‘Devletin temeli millî kültürdür!’…
12 Ağustos 2017 - Yeni Şafak
Perşembe akşamı Topkapı Sarayı’ndaki Konyalı lokantasında bir davet vardı. Kültür ve Turizm Bakanı görevini yeni üstlenmiş olan Numan Kurtulmuş bey, mahiyetindekilerle birlikte 20 kadar kültür insanını bir araya getirmişlerdi.
Bakan, çok kısa fakat bana sorarsanız tarihî bir giriş konuşması yaptı. Dedi ki:
“İktidarlarımız döneminde teknoloji ve ekonomi alanında millî bağımsızlık için çok ciddi adımlar atılmıştır. Aynı şeyi, geçmişte pek çok olumlu girişimde bulunulmuş olmasına rağmen millî kültür alanı için söylemek zor. Oysa bilindiği üzere kültür alanında millî bağımsızlığınızı koruyamazsanız, diğer alanlardaki kazanımlarınızı da koruyamazsınız!”
Bakan, tam dört saat boyunca katılımcıları sırayla dinledi. Herkesin ne kadar söyleyeceği söz varmış meğer…
Hem mahiyetinden Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Müsteşarı Ömer Arısoy, İst. İl Kültür ve Turizm Md. Coşkun Yılmaz ve Topkapı Sarayı Müze Bşk. M. Sabri Küçükaşçı söylenenleri not ettiler; hem de bizzat bakan bey, itina ile her şeyi kaydetti.
Söylenenleri aşağıda özetlemeye çalışacağım. Önce katılımcılar kimlerdi, onu yazalım; sonunda da bu konuyu neden bu kadar önemsediğimize değinelim.
Alfabetik sırayla şu kişiler söz aldılar: Ayşe Böhürler, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Beşir Ayvazoğlu, Cevat Özkaya, Haluk Dursun, İhsan Kabil, İskender Pala, Lütfi Şen, Mahmut Erol Kılıç, Mehmet Çebi, Mustafa Ruhi Şirin, Sadettin Ökten, Süleyman Seyfi Öğün, Ş. Teoman Duralı, Şafak Talkul, Uğur Derman, Ümit Meriç, Yalçın Çetinkaya, Yusuf Kaplan.
4 saatten benim aklımda kalanlar şunlardı:
* Millî kültür ve millî bağımsızlık meselesi sadece bir konsept ve fikrî öneri düzeyinde kalmamalı. Enerji Bakanlığının Sayın Bakan Berat Albayrak’ın liderliğinde Nisan ayında lanse ettiği ve adım adım hayata geçirerek yönettiği Millî Enerji ve Maden Politikası benzeri bir modelleme ile tüm faaliyetlerin birbirlerine entegrasyonunun sağlanması gerekir.
* Mevcut durumda milli kültürümüz emperyal kültürlerin istilası altında can çekişmektedir.
* Devlet, önceliklerini yaptığı bütçede neye ne kadar kaynak ayırdığı ile ifade eder. Tabii ki jeopolitik konum nedeniyle Silahlı Kuvvetler’e ayrılan bütçe hayli yüksek olacaktır. Ya da sağlığa, millî eğitime vb… Ancak Kültür ve Turizm’e %0.5 (binde beş) pay ayırırsanız ve de bunun %60’dan fazlasını memur maaşlarına verirseniz, arta kalan ile pek bir şey yapamazsınız… Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın III. Millî Kültür Şurası’nda altını çizdiği gibi, kültür alanı ülkenin öncelikli meselesi haline gelecekse; bu ancak bütçenin artırılması için tüm baskı gruplarının harekete geçirilmesiyle gündeme gelebilir.
* Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki algılanmasının yönetimine şu sıra birbirinden kopuk 5’ten fazla bakanlık ve kurum ilgilenmektedir. Bu insan, para ve zaman israfıdır. O nedenle bu çalışmaların mutlaka koordinatör bir bakanlıkça belli bir strateji çerçevesinde yönetilmesi şarttır.
* Şura sonrasında oluşturulmuş uygulama ve eylem planları mutlaka şura katılımcıları ve kamu oyu ile paylaşılmalıdır.
* İslam karşıtlığı meselesine karşı mücadele de bir kültürel üretim meselesidir. Tüm aydınların bu konuya sahip çıkmaları gerekir.
* Google’da Roma Bizans’ını neredeyse yeniden inşa edecek bilgi bulmak mümkünken, Osmanlı dönemi İstanbul’u hakkında hiçbir şey yoktur.
* Kültür ve Turizm Bakanlığı birbirlerinden ayrılmalıdır.
* Yabancı kelimelerin kültürümüzün en önemli ögesi olan dilimize ‘pasaportsuz’ olarak girmeleri engellenmelidir.
* Sanatçılara yeşil pasaport verilmesi, bakanların yurt dışı seyahatlerde yanlarına bir iki sanatçı almaları, Vikipedi’nin bizimle ilgili %90’ı yanlış ve eksik olan bilgilerinin düzeltilmesi, siyasilerin sıklıkla kültürel ve sanatsal etkinliklere katılımlarının sağlanması yerinde olur.
* İstanbul’un tarihî yarımadasının mutlaka bir tarihî değer olarak korunması gerekir.
Bütün bu söylenenler ve fazlası not alındı. Bakan’ın kapanış konuşması da son derece ümit vericiydi. Bakan bey, ihtiyaca cevap verecek düzeyde var olan devlet kurumlarına ruh ve kültürün yerleştirilmesi, bürokratik oligarşinin hâlâ etkisini sürdürmesi, çağın değişimini ihmal etmeyen bir devlet yapılanma sisteminin yenilenmesi gibi can alıcı konulara değindi.
Peki, biz neden bu kadar önem veriyoruz bu millî ve bağımsız kültür meselesine... Kısaca şundan dolayı:
Yeni devletin kurulması sürecinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: “Devletin temeli millî kültürdür!”
Tarih, medeniyetlerin iki yönlü yok oluşuna tanıktır: Ya kültürün koruyucusu olan devlet batmıştır, o nedenle o kültür yok olmuştur. Ya da devleti ayakta tutan kültür zaafa uğramış ve yozlaşmıştır, o nedenle devlet ve medeniyet batmıştır…
Kadim Osmanlı – Selçuklu ve İslam medeniyeti ile Türkiye Cumhuriyeti için bugün her iki tehdit de mevcuttur. İşte o nedenle kültür meselelerini önemseriz…
Bakan, çok kısa fakat bana sorarsanız tarihî bir giriş konuşması yaptı. Dedi ki:
“İktidarlarımız döneminde teknoloji ve ekonomi alanında millî bağımsızlık için çok ciddi adımlar atılmıştır. Aynı şeyi, geçmişte pek çok olumlu girişimde bulunulmuş olmasına rağmen millî kültür alanı için söylemek zor. Oysa bilindiği üzere kültür alanında millî bağımsızlığınızı koruyamazsanız, diğer alanlardaki kazanımlarınızı da koruyamazsınız!”
Bakan, tam dört saat boyunca katılımcıları sırayla dinledi. Herkesin ne kadar söyleyeceği söz varmış meğer…
Hem mahiyetinden Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Müsteşarı Ömer Arısoy, İst. İl Kültür ve Turizm Md. Coşkun Yılmaz ve Topkapı Sarayı Müze Bşk. M. Sabri Küçükaşçı söylenenleri not ettiler; hem de bizzat bakan bey, itina ile her şeyi kaydetti.
Söylenenleri aşağıda özetlemeye çalışacağım. Önce katılımcılar kimlerdi, onu yazalım; sonunda da bu konuyu neden bu kadar önemsediğimize değinelim.
Alfabetik sırayla şu kişiler söz aldılar: Ayşe Böhürler, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Beşir Ayvazoğlu, Cevat Özkaya, Haluk Dursun, İhsan Kabil, İskender Pala, Lütfi Şen, Mahmut Erol Kılıç, Mehmet Çebi, Mustafa Ruhi Şirin, Sadettin Ökten, Süleyman Seyfi Öğün, Ş. Teoman Duralı, Şafak Talkul, Uğur Derman, Ümit Meriç, Yalçın Çetinkaya, Yusuf Kaplan.
4 saatten benim aklımda kalanlar şunlardı:
* Millî kültür ve millî bağımsızlık meselesi sadece bir konsept ve fikrî öneri düzeyinde kalmamalı. Enerji Bakanlığının Sayın Bakan Berat Albayrak’ın liderliğinde Nisan ayında lanse ettiği ve adım adım hayata geçirerek yönettiği Millî Enerji ve Maden Politikası benzeri bir modelleme ile tüm faaliyetlerin birbirlerine entegrasyonunun sağlanması gerekir.
* Mevcut durumda milli kültürümüz emperyal kültürlerin istilası altında can çekişmektedir.
* Devlet, önceliklerini yaptığı bütçede neye ne kadar kaynak ayırdığı ile ifade eder. Tabii ki jeopolitik konum nedeniyle Silahlı Kuvvetler’e ayrılan bütçe hayli yüksek olacaktır. Ya da sağlığa, millî eğitime vb… Ancak Kültür ve Turizm’e %0.5 (binde beş) pay ayırırsanız ve de bunun %60’dan fazlasını memur maaşlarına verirseniz, arta kalan ile pek bir şey yapamazsınız… Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın III. Millî Kültür Şurası’nda altını çizdiği gibi, kültür alanı ülkenin öncelikli meselesi haline gelecekse; bu ancak bütçenin artırılması için tüm baskı gruplarının harekete geçirilmesiyle gündeme gelebilir.
* Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki algılanmasının yönetimine şu sıra birbirinden kopuk 5’ten fazla bakanlık ve kurum ilgilenmektedir. Bu insan, para ve zaman israfıdır. O nedenle bu çalışmaların mutlaka koordinatör bir bakanlıkça belli bir strateji çerçevesinde yönetilmesi şarttır.
* Şura sonrasında oluşturulmuş uygulama ve eylem planları mutlaka şura katılımcıları ve kamu oyu ile paylaşılmalıdır.
* İslam karşıtlığı meselesine karşı mücadele de bir kültürel üretim meselesidir. Tüm aydınların bu konuya sahip çıkmaları gerekir.
* Google’da Roma Bizans’ını neredeyse yeniden inşa edecek bilgi bulmak mümkünken, Osmanlı dönemi İstanbul’u hakkında hiçbir şey yoktur.
* Kültür ve Turizm Bakanlığı birbirlerinden ayrılmalıdır.
* Yabancı kelimelerin kültürümüzün en önemli ögesi olan dilimize ‘pasaportsuz’ olarak girmeleri engellenmelidir.
* Sanatçılara yeşil pasaport verilmesi, bakanların yurt dışı seyahatlerde yanlarına bir iki sanatçı almaları, Vikipedi’nin bizimle ilgili %90’ı yanlış ve eksik olan bilgilerinin düzeltilmesi, siyasilerin sıklıkla kültürel ve sanatsal etkinliklere katılımlarının sağlanması yerinde olur.
* İstanbul’un tarihî yarımadasının mutlaka bir tarihî değer olarak korunması gerekir.
Bütün bu söylenenler ve fazlası not alındı. Bakan’ın kapanış konuşması da son derece ümit vericiydi. Bakan bey, ihtiyaca cevap verecek düzeyde var olan devlet kurumlarına ruh ve kültürün yerleştirilmesi, bürokratik oligarşinin hâlâ etkisini sürdürmesi, çağın değişimini ihmal etmeyen bir devlet yapılanma sisteminin yenilenmesi gibi can alıcı konulara değindi.
Peki, biz neden bu kadar önem veriyoruz bu millî ve bağımsız kültür meselesine... Kısaca şundan dolayı:
Yeni devletin kurulması sürecinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: “Devletin temeli millî kültürdür!”
Tarih, medeniyetlerin iki yönlü yok oluşuna tanıktır: Ya kültürün koruyucusu olan devlet batmıştır, o nedenle o kültür yok olmuştur. Ya da devleti ayakta tutan kültür zaafa uğramış ve yozlaşmıştır, o nedenle devlet ve medeniyet batmıştır…
Kadim Osmanlı – Selçuklu ve İslam medeniyeti ile Türkiye Cumhuriyeti için bugün her iki tehdit de mevcuttur. İşte o nedenle kültür meselelerini önemseriz…