‘“Sonradan olmalar” daha ekstremist oluyor..
15 Mart 2011 - Marketing Türkiye
Yıllarca günde üç paket sigara içtikten sonra sigarayı bir şekilde bırakmış olanlar, hayatlarında tütün ürünleriyle hiç tanışmamış olanlardan çok daha sigara karşıtı bir tavır alabilmekteler... Örneğin ben...
Haber 6 Martta İnsan Kaynakları (biliyorsunuz ben İnsan Kıymetleri demeyi tercih ediyorum) sayfalarına düştü... Eczacıbaşı Topluluğu, sigara molası kavramını tarihe gömmek üzere yola çıkmıştı... Karara göre topluluk şirketlerinde 5 Eylül Pazartesi gününden itibaren çalışanlar mesai saatleri içerisinde sigara arası vermeyecekler...
Eczacıbaşı, tek başına ele alındığında kuru ve hayli faşizanmış algısı yaratabilecek bu kararı çok anlamlı bir proje ile bütünlemiş.
Projeye, biraz tercüme koksa da, şirin bir slogan bulmuşlar: Bırakın hayatınız değişsin! Hedef çalışanlara sigarayı bıraktırırken yeni işe alınacaklarda sigara içmeyenlerin tercih edilmesi.
Topluluk kuruluşlarındaki sağlık birimlerince yürütülecek ve sigarayı bırakma sürecinde gereken her türlü danışma hizmetini de içerecek kampanya kapsamında tıbbi uygulama ve ilaç desteği de Eczacıbaşı tarafından ücretsiz karşılanacakmış.
Kampanya çerçevesinde, işe alım süreci unsurlarına, müthiş demokratik bir numara ile, sigara içilmeyen ortamlarda çalışabilme kriteri de ekleniyormuş.
Topluluk CEOsu Dr. Erdal Karamercan, Topluluğumuzda, üretimden pazarlama faaliyetlerine, insan kaynaklarından lojistiğe kadar tüm süreçlerimizde sürdürülebilir kalkınma ilkelerini benimsiyoruz. Bu çerçevede, çalışanlarımızın sağlığına ve güvenli çalışma ortamı sağlanmasına en üst düzeyde önem veriyoruz. Uygulamayı 1 Mart itibariyle hayata geçirdik demiş.
Karamercan, tütün kullanımına bağlı olarak yaşanan kalp, damar, akciğer hastalıkları ve benzeri sağlık sorunlarının sadece kullanıcılar için ölümcül sonuçlar yaratmakla kalmayıp, bireyin çevresindekilerin de yaşam kalitesinin düşmesine ve yaşam sürelerinin kısalmasına neden olduğuna da dikkat çekmiş.
Çok etkilendiğimi söylemeliyim.
9 yıl sigarayı bıraktıktan sonra Davidoff marka cigarillos`a başlamama neden olan ve aradan bir iki yıl geçtikten sonra bu kez önce kendisi bırakıp sonra da benim bırakmama ön ayak olan Faruk Eczacıbaşı`nın şirketinde böyle bir adım atılması kadar doğal bir şey olamaz aslında... Yine de bana hayli ilerlemeci geldi...
Sonradan olmalar her nedense diğerlerine oranla hep daha radikal bir turum izlerle... Mesela 30`undan sonra solcu olanlar, Marksizm`le gençlik yıllarında tanışmış olanlara oranla çok daha ekstremist (aşırı) bir tavır içine girebiliyorlar.
Aynı şey geç yaşta hidayete erenler için geçerlidir. Bir Müslüman kesilirler ki demeyin gitsin. Böyleleri, çocukluklarından beri İslam inancı ve kültürü içinde yetişmiş, belki önce İmam Hatip`i sonra da İlahiyat Fakültesini bitirmiş mümin ve mütedeyyinlerden çok daha aşırı bir yol izleyebilmektedirler...
Sigara konusu da aşağı yukarı böyledir... Yıllarca günde üç paket sigara içtikten sonra sigarayı bir şekilde bırakmış olanlar, hayatlarında tütün ürünleriyle hiç tanışmamış olanlardan çok daha sigara karşıtı bir tavır alabilmekteler... Örneğin ben...
Eczacıbaşı haberini okur okumaz; hemen düşünmeye başladım: Benzer bir yasağı bizim şirkette de hemen hayata geçirebilir miyiz? Oysa şunun şurasında beş yıl öncesine kadar günde 50 adet (bir adet ahşap kutu) Davidoff cigarillos ve üç tane de Cohiba Siglo 5 tüttürmeden günü bitirmezdik...
Şimdilerde işe eleman alırken sigara içmeyeni tercih etmeyi, sigara molalarını kaldırmayı düşünüyoruz... Oysa belki de tam tersine, insanlara rahat rahat sigaralarını içebilecekleri yer yapmak ve üzerlerinde baskı kurmamak onların ruh sağlığına çok daha fazla hizmet edebilir. Ben sigara içerken, sigara içmeme karışanlara çok bozulurdum... Sloganım da Richard Dreyfuss`un 30 yıl önce başrolünü oynadığı o ünlü filminin adından alınmaydı: Whose Life Is It Anyway? (Bu kimin hayatı ki?)
Digital Communication nasıl çevrilmeli?
Marketing Türkiyenin geçen son sayısında sözünü ettiğim bir araştırmadan yola çıkarak Elif Seçkin hanım şöyle bir e-posta yollamış:
Marketing Türkiyenin son sayısındaki yazınızda ICCOnun araştırmasına yer vermişsiniz, bir nokta dikkatimi çekti paylaşmak istedim. Araştırmada önümüzdeki dönemde PR sektörünün genişleyeceği disiplinler arasında birinci sırada ‘digital communication` görülmüş.
Yazınızda bunu ‘sayısal iletişim` olarak adlandırmışsınız, ben okurken ‘sosyal medya`, ‘online iletişim` teknolojileri olarak algılamıştım ve terminolojide de böyle olduğunu düşünüyordum.
Siz kavramların Türkçe tercümesine özellikle dikkat ettiğiniz için danışmak istedim, dikkatimi çekti. Böyle bir kullanımı da var mıdır?
Ben de kendisine aşağıdaki yanıtı verdim. Benzer tereddütler yaşamış arkadaşları da aydınlatmak adına aşağıya alıyorum:
Ana metin İngilizce. ICCO, ‘Social Media` ya da ‘Online PR` diyebilirdi. Ancak Digital Communication demiş. Google, Digital Communication deyince 1,5 milyona yakın ‘pageview` veriyor. Bunların içinden bir tanesini aşağıya alıyorum. Adobe`nin sayfasından www.adobe.com/education/digital_tools...
Sayısal İletişimin (Digital communication) birçok biçimi vardır. Basit mesaj metinlerinden, e-postalara, blog`lara, basılı yayınlar için fotoğraf paylaşımından, videolara, etkileşimli web sitelerine, oradan sanal toplantı ortamına kadar... Teknolojinin geniş imkânlarını kullanarak etkili iletişim yapabilmek, kariyer yolundaki en temel taştır...
Bu yalın tanım ‘Social Media` ve ‘Online PR`dan hayli farklı ve çok daha geniş...
Elif Hanım şöyle geri dönmüş: İlginiz ve detaylı yanıtınız için çok teşekkür ederim. Kavramın içeriksel olarak daha detaylı olduğunu anlıyorum; aslına bakarsanız aklıma takılan Türkçe tercüme olarak ‘sayısal iletişim` karşılığının kullanılması olmuştu. Belli ki ‘digital communication` terminolojide giderek daha da sıklıkla kullanılan bir kavram olacak, sizin de belirttiğiniz gibi ICCO`nun da bu şekilde ifade etmesi, ikame olabilecek daha tanıdık kavramlar kullanmaması bilinçlidir. Bu nedenle Türkçe tercümesi üzerinde önümüzdeki dönemde kafa yorulması gereken bir konu olacak gibi görünüyor...
Ben gözüme çarpınca biraz takıldım, ufak çapta bir araştırma yaptım dediğiniz gibi milyonlarca sonuç veriyor kimi ilgili kimi oldukça uzak. Bir süre inceledim, TDK`dan dijitalin tam Türkçe karşılığını araştırdım, kelimenin kökeni Fransızca, Fransızca alt yapısını araştırdım vs... Belki direkt ‘dijital` denebilir dilimize geçtiği şekliyle...
Evet olabilir... Ancak Dijital İletişim olsun, Sayısal İletişim olsun; kavram her derde deva moda kavram Sosyal Medyadan farklı ve daha geniş boyutta ele alınmayı zorunlu kılacaktır...
Arşın bu yıl İstanbul`daydı...
O lafa bayılırım: Halep oradaysa aşın burada! Anlamını ilk duyduğum günlerden pek sonra öğrenebilmiştim. Adamın biri, ikide bir Ben Halep`te şu kadar arşın atlıyordum! dermiş... Biri iki, üç beş derken dinleyenlere dar gelmiş; adama dönüp Halep oradaysa arşın burada! demişler, Haydi bakalım atla da görelim.
Çok basit değil mi? Ancak Einstein`ın dediği gibi Dahiyane olan da zaten basiti bulmak değil mi?
Ölçmekle ile ilgili ikinci dahiyane buluşum (!) ise, insanın fiziksel ifadeleri ancak karşılaştırma, kıyaslama yaptığı zaman kavrayabildikleri gerçeğine dayanmıştı... Mehmet`den daha uzun!, Ahmet`den daha şişman, Leyla`dan daha çalışkan vb...
Yukarıdaki atasözü ile ardından gelen dahiyane tespiti (!) birleştirdiniz mi, reklamcılıkta yaratıcılığın boyutlarını tespit eden yarışmaların da önemini kavramak kolaylaşıyor... Kristal Elma böyle bir kıyaslama... Ancak tüm bu tür çalışmaların en ilginci, hiç şüphesiz The Cup...
İlki 2007`de Valencia`da (İspanya) düzenlenmiş olan yarışmaya, sonra sırasıyla Bled (Slovenya) ve Saraybosna (Bosna Hersek) ev sahibi yapmışlar.
Bu yıl Istanbul Intercontinental Advertising Cup adıyla İstanbul`da düzenlenmiş olan yarışmanın tarihini web sitesinden mutlaka izleyin (www.thecupawards.com/archive/)...
Marketing Türkiye`de The Cup`la ilgili geniş bilgi yer alacaktır... Bana sorarsanız en yalın ifadeyle reklamcılığın arşını diyebiliriz. Ve tabii ki kıyaslanmanın uluslararası boyutu... Yaratıcılık konusunda bireysel olarak kasılmanın âlemi yoktur işte... Amaç bu tür kupaları kaldırmaktır...
Haber 6 Martta İnsan Kaynakları (biliyorsunuz ben İnsan Kıymetleri demeyi tercih ediyorum) sayfalarına düştü... Eczacıbaşı Topluluğu, sigara molası kavramını tarihe gömmek üzere yola çıkmıştı... Karara göre topluluk şirketlerinde 5 Eylül Pazartesi gününden itibaren çalışanlar mesai saatleri içerisinde sigara arası vermeyecekler...
Eczacıbaşı, tek başına ele alındığında kuru ve hayli faşizanmış algısı yaratabilecek bu kararı çok anlamlı bir proje ile bütünlemiş.
Projeye, biraz tercüme koksa da, şirin bir slogan bulmuşlar: Bırakın hayatınız değişsin! Hedef çalışanlara sigarayı bıraktırırken yeni işe alınacaklarda sigara içmeyenlerin tercih edilmesi.
Topluluk kuruluşlarındaki sağlık birimlerince yürütülecek ve sigarayı bırakma sürecinde gereken her türlü danışma hizmetini de içerecek kampanya kapsamında tıbbi uygulama ve ilaç desteği de Eczacıbaşı tarafından ücretsiz karşılanacakmış.
Kampanya çerçevesinde, işe alım süreci unsurlarına, müthiş demokratik bir numara ile, sigara içilmeyen ortamlarda çalışabilme kriteri de ekleniyormuş.
Topluluk CEOsu Dr. Erdal Karamercan, Topluluğumuzda, üretimden pazarlama faaliyetlerine, insan kaynaklarından lojistiğe kadar tüm süreçlerimizde sürdürülebilir kalkınma ilkelerini benimsiyoruz. Bu çerçevede, çalışanlarımızın sağlığına ve güvenli çalışma ortamı sağlanmasına en üst düzeyde önem veriyoruz. Uygulamayı 1 Mart itibariyle hayata geçirdik demiş.
Karamercan, tütün kullanımına bağlı olarak yaşanan kalp, damar, akciğer hastalıkları ve benzeri sağlık sorunlarının sadece kullanıcılar için ölümcül sonuçlar yaratmakla kalmayıp, bireyin çevresindekilerin de yaşam kalitesinin düşmesine ve yaşam sürelerinin kısalmasına neden olduğuna da dikkat çekmiş.
Çok etkilendiğimi söylemeliyim.
9 yıl sigarayı bıraktıktan sonra Davidoff marka cigarillos`a başlamama neden olan ve aradan bir iki yıl geçtikten sonra bu kez önce kendisi bırakıp sonra da benim bırakmama ön ayak olan Faruk Eczacıbaşı`nın şirketinde böyle bir adım atılması kadar doğal bir şey olamaz aslında... Yine de bana hayli ilerlemeci geldi...
Sonradan olmalar her nedense diğerlerine oranla hep daha radikal bir turum izlerle... Mesela 30`undan sonra solcu olanlar, Marksizm`le gençlik yıllarında tanışmış olanlara oranla çok daha ekstremist (aşırı) bir tavır içine girebiliyorlar.
Aynı şey geç yaşta hidayete erenler için geçerlidir. Bir Müslüman kesilirler ki demeyin gitsin. Böyleleri, çocukluklarından beri İslam inancı ve kültürü içinde yetişmiş, belki önce İmam Hatip`i sonra da İlahiyat Fakültesini bitirmiş mümin ve mütedeyyinlerden çok daha aşırı bir yol izleyebilmektedirler...
Sigara konusu da aşağı yukarı böyledir... Yıllarca günde üç paket sigara içtikten sonra sigarayı bir şekilde bırakmış olanlar, hayatlarında tütün ürünleriyle hiç tanışmamış olanlardan çok daha sigara karşıtı bir tavır alabilmekteler... Örneğin ben...
Eczacıbaşı haberini okur okumaz; hemen düşünmeye başladım: Benzer bir yasağı bizim şirkette de hemen hayata geçirebilir miyiz? Oysa şunun şurasında beş yıl öncesine kadar günde 50 adet (bir adet ahşap kutu) Davidoff cigarillos ve üç tane de Cohiba Siglo 5 tüttürmeden günü bitirmezdik...
Şimdilerde işe eleman alırken sigara içmeyeni tercih etmeyi, sigara molalarını kaldırmayı düşünüyoruz... Oysa belki de tam tersine, insanlara rahat rahat sigaralarını içebilecekleri yer yapmak ve üzerlerinde baskı kurmamak onların ruh sağlığına çok daha fazla hizmet edebilir. Ben sigara içerken, sigara içmeme karışanlara çok bozulurdum... Sloganım da Richard Dreyfuss`un 30 yıl önce başrolünü oynadığı o ünlü filminin adından alınmaydı: Whose Life Is It Anyway? (Bu kimin hayatı ki?)
Digital Communication nasıl çevrilmeli?
Marketing Türkiyenin geçen son sayısında sözünü ettiğim bir araştırmadan yola çıkarak Elif Seçkin hanım şöyle bir e-posta yollamış:
Marketing Türkiyenin son sayısındaki yazınızda ICCOnun araştırmasına yer vermişsiniz, bir nokta dikkatimi çekti paylaşmak istedim. Araştırmada önümüzdeki dönemde PR sektörünün genişleyeceği disiplinler arasında birinci sırada ‘digital communication` görülmüş.
Yazınızda bunu ‘sayısal iletişim` olarak adlandırmışsınız, ben okurken ‘sosyal medya`, ‘online iletişim` teknolojileri olarak algılamıştım ve terminolojide de böyle olduğunu düşünüyordum.
Siz kavramların Türkçe tercümesine özellikle dikkat ettiğiniz için danışmak istedim, dikkatimi çekti. Böyle bir kullanımı da var mıdır?
Ben de kendisine aşağıdaki yanıtı verdim. Benzer tereddütler yaşamış arkadaşları da aydınlatmak adına aşağıya alıyorum:
Ana metin İngilizce. ICCO, ‘Social Media` ya da ‘Online PR` diyebilirdi. Ancak Digital Communication demiş. Google, Digital Communication deyince 1,5 milyona yakın ‘pageview` veriyor. Bunların içinden bir tanesini aşağıya alıyorum. Adobe`nin sayfasından www.adobe.com/education/digital_tools...
Sayısal İletişimin (Digital communication) birçok biçimi vardır. Basit mesaj metinlerinden, e-postalara, blog`lara, basılı yayınlar için fotoğraf paylaşımından, videolara, etkileşimli web sitelerine, oradan sanal toplantı ortamına kadar... Teknolojinin geniş imkânlarını kullanarak etkili iletişim yapabilmek, kariyer yolundaki en temel taştır...
Bu yalın tanım ‘Social Media` ve ‘Online PR`dan hayli farklı ve çok daha geniş...
Elif Hanım şöyle geri dönmüş: İlginiz ve detaylı yanıtınız için çok teşekkür ederim. Kavramın içeriksel olarak daha detaylı olduğunu anlıyorum; aslına bakarsanız aklıma takılan Türkçe tercüme olarak ‘sayısal iletişim` karşılığının kullanılması olmuştu. Belli ki ‘digital communication` terminolojide giderek daha da sıklıkla kullanılan bir kavram olacak, sizin de belirttiğiniz gibi ICCO`nun da bu şekilde ifade etmesi, ikame olabilecek daha tanıdık kavramlar kullanmaması bilinçlidir. Bu nedenle Türkçe tercümesi üzerinde önümüzdeki dönemde kafa yorulması gereken bir konu olacak gibi görünüyor...
Ben gözüme çarpınca biraz takıldım, ufak çapta bir araştırma yaptım dediğiniz gibi milyonlarca sonuç veriyor kimi ilgili kimi oldukça uzak. Bir süre inceledim, TDK`dan dijitalin tam Türkçe karşılığını araştırdım, kelimenin kökeni Fransızca, Fransızca alt yapısını araştırdım vs... Belki direkt ‘dijital` denebilir dilimize geçtiği şekliyle...
Evet olabilir... Ancak Dijital İletişim olsun, Sayısal İletişim olsun; kavram her derde deva moda kavram Sosyal Medyadan farklı ve daha geniş boyutta ele alınmayı zorunlu kılacaktır...
Arşın bu yıl İstanbul`daydı...
O lafa bayılırım: Halep oradaysa aşın burada! Anlamını ilk duyduğum günlerden pek sonra öğrenebilmiştim. Adamın biri, ikide bir Ben Halep`te şu kadar arşın atlıyordum! dermiş... Biri iki, üç beş derken dinleyenlere dar gelmiş; adama dönüp Halep oradaysa arşın burada! demişler, Haydi bakalım atla da görelim.
Çok basit değil mi? Ancak Einstein`ın dediği gibi Dahiyane olan da zaten basiti bulmak değil mi?
Ölçmekle ile ilgili ikinci dahiyane buluşum (!) ise, insanın fiziksel ifadeleri ancak karşılaştırma, kıyaslama yaptığı zaman kavrayabildikleri gerçeğine dayanmıştı... Mehmet`den daha uzun!, Ahmet`den daha şişman, Leyla`dan daha çalışkan vb...
Yukarıdaki atasözü ile ardından gelen dahiyane tespiti (!) birleştirdiniz mi, reklamcılıkta yaratıcılığın boyutlarını tespit eden yarışmaların da önemini kavramak kolaylaşıyor... Kristal Elma böyle bir kıyaslama... Ancak tüm bu tür çalışmaların en ilginci, hiç şüphesiz The Cup...
İlki 2007`de Valencia`da (İspanya) düzenlenmiş olan yarışmaya, sonra sırasıyla Bled (Slovenya) ve Saraybosna (Bosna Hersek) ev sahibi yapmışlar.
Bu yıl Istanbul Intercontinental Advertising Cup adıyla İstanbul`da düzenlenmiş olan yarışmanın tarihini web sitesinden mutlaka izleyin (www.thecupawards.com/archive/)...
Marketing Türkiye`de The Cup`la ilgili geniş bilgi yer alacaktır... Bana sorarsanız en yalın ifadeyle reklamcılığın arşını diyebiliriz. Ve tabii ki kıyaslanmanın uluslararası boyutu... Yaratıcılık konusunda bireysel olarak kasılmanın âlemi yoktur işte... Amaç bu tür kupaları kaldırmaktır...