‘Pseudo Yöneticiler’ sözüm size!
13 EKİM 2007
3-4 sene önce bir iş için Antalya’ya gidiyorum. Uçağa bir anda çeşitli ülkelerden onlarca üst rütbeli asker binmeye başladı. Merakımı daha fazla dizginleyemedim ve bir Türk albaya sordum... Antalya’da NATO subaylarının katılacağı ‘Toplam Kalite Sempozyumu’ varmış, oraya gidiyorlarmış.
Aradan bir süre geçti, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan aradılar. Toplam Kalite Yönetimi (TKY) çalışmaları çerçevesinde düzenlenen etkinliklerden birine konuşmacı olarak davet ettiler. Sonrasında gerek Donanma Komutanlığı’nda, gerekse Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda iletişim üzerine pek çok kez konferans vermek üzere davet edildim.
Silahlı Kuvvetler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarından davet ettiklerinde hiç nazlanmam. Karacıları bilmiyorum, ancak Deniz Kuvvetleri’nde gördüğüm toplam kalite yaklaşımını değme özel sektörde izlemek olası değildir.
Meğer asker bu işi çoktan benimsemiş, hayata geçirmiş ve yaymış. Toplam kalitenin daha sonraları gittiğim Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Harp Okulu, Deniz Meslek Yüksek Okulu’nda da aynı ciddiyet ve disiplinle uygulandığına tanık oldum. Biraz da şaşırdım doğrusu. Serbest piyasa ortamında verimliliği artırmak, rekabetçi avantaj sağlamak ve sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla geliştirilen TKY’nin emir-komuta zinciri içinde çalıştırılabilmesi karşısında hayranlık duymamak zordu. Hele özellikle iletişim sektöründe uzanamadığı ciğere mundar diyen kediler misali, TKY’yi küçümsemeye çalışan, demode bulan ancak yerine herhangi bir şey koymaktan aciz, her şeyi bildiğini sanan ‘pseudo’ (sözümona) yöneticilerle her gün iç içe olan biri olarak şaşkınlığım bir kat daha artmıştı...
Şaşkınlığım Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kasım ayında düzenleyeceği 1. Din Sempozyumu’nu duyunca misliyle arttı... 75 bildiri sunulacak olan Sempozyum’da ‘Müşteri Memnuniyeti’ni ve bunu nasıl hayata geçireceklerini sorgulayacaklarmış. İyi mi?.. Yani camiye gelen müminlerin memnuniyetinin yönetimi meselesi konuşulacakmış... Başta medya, bütün iletişim sektörüne ve pek çok özel sektör kuruluşuna, yöneticilere, Silahlı Kuvvetler’in ve Diyanet İşleri’nin TKY adına yaptıklarını yakından izlemelerini tavsiye ediyorum. Hem de şiddetle.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er’in konuyla ilgili açıklaması fakültelerde ders olarak okutulacak nitelikte: “Din hizmetlerinde, çağın gereklerini de göz önünde bulundurarak ne gibi çeşitlilikler sağlanabilir; bunu sorgulayacağız. Çağımızda işletme anlayışı değişti. Eskiden müşteri ayağınıza gelirdi, şimdi sizin müşterinin ayağına gitmeniz gerekiyor. Bu müşteri memnuniyeti anlayışını din hizmetlerinde de uygulamamız gerekiyor. Halka din hizmeti sunuyoruz, ama ne derecede memnun ediyoruz? Ya da memnuniyetlerini artırmak için ne tür hizmetler götürmek lazım? Sempozyumla, bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.”
İçimden başta bizim iletişim sektörünün ‘sözümona’ yöneticileri; kuruluşlarını geri götüren, derinlikten uzak, yüzeysel, mış gibi yapan, kerameti kendinden menkul, kendini ve çevresini geliştirmeyen, tüm ‘pseudo lider’ tayfasına hani o reklamdaki gibi seslenmek geldi içimden: “Şişşşşt! Alllooo! Size söylüyorum!..”
Akbank ezber bozmuş
Her ne kadar taklidi gibi bile dursa, Müslüm Baba’nın sesi Akbank’a yakışmış... Birlikte reklamı izlediğimiz bir dostumuz: “Akbank ezber bozmuş!” dedi... Yerden göğe kadar katılıyorum...
“İhtiyacım var!” ne hallere girmiş... Yatak yorgana, LCD’ye, müzik sistemine duyulan ihtiyaç ve Müslüm Baba’nın o varoşlara gönderme yapan, Türkçe’yi bozmasını bile affettiren hüzünlü tonlaması...
İyi cesaret vallahi... Çünkü Akbank hedef kitlesinin ne kadarı acaba Müslüm Baba kültürü ile özdeşleşir? Ya da yeni bir hedef kitleye odaklanılırken, diğer hayli tutucu hedef kitle acaba markasının ruhundan şüphelenmez mi?
Akbank için kolay bir karar değildi herhalde... Ancak risk almadan da hiçbir şey olmuyor...
Aradan bir süre geçti, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan aradılar. Toplam Kalite Yönetimi (TKY) çalışmaları çerçevesinde düzenlenen etkinliklerden birine konuşmacı olarak davet ettiler. Sonrasında gerek Donanma Komutanlığı’nda, gerekse Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda iletişim üzerine pek çok kez konferans vermek üzere davet edildim.
Silahlı Kuvvetler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarından davet ettiklerinde hiç nazlanmam. Karacıları bilmiyorum, ancak Deniz Kuvvetleri’nde gördüğüm toplam kalite yaklaşımını değme özel sektörde izlemek olası değildir.
Meğer asker bu işi çoktan benimsemiş, hayata geçirmiş ve yaymış. Toplam kalitenin daha sonraları gittiğim Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Harp Okulu, Deniz Meslek Yüksek Okulu’nda da aynı ciddiyet ve disiplinle uygulandığına tanık oldum. Biraz da şaşırdım doğrusu. Serbest piyasa ortamında verimliliği artırmak, rekabetçi avantaj sağlamak ve sürdürülebilirliği desteklemek amacıyla geliştirilen TKY’nin emir-komuta zinciri içinde çalıştırılabilmesi karşısında hayranlık duymamak zordu. Hele özellikle iletişim sektöründe uzanamadığı ciğere mundar diyen kediler misali, TKY’yi küçümsemeye çalışan, demode bulan ancak yerine herhangi bir şey koymaktan aciz, her şeyi bildiğini sanan ‘pseudo’ (sözümona) yöneticilerle her gün iç içe olan biri olarak şaşkınlığım bir kat daha artmıştı...
Şaşkınlığım Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kasım ayında düzenleyeceği 1. Din Sempozyumu’nu duyunca misliyle arttı... 75 bildiri sunulacak olan Sempozyum’da ‘Müşteri Memnuniyeti’ni ve bunu nasıl hayata geçireceklerini sorgulayacaklarmış. İyi mi?.. Yani camiye gelen müminlerin memnuniyetinin yönetimi meselesi konuşulacakmış... Başta medya, bütün iletişim sektörüne ve pek çok özel sektör kuruluşuna, yöneticilere, Silahlı Kuvvetler’in ve Diyanet İşleri’nin TKY adına yaptıklarını yakından izlemelerini tavsiye ediyorum. Hem de şiddetle.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er’in konuyla ilgili açıklaması fakültelerde ders olarak okutulacak nitelikte: “Din hizmetlerinde, çağın gereklerini de göz önünde bulundurarak ne gibi çeşitlilikler sağlanabilir; bunu sorgulayacağız. Çağımızda işletme anlayışı değişti. Eskiden müşteri ayağınıza gelirdi, şimdi sizin müşterinin ayağına gitmeniz gerekiyor. Bu müşteri memnuniyeti anlayışını din hizmetlerinde de uygulamamız gerekiyor. Halka din hizmeti sunuyoruz, ama ne derecede memnun ediyoruz? Ya da memnuniyetlerini artırmak için ne tür hizmetler götürmek lazım? Sempozyumla, bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.”
İçimden başta bizim iletişim sektörünün ‘sözümona’ yöneticileri; kuruluşlarını geri götüren, derinlikten uzak, yüzeysel, mış gibi yapan, kerameti kendinden menkul, kendini ve çevresini geliştirmeyen, tüm ‘pseudo lider’ tayfasına hani o reklamdaki gibi seslenmek geldi içimden: “Şişşşşt! Alllooo! Size söylüyorum!..”
Akbank ezber bozmuş
Her ne kadar taklidi gibi bile dursa, Müslüm Baba’nın sesi Akbank’a yakışmış... Birlikte reklamı izlediğimiz bir dostumuz: “Akbank ezber bozmuş!” dedi... Yerden göğe kadar katılıyorum...
“İhtiyacım var!” ne hallere girmiş... Yatak yorgana, LCD’ye, müzik sistemine duyulan ihtiyaç ve Müslüm Baba’nın o varoşlara gönderme yapan, Türkçe’yi bozmasını bile affettiren hüzünlü tonlaması...
İyi cesaret vallahi... Çünkü Akbank hedef kitlesinin ne kadarı acaba Müslüm Baba kültürü ile özdeşleşir? Ya da yeni bir hedef kitleye odaklanılırken, diğer hayli tutucu hedef kitle acaba markasının ruhundan şüphelenmez mi?
Akbank için kolay bir karar değildi herhalde... Ancak risk almadan da hiçbir şey olmuyor...