Sitemi anlamamak, sitemdir...
18 Ocak 2010 Akşam Gazetesi
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü ve bizim gazetenin yazarı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın ağzından düşürmediği ‘Büyük devlet olma anlayışı’ ve ‘imparatorluk vizyonu’ sergilemenin, ilişki ve iletişim boyutunda nasıl ifadesini bulabileceğini anlamakta zorlananların, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İsrailli konuklarını ağırladıkları sırada çekilen resimleri yakından incelemelerinde yarar var...
Bende dört değişik açıdan çekilmiş dört fotoğraf var. İsteyen bir e-posta atsın, hemen göndereyim...
Halk deyişiyle ‘cartına curtos’; ya da ‘onların’ deyişiyle ‘dişe diş kana kan’ ve yine bir ‘başkalarının’ deyişiyle ‘sağ yanağına tokat atanlara sol yanağını da uzat’ şeklindeki yaklaşımlardan birini ortaya koymak bir seçimdir...
‘İlişki yönetiminde’ çok daha etkili olduğu bilinen ‘dostun sitemini anlamamak, dosta sitemdir’, ‘senden aşağı seviyede olanın hatasını görmezden gelmek, senden aşağıda olanı aşağılamaktır’ türü ilkeleri harekete geçirmek de bir seçimdir...
Hem ikinci yolu seçmek hem de bunu önce ciddi bir şekilde had bildirdikten ve küçük de olsa ilişkide bir zafer kazandıktan sonra yapmak ise ‘büyüklük’ tavrıdır...
O fotoğraflarda bir tek Tel Aviv Büyükelçimiz bir miktar içimizi burkuyor. Belli ki Davutoğlu onu ‘iade-i itibar’ için almış kareye... Eğer Sayın Oğuz Çelikkol, kendisini o dandik koridorda ‘ağaç ettiklerinde’, bir miktar mesleki risk alıp “Daha da gelmem buralara!” diyerek basıp gitseydi; o kare farklı olabilirdi bugün...
Olsun; bazen krizlerden fırsat doğar... Burada da doğmuştur... Son gol ise İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ı ağırlarken atılmıştır. “Ne pahasına ve amaçla olursa olsun, isterse sonunda Türkiye zarar görsün; yeter ki AK Parti gitsin, yok olsun” diye düşünen birkaç dangalak, ‘başarısız’ (İng. ‘looser’) dışında dost düşman herkes, bir şekilde şu sıra Türkiye’nin bölgede uyguladığı ‘komşularla sıfır problem’ stratejisini en azından ilgiyle izlemektedir... Bu fotoğraf da o stratejinin km taşlarından birini göstermektedir.
‘Sütü seven kamyoncu...’
Vallahİ büyük cesaret işi... Sütaş’tan Sütaşkı’na sıçramak değil... O ciddi bir ‘inovasyon’ (yenilikçilik). Bulanı da uygulayanı da kutlarım... Benim ‘büyük cesaret’ dediğim ineklerin havada uçuşması ve ‘vadileri aşıp’, tek işleri olağanüstü mutlu bir şekilde ev işleri yapıp, deliler gibi esenlikli bir şekilde eş ve çocuklarına yemek hazırlayan ve bunları yaparken yüzlerinden o garip gülümseme hiç eksik olmayan, deterjan reklamlarından fırlamış ev hanımlarına inek desenli paraşütlerle süt malzemeleri atmaları da değil...
Büyük cesaret işi, o şarkıyı kullanmada...
“Sütü seven nesiller için...”
Aslı, bildiğiniz gibi “Si tu savais combien je t’aime”... Christian Adam’ın hem ünlü hem de parodilere konu olan o romantik parçası... “Sitü save kombiyen jötem” diye okunuyor... “Sütü seven kamyon şoförü”, “Sütü seven kamyoncu TEM’e” türünden ‘benzeşimlerle’ sıkça eğlence konusu yapılmıştı...
Şimdi siz bunu alın reklamınızın an eksenine koyun...
Sinemada izliyoruz... Şarkı “Sütü seven...” diye başladı mı; salonda bir mırıltıdır gidiyor... Bizim kuşağın şarkısı olmasına rağmen ne kadar da çok insan hatırlıyormuş parçayı; tabii parodilerini de...
Riskli; onun için de cesaret işi... Riskli, çünkü markaya gayrı ciddi bir hava da verebilir, son derece sıcak bir ruh da... Her zaman dediğimiz gibi, risk yoksa kazanç da yok... Göreceğiz..
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü ve bizim gazetenin yazarı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın ağzından düşürmediği ‘Büyük devlet olma anlayışı’ ve ‘imparatorluk vizyonu’ sergilemenin, ilişki ve iletişim boyutunda nasıl ifadesini bulabileceğini anlamakta zorlananların, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İsrailli konuklarını ağırladıkları sırada çekilen resimleri yakından incelemelerinde yarar var...
Bende dört değişik açıdan çekilmiş dört fotoğraf var. İsteyen bir e-posta atsın, hemen göndereyim...
Halk deyişiyle ‘cartına curtos’; ya da ‘onların’ deyişiyle ‘dişe diş kana kan’ ve yine bir ‘başkalarının’ deyişiyle ‘sağ yanağına tokat atanlara sol yanağını da uzat’ şeklindeki yaklaşımlardan birini ortaya koymak bir seçimdir...
‘İlişki yönetiminde’ çok daha etkili olduğu bilinen ‘dostun sitemini anlamamak, dosta sitemdir’, ‘senden aşağı seviyede olanın hatasını görmezden gelmek, senden aşağıda olanı aşağılamaktır’ türü ilkeleri harekete geçirmek de bir seçimdir...
Hem ikinci yolu seçmek hem de bunu önce ciddi bir şekilde had bildirdikten ve küçük de olsa ilişkide bir zafer kazandıktan sonra yapmak ise ‘büyüklük’ tavrıdır...
O fotoğraflarda bir tek Tel Aviv Büyükelçimiz bir miktar içimizi burkuyor. Belli ki Davutoğlu onu ‘iade-i itibar’ için almış kareye... Eğer Sayın Oğuz Çelikkol, kendisini o dandik koridorda ‘ağaç ettiklerinde’, bir miktar mesleki risk alıp “Daha da gelmem buralara!” diyerek basıp gitseydi; o kare farklı olabilirdi bugün...
Olsun; bazen krizlerden fırsat doğar... Burada da doğmuştur... Son gol ise İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ı ağırlarken atılmıştır. “Ne pahasına ve amaçla olursa olsun, isterse sonunda Türkiye zarar görsün; yeter ki AK Parti gitsin, yok olsun” diye düşünen birkaç dangalak, ‘başarısız’ (İng. ‘looser’) dışında dost düşman herkes, bir şekilde şu sıra Türkiye’nin bölgede uyguladığı ‘komşularla sıfır problem’ stratejisini en azından ilgiyle izlemektedir... Bu fotoğraf da o stratejinin km taşlarından birini göstermektedir.
‘Sütü seven kamyoncu...’
Vallahİ büyük cesaret işi... Sütaş’tan Sütaşkı’na sıçramak değil... O ciddi bir ‘inovasyon’ (yenilikçilik). Bulanı da uygulayanı da kutlarım... Benim ‘büyük cesaret’ dediğim ineklerin havada uçuşması ve ‘vadileri aşıp’, tek işleri olağanüstü mutlu bir şekilde ev işleri yapıp, deliler gibi esenlikli bir şekilde eş ve çocuklarına yemek hazırlayan ve bunları yaparken yüzlerinden o garip gülümseme hiç eksik olmayan, deterjan reklamlarından fırlamış ev hanımlarına inek desenli paraşütlerle süt malzemeleri atmaları da değil...
Büyük cesaret işi, o şarkıyı kullanmada...
“Sütü seven nesiller için...”
Aslı, bildiğiniz gibi “Si tu savais combien je t’aime”... Christian Adam’ın hem ünlü hem de parodilere konu olan o romantik parçası... “Sitü save kombiyen jötem” diye okunuyor... “Sütü seven kamyon şoförü”, “Sütü seven kamyoncu TEM’e” türünden ‘benzeşimlerle’ sıkça eğlence konusu yapılmıştı...
Şimdi siz bunu alın reklamınızın an eksenine koyun...
Sinemada izliyoruz... Şarkı “Sütü seven...” diye başladı mı; salonda bir mırıltıdır gidiyor... Bizim kuşağın şarkısı olmasına rağmen ne kadar da çok insan hatırlıyormuş parçayı; tabii parodilerini de...
Riskli; onun için de cesaret işi... Riskli, çünkü markaya gayrı ciddi bir hava da verebilir, son derece sıcak bir ruh da... Her zaman dediğimiz gibi, risk yoksa kazanç da yok... Göreceğiz..