‘Durmayı’ bilmek lazım, Merve Hanım
30 HAZİRAN 2012
Merve Büyüksaraç Hanım’ın adını daha önce duymamıştım. Survivor başladığında da dikkatimi çekmedi. Ancak yarışma dışı kaldıktan sonra yürüttüğü ilişki / iletişim odaklı sistematik çalışma ile zaman zaman gözümün ucuna takılmaya başladı…
Ne yapıyordu Merve Hanım? Acun Ilıcalı ve yapım şirketi Acun Medya’yı suçlayıcı, diğer yarışmacıları aşağılayıcı açıklamalarda bulunuyordu…
Buna bizim meslekte ‘publicity’ denir. Bazen başvurulan bir yöntemdir. Bir strateji olayı değildir. Taktik boyutta dozunda kullanılırsa işe yaradığı, şöhreti (marka değeri ya da itibar katsayısını değil, sadece bilinirliği) artırdığı tespit edilmiştir. Satın alma ve ikna süreçlerinde bilinme bir gerekliliktir tabii ki, ancak kesinlikle yeterlik noktasına taşımaz süreci…
Bu haklı haksız olunduğuna bakılmaksızın yürütülen ‘zararsız’ ya da ‘az zararlı’ agresif çıkışlar, iki ucu keskin bıçaktır … Çevrenizdeki ‘şöhret tacirlerine’, ya da siyasi ‘aktörlere’ bir bakın, çok fazla örneğini göreceksiniz… Ancak bu tür ‘publicity’ işinin de bir mesnedi, dayanacağı zayıf da olsa payandalar bulunması gerekir. İletişim sürekli ‘Fıstıklı’dan top atışı’ ile yürümez, tersine döner, insanı ‘müptezel’ (fazlalıktan değerini yitirmiş) bir duruma sürükleyiverir.
Merve kızımıza küçük bir tavsiye: Durmayı bilmek lazım bu dünyada. Bütün felsefi yaklaşımların odak noktasında ‘durmanın, dinginliğin’ (halk deyişiyle ‘tek durmanın’) bulunması boşuna değildir.
Yoksa insanın freni olmayan bir otomobile dönüşmesi işten bile değildir. Belli ki Merve Hanım ‘Popüler kültür’ dünyasında kariyer yapmaya soyunmuş. Bunun için ‘gereklilikleri’ fena değil. Yani, şansı var. Ancak sorun, gerekliliklerde değil ki. ‘Yeterlilikler’de… Bu ikincisini halledemezse, o da milyonlarca yetenekli ancak ‘talihsiz’ olduğunu düşünen, kısa sürede tanınıp kısa sürede unutulmuş ‘starletlerin’ (yıldız adaylarının) arasında buluverir kendini. Yazık değil mi?..
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” misali bu öğüdümüz, siyasette mesnetsiz kavgacı üslubu seçenlere de uzanabiliyorsa, yerini iyice bulmuş demektir.
Bozcaada’nın talihinin döndüğü an…
Bozcaada sezonunu nihayet açabildik… Hem de tarihi bir seyahatle, hem de deniz uçağı ile…
Dün Sütlüce’den 11.30 kalkan Seabird’ün 17 kişilik uçağı ile bir saat 15 dakikada adaya vardık. Bizi Belediye Başkanı Mustafa Mutay ve ada eşrafı karşıladı. Poyraz limanındaki iskelenin yapımı ucu ucuna yetişmişti.
Bu olayı iki açıdan önemsiyorum.
Bir: Benim uçak korkum falan kalmamış. Bunu görmemi sağladı. Temmuz ayı boyunca her hafta sonu için hayli ekonomik olan biletlerimizi gidiş dönüş aldık.
İki: Türkiye’nin Ege’deki, üstünde yerleşim olan iki adasının dünyaya bağlanması için yıllardır büyük çaba harcanıyordu. Ferhat Kaptan küçücük uçağı ve iş bağlamındaki özel izni ile şahsen aşabilmişti bazı bürokratik engelleri; ancak olay ticari havacılık boyutuna gelemiyordu bir türlü. Yok asker izin vermiyordu, yok ada stratejik bölgeydi; olmadı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü halledemiyordu meseleyi… Yıllarca böyle süründü gitti… Nihayet Seabird’e nasip olmuş çözmek. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ı deneme uçuşunda görüp icazet verdiğine tanık olduktan sonra, Bozcaada ve Gökçeada’nın dünyayla bağlantısının tesis edileceğine inandım.
Uçakta Ata Demirer ve eşiyle birlikteydik. İnanılmaz kilo vermiş; söylemeseler tanımakta zorlanırdım. Ben de verdiğim 20 kiloyla zayıflama konusunda fena sayılmam. Altı ay önce olsaydı ikimiz birden bu uçağa zor binerdik. Emeği geçen herkese adamız adına teşekkürler…
Ne yapıyordu Merve Hanım? Acun Ilıcalı ve yapım şirketi Acun Medya’yı suçlayıcı, diğer yarışmacıları aşağılayıcı açıklamalarda bulunuyordu…
Buna bizim meslekte ‘publicity’ denir. Bazen başvurulan bir yöntemdir. Bir strateji olayı değildir. Taktik boyutta dozunda kullanılırsa işe yaradığı, şöhreti (marka değeri ya da itibar katsayısını değil, sadece bilinirliği) artırdığı tespit edilmiştir. Satın alma ve ikna süreçlerinde bilinme bir gerekliliktir tabii ki, ancak kesinlikle yeterlik noktasına taşımaz süreci…
Bu haklı haksız olunduğuna bakılmaksızın yürütülen ‘zararsız’ ya da ‘az zararlı’ agresif çıkışlar, iki ucu keskin bıçaktır … Çevrenizdeki ‘şöhret tacirlerine’, ya da siyasi ‘aktörlere’ bir bakın, çok fazla örneğini göreceksiniz… Ancak bu tür ‘publicity’ işinin de bir mesnedi, dayanacağı zayıf da olsa payandalar bulunması gerekir. İletişim sürekli ‘Fıstıklı’dan top atışı’ ile yürümez, tersine döner, insanı ‘müptezel’ (fazlalıktan değerini yitirmiş) bir duruma sürükleyiverir.
Merve kızımıza küçük bir tavsiye: Durmayı bilmek lazım bu dünyada. Bütün felsefi yaklaşımların odak noktasında ‘durmanın, dinginliğin’ (halk deyişiyle ‘tek durmanın’) bulunması boşuna değildir.
Yoksa insanın freni olmayan bir otomobile dönüşmesi işten bile değildir. Belli ki Merve Hanım ‘Popüler kültür’ dünyasında kariyer yapmaya soyunmuş. Bunun için ‘gereklilikleri’ fena değil. Yani, şansı var. Ancak sorun, gerekliliklerde değil ki. ‘Yeterlilikler’de… Bu ikincisini halledemezse, o da milyonlarca yetenekli ancak ‘talihsiz’ olduğunu düşünen, kısa sürede tanınıp kısa sürede unutulmuş ‘starletlerin’ (yıldız adaylarının) arasında buluverir kendini. Yazık değil mi?..
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” misali bu öğüdümüz, siyasette mesnetsiz kavgacı üslubu seçenlere de uzanabiliyorsa, yerini iyice bulmuş demektir.
Bozcaada’nın talihinin döndüğü an…
Bozcaada sezonunu nihayet açabildik… Hem de tarihi bir seyahatle, hem de deniz uçağı ile…
Dün Sütlüce’den 11.30 kalkan Seabird’ün 17 kişilik uçağı ile bir saat 15 dakikada adaya vardık. Bizi Belediye Başkanı Mustafa Mutay ve ada eşrafı karşıladı. Poyraz limanındaki iskelenin yapımı ucu ucuna yetişmişti.
Bu olayı iki açıdan önemsiyorum.
Bir: Benim uçak korkum falan kalmamış. Bunu görmemi sağladı. Temmuz ayı boyunca her hafta sonu için hayli ekonomik olan biletlerimizi gidiş dönüş aldık.
İki: Türkiye’nin Ege’deki, üstünde yerleşim olan iki adasının dünyaya bağlanması için yıllardır büyük çaba harcanıyordu. Ferhat Kaptan küçücük uçağı ve iş bağlamındaki özel izni ile şahsen aşabilmişti bazı bürokratik engelleri; ancak olay ticari havacılık boyutuna gelemiyordu bir türlü. Yok asker izin vermiyordu, yok ada stratejik bölgeydi; olmadı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü halledemiyordu meseleyi… Yıllarca böyle süründü gitti… Nihayet Seabird’e nasip olmuş çözmek. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ı deneme uçuşunda görüp icazet verdiğine tanık olduktan sonra, Bozcaada ve Gökçeada’nın dünyayla bağlantısının tesis edileceğine inandım.
Uçakta Ata Demirer ve eşiyle birlikteydik. İnanılmaz kilo vermiş; söylemeseler tanımakta zorlanırdım. Ben de verdiğim 20 kiloyla zayıflama konusunda fena sayılmam. Altı ay önce olsaydı ikimiz birden bu uçağa zor binerdik. Emeği geçen herkese adamız adına teşekkürler…