‘Biz deliler gibi sevmişiz onu’…
22.02.10
Popüler ve klasik olanın ortak yanlarına kafa patlatmakta olduğumu bildiğinden olsa gerek, bizim kayınbirader Dr. Aydın Dörtok (ben ona aradaki farka dikkatini çekmek adına Münevver Bey diyorum) arşivindeki Hümeyra CD’lerini kapmış getirmiş…
Dün, hayatımın en güzel pazarlarından birini geçirmemi sağladığını henüz bilmiyor. Şimdi öğrenecek…
***
CD’lerden en ilginci, Hümeyra adını taşıyor. Ada Müzik’ten çıkmış. “Eski 45’likler – Türk Pop Tarihi” dizisinden… 1994’de piyasaya verilmiş… Keyifle, emekle, bilinçle hazırlanmış bir kabı var… Hard cover (sert kapak) üzerindeki Hümeyra resmi, tam benim onu hatırladığım ve âşık olduğum yıllardaki halini yansıtıyor. Sadece biraz sepya’laştırılmış ve netliğiyle oynanmış. Her zamanki hüzünlü, mağrur duruş daha da belirginleşmiş…
Şu parçalar var içinde: Sessiz gemi, Otuzbeş yaş, Olmasa (güzelliğin on para etmez), Ne olur, Mevsimsiz çiçekler, Yıllar sonra, Unutulduk bak sevgilim, Nasıl anlatsam, Kördüğüm, Merdiven, Gurbet, Hiç oldu mu, Rindlerin akşamı, Acılar, Unuttum…
Müthiş…
Şarkıların sözleri mi güzel, müziklerin letafeti mi yoksa Hümeyra’nın o güzelim sesi mi?.. Karar vermek zor…
***
Plak kabı olarak hazırlanmış ‘albümün’ içine Hümeyra’nın 1968 yılında başlayan sanat serüvenindeki en güzel fotoğrafları özenle yerleştirilmiş. Genellikle bu gibi durumlarda gözden kaçan ve sayfaların tamamına yayılmış olan metni Naim Dilmener yazmış. Abartıyor olduğumu düşünebilirsiniz, ancak içtenlikle altını çizmeliyim ki, Dilmener’in metni en az albümün kendisi kadar ilginç ve ufuk açıcı… İşte size tadımlık birkaç satır:
“Aşk Kapıyı Çalınca, Hümeyra’nın son 45’liği olur (sonradan LP’ler çıkacaktır). Bunun türlü çeşitli nedenleri vardır ve bunlardan hiçbiri doğrudan doğruya Hümeyra ile ilgili değildir. Bir kere 45’liklerin sonu geldi gelmek üzeredir… Arabeskin tırmanışı en üst noktaya ulaşmış ve en tepeye yerleşerek başka tür müziğe ’geçit yok’ demeye başlamıştır. Üstüne üstlük; 12 Eylül günleri, kimsede aşkın kapıyı çalıp çalmayacağını önemseyecek bir hal bırakmamış, ‘bir damla yaş’ ne demek, yaşlar oluk oluk akmaya başlamıştır… 12 Eylül ‘Gülün oynayın, eğlenin coşun, ama başka bir şey bir yaptığınızı duyarsam bozuşuruz’ diye haber salmıştır dört bir yana…”
Ellerine aklına sağlık Naim Dilmener… Bizim sık sık “Neşeli Cahiliye Devri” diye sözünü ettiğimiz, ülke entelijansiyasının sadece tırpanlanmakla kalmayıp, ondan da kötüsü ucu bu günlere kadar uzanan bir refleksle ‘aşağılandığı’ dönemi ne kadar da yalın ifade etmiş…
***
‘Hümeyra gibi birinin’ o dönemin o koşullarında ‘hayat bulması’ tabii ki mümkün değildi…
Erol Evgin’le birlikte gittiğimiz bir konserde, sözleriyle öne çıkan bir parçayı dinlerken kulağıma eğilip demişti ki: “Bizim memleketimizde aslolan sözlerdir, müzik değil. Müzik ikinci plandadır…!” O kadar haklıydı ki… Bakın Sesiz Gemi’ye, 35 Yaş’a, Kördüğüm’e, Ölüm’e, Olmasa’ya… O felsefi derinliği bugün yakalayabilecek beste ve sözlerin ortaya çıkması ne kadar zor değil mi?
Bir kere daha dile getirmiştik. Tekrarlayalım: Entelektüel olanla popüler olanın kesiştiği noktada klasik ortaya çıkıyor… Hümeyra’ya aşkımın nedeni de bundandır…
***
Benim ortak Özlem Gürses son TV programında hatırlattı. Benim lafımmış… O kadar da önemli değil. Büyük olasılıkla başkaları da önceden söylemiş olabilir: “Aşk, ancak karşısında aşk doğurabiliyorsa aşktır…” demişim bir keresinde…
Bizden sonraki kuşakların bazı şeyleri anlamaları için ille de dedelerinin şık şıkıdım giyinip gittikleri klasikleşmiş Cumhuriyet balolarının fotoğraflarına bakmaları gerekmiyor. Hümeyra’nın parçalarını dinleseler, “ever green” (her daim yeşil) ne demek anlarlar…
Naim Dilmener plak kabındaki yazısını şu cümleyle bitirmiş: “Yıllar sonra anlayacağız ki, biz deliler gibi sevmişiz O’nu…”
O CD’yi bulup içindekileri okuyun, Hümeyra’yı da dinleyin… Ya da en azından internetten satın alıp aynı yöne doğru yelken açın… (www.powerclub.com.tr)
Not: Çarşamba gününe; “Vurun Kahpeye” (Deniz Seki bu kadar mezalimi hak ediyor mu?)…
Dün, hayatımın en güzel pazarlarından birini geçirmemi sağladığını henüz bilmiyor. Şimdi öğrenecek…
***
CD’lerden en ilginci, Hümeyra adını taşıyor. Ada Müzik’ten çıkmış. “Eski 45’likler – Türk Pop Tarihi” dizisinden… 1994’de piyasaya verilmiş… Keyifle, emekle, bilinçle hazırlanmış bir kabı var… Hard cover (sert kapak) üzerindeki Hümeyra resmi, tam benim onu hatırladığım ve âşık olduğum yıllardaki halini yansıtıyor. Sadece biraz sepya’laştırılmış ve netliğiyle oynanmış. Her zamanki hüzünlü, mağrur duruş daha da belirginleşmiş…
Şu parçalar var içinde: Sessiz gemi, Otuzbeş yaş, Olmasa (güzelliğin on para etmez), Ne olur, Mevsimsiz çiçekler, Yıllar sonra, Unutulduk bak sevgilim, Nasıl anlatsam, Kördüğüm, Merdiven, Gurbet, Hiç oldu mu, Rindlerin akşamı, Acılar, Unuttum…
Müthiş…
Şarkıların sözleri mi güzel, müziklerin letafeti mi yoksa Hümeyra’nın o güzelim sesi mi?.. Karar vermek zor…
***
Plak kabı olarak hazırlanmış ‘albümün’ içine Hümeyra’nın 1968 yılında başlayan sanat serüvenindeki en güzel fotoğrafları özenle yerleştirilmiş. Genellikle bu gibi durumlarda gözden kaçan ve sayfaların tamamına yayılmış olan metni Naim Dilmener yazmış. Abartıyor olduğumu düşünebilirsiniz, ancak içtenlikle altını çizmeliyim ki, Dilmener’in metni en az albümün kendisi kadar ilginç ve ufuk açıcı… İşte size tadımlık birkaç satır:
“Aşk Kapıyı Çalınca, Hümeyra’nın son 45’liği olur (sonradan LP’ler çıkacaktır). Bunun türlü çeşitli nedenleri vardır ve bunlardan hiçbiri doğrudan doğruya Hümeyra ile ilgili değildir. Bir kere 45’liklerin sonu geldi gelmek üzeredir… Arabeskin tırmanışı en üst noktaya ulaşmış ve en tepeye yerleşerek başka tür müziğe ’geçit yok’ demeye başlamıştır. Üstüne üstlük; 12 Eylül günleri, kimsede aşkın kapıyı çalıp çalmayacağını önemseyecek bir hal bırakmamış, ‘bir damla yaş’ ne demek, yaşlar oluk oluk akmaya başlamıştır… 12 Eylül ‘Gülün oynayın, eğlenin coşun, ama başka bir şey bir yaptığınızı duyarsam bozuşuruz’ diye haber salmıştır dört bir yana…”
Ellerine aklına sağlık Naim Dilmener… Bizim sık sık “Neşeli Cahiliye Devri” diye sözünü ettiğimiz, ülke entelijansiyasının sadece tırpanlanmakla kalmayıp, ondan da kötüsü ucu bu günlere kadar uzanan bir refleksle ‘aşağılandığı’ dönemi ne kadar da yalın ifade etmiş…
***
‘Hümeyra gibi birinin’ o dönemin o koşullarında ‘hayat bulması’ tabii ki mümkün değildi…
Erol Evgin’le birlikte gittiğimiz bir konserde, sözleriyle öne çıkan bir parçayı dinlerken kulağıma eğilip demişti ki: “Bizim memleketimizde aslolan sözlerdir, müzik değil. Müzik ikinci plandadır…!” O kadar haklıydı ki… Bakın Sesiz Gemi’ye, 35 Yaş’a, Kördüğüm’e, Ölüm’e, Olmasa’ya… O felsefi derinliği bugün yakalayabilecek beste ve sözlerin ortaya çıkması ne kadar zor değil mi?
Bir kere daha dile getirmiştik. Tekrarlayalım: Entelektüel olanla popüler olanın kesiştiği noktada klasik ortaya çıkıyor… Hümeyra’ya aşkımın nedeni de bundandır…
***
Benim ortak Özlem Gürses son TV programında hatırlattı. Benim lafımmış… O kadar da önemli değil. Büyük olasılıkla başkaları da önceden söylemiş olabilir: “Aşk, ancak karşısında aşk doğurabiliyorsa aşktır…” demişim bir keresinde…
Bizden sonraki kuşakların bazı şeyleri anlamaları için ille de dedelerinin şık şıkıdım giyinip gittikleri klasikleşmiş Cumhuriyet balolarının fotoğraflarına bakmaları gerekmiyor. Hümeyra’nın parçalarını dinleseler, “ever green” (her daim yeşil) ne demek anlarlar…
Naim Dilmener plak kabındaki yazısını şu cümleyle bitirmiş: “Yıllar sonra anlayacağız ki, biz deliler gibi sevmişiz O’nu…”
O CD’yi bulup içindekileri okuyun, Hümeyra’yı da dinleyin… Ya da en azından internetten satın alıp aynı yöne doğru yelken açın… (www.powerclub.com.tr)
Not: Çarşamba gününe; “Vurun Kahpeye” (Deniz Seki bu kadar mezalimi hak ediyor mu?)…