‘İnsan Perhizi’ çok yararlıdır...
23 OCAK 2012
Milliyet Sanat Dergisi’nin 40. Yıl sayısına özel bir ilgi ile göz attım. Derginin bence en önemli özelliği, dünya sanatının nabzını da -klasikleri hiç ihmal etmeden- tutabilmeyi ve popüler kültüre yakınlaşmasıyla da diğer sanat dergilerinden farklılaşmayı başarmasıydı. İlk yaratıcıları rahmetli Akal Atilla ve sevgili Zeynep Oral her türlü övgüyü hak ediyorlar. Şimdi dergi Filiz Aygündüz’ün yayın yönetmenliğinde yayınlanıyor. İstikrar, hele de yayıncılıkta zor iştir…
Milliyet Sanat’ın 40. Yıl sayısının sayfalarını karıştırırken hayli ‘popüler ve dramatik bir öyküye’ rastladım…
‘Kendisini MR makinesi sesiyle tanımlamış kadın...’ başlığıyla Dilara Omur’un yazısında hem popüler hem de derinlikli bir yaklaşım söz konusuydu. Başlıktaki kadın Charlotte Gainsbourg’du. Son olarak Lars von Trier’in ‘Melankoli/Melancholia’ adlı filminde rol almıştı. Jane Birkin ile Serge Gainsbourg’un kızı olarak da bilinir.
2007 yılında geçirdiği bir kazadan altı ay sonra baş ağrılarının nedenini anlamak için çektirdiği MR, hayatını kurtarmış. Beyin kanaması geçirdiği fark edilince hemen ameliyata alınmış. “Ölmekten bu kadar korktuğumu bilmiyordum. Kendimi hep çok cesur ve güçlü sanırdım. Ne kadar zayıf ve kırılgan olduğumu fark etmek benim için yeni bir deneyimdi” demiş. Birlikte hazırlayacakları albümde duygularını anlatabilmek için Amerikalı rock sanatçısı Beck’e, MR makinesinin sesini dinletmiş. Albümün adı da MR’ın Fransızca kısaltması olan ‘IMR’ olmuş.
Nilgün Belgün’ün daimi konuğu olarak katıldığım Cumartesi akşamları SkyTürk’de yayınlanan ‘Bildiğin Gibi Değil’de son hafta müzisyen ve seyyah Ayhan Sicimoğlu, gazeteci ve TV programcısı Sevim Gözay ve arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu’nu ağırladık. Üçü de müziğin sağlığı da olumlu yönde etkilediği konusunda fikir birliği içindeydiler. Hatta Şirin Pancaroğlu, arp çalarken insanın güzelleştiğini bile söyledi.
MR makinesinin ürkütücü sesiyle, bir başka uç noktadan, arpten yayılan tınılar hayatımızda nelere ve hangi türden seslere kulak vermemiz gerektiğinin ipuçlarını da veriyor sanki...
“Tüm sanatların amacı yaşama sanatına hizmet etmektir” diyen Bertolt Brecht’i haftanın ilk gününde anmakta yarar var. Hayatımızda bizi aşağıya çekecek, duygusal anlamda olumsuz yönde etkileyecek her türlü sesi önceden fark etmek ve ‘insan perhizi’ne başvurmak’, örneğin TV’lerde yüksek sesle birbirleriyle didişen ‘modern gladyatörleri’ gördüğümüzde hemen ‘zaplamak’, bize esenlik getirebilir.
SİYAD bir aydın etkinliğiymiş…
Oscar ön elemesini kaybeden“Bir Zamanlar Anadolu’da” ve onun yönetmeni N. Bilge Ceylan yine gündemde… Filmle ilgili naçizane görüşümüzü (Akşam, 26.09.11) ve Sayın Ceylan’ın SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) ödülünü alırken sahneye üzerine alelacele geçirildiği hissi veren hırkasıyla fırlamasını yadırgadığımızı belirtmiştik (Akşam, 20.01.12). Hıncal Uluç (Sabah, 20.01.12) “Kasaba ödülü için hırka çok bile” başlıklı yazısında, olaya nefis üslubuyla yorum getirmiş.
Tüm görüşlerin içinde bence en çarpıcısı Taraf’ın Telesiyej köşesinde yer almış yazılardı (30.09.11 ve 21.01.12)…
SİYAD’ın Onursal Başkanı ve ödüllerin yaratıcısı Atilla Dorsay dün Sabah’ta Hıncal Uluç’a hayli ağır bir yanıt vermiş. Bence yazıdaki en ilginç iki cümle şu: “Ne pahasına olursa olsun popülerliği seçenin aydınlarca da dinlenmesi mümkün gözükmüyor. SİYAD ve seçimleri de popülerliği değil, sanatsal bir tavrı seçmiş bir aydın etkinliğidir.” Biz ne demişiz: “Aslında Sanat Filmleri Ödülleri dense mesele kalmayacak. Genelde Film Festivali'nde ödül alan filmlerin piyasada da iş yapmasına şartlanmışız da…”
“Sanat filmi ödülleri” deyin ve ekleyin:“Sanat da ancak biz SİYAD aydınlarının tanımladığı şekildedir” . Hem popüler olan hem de sanat filmi olarak kabul edilen S. Kubrik, M. Forman gibi yönetmenlerin filmlerini belki unutmaya çalışır, hırkaya, tempo yavaşlığına, konudan yoksunluğa falan takılmayız. Böylece siz de istediğiniz gibi“Rahat bırakılırsınız”…
Milliyet Sanat’ın 40. Yıl sayısının sayfalarını karıştırırken hayli ‘popüler ve dramatik bir öyküye’ rastladım…
‘Kendisini MR makinesi sesiyle tanımlamış kadın...’ başlığıyla Dilara Omur’un yazısında hem popüler hem de derinlikli bir yaklaşım söz konusuydu. Başlıktaki kadın Charlotte Gainsbourg’du. Son olarak Lars von Trier’in ‘Melankoli/Melancholia’ adlı filminde rol almıştı. Jane Birkin ile Serge Gainsbourg’un kızı olarak da bilinir.
2007 yılında geçirdiği bir kazadan altı ay sonra baş ağrılarının nedenini anlamak için çektirdiği MR, hayatını kurtarmış. Beyin kanaması geçirdiği fark edilince hemen ameliyata alınmış. “Ölmekten bu kadar korktuğumu bilmiyordum. Kendimi hep çok cesur ve güçlü sanırdım. Ne kadar zayıf ve kırılgan olduğumu fark etmek benim için yeni bir deneyimdi” demiş. Birlikte hazırlayacakları albümde duygularını anlatabilmek için Amerikalı rock sanatçısı Beck’e, MR makinesinin sesini dinletmiş. Albümün adı da MR’ın Fransızca kısaltması olan ‘IMR’ olmuş.
Nilgün Belgün’ün daimi konuğu olarak katıldığım Cumartesi akşamları SkyTürk’de yayınlanan ‘Bildiğin Gibi Değil’de son hafta müzisyen ve seyyah Ayhan Sicimoğlu, gazeteci ve TV programcısı Sevim Gözay ve arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu’nu ağırladık. Üçü de müziğin sağlığı da olumlu yönde etkilediği konusunda fikir birliği içindeydiler. Hatta Şirin Pancaroğlu, arp çalarken insanın güzelleştiğini bile söyledi.
MR makinesinin ürkütücü sesiyle, bir başka uç noktadan, arpten yayılan tınılar hayatımızda nelere ve hangi türden seslere kulak vermemiz gerektiğinin ipuçlarını da veriyor sanki...
“Tüm sanatların amacı yaşama sanatına hizmet etmektir” diyen Bertolt Brecht’i haftanın ilk gününde anmakta yarar var. Hayatımızda bizi aşağıya çekecek, duygusal anlamda olumsuz yönde etkileyecek her türlü sesi önceden fark etmek ve ‘insan perhizi’ne başvurmak’, örneğin TV’lerde yüksek sesle birbirleriyle didişen ‘modern gladyatörleri’ gördüğümüzde hemen ‘zaplamak’, bize esenlik getirebilir.
SİYAD bir aydın etkinliğiymiş…
Oscar ön elemesini kaybeden“Bir Zamanlar Anadolu’da” ve onun yönetmeni N. Bilge Ceylan yine gündemde… Filmle ilgili naçizane görüşümüzü (Akşam, 26.09.11) ve Sayın Ceylan’ın SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) ödülünü alırken sahneye üzerine alelacele geçirildiği hissi veren hırkasıyla fırlamasını yadırgadığımızı belirtmiştik (Akşam, 20.01.12). Hıncal Uluç (Sabah, 20.01.12) “Kasaba ödülü için hırka çok bile” başlıklı yazısında, olaya nefis üslubuyla yorum getirmiş.
Tüm görüşlerin içinde bence en çarpıcısı Taraf’ın Telesiyej köşesinde yer almış yazılardı (30.09.11 ve 21.01.12)…
SİYAD’ın Onursal Başkanı ve ödüllerin yaratıcısı Atilla Dorsay dün Sabah’ta Hıncal Uluç’a hayli ağır bir yanıt vermiş. Bence yazıdaki en ilginç iki cümle şu: “Ne pahasına olursa olsun popülerliği seçenin aydınlarca da dinlenmesi mümkün gözükmüyor. SİYAD ve seçimleri de popülerliği değil, sanatsal bir tavrı seçmiş bir aydın etkinliğidir.” Biz ne demişiz: “Aslında Sanat Filmleri Ödülleri dense mesele kalmayacak. Genelde Film Festivali'nde ödül alan filmlerin piyasada da iş yapmasına şartlanmışız da…”
“Sanat filmi ödülleri” deyin ve ekleyin:“Sanat da ancak biz SİYAD aydınlarının tanımladığı şekildedir” . Hem popüler olan hem de sanat filmi olarak kabul edilen S. Kubrik, M. Forman gibi yönetmenlerin filmlerini belki unutmaya çalışır, hırkaya, tempo yavaşlığına, konudan yoksunluğa falan takılmayız. Böylece siz de istediğiniz gibi“Rahat bırakılırsınız”…