‘O zaman AB bize girsin bari’ (!)...
15 HAZİRAN 2012
Deprem olur, jeoloji dünyasını temsil edenler ekrandan sıra sıra görüş beyan ederler. 4+4+4 meselesi gündeme oturur; eğitim dünyasını temsil edenler bilirkişilik yapar. ‘Muhafazakâr sanat’ tartışması açılır; doğal olarak kültür dünyasında kalem oynatanlar ne biliyorsa çıkar anlatır. Yargıda yaşanan ‘izaha muhtaç’ gelişmeler karşısında bu kez herkes hukukçu kesildi ve muhatapların kimliğinin birbirine karıştığı bu tuhaf ‘niyet okuma’ sürecinde ‘hedefini arayan mesajlar’ havada uçuşmaya başladı.
Yargının ‘özel güç’ kullanıp kullanmamasından başlayarak mesele ortasından kendiliğinden ikiye ayrılıveriyor. “Yargı elbette ‘özel güç’ kullanacak” diyenler de kendi aralarında üçe beşe, “Diğer mahkemelerin nesi var; yargının içinde ayrıcalık yapılmasın’ diyenler de kendi aralarında ikiye üçe ayrılınca her birinin verdiği mesaj, boşlukta sarhoşlayarak dolanmaya başladı.
Son dönemde herkese bir oh! çektiren bir tek net tavır var ortada… O da Başbakan’dan: “Özel yetkili mahkemeleri kaldırılabilir”… Mesele, özel yetkili mahkemelerin sınırlandırılıp sınırlandırılmaması sorusunu aslında çoktan aşmıştır.
Dünkü TÜSİAD toplantısında Başkan Ümit Boyner kendisine hükümet çevrelerinden getirilen “Siz o zaman kendisinize bir parti kurun” şeklindeki eleştirilere inat, konuşmasını ‘ekonomi dışı konulara’ (soft issues, bkz. 30 Mayıs günkü yazımız) ayıracağını belirtti. TÜSİAD üyelerinin ve Türkiye’nin ekonomisinin nasıl ‘ekonomi dışı konulardan’ etkilendiğini anlattı…
Mükemmel bir hatip olduğuna bir kez daha tanıklık ettiğim AB Bakanı Egemen Bağış ise başta Başbakan olmak üzere hükümetin ‘ekonomi dışı’ konularda ne kadar başarılı olduğunu örmekleriyle anlattı… Medeni tartışmanın medeni bir örneğini verdi.
Hele de Javier Solana’nın şu sözü bence tarihe geçecek nitelikteydi: “Türkiye bugün için AB ülkelerinin tamamından daha önemlidir!”… Neredeyse insana, “O zaman bizim AB’ye dahil olmamız yerine AB bize girsin” dedirtecek türden bir iddia…
Ülkemizin, hukuku, gizlenerek gömüldüğü siyasetin içinden kazıyarak (kürete ederek) siyasetüstü bir pozisyona taşıyacak politik öngörüye ihtiyacı var. Hedeflerini arayan mesajların, havai fişek gibi boşlukta gelişigüzel savrulmaktan kurtulması, siyasetin dar koridorlarındaki dedikoduların üzerini aşarak, bizzat vatandaşa ulaşması şart.
Hani bizde aşk ve iman gizliydi?
Bu soruya ‘hayır’ diye yanıt verenlerdenseniz, ‘evet’ diyenlere tuhaf gözle bakanlardan olup olmadığınızı sorun kendinize. Bir de tersten kuralım soru cümlesini: Başlıktaki soruya ‘evet’ diye yanıt verenlerdenseniz, ‘hayır’ diyenlere tuhaf gözle bakanlardan olup olmadığınızı sorun kendinize... Ne tuhaf değil mi? Meğerse bir TV programında flört’e dair sıradan bir soru sorulmasının bile ‘insan onuru’yla ilişkilendirilebileceği bir günü de görecekmişiz. Erkin Korayca bir ‘Fesuphanallah’ çekmek iyi gelebilir...
Bir ‘Fesuphanallah’ da dün Ayşe Arman kardeşimin sayfasındaki okur mektubuna… Daha doğrusu mektubu ve yanıtı tetikleyen ortama. İpek Ü. Hanım yazmış: “…Oral ve anal seks, Yargıtay’ın verdiği karara göre artık tecavüz, hayvanlarla ilişki, sado-mazo, ölülerle ilişki gibi doğal olmayan yoldan yapılan cinsel ilişki sayılıyor ve internetten bu tür filmler indirmek/izlemek veya CD’lerini bulundurmak 1-4 yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç oldu. Sonunda gerçekten yatak odamıza kadar girdiler! Lütfen bu konu hakkında bir farkındalık yaratın...”
Ayşe’nin verdiği yanıt daha da ilginç: “Sevgili İpek. Ben de senin gibi düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde, bu konuda yapılmış bir röportaj okuyacaksın. Bundan sonra iktidarın, devletin, hukuk sisteminin yatak odamızdaki hangi hareketlere de karışacağını merak ediyoruz! Sanırım çocuk yapmak için birleşmek dışında, her şey “doğal olmayan sevişme” sayılıyor! Pardon, onlar “sevişme” de diyemiyor, “cinsel ilişki!” Dünyada milyonlarca insan bir kalemde “sapık” sayılacak öyle mi... Boşveeer... Haz hakkımız elimizden alınamaz! Bu konuda yorumlarını göndermek isteyenlere de sütunum açıktır...”
Hani aşk da ve iman da gizli olurdu. Mahremimizdi… Kim bu mahrem dünyanın kapılarını bu kadar açtı?..
Yargının ‘özel güç’ kullanıp kullanmamasından başlayarak mesele ortasından kendiliğinden ikiye ayrılıveriyor. “Yargı elbette ‘özel güç’ kullanacak” diyenler de kendi aralarında üçe beşe, “Diğer mahkemelerin nesi var; yargının içinde ayrıcalık yapılmasın’ diyenler de kendi aralarında ikiye üçe ayrılınca her birinin verdiği mesaj, boşlukta sarhoşlayarak dolanmaya başladı.
Son dönemde herkese bir oh! çektiren bir tek net tavır var ortada… O da Başbakan’dan: “Özel yetkili mahkemeleri kaldırılabilir”… Mesele, özel yetkili mahkemelerin sınırlandırılıp sınırlandırılmaması sorusunu aslında çoktan aşmıştır.
Dünkü TÜSİAD toplantısında Başkan Ümit Boyner kendisine hükümet çevrelerinden getirilen “Siz o zaman kendisinize bir parti kurun” şeklindeki eleştirilere inat, konuşmasını ‘ekonomi dışı konulara’ (soft issues, bkz. 30 Mayıs günkü yazımız) ayıracağını belirtti. TÜSİAD üyelerinin ve Türkiye’nin ekonomisinin nasıl ‘ekonomi dışı konulardan’ etkilendiğini anlattı…
Mükemmel bir hatip olduğuna bir kez daha tanıklık ettiğim AB Bakanı Egemen Bağış ise başta Başbakan olmak üzere hükümetin ‘ekonomi dışı’ konularda ne kadar başarılı olduğunu örmekleriyle anlattı… Medeni tartışmanın medeni bir örneğini verdi.
Hele de Javier Solana’nın şu sözü bence tarihe geçecek nitelikteydi: “Türkiye bugün için AB ülkelerinin tamamından daha önemlidir!”… Neredeyse insana, “O zaman bizim AB’ye dahil olmamız yerine AB bize girsin” dedirtecek türden bir iddia…
Ülkemizin, hukuku, gizlenerek gömüldüğü siyasetin içinden kazıyarak (kürete ederek) siyasetüstü bir pozisyona taşıyacak politik öngörüye ihtiyacı var. Hedeflerini arayan mesajların, havai fişek gibi boşlukta gelişigüzel savrulmaktan kurtulması, siyasetin dar koridorlarındaki dedikoduların üzerini aşarak, bizzat vatandaşa ulaşması şart.
Hani bizde aşk ve iman gizliydi?
Bu soruya ‘hayır’ diye yanıt verenlerdenseniz, ‘evet’ diyenlere tuhaf gözle bakanlardan olup olmadığınızı sorun kendinize. Bir de tersten kuralım soru cümlesini: Başlıktaki soruya ‘evet’ diye yanıt verenlerdenseniz, ‘hayır’ diyenlere tuhaf gözle bakanlardan olup olmadığınızı sorun kendinize... Ne tuhaf değil mi? Meğerse bir TV programında flört’e dair sıradan bir soru sorulmasının bile ‘insan onuru’yla ilişkilendirilebileceği bir günü de görecekmişiz. Erkin Korayca bir ‘Fesuphanallah’ çekmek iyi gelebilir...
Bir ‘Fesuphanallah’ da dün Ayşe Arman kardeşimin sayfasındaki okur mektubuna… Daha doğrusu mektubu ve yanıtı tetikleyen ortama. İpek Ü. Hanım yazmış: “…Oral ve anal seks, Yargıtay’ın verdiği karara göre artık tecavüz, hayvanlarla ilişki, sado-mazo, ölülerle ilişki gibi doğal olmayan yoldan yapılan cinsel ilişki sayılıyor ve internetten bu tür filmler indirmek/izlemek veya CD’lerini bulundurmak 1-4 yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç oldu. Sonunda gerçekten yatak odamıza kadar girdiler! Lütfen bu konu hakkında bir farkındalık yaratın...”
Ayşe’nin verdiği yanıt daha da ilginç: “Sevgili İpek. Ben de senin gibi düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde, bu konuda yapılmış bir röportaj okuyacaksın. Bundan sonra iktidarın, devletin, hukuk sisteminin yatak odamızdaki hangi hareketlere de karışacağını merak ediyoruz! Sanırım çocuk yapmak için birleşmek dışında, her şey “doğal olmayan sevişme” sayılıyor! Pardon, onlar “sevişme” de diyemiyor, “cinsel ilişki!” Dünyada milyonlarca insan bir kalemde “sapık” sayılacak öyle mi... Boşveeer... Haz hakkımız elimizden alınamaz! Bu konuda yorumlarını göndermek isteyenlere de sütunum açıktır...”
Hani aşk da ve iman da gizli olurdu. Mahremimizdi… Kim bu mahrem dünyanın kapılarını bu kadar açtı?..