‘Sinan’ geliyor
26 Ekim 2021 - Yeni şafak
Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yalnızca bir bina olsaydı La Traviata ile Carmen ile Madam Butterfly ile ya da Saray’dan Kız Kaçırma ile açılabilirdi…
En kolayı bu olurdu, öyle değil mi?... Herkesin bildiği bir eser seçilir, böylece Batı’nın gururu okşanır, arka planda da “Türkler’de bunları sergileyebilecek altyapı var” mesajı verilip geçilebilirdi… Zaten bizde de Batı’ya yaranmanın hazzıyla müthiş tatmin olacak bir kesim kendini sanatın ve kültürün hamisi sandığı, en çok onların sesi çıktığı için bu iş pürüzsüz tamamlanırdı…
Ama yol bu değil… Yol, “Devletin temeli millî kültürdür” diyen, millî bağımsızlık için cephe dışında da savaş veren Gazi’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu… “Dünya beşten büyüktür” diyen, Millî Enerji ve Maden Politikası’nı ortaya koyan, millî savunma sanayini güçlendiren, millî kültürden, ve millî bağımsızlıktan yana olanların yolu…
İletişim çalışmalarımızda kurumlara, kuruluşlara önerdiğimiz bir yöntem vardır: Sahip oldukları, biricik ‘varoluş nedeni’nin tespiti… Kuruma emek verenler bir araya gelir; bugüne kadar ilerledikleri ile ilerlenmesi gereken ideal yolu tespit eder ve buradan ‘varoluş nedeni’ni süzerler…
Konu, Atatürk Kültür Merkezi olduğunda ise ‘varoluş nedeni’nin tespiti sırasında millî mücadelenin, millî kültür politikalarının ve Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında, itibarında vücut bulan siyasi yolu doğru tahlil etmek gerekir.
Batı’ya yaranma, onu taklit ile tatmin etme bu yolda kendine yer bulamaz mesela… Kendinize has, biricik ve asırların birikimiyle oluşmuş kültür ve değerlerinize, yani kendi kimliğinize sahip çıkacaksınız… Ya da bu millî bağımsızlık yolunu terk ettiğinizi kabul edeceksiniz… Durum bu kadar net, ayrım bu kadar keskin işte!
Atatürk Kültür Merkezi hem adının hem de yukarıda bahsettiğimiz değerlerin taşıdığı ağırlığa yakışır bir yenileme sürecinden geçti. Fakat onu bir kültür eseri olarak konumlayacak, İstanbul markasının önemli taşıyıcılarından biri hâline getirecek, ülkemizin yumuşak gücünün (soft power) göstergesi kılacak olan bundan sonrası…
İşte onun da ilk adımı Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla hazırlanan, “Sinan” operası ile atılıyor…
Librettosu için Halit Refiğ’in ‘Koca Sinan’ adlı senaryosundan yararlanılan operanın bestelenmesi Prof. Hasan Uçarsu’dan istendi.
Troya’dan Çanakkale’ye adlı oratoryosu ve pek çok eseriyle çağdaş Türk klasik müziğinin büyük ustalarından biri olan Uçarsu, Adnan Saygun’un öğrencisiydi… Adnan Saygun ise Atatürk’ün talimatı ile ilk Türk operasını bestelemişti… Atatürk, İran Şahı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında “Özsoy” operasını kendisiyle birlikte izlemişti.
Uçarsu TRT Haber’e verdiği röportajda şöyle diyor: “Sanat alanında bir ülkeyi kalkındıracak olan kendi insanına, müzisyenine, bestecisinin teknik, bilgi ve becerisine güven ve inançtır.”
Librettosu Bertan Rona’ya ait eserin muhteşem finali için de Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinden esinlenilmiş. Bizden, yani “İslam muhitinden ve Doğu’dan bir konuyu, Avrupa medeniyetinin ifadesini en yüksek noktada bulduğu bir opera formuyla vermenin” riskini de ifade eden Rona şöyle anlatıyor: “Bizler bu coğrafyanın insanları olarak zaman dediğimiz şeyin yaratılmış olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu metinde kronoloji değil, ontoloji önemli, yani tevhit kavramı bütün eserin temelinde yer alıyor. Hem mekânda hem de zamanda birlik söz konusu.”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin Hanımefendi’nin sözlerinden bu kültür ateşinin devamının geleceği anlaşılıyor. Alptekin: “Bu bir başlangıç olacak, çünkü o kadar büyük bir heyecan uyandıracak ki arkasından başka eserler gelecek. Biz burada yıllardır İtalyan veya Alman operaları izliyoruz. Bizim operamızı, bizim Sinan’ımızı artık İtalya sahnesi, Almanya sahnesi, Londra sahnesi veya New York sahnesi izleyecek. Sinan’ın hikâyesini, Osmanlı’nın en parlak dönemini çok nitelikli bir sanat eseri formatında sahnede görecekler.”
Merkezinde Mimar Sinan ile beraber bir de ‘aşk’ın, yani Doğu’yu sembolize eden ‘maneviyat’ın yer aldığı Sinan operası, millî kültürümüzün varoluş nedenini doğru ifade ederek hem İstanbul hem de Türkiye için büyük bir marka değeri getirecektir. AKM ve bu eser kentimize ve ülkemize hayırlı olsun…
NOT: Sinan operası, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, Sayın Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla dünya premiere’ini yapıyor. 30 Ekim’de ise bilet alarak eseri izlemek mümkün.
En kolayı bu olurdu, öyle değil mi?... Herkesin bildiği bir eser seçilir, böylece Batı’nın gururu okşanır, arka planda da “Türkler’de bunları sergileyebilecek altyapı var” mesajı verilip geçilebilirdi… Zaten bizde de Batı’ya yaranmanın hazzıyla müthiş tatmin olacak bir kesim kendini sanatın ve kültürün hamisi sandığı, en çok onların sesi çıktığı için bu iş pürüzsüz tamamlanırdı…
Ama yol bu değil… Yol, “Devletin temeli millî kültürdür” diyen, millî bağımsızlık için cephe dışında da savaş veren Gazi’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu… “Dünya beşten büyüktür” diyen, Millî Enerji ve Maden Politikası’nı ortaya koyan, millî savunma sanayini güçlendiren, millî kültürden, ve millî bağımsızlıktan yana olanların yolu…
İletişim çalışmalarımızda kurumlara, kuruluşlara önerdiğimiz bir yöntem vardır: Sahip oldukları, biricik ‘varoluş nedeni’nin tespiti… Kuruma emek verenler bir araya gelir; bugüne kadar ilerledikleri ile ilerlenmesi gereken ideal yolu tespit eder ve buradan ‘varoluş nedeni’ni süzerler…
Konu, Atatürk Kültür Merkezi olduğunda ise ‘varoluş nedeni’nin tespiti sırasında millî mücadelenin, millî kültür politikalarının ve Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında, itibarında vücut bulan siyasi yolu doğru tahlil etmek gerekir.
Batı’ya yaranma, onu taklit ile tatmin etme bu yolda kendine yer bulamaz mesela… Kendinize has, biricik ve asırların birikimiyle oluşmuş kültür ve değerlerinize, yani kendi kimliğinize sahip çıkacaksınız… Ya da bu millî bağımsızlık yolunu terk ettiğinizi kabul edeceksiniz… Durum bu kadar net, ayrım bu kadar keskin işte!
Atatürk Kültür Merkezi hem adının hem de yukarıda bahsettiğimiz değerlerin taşıdığı ağırlığa yakışır bir yenileme sürecinden geçti. Fakat onu bir kültür eseri olarak konumlayacak, İstanbul markasının önemli taşıyıcılarından biri hâline getirecek, ülkemizin yumuşak gücünün (soft power) göstergesi kılacak olan bundan sonrası…
İşte onun da ilk adımı Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla hazırlanan, “Sinan” operası ile atılıyor…
Librettosu için Halit Refiğ’in ‘Koca Sinan’ adlı senaryosundan yararlanılan operanın bestelenmesi Prof. Hasan Uçarsu’dan istendi.
Troya’dan Çanakkale’ye adlı oratoryosu ve pek çok eseriyle çağdaş Türk klasik müziğinin büyük ustalarından biri olan Uçarsu, Adnan Saygun’un öğrencisiydi… Adnan Saygun ise Atatürk’ün talimatı ile ilk Türk operasını bestelemişti… Atatürk, İran Şahı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında “Özsoy” operasını kendisiyle birlikte izlemişti.
Uçarsu TRT Haber’e verdiği röportajda şöyle diyor: “Sanat alanında bir ülkeyi kalkındıracak olan kendi insanına, müzisyenine, bestecisinin teknik, bilgi ve becerisine güven ve inançtır.”
Librettosu Bertan Rona’ya ait eserin muhteşem finali için de Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinden esinlenilmiş. Bizden, yani “İslam muhitinden ve Doğu’dan bir konuyu, Avrupa medeniyetinin ifadesini en yüksek noktada bulduğu bir opera formuyla vermenin” riskini de ifade eden Rona şöyle anlatıyor: “Bizler bu coğrafyanın insanları olarak zaman dediğimiz şeyin yaratılmış olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu metinde kronoloji değil, ontoloji önemli, yani tevhit kavramı bütün eserin temelinde yer alıyor. Hem mekânda hem de zamanda birlik söz konusu.”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin Hanımefendi’nin sözlerinden bu kültür ateşinin devamının geleceği anlaşılıyor. Alptekin: “Bu bir başlangıç olacak, çünkü o kadar büyük bir heyecan uyandıracak ki arkasından başka eserler gelecek. Biz burada yıllardır İtalyan veya Alman operaları izliyoruz. Bizim operamızı, bizim Sinan’ımızı artık İtalya sahnesi, Almanya sahnesi, Londra sahnesi veya New York sahnesi izleyecek. Sinan’ın hikâyesini, Osmanlı’nın en parlak dönemini çok nitelikli bir sanat eseri formatında sahnede görecekler.”
Merkezinde Mimar Sinan ile beraber bir de ‘aşk’ın, yani Doğu’yu sembolize eden ‘maneviyat’ın yer aldığı Sinan operası, millî kültürümüzün varoluş nedenini doğru ifade ederek hem İstanbul hem de Türkiye için büyük bir marka değeri getirecektir. AKM ve bu eser kentimize ve ülkemize hayırlı olsun…
NOT: Sinan operası, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, Sayın Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla dünya premiere’ini yapıyor. 30 Ekim’de ise bilet alarak eseri izlemek mümkün.