‘Şaşırmak’ bilmemekten...
29 AĞUSTOS 2007
Bentley’in Avrupa Satış Müdürü Marco Van Aalten, “Türkiye’deki ortağımız Doğuş Otomotiv ilk yıl için 20 adet satış hedefi koyunca çok gerçekçi gelmemişti. Ama 7 ayda yüksek vergi dezavantıjına rağmen 15 Bentley sattılar. Avrupa’da Bentley, sınıfında ortalama yüzde 6-7 pazar payına sahipken Türkiye’de 7 ayda yüzde 10’luk bir pazar payı yakaladı” gibi talihsiz sayılabilecek bir açıklama yapmış.
Neden talihsiz?
1. Bu açıklama, girmek istediğin ülkedeki pazarın durumunu, beklentilerin ne yönde olduğunu, tercihlerin nasıl şekillendiğini ve algılamanın nasıl yönetildiğini bilmemekten kaynaklanıyor. Van Aalten’in şaşkınlığının sebebi de bundan ileri geliyor herhalde...
2. Elbette açık açık değil ancak “gerçekçi gelmedi” sözünün altında hafif bir küçümseme var. Bu işin arkasında yılların birikimi Doğuş Otomotiv ve onun da arkasında ciddi bir potansiyel olduğunun farkında değillermiş. Bu nedenle gerçekçi hedef koymadığını düşündüğü Doğuş Otomotiv’e ve Türkiye’ye bir haksızlık yapıyor.
Doğuş Otomotiv kendisine nasıl bir ülkeye geldiklerini uygun bir dille anlatmış ve göstermiştir. Gelecek sefere ne diyeceğini merakla bekleyeceğim...
Yanıtı her zaman geçmişte aramamak gerek...
Ben antisosyal ve psikopatmışım. Ama bu durumumun ne oranda olduğunu henüz bilmiyorum. Hocalarımın araştırmasını inceledikten sonra herhalde öğrenirim...
Hangi hocaların?.. Prof. Turan İtil ve Prof. Ayhan Songar’ın.
Ne araştırması?.. 1980 darbesinin ardından cezaevlerindeki hükümlülerin neden suç işlediğinin araştırması.
Kim yaptırmış?.. 12 Eylül dönemi Milli Güvenlik Konseyi.
Yıllar sonra bunu açıklayan kim?.. Prof. Nevzat Tarhan
Bu üç profesör kim?.. Haberde isimlerinin dışında bilgi verilmemiş.
Sonuç ne? Sağcılar geri zekalı, solcular antisosyal ve psikopat...
Hey gidi Aziz Nesin... Boşuna günahına girmişiz. Türk Halkının %65’i aptaldır tespitinin yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışanlar ise boşuna uğraşmışlar.
Sağcı ve solcularla ilgili araştırma sonucu öyle çıkmış olsa dahi böyle bir hüküm cümlesiyle anlatılmamalıydı...
Yanınızdaki kim?
Herhangi iki markanın yan yana gelmesi durumunda bakılacak bazı kriterler vardır. En önemlisi şu: Güçlü marka, kendine oranla daha zayıf markayla aynı platformda olmadan önce iki kez düşünecek ve zayıf marka, güçlü markayı aşağıya çekiyor mu diye değerlendirilecek. Çekiyorsa ya yer alınmayacak ya da mecbursa iletişim yapılırken bağrılmayacak. Zayıf marka da tersi için çabalayacak. Yani, güçlü markayla yan yana görünmek için elinden geleni yapacak.
Louis Vuitton’un Dünya CEO’su Yves Carcelle, Türkiye’de açılacak mağazalar öncesinde şirketlerinin prensibi olarak Zara, Gap, Burger King, McDonald’s gibi markaların bulunduğu yerlerde mağaza açmayı kesinlikle tercih etmediklerini açıklamış.
Bu tercih, elbette adı geçen markalara duydukları antipati, öfke, kin, nefret gibi nedenlerden değil. Yıllarca markasını üst segmentte konumlamış, bunun için yatırım yapmış Louis Vuitton’un algılamada hangi markalarla bir arada olabileceğiyle ilgili son derece kritik ve stratejik bir karar. Demek istiyorlar ki bu markalar bizim markamızı aşağıya çeker.
Üstelik prensiplerini açıklarken hiç de mütevazi değiller. Hem markaların ismini vermekten çekinmemişler hem de geri dönüşü olmayan bir tavırla “kesinlikle” ifadesini kullanmışlar.
Cesaretin ve riskin bir markaya neler kazandırabildiğini zamanla göreceğiz. Diğer markaların tavrını da merakla beleyeceğiz...
Daha geç olmadan
Hükümetten küresel ısınmaya ilişkin günlerdir somut ve hayata geçecek bir adım bekliyorum. Dünkü gazetelerde küçücük bir haber yakaladım ve umutlandım.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 81 ilin Eğitim Müdürlüklerine bir genelge göndermiş. Genelge küresel ısınma ve doğal kaynakların israf edilmemesi konusunda öğrencilerin ve tüm eğitim çalışanlarının duyarlılık göstermesi gerektiğine dair...
Haberi okur okumaz Sayın Bakanı aradım.
Uygulamada en kritik hedef kitle olan ‘gençliği’ harekete geçirmeyi amaçlamak ve ‘eğitim şart’ın bir reklam sloganının ötesine geçtiğini görmek, umut verici. Darısı tüm dünyada, bir tek ABD, Türkiye ve Avustralya’nın imzalamadığı Kyoto Anlaşması’nın başına...
Neden talihsiz?
1. Bu açıklama, girmek istediğin ülkedeki pazarın durumunu, beklentilerin ne yönde olduğunu, tercihlerin nasıl şekillendiğini ve algılamanın nasıl yönetildiğini bilmemekten kaynaklanıyor. Van Aalten’in şaşkınlığının sebebi de bundan ileri geliyor herhalde...
2. Elbette açık açık değil ancak “gerçekçi gelmedi” sözünün altında hafif bir küçümseme var. Bu işin arkasında yılların birikimi Doğuş Otomotiv ve onun da arkasında ciddi bir potansiyel olduğunun farkında değillermiş. Bu nedenle gerçekçi hedef koymadığını düşündüğü Doğuş Otomotiv’e ve Türkiye’ye bir haksızlık yapıyor.
Doğuş Otomotiv kendisine nasıl bir ülkeye geldiklerini uygun bir dille anlatmış ve göstermiştir. Gelecek sefere ne diyeceğini merakla bekleyeceğim...
Yanıtı her zaman geçmişte aramamak gerek...
Ben antisosyal ve psikopatmışım. Ama bu durumumun ne oranda olduğunu henüz bilmiyorum. Hocalarımın araştırmasını inceledikten sonra herhalde öğrenirim...
Hangi hocaların?.. Prof. Turan İtil ve Prof. Ayhan Songar’ın.
Ne araştırması?.. 1980 darbesinin ardından cezaevlerindeki hükümlülerin neden suç işlediğinin araştırması.
Kim yaptırmış?.. 12 Eylül dönemi Milli Güvenlik Konseyi.
Yıllar sonra bunu açıklayan kim?.. Prof. Nevzat Tarhan
Bu üç profesör kim?.. Haberde isimlerinin dışında bilgi verilmemiş.
Sonuç ne? Sağcılar geri zekalı, solcular antisosyal ve psikopat...
Hey gidi Aziz Nesin... Boşuna günahına girmişiz. Türk Halkının %65’i aptaldır tespitinin yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışanlar ise boşuna uğraşmışlar.
Sağcı ve solcularla ilgili araştırma sonucu öyle çıkmış olsa dahi böyle bir hüküm cümlesiyle anlatılmamalıydı...
Yanınızdaki kim?
Herhangi iki markanın yan yana gelmesi durumunda bakılacak bazı kriterler vardır. En önemlisi şu: Güçlü marka, kendine oranla daha zayıf markayla aynı platformda olmadan önce iki kez düşünecek ve zayıf marka, güçlü markayı aşağıya çekiyor mu diye değerlendirilecek. Çekiyorsa ya yer alınmayacak ya da mecbursa iletişim yapılırken bağrılmayacak. Zayıf marka da tersi için çabalayacak. Yani, güçlü markayla yan yana görünmek için elinden geleni yapacak.
Louis Vuitton’un Dünya CEO’su Yves Carcelle, Türkiye’de açılacak mağazalar öncesinde şirketlerinin prensibi olarak Zara, Gap, Burger King, McDonald’s gibi markaların bulunduğu yerlerde mağaza açmayı kesinlikle tercih etmediklerini açıklamış.
Bu tercih, elbette adı geçen markalara duydukları antipati, öfke, kin, nefret gibi nedenlerden değil. Yıllarca markasını üst segmentte konumlamış, bunun için yatırım yapmış Louis Vuitton’un algılamada hangi markalarla bir arada olabileceğiyle ilgili son derece kritik ve stratejik bir karar. Demek istiyorlar ki bu markalar bizim markamızı aşağıya çeker.
Üstelik prensiplerini açıklarken hiç de mütevazi değiller. Hem markaların ismini vermekten çekinmemişler hem de geri dönüşü olmayan bir tavırla “kesinlikle” ifadesini kullanmışlar.
Cesaretin ve riskin bir markaya neler kazandırabildiğini zamanla göreceğiz. Diğer markaların tavrını da merakla beleyeceğiz...
Daha geç olmadan
Hükümetten küresel ısınmaya ilişkin günlerdir somut ve hayata geçecek bir adım bekliyorum. Dünkü gazetelerde küçücük bir haber yakaladım ve umutlandım.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 81 ilin Eğitim Müdürlüklerine bir genelge göndermiş. Genelge küresel ısınma ve doğal kaynakların israf edilmemesi konusunda öğrencilerin ve tüm eğitim çalışanlarının duyarlılık göstermesi gerektiğine dair...
Haberi okur okumaz Sayın Bakanı aradım.
Uygulamada en kritik hedef kitle olan ‘gençliği’ harekete geçirmeyi amaçlamak ve ‘eğitim şart’ın bir reklam sloganının ötesine geçtiğini görmek, umut verici. Darısı tüm dünyada, bir tek ABD, Türkiye ve Avustralya’nın imzalamadığı Kyoto Anlaşması’nın başına...