‘Kayıkçı Kavgası’ zarar verir
11 AĞUSTOS 2010
Korktuğumuz başımıza geliyor… Kemal Bey’e kaç kere dedik ki, şu “Recep Bey” muhabbeti iyi değil. İşi aşağıya çeker, çekerse de sizden çok daha önce ‘siyaset’ kurumunun kendisi zarar görür. Bu oyunun galibi olmaz…
İşte buyurun. Yazdıklarımızın daha mürekkebi kuramadan, Melih Gökçek tam da Batılıların deyişiyle ‘tactless’ (Türkçede belki ‘densiz’ kelimesiyle karşılanabilir) bir yaklaşım sergileyip ‘Teyyo Kemal’ benzeşimiyle sazı eline alıvermiş.
Kemal Bey, SSK Genel Müdürlüğü zamanında SSK ile ilgili bazı işleri yıllarca süründürmüş ve çok geç bitirmiş. 7 tane dairesi varmış, bir de havuzlu villası… Melih Gökçek “Sen açıklamazsan, ben açıklayacağım; ona göre!” diyor…
Siyasi iletişim tarihine Kemal Beyin de Melih Bey’in de bakmalarında yarar var. Kemer altı vuruşların serbest olduğu ‘Kayıkçı kavgalarının’ hangi siyaset erbabına yararı olmuştur… Bize de söylerlerse seviniriz. (Emin Çölaçan olayını örnek kabul etmiyoruz; o olayın koşulları çok özeldi…)
Sosyal frenler bir patlamaya görsün…
Önce arabesk ve o müziği yapanlar ‘yavşak’; sonra Fenerbahçe… Bu böyle gider artık… “Türkler yavşaktır”a kadar yolu var.
“Yuh artık; o kadar da olmaz!” demeyin. İki ay önce “Fazıl Say çıkıp Arabesk olayına ve Fenerbahçe’ye yavşak diyecek” deseydim; ne derdiniz. Herhalde şöyle bir şey: “Yuh artık; o kadar da olmaz!” Ne demişler? Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz...
Zekâları ve yetenekleri olağanüstü gelişmiş ancak akılları bir hayli geride kalmış bütün şöhretlerde bu davranış bozukluğuna sık sık rastlanabilir…
Anlaşılan o ki bir an geliyor ve aklın kontrol ettiği ‘sosyal frenler’ tutmamaya başlıyor; hatta patlıyor… Aziz Nesin Rahmeti’nin “Türklerin %65’i aptaldır” şeklindeki ‘bilimsel’ tespiti, Orhan Pamuk’un sözde Ermeni katliamı konusundaki ‘itirafları’ ve adeta Ermeni tezlerini destekleyen yaklaşımı, kendisini çileden çıkaran magazin basınını Hülya Avşar hanımın haşladığı ‘ton’…
Ne hikmetse sosyal freni patlayan her şöhret, önce şöyle bir güzel kendi ayağına ateş ediyor… “Ne olur ne olmaz, bulunsun”, kabilinden…
Geçmiş olsun Fazıl kardeşim…
Bozcaada güncesi
Yaz geldi geçiyor… Biz anca attık kendimizi Bozcaada’ya… Daha az sıcak… Nem oranı yok denecek kadar az…
Bozcaada biraz daha güzelleşmiş. Mustafa Başkan yıllardır başında bulunduğu Belediye’yi sanki daha da gençleştirip dinamikleştirerek yaza hazırlamış. Çok hoş yeni mekânlar açılmış. Zevkli, adaya yakışan (zaten kanunla korunur) yeni evler yapılmış.
Manajans’tan tanıdığım sevgili Deniz Barlas ile Selçuk Aykan çiftinin sundukları mükemmel kahvaltı ve spagetti + şarap’lı akşam muhabbeti de yeni. Tabii yer bulursanız… Opet artık oturmuş. Onun içinde, pilot kardeşimiz işadamı Ferhat’ın açtığı pizza restoranı ‘Tayyare’ adaya bir başka hava katmış…
Merkezde de çok şık yerler açılmış. Kasaba kendini yenilemiş. Vahit, Şehir, Yakamoz, Şükrü, Hafız, Çanlı İbo aynı minval üzre devam… Abdullah’ın midyeleri ile hemen özlem giderdik... İçindeki pilavın rengi biraz açılmış sanki. Ancak lezzet hâlâ acayip…
Yaz dostlarımız Ayşe Deniz - Murat Sekban; Filiz – Osman Arıtan çiftleriyle bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Aynı Belgin - Haluk Şahin çiftiyle olduğu gibi…
Kanyon’da görmeye başladığım estetik yoksunu erkek şortları ve kadında çok hoş dururken erkeklerde midemi kaldıran parmak arası terlikler, burada da yaygın… Hani genellikle bej rengi, yanlarından kocaman cepleri sarkan, dizin bir karış altından aşağıya doğru fışkıran kıllı bacakları daha da belirgin bir şekilde sergileyen, o ‘tesettür’ işi mi değil mi belli olmayan ‘üslup dışı’ anti-şortlar…
Erkeklerin üstlerine giydikleri abuk tişörtleri de ekleyin, sonra da dönün bir de kadınlara bakın… Moraliniz düzelsin… Hepsi çok hoş bu yaz…
Arada iş için İstanbul’a gelip gitmemiz dışında bir ay buradayız. Bozcaada anılarımızı paylaşmaya devam edeceğiz…
İşte buyurun. Yazdıklarımızın daha mürekkebi kuramadan, Melih Gökçek tam da Batılıların deyişiyle ‘tactless’ (Türkçede belki ‘densiz’ kelimesiyle karşılanabilir) bir yaklaşım sergileyip ‘Teyyo Kemal’ benzeşimiyle sazı eline alıvermiş.
Kemal Bey, SSK Genel Müdürlüğü zamanında SSK ile ilgili bazı işleri yıllarca süründürmüş ve çok geç bitirmiş. 7 tane dairesi varmış, bir de havuzlu villası… Melih Gökçek “Sen açıklamazsan, ben açıklayacağım; ona göre!” diyor…
Siyasi iletişim tarihine Kemal Beyin de Melih Bey’in de bakmalarında yarar var. Kemer altı vuruşların serbest olduğu ‘Kayıkçı kavgalarının’ hangi siyaset erbabına yararı olmuştur… Bize de söylerlerse seviniriz. (Emin Çölaçan olayını örnek kabul etmiyoruz; o olayın koşulları çok özeldi…)
Sosyal frenler bir patlamaya görsün…
Önce arabesk ve o müziği yapanlar ‘yavşak’; sonra Fenerbahçe… Bu böyle gider artık… “Türkler yavşaktır”a kadar yolu var.
“Yuh artık; o kadar da olmaz!” demeyin. İki ay önce “Fazıl Say çıkıp Arabesk olayına ve Fenerbahçe’ye yavşak diyecek” deseydim; ne derdiniz. Herhalde şöyle bir şey: “Yuh artık; o kadar da olmaz!” Ne demişler? Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz...
Zekâları ve yetenekleri olağanüstü gelişmiş ancak akılları bir hayli geride kalmış bütün şöhretlerde bu davranış bozukluğuna sık sık rastlanabilir…
Anlaşılan o ki bir an geliyor ve aklın kontrol ettiği ‘sosyal frenler’ tutmamaya başlıyor; hatta patlıyor… Aziz Nesin Rahmeti’nin “Türklerin %65’i aptaldır” şeklindeki ‘bilimsel’ tespiti, Orhan Pamuk’un sözde Ermeni katliamı konusundaki ‘itirafları’ ve adeta Ermeni tezlerini destekleyen yaklaşımı, kendisini çileden çıkaran magazin basınını Hülya Avşar hanımın haşladığı ‘ton’…
Ne hikmetse sosyal freni patlayan her şöhret, önce şöyle bir güzel kendi ayağına ateş ediyor… “Ne olur ne olmaz, bulunsun”, kabilinden…
Geçmiş olsun Fazıl kardeşim…
Bozcaada güncesi
Yaz geldi geçiyor… Biz anca attık kendimizi Bozcaada’ya… Daha az sıcak… Nem oranı yok denecek kadar az…
Bozcaada biraz daha güzelleşmiş. Mustafa Başkan yıllardır başında bulunduğu Belediye’yi sanki daha da gençleştirip dinamikleştirerek yaza hazırlamış. Çok hoş yeni mekânlar açılmış. Zevkli, adaya yakışan (zaten kanunla korunur) yeni evler yapılmış.
Manajans’tan tanıdığım sevgili Deniz Barlas ile Selçuk Aykan çiftinin sundukları mükemmel kahvaltı ve spagetti + şarap’lı akşam muhabbeti de yeni. Tabii yer bulursanız… Opet artık oturmuş. Onun içinde, pilot kardeşimiz işadamı Ferhat’ın açtığı pizza restoranı ‘Tayyare’ adaya bir başka hava katmış…
Merkezde de çok şık yerler açılmış. Kasaba kendini yenilemiş. Vahit, Şehir, Yakamoz, Şükrü, Hafız, Çanlı İbo aynı minval üzre devam… Abdullah’ın midyeleri ile hemen özlem giderdik... İçindeki pilavın rengi biraz açılmış sanki. Ancak lezzet hâlâ acayip…
Yaz dostlarımız Ayşe Deniz - Murat Sekban; Filiz – Osman Arıtan çiftleriyle bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Aynı Belgin - Haluk Şahin çiftiyle olduğu gibi…
Kanyon’da görmeye başladığım estetik yoksunu erkek şortları ve kadında çok hoş dururken erkeklerde midemi kaldıran parmak arası terlikler, burada da yaygın… Hani genellikle bej rengi, yanlarından kocaman cepleri sarkan, dizin bir karış altından aşağıya doğru fışkıran kıllı bacakları daha da belirgin bir şekilde sergileyen, o ‘tesettür’ işi mi değil mi belli olmayan ‘üslup dışı’ anti-şortlar…
Erkeklerin üstlerine giydikleri abuk tişörtleri de ekleyin, sonra da dönün bir de kadınlara bakın… Moraliniz düzelsin… Hepsi çok hoş bu yaz…
Arada iş için İstanbul’a gelip gitmemiz dışında bir ay buradayız. Bozcaada anılarımızı paylaşmaya devam edeceğiz…