‘Ölme ineğim ölme(!)’
22 TEMMUZ 2007
İletişimde ithal işler her zaman risklidir. Batı’nın kendi kültür ve değerleri içinde son derece hoş, şık ve sempatik olan şeyler bizde çakılabilir. Örneğin domuzdan kumbara... Türkiye’de seramikten nefis bir domuzcuk tasarlattığınızı ve bunun kumbara versiyonunu milyonlarca müşterinize bedava dağıttığınızı düşünün... Olur mu?...
Olur, diyorsanız yazının bundan sonraki bölümüne bakmayın bile...
Yaprak Aras Şahinbaş Hanım’ın dünkü yazısını mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Başlığı şu: İnekler çevreci filan değil...
Konu, ithal çevreci sosyal sorumluluk kampanyası ve projesi: Cow Parade... (İnek resmi geçidi). Türkiye ayağı 1 Ağustos - 31 Ekim arasında yapılacakmış. Şirketler sponsor olmuş, inekleri hazırlıyorlar; sanatçılar inekleri boyuyorlar... Halkımız da bu ineklere bakıp duygulanacak ve küresel ısınma ile iklim değişikliği konusunda bilinçlenecek. ‘Ölme ineğim ölme(!)’.
Talihsizliğe bakın ki, bu arada ineklerin gaz çıkarırken metan gazını atmosfere saldıkları kanıtlanmamış mı? Alın başınıza belayı... Şirin inekler ne hale gelmiş...
Konu ecnebi, uygulama ecnebi, konuyu Türkiye getirenler ecnebi Türk... Ortaya çıkacak ‘şey’in de ecnebi olacağı baştan belliydi...
Eyşan Hanım da ayağına sıkmış
Ortalık tam da selülit savaşlarıyla toz dumanken birden Eyşan Özhim adına gönderildiği anlaşılan bir açıklama ile ‘sarsıldık’... Hiç bu işlerden haberim yoktu. Bu açıklama ile oldu. Aşağıdaki açıklamanın iletişim adına ne kadar doğru olduğunu siz değerlendirin:
“Bir süredir hakkımda çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan haberlerin birçoğu kısa bir dönem ‘basın ve halkla ilişkiler’imi sürdüren ‘şahıs’ tarafından kaleme alınmış olup tümüyle gerçek dışıdır. Bu haberlere ilişkin olarak herhangi bir bilgi ve onayım da yoktur. Bu amatör, seviyesiz ve kariyerime zarar veren faaliyeti sonrasında söz konusu şahıs ile tüm iş bağlantılarımı koparmış bulunuyorum. Aynı zamanda kendisini -yasal bir bildirimde bulunarak- bu tür faaliyetlere devam etmesi durumunda ‘hukuki ve cezai’ anlamda tedbirler alacağım hususunda uyardım. Sizden isteğim; hakkımda uydurulan senaryolar ve çıkarılan ‘gerçek dışı söylentiler’ konusunda ‘doğruluk’ araştırması yapmanızdır. Ben bugüne kadar olduğu gibi; her zaman, herkese karşı ‘saygılı’ tavır ve tutumumu sürdürme kararlılığındayım. Kuşkusuz aynı saygıyı herkesten görme koşuluyla...”
Sormazlar mı, “O kişi bu kadar zarar verici biri idi de, neden ‘okuyamadın’ da işe aldınız?”.. Ayrıca bana ne, sizin abuk sabuk itiş kakışınızdan?.. Denebilir ki, “Siz Eyşan Hanım’ın hedef kitlesi içinde değilsiniz”. Doğrudur. O zaman o e-posta’nın benim posta kutumda ne işi var? Yani neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Tipik bir kendi ayağına durduk yerde ateş etme vakası daha...
Akbank bir KOBİ bankası mı?
Akbank’ın KOBİ reklamlarını nasıl buluyorsunuz?..
Soru yanlış oldu... Doğrusu şöyle olmalıydı: Sizce Akbank’ın KOBİ reklamları bankayı iş hedefine taşır mı; yani KOBİ’ler bu reklamdan sonra Akbank’ı kendilerine en yakın banka olarak algılarlar mı? Diğer mevcut müşteriler de kırk yıllık devasa bankalarının şimdilerde bir KOBİ bankasına dönüştüğünü düşünürler mi?
Bu soruya benim yanıtım şimdilik kocaman bir hayır. “Seni iste, her şey çok güzel olur!” şarkısı çerçevesinde oluşturulan ve KOBİ’cilerin katıldığı algısı yaratılan sahnedeki performans olağanüstü; her şey mükemmel tasarlanmış, büyük bir başarıyla kotarılmış, klip çok da hoş bir şov halinde sunuluyor. Ama hepsi bu... ‘KOBİ dalkavukluğu’ gibi algılanması olasılığı, neler vaat ettiğinden çok daha baskın bir şekilde öne çıkıyor sanki...
Tabii bu kampanya sonunda iş hacminin ne kadar arttığına, Akbank’ın iş hedeflerine ne kadar yaklaştığına bakmak lazım. O rakamlar çıksın, biz kendisi güzel fakat işlevi ‘tartışılır’ kampanya için görüşlerimizde yanıldığımızı hemen kabul ederiz. Çünkü iletişimde sadece iki hedef vardır: İş ve sonuç...
Bu araştırmaya güvenerek zam istemeyin!
Durduk yerde bizimkileri de uyandırıyorlar... Patronlar hiç memnun olmayacak şimdi yazacaklarımızdan...
Merkezi ABD’de bulunan Hay Group adlı araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre Türkiye’deki firmaların üst düzey yöneticilerinin, aldıkları ortalama ücret 154 bin 762 dolarmış (yaklaşık 200 bin YTL). Bu ücretle Türkiye dünya genelinde beşinci sırada yer almış. Araştırma, 46 ülkede yapılmış.
Araştırmaya göre, ücret sıralamasında vergi uygulanmayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde çalışan şirket yöneticileri ilk sıradalarmış. Bu ülkelerdeki yöneticilerin aldıkları ortalama ücret 220 bin doların üzerinde ve 300 bin YTL’ye yakın düzeydeymiş. Hong Kong’daki yöneticilerin ücretleri 200 bin doların üzerinde seyrederken Rusya’daki yöneticilerin ücretleri 160 bin dolara yaklaşmış.
Araştırmada gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerdeki yönetici gelirlerinin nispeten düşük olduğu ortaya çıkmış. Fransa, İtalya, Almanya, ABD, İngiltere, Japonya gibi ülkelerdeki firma yöneticilerinin ücretleri 70 ile 100 bin dolar arasında değişiyormuş.
Siz siz olun bu yazıdan yola çıkarak maaşınıza zam istemeyin... Çünkü iş hayatında tek kriter başkalarının ne kadar ücret aldığı değildir.
Olur, diyorsanız yazının bundan sonraki bölümüne bakmayın bile...
Yaprak Aras Şahinbaş Hanım’ın dünkü yazısını mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Başlığı şu: İnekler çevreci filan değil...
Konu, ithal çevreci sosyal sorumluluk kampanyası ve projesi: Cow Parade... (İnek resmi geçidi). Türkiye ayağı 1 Ağustos - 31 Ekim arasında yapılacakmış. Şirketler sponsor olmuş, inekleri hazırlıyorlar; sanatçılar inekleri boyuyorlar... Halkımız da bu ineklere bakıp duygulanacak ve küresel ısınma ile iklim değişikliği konusunda bilinçlenecek. ‘Ölme ineğim ölme(!)’.
Talihsizliğe bakın ki, bu arada ineklerin gaz çıkarırken metan gazını atmosfere saldıkları kanıtlanmamış mı? Alın başınıza belayı... Şirin inekler ne hale gelmiş...
Konu ecnebi, uygulama ecnebi, konuyu Türkiye getirenler ecnebi Türk... Ortaya çıkacak ‘şey’in de ecnebi olacağı baştan belliydi...
Eyşan Hanım da ayağına sıkmış
Ortalık tam da selülit savaşlarıyla toz dumanken birden Eyşan Özhim adına gönderildiği anlaşılan bir açıklama ile ‘sarsıldık’... Hiç bu işlerden haberim yoktu. Bu açıklama ile oldu. Aşağıdaki açıklamanın iletişim adına ne kadar doğru olduğunu siz değerlendirin:
“Bir süredir hakkımda çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan haberlerin birçoğu kısa bir dönem ‘basın ve halkla ilişkiler’imi sürdüren ‘şahıs’ tarafından kaleme alınmış olup tümüyle gerçek dışıdır. Bu haberlere ilişkin olarak herhangi bir bilgi ve onayım da yoktur. Bu amatör, seviyesiz ve kariyerime zarar veren faaliyeti sonrasında söz konusu şahıs ile tüm iş bağlantılarımı koparmış bulunuyorum. Aynı zamanda kendisini -yasal bir bildirimde bulunarak- bu tür faaliyetlere devam etmesi durumunda ‘hukuki ve cezai’ anlamda tedbirler alacağım hususunda uyardım. Sizden isteğim; hakkımda uydurulan senaryolar ve çıkarılan ‘gerçek dışı söylentiler’ konusunda ‘doğruluk’ araştırması yapmanızdır. Ben bugüne kadar olduğu gibi; her zaman, herkese karşı ‘saygılı’ tavır ve tutumumu sürdürme kararlılığındayım. Kuşkusuz aynı saygıyı herkesten görme koşuluyla...”
Sormazlar mı, “O kişi bu kadar zarar verici biri idi de, neden ‘okuyamadın’ da işe aldınız?”.. Ayrıca bana ne, sizin abuk sabuk itiş kakışınızdan?.. Denebilir ki, “Siz Eyşan Hanım’ın hedef kitlesi içinde değilsiniz”. Doğrudur. O zaman o e-posta’nın benim posta kutumda ne işi var? Yani neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Tipik bir kendi ayağına durduk yerde ateş etme vakası daha...
Akbank bir KOBİ bankası mı?
Akbank’ın KOBİ reklamlarını nasıl buluyorsunuz?..
Soru yanlış oldu... Doğrusu şöyle olmalıydı: Sizce Akbank’ın KOBİ reklamları bankayı iş hedefine taşır mı; yani KOBİ’ler bu reklamdan sonra Akbank’ı kendilerine en yakın banka olarak algılarlar mı? Diğer mevcut müşteriler de kırk yıllık devasa bankalarının şimdilerde bir KOBİ bankasına dönüştüğünü düşünürler mi?
Bu soruya benim yanıtım şimdilik kocaman bir hayır. “Seni iste, her şey çok güzel olur!” şarkısı çerçevesinde oluşturulan ve KOBİ’cilerin katıldığı algısı yaratılan sahnedeki performans olağanüstü; her şey mükemmel tasarlanmış, büyük bir başarıyla kotarılmış, klip çok da hoş bir şov halinde sunuluyor. Ama hepsi bu... ‘KOBİ dalkavukluğu’ gibi algılanması olasılığı, neler vaat ettiğinden çok daha baskın bir şekilde öne çıkıyor sanki...
Tabii bu kampanya sonunda iş hacminin ne kadar arttığına, Akbank’ın iş hedeflerine ne kadar yaklaştığına bakmak lazım. O rakamlar çıksın, biz kendisi güzel fakat işlevi ‘tartışılır’ kampanya için görüşlerimizde yanıldığımızı hemen kabul ederiz. Çünkü iletişimde sadece iki hedef vardır: İş ve sonuç...
Bu araştırmaya güvenerek zam istemeyin!
Durduk yerde bizimkileri de uyandırıyorlar... Patronlar hiç memnun olmayacak şimdi yazacaklarımızdan...
Merkezi ABD’de bulunan Hay Group adlı araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre Türkiye’deki firmaların üst düzey yöneticilerinin, aldıkları ortalama ücret 154 bin 762 dolarmış (yaklaşık 200 bin YTL). Bu ücretle Türkiye dünya genelinde beşinci sırada yer almış. Araştırma, 46 ülkede yapılmış.
Araştırmaya göre, ücret sıralamasında vergi uygulanmayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde çalışan şirket yöneticileri ilk sıradalarmış. Bu ülkelerdeki yöneticilerin aldıkları ortalama ücret 220 bin doların üzerinde ve 300 bin YTL’ye yakın düzeydeymiş. Hong Kong’daki yöneticilerin ücretleri 200 bin doların üzerinde seyrederken Rusya’daki yöneticilerin ücretleri 160 bin dolara yaklaşmış.
Araştırmada gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerdeki yönetici gelirlerinin nispeten düşük olduğu ortaya çıkmış. Fransa, İtalya, Almanya, ABD, İngiltere, Japonya gibi ülkelerdeki firma yöneticilerinin ücretleri 70 ile 100 bin dolar arasında değişiyormuş.
Siz siz olun bu yazıdan yola çıkarak maaşınıza zam istemeyin... Çünkü iş hayatında tek kriter başkalarının ne kadar ücret aldığı değildir.