‘Anlayamadığımız’ bir usta: Metin Erksan
06 AĞUSTOS 2012
Halit Refiğ aramızdan ayrıldığında ‘Babam ve Ustam’ı kaybettim, diye yazmıştım. Dün Metin Erksan’ın vefat haberini işitir işitmez, eğer Halit Bey yaşıyor olsaydı herhalde bugün en acılı günlerinden biri olurdu, diye düşünmeden edemedim. Birbirlerini bu kadar derinlemesine ‘anlayan’ ve ‘anlayış zenginlikleri’nin bedellerini de birbirlerine saygıyla ödeyen, ödeten acaba kaç tane entelektüel dostluğundan söz edebiliriz ki?
Türkiye’nin, Türkiye üzerine ‘en çok düşünen’ iki sinemacısıydı Halit Refiğ ve Metin Erksan…
Bizim insanlarımızı meslekleri gereği de tanıma çabası içinde olduklarından her ikisi de ‘Sinema seyircisi’nin Metin Erksan’ın ifadeleriyle “ekonomik, toplumsal, politik, dinsel, kültürel, ruhsal, ümitsel yapısı” ile yakından ilgilendiler. Seksenli yıllarda Attilâ İlhan ustanın danışmanlığında yayımladığımız Sanat Olayı dergisine yazdığı bir makalede Metin Erksan, sözünü ettiğim ‘ümitsel’ vurgusuna şu açıklamayı getirmişti:
“Ümitsel yapı, bin bir örnekten biri ile şu demektir: Türk sinema seyircisinin değişmez bir tutkuyla sevdiği iki hikâye vardır: Biri Külkedisi-Cinderella, diğeri, Değişen Kız-Pygmalion…) (Sanat Olayı, Sayı: 24, Mayıs-1984)
Üstadın aynı dergideki (Kemal Tahir’i çağrıştıran) ‘kahraman’ tanımını yıllar sonra okuyunca bu köşeye aktarmadan edemedim:
“Kimse filmin kanını, canını, ruhunu düşünmüyor. Kerameti bir oyuncuda buluyor. (…) Toplumun devingen gücü kahramanlardır. Kahramanlar olmadan toplumlar hiçbir şey yapamaz. Toplumların kahraman yarattığı savı da bir palavradır. Bir aşağılık duygusu belirtisidir. Kahramanlar içinde bulundukları topluma rağmen oluşur. Fakat bu demek değildir ki, toplum da ara sıra kendi kahramanını yetiştirmez. Yetiştirir. Yalnız bu ‘genel bir kural’ değildir.”
Metin Erksan’ın nasıl ‘özgün bir düşünce ve sinema adamı’ olduğunu da MTTB’nin düzenlemiş olduğu o çok ünlü Milli Sinema Açık Oturumu’na dair (10 Mart 1973) söylediklerinden bile anlamak mümkündür:
“O açıkoturumda şunu da gördüm: Üzerine basa basa söylüyorum; lütfen sağcı geçinenler ile solcu geçinenler; geçinenler diyorum, gerçek sağcılığı da solculuğu da tenzih ederim, açıkta tutarım, bunlara yakıştırmam demek oluyor yani, öpüştüler. Evet, evet. İmamlarla papazların öpüştüğü gibi öpüştüler. Bunu da ibretle görmüşümdür bu açıkoturumda. Neye karşı birleştiler? Kenarından köşesinden bir damla gerçek milliyetçi olanlara karşı. Gerçek fikir özgürlüğüne sahip olanlara karşı.” (Sanat Olayı. Sayı 46. Mart 1986. Aytekin Hatipoğlu’na verdiği röportajdan.)
Allah gani gani rahmet eylesin…
Coca-Cola ve 4MEI sorunu…
Ben başka gazetelerde göremedim. Dünkü Taraf’ta vardı. ABD’de hayvan denekleri sonucu Coca-Cola’nın içindeki karamel rengini veren 4MEI adlı maddenin kanserojen etkisi yaptığı kanıtlanmış. California’da “Şişelerin üzerine ‘Kanserojen Madde’ türü bir şey yazın” diye karar çıkmış. Firma da bunun üzerine kullanılan 4MEI’nin miktarını iyice azaltmış. Avrupa ve Türkiye’deki regülasyonlar bunu gerektirmiyormuş. Bu nedenle buralarda herhangi bir uygulama değişikliğine gidilmemiş, yüksek miktar 4MEI’ye devam ediliyormuş…
Coca-Cola’dan yapılan uzunca açıklamada özetle “Ürünlerimiz güvenlidir, maddenin insanlar üzerindeki etkisi kanıtlanmamıştır; ayrıca kullanım ulusal ve uluslar arası yönetmenliklere uygundur” denmiş…
Coca-Cola bugüne kadar irili ufaklı birçok krizi atlatmış bir marka olarak muhtemelen bu sorunla da baş etmenin yollarını bulacaktır. Ancak 4MEI bu kez başlarını biraz daha fazla ağrıtacak sanki. Bunun için Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın Taraf’taki açıklamasına göz atmak yeterli. Küçükusta, “2MEI ve 4MEI gibi kimyasalların insanlarda kanser yaptıkları ispatlanmamış olsa bile hayvanlarda elde edilen sonuçlar bile bu maddelerden uzak durmak için yeterli.” diyor.
Coca-Cola’nın kriz iletişimi uygulaması bu kez yazılı bir iki açıklama ile geçiştirilecek gibi değil… Daha aktif ve derinlikli, sürekli ve düzenli bir bilgilendirme süreci ile kafalardaki soru işaretlerinin tatmin edici yanıtlarının verilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin, Türkiye üzerine ‘en çok düşünen’ iki sinemacısıydı Halit Refiğ ve Metin Erksan…
Bizim insanlarımızı meslekleri gereği de tanıma çabası içinde olduklarından her ikisi de ‘Sinema seyircisi’nin Metin Erksan’ın ifadeleriyle “ekonomik, toplumsal, politik, dinsel, kültürel, ruhsal, ümitsel yapısı” ile yakından ilgilendiler. Seksenli yıllarda Attilâ İlhan ustanın danışmanlığında yayımladığımız Sanat Olayı dergisine yazdığı bir makalede Metin Erksan, sözünü ettiğim ‘ümitsel’ vurgusuna şu açıklamayı getirmişti:
“Ümitsel yapı, bin bir örnekten biri ile şu demektir: Türk sinema seyircisinin değişmez bir tutkuyla sevdiği iki hikâye vardır: Biri Külkedisi-Cinderella, diğeri, Değişen Kız-Pygmalion…) (Sanat Olayı, Sayı: 24, Mayıs-1984)
Üstadın aynı dergideki (Kemal Tahir’i çağrıştıran) ‘kahraman’ tanımını yıllar sonra okuyunca bu köşeye aktarmadan edemedim:
“Kimse filmin kanını, canını, ruhunu düşünmüyor. Kerameti bir oyuncuda buluyor. (…) Toplumun devingen gücü kahramanlardır. Kahramanlar olmadan toplumlar hiçbir şey yapamaz. Toplumların kahraman yarattığı savı da bir palavradır. Bir aşağılık duygusu belirtisidir. Kahramanlar içinde bulundukları topluma rağmen oluşur. Fakat bu demek değildir ki, toplum da ara sıra kendi kahramanını yetiştirmez. Yetiştirir. Yalnız bu ‘genel bir kural’ değildir.”
Metin Erksan’ın nasıl ‘özgün bir düşünce ve sinema adamı’ olduğunu da MTTB’nin düzenlemiş olduğu o çok ünlü Milli Sinema Açık Oturumu’na dair (10 Mart 1973) söylediklerinden bile anlamak mümkündür:
“O açıkoturumda şunu da gördüm: Üzerine basa basa söylüyorum; lütfen sağcı geçinenler ile solcu geçinenler; geçinenler diyorum, gerçek sağcılığı da solculuğu da tenzih ederim, açıkta tutarım, bunlara yakıştırmam demek oluyor yani, öpüştüler. Evet, evet. İmamlarla papazların öpüştüğü gibi öpüştüler. Bunu da ibretle görmüşümdür bu açıkoturumda. Neye karşı birleştiler? Kenarından köşesinden bir damla gerçek milliyetçi olanlara karşı. Gerçek fikir özgürlüğüne sahip olanlara karşı.” (Sanat Olayı. Sayı 46. Mart 1986. Aytekin Hatipoğlu’na verdiği röportajdan.)
Allah gani gani rahmet eylesin…
Coca-Cola ve 4MEI sorunu…
Ben başka gazetelerde göremedim. Dünkü Taraf’ta vardı. ABD’de hayvan denekleri sonucu Coca-Cola’nın içindeki karamel rengini veren 4MEI adlı maddenin kanserojen etkisi yaptığı kanıtlanmış. California’da “Şişelerin üzerine ‘Kanserojen Madde’ türü bir şey yazın” diye karar çıkmış. Firma da bunun üzerine kullanılan 4MEI’nin miktarını iyice azaltmış. Avrupa ve Türkiye’deki regülasyonlar bunu gerektirmiyormuş. Bu nedenle buralarda herhangi bir uygulama değişikliğine gidilmemiş, yüksek miktar 4MEI’ye devam ediliyormuş…
Coca-Cola’dan yapılan uzunca açıklamada özetle “Ürünlerimiz güvenlidir, maddenin insanlar üzerindeki etkisi kanıtlanmamıştır; ayrıca kullanım ulusal ve uluslar arası yönetmenliklere uygundur” denmiş…
Coca-Cola bugüne kadar irili ufaklı birçok krizi atlatmış bir marka olarak muhtemelen bu sorunla da baş etmenin yollarını bulacaktır. Ancak 4MEI bu kez başlarını biraz daha fazla ağrıtacak sanki. Bunun için Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın Taraf’taki açıklamasına göz atmak yeterli. Küçükusta, “2MEI ve 4MEI gibi kimyasalların insanlarda kanser yaptıkları ispatlanmamış olsa bile hayvanlarda elde edilen sonuçlar bile bu maddelerden uzak durmak için yeterli.” diyor.
Coca-Cola’nın kriz iletişimi uygulaması bu kez yazılı bir iki açıklama ile geçiştirilecek gibi değil… Daha aktif ve derinlikli, sürekli ve düzenli bir bilgilendirme süreci ile kafalardaki soru işaretlerinin tatmin edici yanıtlarının verilmesi gerekiyor.