‘Müstemleke aydınları’ mutsuz
22 EYLÜL 2006
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve İTO Başkanı Murat Yalçınçıntaş haklı çıktılar: “Bizi Formula’dan çıkaramazlar!” Başkanlara göre aslında herhangi bir ceza da gerekmiyordu. Türkiye kurallara aykırı bir şey yapmamıştı.
İslam âlemini kızdıran Papa’nın yanında yer alan bazı yazarlar, Hisarcıkoğlu’nun girişimini eleştirmişlerdi. Hani Mustafa Denizli’nin tarihi deyimiyle “içimizdeki İrlandalılar” işin sadece 5 milyon dolar ceza ile kapanmasına üzülmüşlerdir. Türkiye’yi yarış takviminden çıkarsalardı, sanki zil takıp oynayacaklardı. Bu durum kesinlikle Türk’ün Türk’e propagandası da değildir... Milyarlarca dolarla ölçülemeyecek küresel bir algılama yönetimi aksiyonudur.
Ben sevinenlerdenim. “Çoğunluğun istek ve arzularına uyarak farklı ve yeni şeyleri ortaya koymanın imkânsız olduğunu” bilirim. Mustafa Kemal, dar çevresindeki çoğunluğun isteklerine göre hareket etseydi, bugün nerelerde olurduk? Ayrıca halkın çoğunluğu TOBB’un yanındadır. Karşısında olanlar ise, Atillâ İlhan’ın ‘müstemleke aydını’ dediği kesimdir...
Rifat ve Murat Bey’ler doğru bir iş yaptılar. Şimdi ikinci bir doğru iş yapıp bu cezanın ödenmesi meselesine de çözüm üretmeleri gerekir. Örneğin tüm odaları işe katarak... Onlara bu yakışır...
Neredesin CHP?
Elif Şafak’a karşı açılmak istenen davanın beraatla sonuçlanmasından sonra pek çok açıklama yapıldı. Bence en ilginci Oral Çalışlar’ın söyledikleriydi. Kaçıranlar için kısaca özetleyelim; belki kendisi bile sonradan yazmayı ihmal eder.
Çalışlar, canlı yayında dedi ki: “Ana muhalefet partisi burada olmalı ve fikir özgürlüğünü savunmalıydı. Böyle bir ortamda olmayacaktı da nerede olacaktı? Oysa başta CHP Başkanı Sayın Baykal ve diğer yöneticiler 301. madde konusunda neredeyse iktidarla aynı görüşleri savunuyorlar. En azından algılama böyle... Sayın Baykal’ın gelip burada, net bir sosyal demokrat tavrı sergilemeliydi. Ondan sonra da neden kitleler bize oy vermiyor diye kızıyorlar...”
Ben benzer şeyleri söylediğimde; bana “Git sen Ak Parti’ye üye ol!” diye mesaj gönderen, eleştiriye tahammülü kalmamış CHP sözcüleri bakalım Oral Çalışlar’a ne buyuracaklar?
Piştiden ‘mee too’ya...
Aklınıza şahane bir fikir gelir. Farklılaşmak, hedef kitle algısının beğeni hanesinde olumlu bir yer kapmak, toplumsal sorumluluk mesajları vermek için acele etmeniz gerekir. Yoksa moda deyişle ‘pişti olmak’, taklit edilmek, işten bile değildir.
İşte bir örneği: Kargo taşımacılığı ve lojistik şirketleri Unsped Group ile DHL Express, Türkiye’nin tanıtımı için iyi niyetle birer proje hazırlamışlar ve neredeyse eş zamanlı olarak iletişimini yapmışlar. Unsped, filosundaki 22 TIR’ın üzerine yerleştirdiği 44 fotoğrafla, DHL ise Avrupa’ya gidecek 100 TIR’a uyguladığı, üzerinde mesajlar bulunan dev fotoğraflarla Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacaklarını açıkladılar.
Ortada ‘benzer’ ya da ‘taklit’ denebilecek bir durum var. UPS’in kardeş kuruluşu Unsped’le de ilgilenen UPS Türkiye Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü Köknar Tezay’ı aradık. İlk sözü onlar söylemişti. “Unsped, 2 yıldır bu çalışmayı yürütüyor. İletişiminde biraz geç kalmışlar. İşin oturmasını beklemişler...” Bu işlerde gecikmemek gerekir. Buna rağmen haberleri izleyenler nezdinde projeyi ilk hayata geçiren algısı Unsped’e ait.
Aradan bir hafta geçmiş, bu kez DHL, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u da yanına alarak, yani Bakanlık’ın da desteği ile bir basın toplantısı yapmış. Sayıca daha çok TIR, bakanlık desteği, fotoğraflar üstünde Türkiye’yi anlatan mesajlar ile...
Öncelikle her ikisini de kutlamak gerek. Elini taşın altına koydukları ve Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘turizm tanıtımı’na destek verdikleri için. Ancak durum gösteriyor ki önce davrandığı için Unsped algılamada 1-0 önde. İletişimde buna ‘me too’ (Ben de) stratejisi denir ve çok sık rastlanır. ‘bende de var’ stratejisi ne yazık ki ilk açıklayan kadar etkili ve kalıcı olmaz. Ya da bilim dünyasında dendiği gibi: “İtibar, o şeyi bulana değil; o buluşu ilk yayınlayana aittir...”
Hatırlasanıza, Tansaş ‘Akıl Almaz Tüketici Hakları’ kampanyasına başladığında diğer perakende zincirleri ‘e bu zaten bizde de var’ demişti de, Tansaş o dönem kampanyası ile açık ara algılamada lider duruma geçmemiş miydi?
İslam âlemini kızdıran Papa’nın yanında yer alan bazı yazarlar, Hisarcıkoğlu’nun girişimini eleştirmişlerdi. Hani Mustafa Denizli’nin tarihi deyimiyle “içimizdeki İrlandalılar” işin sadece 5 milyon dolar ceza ile kapanmasına üzülmüşlerdir. Türkiye’yi yarış takviminden çıkarsalardı, sanki zil takıp oynayacaklardı. Bu durum kesinlikle Türk’ün Türk’e propagandası da değildir... Milyarlarca dolarla ölçülemeyecek küresel bir algılama yönetimi aksiyonudur.
Ben sevinenlerdenim. “Çoğunluğun istek ve arzularına uyarak farklı ve yeni şeyleri ortaya koymanın imkânsız olduğunu” bilirim. Mustafa Kemal, dar çevresindeki çoğunluğun isteklerine göre hareket etseydi, bugün nerelerde olurduk? Ayrıca halkın çoğunluğu TOBB’un yanındadır. Karşısında olanlar ise, Atillâ İlhan’ın ‘müstemleke aydını’ dediği kesimdir...
Rifat ve Murat Bey’ler doğru bir iş yaptılar. Şimdi ikinci bir doğru iş yapıp bu cezanın ödenmesi meselesine de çözüm üretmeleri gerekir. Örneğin tüm odaları işe katarak... Onlara bu yakışır...
Neredesin CHP?
Elif Şafak’a karşı açılmak istenen davanın beraatla sonuçlanmasından sonra pek çok açıklama yapıldı. Bence en ilginci Oral Çalışlar’ın söyledikleriydi. Kaçıranlar için kısaca özetleyelim; belki kendisi bile sonradan yazmayı ihmal eder.
Çalışlar, canlı yayında dedi ki: “Ana muhalefet partisi burada olmalı ve fikir özgürlüğünü savunmalıydı. Böyle bir ortamda olmayacaktı da nerede olacaktı? Oysa başta CHP Başkanı Sayın Baykal ve diğer yöneticiler 301. madde konusunda neredeyse iktidarla aynı görüşleri savunuyorlar. En azından algılama böyle... Sayın Baykal’ın gelip burada, net bir sosyal demokrat tavrı sergilemeliydi. Ondan sonra da neden kitleler bize oy vermiyor diye kızıyorlar...”
Ben benzer şeyleri söylediğimde; bana “Git sen Ak Parti’ye üye ol!” diye mesaj gönderen, eleştiriye tahammülü kalmamış CHP sözcüleri bakalım Oral Çalışlar’a ne buyuracaklar?
Piştiden ‘mee too’ya...
Aklınıza şahane bir fikir gelir. Farklılaşmak, hedef kitle algısının beğeni hanesinde olumlu bir yer kapmak, toplumsal sorumluluk mesajları vermek için acele etmeniz gerekir. Yoksa moda deyişle ‘pişti olmak’, taklit edilmek, işten bile değildir.
İşte bir örneği: Kargo taşımacılığı ve lojistik şirketleri Unsped Group ile DHL Express, Türkiye’nin tanıtımı için iyi niyetle birer proje hazırlamışlar ve neredeyse eş zamanlı olarak iletişimini yapmışlar. Unsped, filosundaki 22 TIR’ın üzerine yerleştirdiği 44 fotoğrafla, DHL ise Avrupa’ya gidecek 100 TIR’a uyguladığı, üzerinde mesajlar bulunan dev fotoğraflarla Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacaklarını açıkladılar.
Ortada ‘benzer’ ya da ‘taklit’ denebilecek bir durum var. UPS’in kardeş kuruluşu Unsped’le de ilgilenen UPS Türkiye Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü Köknar Tezay’ı aradık. İlk sözü onlar söylemişti. “Unsped, 2 yıldır bu çalışmayı yürütüyor. İletişiminde biraz geç kalmışlar. İşin oturmasını beklemişler...” Bu işlerde gecikmemek gerekir. Buna rağmen haberleri izleyenler nezdinde projeyi ilk hayata geçiren algısı Unsped’e ait.
Aradan bir hafta geçmiş, bu kez DHL, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u da yanına alarak, yani Bakanlık’ın da desteği ile bir basın toplantısı yapmış. Sayıca daha çok TIR, bakanlık desteği, fotoğraflar üstünde Türkiye’yi anlatan mesajlar ile...
Öncelikle her ikisini de kutlamak gerek. Elini taşın altına koydukları ve Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘turizm tanıtımı’na destek verdikleri için. Ancak durum gösteriyor ki önce davrandığı için Unsped algılamada 1-0 önde. İletişimde buna ‘me too’ (Ben de) stratejisi denir ve çok sık rastlanır. ‘bende de var’ stratejisi ne yazık ki ilk açıklayan kadar etkili ve kalıcı olmaz. Ya da bilim dünyasında dendiği gibi: “İtibar, o şeyi bulana değil; o buluşu ilk yayınlayana aittir...”
Hatırlasanıza, Tansaş ‘Akıl Almaz Tüketici Hakları’ kampanyasına başladığında diğer perakende zincirleri ‘e bu zaten bizde de var’ demişti de, Tansaş o dönem kampanyası ile açık ara algılamada lider duruma geçmemiş miydi?