‘En büyük’ yerine ‘en modern’ adalet sarayı…
05 MART 2011
Ben üç yazıdır hukuk siteminin ‘konuşması’ gerektiğini vurgulayıp duruyorum ya… İşte son örnek… Kahramanmaraş Cumhuriyet Sacvısı Uğur Koç -iddia o ki- gazete haberlerine dayanarak bir fezleke hazırlamış ve Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş. O fezlekede 7 kişiyi çete kurmakla suçluyormuş. Suçlananlar arasında iki NTV’li bir Albay bir de dürümcü varmış…
Gazeteler ve TV’lerde yorum yapanlar olayı parodi gibi verdi… Oysa hayatlar etkilenebiliyor bu gibi durumlarda. Had safhada dram…
Şimdi olay bir daha deşilip tartışılıyor… Raporlara da yansımış. NTV’de o zamanlar görevli bulunan iki gazetecinin yaptığı GSM aramaları kaza saatinden sonra gerçekleşmiş. Savcılığın fezlekeyi dayandırdığı gazete haberinin adresi olan Taraf ise NTV’nin bu açıklaması üzerine olayın hemen ardından özür dilemiş ve suç imasını geri çekmiş…
Ortaya karışık bir durum var yine… Ve yine konuşan, açıklama yapan kimse olmadığı için top ortada ve kurumlar hasar görüyor. En başta da adalet kurumu…
Başbakan da vurguladı… Adaletin daha hızlı tecelli etmesi şart. Yarın Mustafa Balbay’ın tutukluluk halinin başlamasının ikinci yılı dolacakmış… Vatana millete hayırlı olur inşallah. İki sorun var: Konuşmak, yasal süreçlere açıklık getirmek, kamu oyu ve vicdanını aydınlatmak ve Bir an önce yargı sürecinin tamamlanıp hüküm verilmesini sağlamak… Bu iki konuda iktidarın mutlaka yapacağı bir şey olmalı…
Bu arada “Avrupa’nın en büyük adalet sarayı” hizmete girmiş… İnşaatı başladığı tabelası açıldığı günlerde de ifade etmiştim: İtibar yönetimi açısından en büyük adalet sayrına sahip olmak, en büyük hapishaneye sahip olmak matah bir şey değildir. Suç oranın yüksek olması ile övünmek gibi bir şeydir…
Onun yerine “En çağdaş, adaletin en hızlı şekilde tecelli etmesine izin verecek şekilde tasarlanmış en modern adalet sarayı” dense daha iyi olmaz mı? Tabii marka vaadinin altını doldurarak…
Polat’ın önündeki mükemmel fırsat…
Her takımın başına zaman zaman gelir… Bir ara “Ne olacak bu Fenerin işi?” dillere pelesenk olmuş bir deyişti… Maharet bu dönemleri atlatmakta…
Bu dönemler de yalnız başına atlatılmaz…
İttifaklar kurmak gerekir… En büyük müttefik de taraftardır…
Galatasaray Başkanı Sayın Polat kalksa dese ki, “Bu düzeni gelin hep birlikte değiştirelim. Barcelona modeline dönelim. Bunu GS daha önce de yapmıştı. Yine yapabilir… Üç yıl benden bir şey beklemeyin. İlk dörtte bir yerlerde oluruz gene de. Ancak öyle bir alt yapı çalışması yapalım ki, ondan sonra 15 yıl dünya Galatasaray’ı konuşsun… Size ne yaptığımı olan biteni her hafta anlatacağım. Kapalı kapı falan yok artık… Takıma tüm taraftarlarla birlikte sahip çıkalım…”
Hayal değil mi?
Yıllar önce Adnan Polat’ın sponsorluğunda yayınlanmış olan, benim de hasbelkader çevirisini yaptığım, rahmetli Jupp Derwall’in kaleme aldığı “Türkiye Anılarım” adlı kitabın bir yerinde Derwall bir sahne anlatır…
Adını vermediği ünlü bir Galatasaray’lı yönetici Divan’ın barında otururken İnönü’deki maça gitmek üzere yoldan akın akın geçen seyircileri göstererek, “Herr Derwall” demiş, “Galatasaray’ın gerçek sahipleri onlar değil biziz… Biz karar veririz neyin ne olacağına… Onlar da izler..”
Çok üzülmüştü Derwall bu lafa… “Önce bu zihniyeti değiştirmeyi hedef koydum kendim” demişti…
Bu zihniyet değişikliğini daha da ileri boyuta taşımak için Adnan Polat’ın önünde mükemmel bir fırsat var… Hem de krizden çıktığı için hayli sağlam temellere oturan bir fırsat…
Gazeteler ve TV’lerde yorum yapanlar olayı parodi gibi verdi… Oysa hayatlar etkilenebiliyor bu gibi durumlarda. Had safhada dram…
Şimdi olay bir daha deşilip tartışılıyor… Raporlara da yansımış. NTV’de o zamanlar görevli bulunan iki gazetecinin yaptığı GSM aramaları kaza saatinden sonra gerçekleşmiş. Savcılığın fezlekeyi dayandırdığı gazete haberinin adresi olan Taraf ise NTV’nin bu açıklaması üzerine olayın hemen ardından özür dilemiş ve suç imasını geri çekmiş…
Ortaya karışık bir durum var yine… Ve yine konuşan, açıklama yapan kimse olmadığı için top ortada ve kurumlar hasar görüyor. En başta da adalet kurumu…
Başbakan da vurguladı… Adaletin daha hızlı tecelli etmesi şart. Yarın Mustafa Balbay’ın tutukluluk halinin başlamasının ikinci yılı dolacakmış… Vatana millete hayırlı olur inşallah. İki sorun var: Konuşmak, yasal süreçlere açıklık getirmek, kamu oyu ve vicdanını aydınlatmak ve Bir an önce yargı sürecinin tamamlanıp hüküm verilmesini sağlamak… Bu iki konuda iktidarın mutlaka yapacağı bir şey olmalı…
Bu arada “Avrupa’nın en büyük adalet sarayı” hizmete girmiş… İnşaatı başladığı tabelası açıldığı günlerde de ifade etmiştim: İtibar yönetimi açısından en büyük adalet sayrına sahip olmak, en büyük hapishaneye sahip olmak matah bir şey değildir. Suç oranın yüksek olması ile övünmek gibi bir şeydir…
Onun yerine “En çağdaş, adaletin en hızlı şekilde tecelli etmesine izin verecek şekilde tasarlanmış en modern adalet sarayı” dense daha iyi olmaz mı? Tabii marka vaadinin altını doldurarak…
Polat’ın önündeki mükemmel fırsat…
Her takımın başına zaman zaman gelir… Bir ara “Ne olacak bu Fenerin işi?” dillere pelesenk olmuş bir deyişti… Maharet bu dönemleri atlatmakta…
Bu dönemler de yalnız başına atlatılmaz…
İttifaklar kurmak gerekir… En büyük müttefik de taraftardır…
Galatasaray Başkanı Sayın Polat kalksa dese ki, “Bu düzeni gelin hep birlikte değiştirelim. Barcelona modeline dönelim. Bunu GS daha önce de yapmıştı. Yine yapabilir… Üç yıl benden bir şey beklemeyin. İlk dörtte bir yerlerde oluruz gene de. Ancak öyle bir alt yapı çalışması yapalım ki, ondan sonra 15 yıl dünya Galatasaray’ı konuşsun… Size ne yaptığımı olan biteni her hafta anlatacağım. Kapalı kapı falan yok artık… Takıma tüm taraftarlarla birlikte sahip çıkalım…”
Hayal değil mi?
Yıllar önce Adnan Polat’ın sponsorluğunda yayınlanmış olan, benim de hasbelkader çevirisini yaptığım, rahmetli Jupp Derwall’in kaleme aldığı “Türkiye Anılarım” adlı kitabın bir yerinde Derwall bir sahne anlatır…
Adını vermediği ünlü bir Galatasaray’lı yönetici Divan’ın barında otururken İnönü’deki maça gitmek üzere yoldan akın akın geçen seyircileri göstererek, “Herr Derwall” demiş, “Galatasaray’ın gerçek sahipleri onlar değil biziz… Biz karar veririz neyin ne olacağına… Onlar da izler..”
Çok üzülmüştü Derwall bu lafa… “Önce bu zihniyeti değiştirmeyi hedef koydum kendim” demişti…
Bu zihniyet değişikliğini daha da ileri boyuta taşımak için Adnan Polat’ın önünde mükemmel bir fırsat var… Hem de krizden çıktığı için hayli sağlam temellere oturan bir fırsat…