tek tören İstanbul’da organize edilirse, bakın kimler dünyanın dört bir tarafından kopup gelecekler...
Şimdi bazı kafatasçı, kıskanç, muhteris tayfası kalkıp Ahmet Ertegün’ün ne kadar Türk olduğunu tartışacak... TGRT işinde adamcağızı sarsmaya başlamışlardı zaten... Hiç sesinizi çıkarmayın. İçinizden “Kurt ulur, kervan yürür”, deyin... Sadece “Adı Türktü, Kendine sorulduğunda ‘Türküm’ derdi, Bodrum’da evi vardı, Üsküdar’daki Özbek Tekkesine gömülmek istemiş” diye ekleyin... O kadar yeter...
Türkiye’den ama Türkiye’de yok!
Pazarlamanın geldiği son nokta hiç de şaşırtıcı değil. Yıllardır bas bas bağırıyor akademisyenler, uzmanlar, hemen hemen her sektörden herkes: ‘Yerellik ve kültüre özen, iletişimde önemli bir meseledir. Bunu anlayan ve buna yatırım yapanların farklılaşmak adına şansları vardır’...
Coca Cola’nın her ülkenin kültür ve değerlerine gösterdiği saygı ile iletişim stratejisini, planlamasını ve uygulamasını yerelleştirmesi sadece takdir edilecek değil, örnek alınacak bir yaklaşımdır.
Bana sorarsanız, örnek alınacak ikinci bir marka daha oldu bu alanda: Adidas. Yeni projesi ‘Materials of the world’ (Dünyanın malzemeleri) uzun süre belli ki adından söz ettirecek. Türk kilimi motifli, Çin ipeğinden üretilen ve ejderha figürlü, Japon kimono desenli, Endonezya’dan esintili ayakkabılar, eşofmanlar, şapkalar...
Lütfen uzmanlarınızı dinleyin!
“Biz her şeyi biliriz. İletişim neymiş ki?” tavrı içinde olursan, olacak budur. Sana ait, senin adını taşıyan bir alışveriş merkezinde 3,5 yaşında bir kız çocuğu, bir süre önce 16 yaşında bir gencin yaşamına mal olan merdivenlerden düşer, ölür. Aynı yerde... Sen de hastaneye gider beyanat verirsin: “Burası sirk değil ki. Çarşı... Bu bir eğitim meselesidir!..”
Cevahir Alışveriş Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Aydoğan Cevahir’in sözlerini kamuoyu nasıl anlar biliyor musunuz? Şöyle: “Anne de cahil, çocuk da... Burada sirk hareketleri yapmanın ne alemi vardı? Kendi düşen ağlamaz!” Aydoğan Bey’in böyle demek istemediğine adım gibi eminim. Ama anlaşılan budur... Çünkü aynı saatlerde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Burak Hacıkasımoğlu, Cevahir’in sütten çıkmış ak kaşık olmadığını tespit eden bir açıklama yapmıştır.
Siz hâlâ “Kriz durumlarında iletişim nasıl yönetilir?” diye kimselere sormayın e mi? Bunun Acarlar’ın başına gelmiş krizden de büyük hasarlar bırakacağını söylersem, acaba uyanır, bir uzmana danışır mısınız? Hem de âcilen... Ya da danıştığınız biri varsa onun sözlerini dinler misiniz?... Siz kazançlı çıkarsınız...
Her şeyin tek düze olduğu dünyada farklılık yaratacak bir çalışma.
Bir de Türkiye’den giden malzemeler ile yapılan ayakkabı ve eşofmanları Türkiye’de de satsalarmış şahane olurmuş!
Taklit değil konsept
Akbank’ın Neo adını verdiği kart ile ilgili yaptığı reklam kampanyası çok şık. Kampanyanın reklam filminin Coca-Cola’nın benzer bir çalışmasından biraz fazla esinlendiğini iddia edenlerin sayısı az değil.
Hani gençler bir otomata para atarlar. Ondan sonra otomatın içini görürüz. Fantastik bir alemde, renk ve hareket cümbüşü içindeki bir masal beldesinde sevimli yaratıkçıklar tarafından üretilen Coca-Cola sonunda otomatın ağzından çıkıp gençlerin eline ulaşır. Neo da bu reklam filmine benziyormuş...
Evet. Diyelim ki benziyor... Hadi daha da ileri gidelim ve “Çok benziyor!” diyelim. Ne olacak! Bu konuyu burada çok tartıştık. Bir kez daha söyleyelim. Bu bir konsepttir. Sanat eseri değil. Onun için rahatlıkla alınır ve uygulanır. Binlerce örnek verebilirim. Bir tane vereyim, hepsine bedel. Hani deterjan reklamları için kullanılan ‘test formatı’ vardır. Neredeyse hepsi birbirinin aynıdır. “Üç paket bıraktık. Üç gün sonra gidip Mukaddes hanıma sorduk: ‘Hangisi daha beyaz yıkadı?’ O da ‘şu paket’ dedi: Şimdi gelin açalım o paketi. Aaa Dodo markaymış!” Ben çişimi tutmayı öğrendiğim günden beri bu format tüm deterjancılar tarafından kullanılır. Kim hırsız şimdi?