‘Lois-Abdül’ stili cümbüş...
19 kASIM 2003
Akmerkez ışıl ışıl. Anadolu yakasında Capitol de öyle... Bunlar görebildiklerim. Alış-veriş’in hızının en üst noktalara ulaştığı kasım-aralık aylarında, yılbaşının da yaklaşması ile her sene böyle şenlikli görüntüler ortaya çıkar... Yalnız bu yıl Akmerkez kendini aşmış... O ne cümbüş!...
Akmerkez’deki tasarım İtalyan ‘şenlik tasarımcısı’ Valerio Festi’ye aitmiş... 26 yılda 70 kadar benzer işe imza atmış Festi Bey... 226 bin ampul kullandın mı, zaten kendiliğinden şenlik oluyor...
Tasarım, bana Ali Karacan ve Hilmi Yavuz’u çağrıştırdı. Karacan bu tasarıma bakıp: İtalyanların Arap petrol zenginleri ve bizim parası bol, kültürü kıt ‘sonradan görmeler’imiz için imal ettiği, rokoko-arabesk karışımı, ağır işlemeli, oymalı – kakmalı, insanlık tarihinin hiçbir dönemi ile bir ilişkisi olmayan desenlerle süslü, kalın kumaşlarla kaplı mobilyalardan oluşan ev ve ofisleri gördüğünde verdiği reaksiyonu verir ve “Louis-Abdül” stili der geçerdi... Hilmi Yavuz ise Batılıların Türkiye’ye bakışlarındaki ‘oryantalist’ yaklaşım üzerine sayfalar dolusu nefis bir makale döktürür, Tanzimat sonrası ‘ithal aydın’ analizini ihmal etmez, arada Orhan Pamuk’a da dokundurmadan geçmezdi...
Problem, tasarımcı Valerio Efendi’de değil tabii ki. Onu buraya getirip sözüm ona ‘şark stili’ iş yaptıranlarda. Avrupa’da çağdaşlık alanında ödül almış bir binayı süslemek için Festi’ye ‘zirilyon’ lira ödeyeceğinize Güzel Sanatlar Akademisi’nden bir öğrenciye iki tost bir ayran ısmarlasaydınız, sizin için, bizim kültür ve değerlerimize ve çağdaş yüzümüze uygun bomba gibi bir ışıklandırma tasarımı yapardı size...
Yazık değil mi?
Sağlık Bakanlığı, UNICEF ve Coca-Cola’nın su şirketi Turkuaz’ı “İlk 6 ayda anne sütü ile beslenmenin önemini” vurguladıkları hayırlı kampanya için kutlamış, fakat kampanya ile ilgili bilgiye, görsel malzemeye erişemediğimi belirtmiştim.
Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürü Dr. Mehmet Rıfat Köse, Bakanlık Müşaviri Dr. Ebubekir Akkaymak, Coca-Cola’nın Dış ilişkiler Yöneticisi sevgili meslektaşım Ebru Bakkaloğlu gönderdikleri dokümanlarla beni aydınlattılar... Sağ olsunlar...
Hele Bakanlık, nefis hazırlanmış posterler, emzirme video klipleri, emzirme ile ilgili çok güzel çizimler içeren bir kitapçık, “Başarılı emzirmede 10 öneri”, “Emzirmek için 1001 neden” gibi geniş kapsamlı metinler de eklemeyi ihmal etmemiş. O kadar ikna oldum ki, anne olabilseydim herhalde çocuğumu, kızsa evlenene, erkekse askere gidene kadar emzirirdim... Tekrar teşekkürler...
Ben bilgilendim ama, iletişim özürlü durum ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Bu kampanya için en büyük desteğiniz medya nereden bilgilenecek? Herhalde internetten değil mi?
Tekrar baktım. Ne Bakanlığın gerçekten mükemmel tasarlanmış web sitesinde tek satır var, ne de Genel Müdürlüğün. Zaten site 4 Haziranda güncellenmiş... Kelimenin kökü ‘Gün’... Yani mümkünse sitedeki bilgi her gün elden geçmeli... Beri tarafta Coca-Cola’dan Turkuaz’a link yok. Turkuaz’ın web sitesini Google’da 45 dakika aradıktan sonra pes ettim. UNICEF’in evlere şenlik sitesinde ise hiçbir şey yok...
Onca iyi niyetinize, emeğinize, zahmetinize, paranıza yazık değil mi?
Helal olsun sana Nonoko!
Geçenlerde ATV’de çok ilginç bir haber vardı. Bence Cola Turka milyon Dolar verse, böyle bir tanıtım yapamazdı. Antalya’da birkaç yıldır yaşayan Türk dostu Japon Nonoko ve 5 vatandaşı, ülkemiz kültür ve değerlerine saygı içinde, bütün gün ağızlarına bir şey koymayıp, Türk ve Müslüman dostları gibi akşam ezanı ile birlikte yemeğe oturuyorlarmış. Hani her an sünnet olmasını beklediğimiz David gibi... Sofrada koskoca bir Cola Turka şişesi. Kamera şişenin etrafında dönüp duruyor...
Ülker bu haberi bilerek hazırladıysa, iletişim adına koskocaman bir ‘Helal olsun!’... Yok haber değeri çok yüksek olan bu iş araştırmacı – gazetecilik ürünü olarak ekranlara yansıdıysa, o zaman işi kotaran ATV’liye ‘Helal olsun!’...
Saygının ulusu yok yani... Nonoko, pek çok vatandaşımıza örnek olması gereken bu davranışını nefis Türkçe’si ile açıklarken çok basit fakat anlamlı bir şey söylüyor:“Biz Müslüman değiliz ama, dostlarımız da biz de kendimizi daha iyi hissediyoruz...”
Bir iki yılda Türkçe’yi bizim kadar, hatta bazılarımızdan daha iyi konuşan Nonoko’yu izlerken, ister istemez yıllardır ülkemizde yaşayan ve derdini hem takıma hem de medyaya hâlâ tercümanlar vasıtasıyla anlatmaya çabalayan Lucescu ve Daum geldi aklıma... Hani ikisi de biraz ‘deha’ ya... Dahilikleri dil alanında değil demek ki...
Akıllı PR ayrıntıda gizlidir
Üç ilginç PR çalışması geçen hafta dikkatimi çekti... Birincisi Acar Kozmetik’ten. Kızım Deniz ve Asistanım Aslı’nın elinde arada sırada görüp duruyordum. TEMA’nın “Sizi adınıza bir fidan diktik!” belgesi. Belgenin bir köşesinden TEMA’nın logosu. Öteki köşesinde Acar Kozmetik’in... Altında her iki kuruluş yöneticilerinin imzaları...
Kozmetiğe harcanan aşırı paralar ve kadının bir tüketim aracı gibi konumlandırılması hep rahatsız etmiştir beni. Belki garip ama, bu kez rahatsız olmadım... Başka kuruluşlar da bu fidan kampanyasına katılıyorlardır. Bence onlar da çok akıllı bir iş yapıyorlar.
İkinci ilginç PR çalışması reklam ajansı LOWE’den. Çok şirin bir kurum dergisi. Her ne kadar adının ‘Son Haberler’ yerine ‘Latest News’ olmasına anlam veremesem de, gerek görsel hazırlanışı gerekse içeriğine bayıldım doğrusu. İlk satırından son satırına kadar eğlenerek, bilgilenerek okudum. Ajans sahibi Nesteren Davutoğlu’nu kutluyorum. Meraklısına da ajansa başvurup abone listesine adlarını yazdırmalarını tavsiye ediyorum.
Üçüncü değişik PR çalışması ise Vakkorama’dan. Çok şık bir zarf. İçinde kartpostallar halinde bu yılın kreasyonları. Ne var bunda? Vakko da yapmıştı aynı doğrudan postalamayı... Evet... Ama Vakkorama küçük fakat önemli bir farklılık getirmiş. Bir de minik CD koymuş içine... Hedef kitlesine çok uygun.
Üç çalışmadan da öğrenecek şeyler var...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Haber Türk TV’de aralarda süper bir ‘mini dizi’ geçiyor: “Mööötix, Raj Kapora karşı”... İzlemedinizse mutlaka yakalamaya çalışın. Son yıllarda gördüğüm en başarılı parodi. Belli ki, internetten falan indirilmiş. Görüntü ve ses kalitesi rezalet. Buna rağmen izlerken ‘kopmamak’ mümkün değil...
· Sütaş’ın “Muuusiki Cemiyeti” haftanın en dikkat çekici reklamlarından. Bu kez ineklerden kurtulmuş Sütaş. Milli değerlerimizle sıcacık bir ilişki kuruvermiş. Hem müzikte, hem görüntüde, hem de söz düzeninde. Şu sıra biliyorsunuz ‘milli değerler’ pek bir revaçta. Bunu iyi yapanlar da var, ‘müptezelliğe’ kaçanlar da. “Türkiye için iftar vakti Sütaş için iftihar vakti’ tekerlemesini bulan her kimse, Sütaş onu sırtında taşımalı.
· Bayan Voleybol Milli Takımızın sponsoru Orkid nihayet uyanmış. Avrupa Şampiyonasında kaçırdığı fırsatı Dünya Şampiyonasında yakalamış. TV reklamları ile destekliyor sponsorluğu. Hem de çok şık bir reklam filmi hazırlamış. Yalın ama, 12’den vuruyor bu kez. Bu arada iki Orkid yazısı yazdık diye, önüne gelen ‘kadın bağı’ markası bize ürün tanıtımları ile bilgi yağdırmaya başladı. Hedef kitlesi olmadığımızı nasıl anlatsak acaba...
· TV’lerde haberi vardı. Taç Tekstil’in üstünde Tarkan’nın büyükçe bir fotoğrafının bulunduğu çarşaf ve nevresim takımı ekmek peynir gibi satılıyormuş. Genç ve orta yaş çiftleri yatakta Tarkan’ın üstünde düşünemiyorum. Hangi hedef kitleye satıyorlar, merak ettim. Sordum. Dediler ki, 13-19 yaş grubu... Pazarlamada ‘segmentasyon’, yani hedef kitleyi ayrıştırmak ne kadar önemli... Taç’ın, erkekleri yatakta kıskandırmayacak bol miktarda başka ürünü de varmış.
· İletişimde önemli kurallardan biri de mesajın ‘kodlanmış’ olmasıdır. Yani ne diyeceksen doğrudan ‘güm’ diye söyleyemezsin. Sadece küçük çocukların, bunakların ve delilerin ‘kodlamadan’ mesaj verdikleri söylenir. Örneğin, hizmet sektöründeyseniz ve müşteri odaklı bir yaklaşımınız varsa, müşteriye “Ben hep senin yanındayım!” demenin bir alemi yok. Axa Oyak’ın reklam filmindeki gibi yapacaksın. İzleyin. Ne demek istediğimi hemen anlayacaksınız.
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabet ortamında nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 500… Neredeyse hiç reklam yapmadan bir ay öncesinden salon neredeyse dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin kayıtlarını MCT’den edinmesinde yarar var.
Akmerkez’deki tasarım İtalyan ‘şenlik tasarımcısı’ Valerio Festi’ye aitmiş... 26 yılda 70 kadar benzer işe imza atmış Festi Bey... 226 bin ampul kullandın mı, zaten kendiliğinden şenlik oluyor...
Tasarım, bana Ali Karacan ve Hilmi Yavuz’u çağrıştırdı. Karacan bu tasarıma bakıp: İtalyanların Arap petrol zenginleri ve bizim parası bol, kültürü kıt ‘sonradan görmeler’imiz için imal ettiği, rokoko-arabesk karışımı, ağır işlemeli, oymalı – kakmalı, insanlık tarihinin hiçbir dönemi ile bir ilişkisi olmayan desenlerle süslü, kalın kumaşlarla kaplı mobilyalardan oluşan ev ve ofisleri gördüğünde verdiği reaksiyonu verir ve “Louis-Abdül” stili der geçerdi... Hilmi Yavuz ise Batılıların Türkiye’ye bakışlarındaki ‘oryantalist’ yaklaşım üzerine sayfalar dolusu nefis bir makale döktürür, Tanzimat sonrası ‘ithal aydın’ analizini ihmal etmez, arada Orhan Pamuk’a da dokundurmadan geçmezdi...
Problem, tasarımcı Valerio Efendi’de değil tabii ki. Onu buraya getirip sözüm ona ‘şark stili’ iş yaptıranlarda. Avrupa’da çağdaşlık alanında ödül almış bir binayı süslemek için Festi’ye ‘zirilyon’ lira ödeyeceğinize Güzel Sanatlar Akademisi’nden bir öğrenciye iki tost bir ayran ısmarlasaydınız, sizin için, bizim kültür ve değerlerimize ve çağdaş yüzümüze uygun bomba gibi bir ışıklandırma tasarımı yapardı size...
Yazık değil mi?
Sağlık Bakanlığı, UNICEF ve Coca-Cola’nın su şirketi Turkuaz’ı “İlk 6 ayda anne sütü ile beslenmenin önemini” vurguladıkları hayırlı kampanya için kutlamış, fakat kampanya ile ilgili bilgiye, görsel malzemeye erişemediğimi belirtmiştim.
Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürü Dr. Mehmet Rıfat Köse, Bakanlık Müşaviri Dr. Ebubekir Akkaymak, Coca-Cola’nın Dış ilişkiler Yöneticisi sevgili meslektaşım Ebru Bakkaloğlu gönderdikleri dokümanlarla beni aydınlattılar... Sağ olsunlar...
Hele Bakanlık, nefis hazırlanmış posterler, emzirme video klipleri, emzirme ile ilgili çok güzel çizimler içeren bir kitapçık, “Başarılı emzirmede 10 öneri”, “Emzirmek için 1001 neden” gibi geniş kapsamlı metinler de eklemeyi ihmal etmemiş. O kadar ikna oldum ki, anne olabilseydim herhalde çocuğumu, kızsa evlenene, erkekse askere gidene kadar emzirirdim... Tekrar teşekkürler...
Ben bilgilendim ama, iletişim özürlü durum ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Bu kampanya için en büyük desteğiniz medya nereden bilgilenecek? Herhalde internetten değil mi?
Tekrar baktım. Ne Bakanlığın gerçekten mükemmel tasarlanmış web sitesinde tek satır var, ne de Genel Müdürlüğün. Zaten site 4 Haziranda güncellenmiş... Kelimenin kökü ‘Gün’... Yani mümkünse sitedeki bilgi her gün elden geçmeli... Beri tarafta Coca-Cola’dan Turkuaz’a link yok. Turkuaz’ın web sitesini Google’da 45 dakika aradıktan sonra pes ettim. UNICEF’in evlere şenlik sitesinde ise hiçbir şey yok...
Onca iyi niyetinize, emeğinize, zahmetinize, paranıza yazık değil mi?
Helal olsun sana Nonoko!
Geçenlerde ATV’de çok ilginç bir haber vardı. Bence Cola Turka milyon Dolar verse, böyle bir tanıtım yapamazdı. Antalya’da birkaç yıldır yaşayan Türk dostu Japon Nonoko ve 5 vatandaşı, ülkemiz kültür ve değerlerine saygı içinde, bütün gün ağızlarına bir şey koymayıp, Türk ve Müslüman dostları gibi akşam ezanı ile birlikte yemeğe oturuyorlarmış. Hani her an sünnet olmasını beklediğimiz David gibi... Sofrada koskoca bir Cola Turka şişesi. Kamera şişenin etrafında dönüp duruyor...
Ülker bu haberi bilerek hazırladıysa, iletişim adına koskocaman bir ‘Helal olsun!’... Yok haber değeri çok yüksek olan bu iş araştırmacı – gazetecilik ürünü olarak ekranlara yansıdıysa, o zaman işi kotaran ATV’liye ‘Helal olsun!’...
Saygının ulusu yok yani... Nonoko, pek çok vatandaşımıza örnek olması gereken bu davranışını nefis Türkçe’si ile açıklarken çok basit fakat anlamlı bir şey söylüyor:“Biz Müslüman değiliz ama, dostlarımız da biz de kendimizi daha iyi hissediyoruz...”
Bir iki yılda Türkçe’yi bizim kadar, hatta bazılarımızdan daha iyi konuşan Nonoko’yu izlerken, ister istemez yıllardır ülkemizde yaşayan ve derdini hem takıma hem de medyaya hâlâ tercümanlar vasıtasıyla anlatmaya çabalayan Lucescu ve Daum geldi aklıma... Hani ikisi de biraz ‘deha’ ya... Dahilikleri dil alanında değil demek ki...
Akıllı PR ayrıntıda gizlidir
Üç ilginç PR çalışması geçen hafta dikkatimi çekti... Birincisi Acar Kozmetik’ten. Kızım Deniz ve Asistanım Aslı’nın elinde arada sırada görüp duruyordum. TEMA’nın “Sizi adınıza bir fidan diktik!” belgesi. Belgenin bir köşesinden TEMA’nın logosu. Öteki köşesinde Acar Kozmetik’in... Altında her iki kuruluş yöneticilerinin imzaları...
Kozmetiğe harcanan aşırı paralar ve kadının bir tüketim aracı gibi konumlandırılması hep rahatsız etmiştir beni. Belki garip ama, bu kez rahatsız olmadım... Başka kuruluşlar da bu fidan kampanyasına katılıyorlardır. Bence onlar da çok akıllı bir iş yapıyorlar.
İkinci ilginç PR çalışması reklam ajansı LOWE’den. Çok şirin bir kurum dergisi. Her ne kadar adının ‘Son Haberler’ yerine ‘Latest News’ olmasına anlam veremesem de, gerek görsel hazırlanışı gerekse içeriğine bayıldım doğrusu. İlk satırından son satırına kadar eğlenerek, bilgilenerek okudum. Ajans sahibi Nesteren Davutoğlu’nu kutluyorum. Meraklısına da ajansa başvurup abone listesine adlarını yazdırmalarını tavsiye ediyorum.
Üçüncü değişik PR çalışması ise Vakkorama’dan. Çok şık bir zarf. İçinde kartpostallar halinde bu yılın kreasyonları. Ne var bunda? Vakko da yapmıştı aynı doğrudan postalamayı... Evet... Ama Vakkorama küçük fakat önemli bir farklılık getirmiş. Bir de minik CD koymuş içine... Hedef kitlesine çok uygun.
Üç çalışmadan da öğrenecek şeyler var...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Haber Türk TV’de aralarda süper bir ‘mini dizi’ geçiyor: “Mööötix, Raj Kapora karşı”... İzlemedinizse mutlaka yakalamaya çalışın. Son yıllarda gördüğüm en başarılı parodi. Belli ki, internetten falan indirilmiş. Görüntü ve ses kalitesi rezalet. Buna rağmen izlerken ‘kopmamak’ mümkün değil...
· Sütaş’ın “Muuusiki Cemiyeti” haftanın en dikkat çekici reklamlarından. Bu kez ineklerden kurtulmuş Sütaş. Milli değerlerimizle sıcacık bir ilişki kuruvermiş. Hem müzikte, hem görüntüde, hem de söz düzeninde. Şu sıra biliyorsunuz ‘milli değerler’ pek bir revaçta. Bunu iyi yapanlar da var, ‘müptezelliğe’ kaçanlar da. “Türkiye için iftar vakti Sütaş için iftihar vakti’ tekerlemesini bulan her kimse, Sütaş onu sırtında taşımalı.
· Bayan Voleybol Milli Takımızın sponsoru Orkid nihayet uyanmış. Avrupa Şampiyonasında kaçırdığı fırsatı Dünya Şampiyonasında yakalamış. TV reklamları ile destekliyor sponsorluğu. Hem de çok şık bir reklam filmi hazırlamış. Yalın ama, 12’den vuruyor bu kez. Bu arada iki Orkid yazısı yazdık diye, önüne gelen ‘kadın bağı’ markası bize ürün tanıtımları ile bilgi yağdırmaya başladı. Hedef kitlesi olmadığımızı nasıl anlatsak acaba...
· TV’lerde haberi vardı. Taç Tekstil’in üstünde Tarkan’nın büyükçe bir fotoğrafının bulunduğu çarşaf ve nevresim takımı ekmek peynir gibi satılıyormuş. Genç ve orta yaş çiftleri yatakta Tarkan’ın üstünde düşünemiyorum. Hangi hedef kitleye satıyorlar, merak ettim. Sordum. Dediler ki, 13-19 yaş grubu... Pazarlamada ‘segmentasyon’, yani hedef kitleyi ayrıştırmak ne kadar önemli... Taç’ın, erkekleri yatakta kıskandırmayacak bol miktarda başka ürünü de varmış.
· İletişimde önemli kurallardan biri de mesajın ‘kodlanmış’ olmasıdır. Yani ne diyeceksen doğrudan ‘güm’ diye söyleyemezsin. Sadece küçük çocukların, bunakların ve delilerin ‘kodlamadan’ mesaj verdikleri söylenir. Örneğin, hizmet sektöründeyseniz ve müşteri odaklı bir yaklaşımınız varsa, müşteriye “Ben hep senin yanındayım!” demenin bir alemi yok. Axa Oyak’ın reklam filmindeki gibi yapacaksın. İzleyin. Ne demek istediğimi hemen anlayacaksınız.
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabet ortamında nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 500… Neredeyse hiç reklam yapmadan bir ay öncesinden salon neredeyse dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin kayıtlarını MCT’den edinmesinde yarar var.